Mob War In the Mideast (The Washington Post)
By David Ignatius,
In the gangster movies, you know all hell is about to break loose when one of the disgruntled old dons decides to switch sides and rat out the......
Khaddam and the deadly embrace of intimacy
By Rami G. Khouri
In a dramatic interview with Al-Arabiyya television last week, former Syrian Vice President Abdel-Halim Khaddam sharply criticized the Syrian regime's policies in Lebanon, implicitly implicated it in the murder of former Prime Minister Rafik Hariri, and injected a new political calculus into an already complex and fluid situation.
TÜRKİYE VE IRAK’TAN SURİYE VE LÜBNAN’A “SÜNNİLER”...
Türkiye’nin Irak politikasında yaklaşık bir yıl önce, 30 Ocak’ta yapılan seçimler “belirleyici rol” oynadı denebilir. Türkiye’nin Irak politikası, o seçim sonuçları üzerine “değişme sinyalleri” vermeye başladı.
A Syrian's View of the Khaddam Patronage Network
Syria Comment
White House Supports Lebanon-Syria Probe (washingtonpost.com)
By BARRY SCHWEID, WASHINGTON -- The Bush administration urged U.N. investigators Tuesday to look into an allegation by a former Syrian vice president that President......
Syria Confirms It Received U.N. Request (washingtonpost.com)
By ALBERT AJI, DAMASCUS, Syria -- Syria confirmed Tuesday it had received a U.N. investigative panel's request to interview President Bashar Assad and his......
US warns Syria to let UN interview its president
Reuters AlertNet - London,England,UKUNITED NATIONS, - The United States warned Syria on Tuesday that its president and other top officials should submit to interviews by UN ...
Investments in Syria reach apx 7 billion US$
Value of investment projects in Syria, which was licensed in accordance with the investment Law No. 10 during the year 2005, have ...
Can the US cut a Libya-like deal in Syria and Iran Can the US cut ...
IsraPundit - Israel... the West that might desire rapprochement.[25] Could building on the Libyan example win a similar strategic turn from longstanding foes such as Syria, Iran, and ...
ŞAMPRESS: "BEŞŞAR ESAD YENİ YILDA DÜNYA TURUNA ÇIKIYOR"
ANKARA, 03/01(BYE)--- Suriye'de Arapça yayımlanan
günlük Şampress elektronik gazetesinin 3 Ocak 2006 tarihli
sayısında, yukarıdaki başlık altında bir haber yer almıştır.
İnternetten sağlanan haberin çevirisi şöyledir:
Suriyeli güvenilir kaynaklar, Devlet Başkanı Beşşar
Esad'ın yeni yılda bir dizi önemli dış geziye çıkarak,
bölgesel ve uluslararası karar merkezlerini ziyaret
edeceğini bildirdi.
Gezinin, Suriye'nin, Araplar ve uluslararası alanda
Şam'ın konumunu güçlendirmeyi hedefleyen üst düzey bir
girişimi çerçevesinde gerçekleşeceğini belirten kaynaklar,
bununla ayrıca, Suriye'nin 2005 yılında maruz kaldığı ve
bu tür ziyaretlerin azalmasına neden olan büyük siyasi
baskıların etkilerini ortadan kaldırmayı amaçladığını
kaydettiler.
Kaynaklar, Suriye'nin 2006 yılı ajandasındaki ilk
ziyaretin, Türkiye'ye gerçekleşeceğini ifade ediyor.
Aslında 2005 yılında yapılması kararlaştırılan bu ziyaret,
Suriye'nin karşı karşıya kaldığı güç koşullar nedeniyle
yeni yıla ertelendi.
Suriyeli kaynaklar, Devlet Başkanı Esad'ın Ankara'ya
yapacağı ziyaretin Türkiye ile ilişkilerin güçlendirilmesi
ve Suriye-Türkiye yakınlaşma sürecinde yeni ufuklar açması
bakımından taşıdığı önemi dile getirdi. Kaynaklar, bu
yakınlaşma sürecinin, Suriye'nin karşı karşıya bulunduğu
kriz ile olayların büyüklüğü ve tehlikesi karşısında, 2005
yılında Şam'ın bölgesel ve uluslararası düzeydeki tutumunu
destekleyip güçlendirdiğine dikkat çekti. Bu bağlamda,
Türkiye'nin "olumlu" olarak nitelenen bir tutum sergilemesine
değinen kaynaklar, Ankara'nın en azından Amerikan ve
uluslararası baskılara katılmadığını ve Şam ile olan
ilişkilerde istikrarı koruduğunu belirtti. Suriye'ye karşı
yürütülen kampanyaya katılması için Amerika ve İsrail'in
birçok girişimde bulunarak Ankara'ya baskı uyguladığına
dikkat çeken kaynaklar, bunun, Suriye yönetiminin gözünde
Türkiye'nin oynayacağı rolün önemini büyüttüğünü vurguladı.
Katar'da yayımlanan el Vatan gazetesine konuşan
kaynaklar, Devlet Başkanı Esad'ın bazı Batılı başkentlere
bir dizi önemli ziyarette bulunmasını beklediklerini
belirterek, şu an Suriye-Fransa ilişkilerinde soyut bir
ferahlama sağlamaya yönelik yoğun temas ve çabaların söz
konusu olduğunu anlattı. Kaynaklar, bu çabaların 2006
yılında da sürerek Paris'te Beşşar Esad-Jacques Chirac
zirvesiyle taçlandırılabileceğini belirttiler.
EL HALİC: "TÜRKİYE VE İSRAİL... İTTİFAK MI YENİLENİYOR YOKSA
İŞLERLİK Mİ KAZANDIRILIYOR?"
ANKARA, 03/01(BYE)--- Birleşik Arap Emirlikleri'nde Arapça
olarak yayımlanan el Halic gazetesinin 1 Ocak 2006 tarihli
sayısında, Abdulzehra el Rukabi imzasıyla ve yukarıdaki başlık
altında bir yorum yer almıştır. İnternetten sağlanan yorumun
çevirisi şöyledir:
Gözlemciler, İsrail Genelkurmay Başkanı Dan Halutz'un
Türkiye ziyaretini ilgiyle izlediler. Söz konusu ziyaret,
başta Kuzey Irak'ta İsrail'in varlığı, Irak ve İran'ın
nükleer programları olmak üzere, iki ülke için de ortak
öneme sahip bölgesel gelişmeler açısından yoğun bir dönemde
gerçekleşti.
Gerçek şu ki, Türkiye'nin Irak politikasında yaklaşık
bir yıldır yeni bir yönelim ortaya çıktı. Bu yönelim, ilgili
kişiler tarafından yakından takip edildi. Türkiye'nin,
Amerika'nın Irak'ı işgali sırasında sınırlarını açmamasının
ardından yaşadığı sıkıntılar bir tarafa, Avrupa Birliği
üyeliğini elde etmek ve Arap dünyası ile daha büyük ölçekli
iş yapma konusunda çaba sarf ettiği birçok alan bulunuyor.
Nitekim bazı Türk şirketleri bunu gerçekleştirdi.
Türkiye'nin desteklediği "Türkmen Cephesi'nin" ilk
seçimlerin ardından Birleşik Irak İttifakı Listesi'ne
katılımı gerçekleşti. Burada, ilk seçimlerin ardından
kurulan Mecliste, söz konusu kesimin güçlendirilmesi
amaçlandı. Bu arada da Türkiye, Irak'ın güvenlik güçlerine,
güvenlik ve terörle mücadele konularında eğitim vereceğini
ilan etti ve Kürt uçaklarının havaalanlarına inmesine izin
vereceği yolunda işaretler verdi. Aynı şekilde bir Türk
şirketi, Kuzey Irak'ta uluslararası Süleymaniye havaalanının
inşasına girişirken, diğer bir Türk şirketi de İstanbul'dan
Erbil'deki Hewler Uluslararası Havaalanı'na seferler başlattı.
Bu paralelde Osman Korutürk başkanlığındaki bir heyet, Kuzey
Irak'ı ziyaret etti ve Korutürk, Kürt lider Celal Talabani'ye,
Türkiye'nin Kuzey Irak'ta bir Kürt Federasyonu'na karşı
çıkmayacağına dair mesaj iletti.
Türkiye'nin Irak siyaseti konusunda, yukarıda bahsi
geçen gelişmelerden sonra, Iraklı çevreler nezdinde,
Türkiye'nin işgal altındaki Irak'taki siyasi gelişmeleri
artık tanıdığı şeklinde bir izlenim ortaya çıktı. Nitekim
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk siyasetinde
esas yönünde bir değişiklik olmayacağı, ancak bilinçli
olarak, değişen dünyanın gerçeklerine uygun bir biçimde
kendilerini geliştirmeleri gerektiği yönündeki açıklamasıyla,
Türk siyasetindeki bu dönüşümü akladı. Öyle ki, Türkiye'yi
Irak konusundaki siyasetini dönüştürmeye iten nedenler
arasında -bazı bölgesel güçlerin etkilerini artırmalarına
karşılık- Türkiye'nin Irak'ta aciz ve etkisiz bir konuma
gelmesini sayabiliriz. Nitekim Türkiye'nin desteğine sahip
Türkmen tarafı da katıldığı siyasi faaliyetlerde etkisiz
kalmaya başlamıştı. Bu arada bazı Türkmen grupları da,
Türkiye'nin izlediği siyaseti eleştirmeye yönelerek, onu
çelişkili görmeye başladı.
Türkiye bu dönemde Kürtlere birtakım kolaylıklar
sağlamış ve havaalanlarının inşasına yardımcı olmuştu.
Aynı çerçevede Türkiye, İsrailli heyetlerin Türkiye
üzerinden Kuzey Irak'a geçişlerini sağladı.
Yorumcular, Türkiye'nin Irak siyasetinde yaşanan
bu değişimin altında, Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin
kurulmayacağına dair Amerikan yönetiminden alınan
"güvenceler" olduğuna işaret ediyorlar. Ancak bu güvenceli
durum, ne Amerika'nın ne de Kürtlerin vaatlerine değil,
Türkiye'nin İsrail'e uzattığı bir dala dayanıyor. Iraklı
Kürtlerle çok iyi ilişkiler kuran İsrail, gerçekleri ve
gerçekleşmesi olası yeni bir denklemin varlığını hissetmeye
başlayarak -geçmişte yaptığı gizli görüşmelerde, Kürtlere
bağımsızlık yönünde atacakları adımları destekleyeceğini
belirtmesine ve Siyonizm'in çok önceden Irak'ı bölüp küçük
devletlere ayırma temel hedefine rağmen- Kuzey Irak'ta
bağımsız bir Kürt devleti kurulmasının halihazırda kendi
çıkarlarına uygun olmadığını anladı.
Bu nedenle Türklerin, İsrail'den ilişkilere işlerlik
kazandırılmasına dönük güçlü bir rağbet görmesi hiç de garip
olmaz. Nitekim geçmişte ittifak seviyesine gelen ilişkiler,
İsrail'in Kuzey Irak'a müdahalesinin büyümesiyle birlikte
bir gerileme dönemine girmişti.
Bununla birlikte, İsrail'i daha önce değindiğimiz
bağımsız bir Kürt devletini rafa kaldırmasına sevk eden
neden, Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devletinin ilan
edilmesi durumunda, Güney Irak'ta mezheplere dayalı bir
devletin kurulmasından duyduğu endişedir. Öyle ki, İsrail'in
hesaplarına göre, Güney Irak'ta böyle bir devletin kurulmasının
bölgesel uzantıları olacağından, çıkarlarına uygun değildir.
Buna ek olarak, Kürt devletinin ilan edilmesi durumunda, bir
üçgen içinde sıkışıp kalacak; bu devletin dışarıya açılması
ve kendi kendini devam ettirmesine izin verilmeyecektir. Bu
durum onu her taraftan baskının uygulandığı bir kıskaca
alacaktır.
CUMHURİ İSLAMİ: "SURİYE VE BÖLGE ÜLKELERİNİN SORUMLULUKLARI"
ANKARA, 03/01(BYE)--- İran'da yayımlanan Cumhuri İslami
gazetesinin 3 Ocak 2006 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık
altında bir yazı yer almıştır. İnternetten sağlanan yazının
çevirisi şöyledir:
Bugünlerde ABD'nin siyasi oyunlarına sahne olan Suriye,
ABD'nin siyasi açıdan sahip olmayı amaçladığı Büyük Orta Doğu
Projesi'nde yer alan ülkelerden biridir.
Bu bakış açısı, Fransa'da Abdulhalim Haddam ile yapılan
söyleşi ve Beyrut'ta meydana gelen Refik Hariri suikast olayı
ile karşılaştırıldığında, sadece Lübnan'ın eski Başbakanı
değil, belki Orta Doğu gelişmelerine etki edebilecek Arap
dünyasının diğer canlı veya ölü birçok simasının Amerika'nın
Büyük Orta Doğu Projesi'ne kurban olmaları gerektiğine hiçbir
şüphe yok.
ABD, Irak işgalinin ertesi günü Suriye ile çatışmaya
başladı. Irak işgali de Büyük Orta Doğu Projesi'nin bir
parçasıydı. Bu yüzden, ABD'nin Irak'ta demokrasi ve halkın
egemenliğine boyun eğmesi ve ayrıca öngördüğü kuklaları
kilit görevlere getirmeden işgale son vermesi düşünülemez.
Buna ek olarak Siyonist Rejim'in güvenliğinin
artırılması da ABD'nin peşinde olduğu Büyük Orta Doğu
Projesi'nin bir parçasıdır. Amerika'nın bakış açısından
Irak ve Suriye, Siyonist Rejim için güvenli olmalı.
Güvenlik demek, sadece Suriye ve Irak açısından Siyonist
Rejim'e bir tehlikenin olmaması anlamına gelmez, aksine
bu iki ülke hükümetleri de ABD'nin isteği doğrultusunda
hareket edip siyonistlerle uyum içinde olmalı ve Siyonist
Rejim ile siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan hiçbir sorun
yaşamamalı. Tıpkı Mısır'da Hüsnü Mübarek Hükümeti ile
Kuzey Afrika, Katar, Türkiye ve Ürdün
Hükümetleri gibi.
Beşşar Esad Hükümeti eğer ABD ve Siyonist Rejim ile
bu konularda uyum içinde olsaydı, şimdi Büyük Orta Doğu
Projesi'nin bir parçası sayılacaktı. Fransa'da bulunan
Abdulhalim Haddam da el Arabiye kanalında söyleşi
yapmazdı ve Suriye karşıtı konuları dile getirmezdi.
Refik Hariri'nin hayatını kaybettiği patlama, Suriye
ve Lübnan'ın sömürücü Büyük Orta Doğu Projesi'ne
katılmaları için ABD ve Siyonist Rejim'in hazırladığı
planın ilk aşamasıydı. Gerçek şu ki; Suriye ve Lübnan'ın
iç içe geçmiş hükümetleri kolayca karşı karşıya gelmez.
Hariri suikastı gibi karmaşık bir komplo hazırlanmadan,
Suriye'nin Lübnan'dan çekilmesi kararını alan BM, ABD ve
Avrupa'nın çok aşamalı oyunları olmadan, meclis seçimleri
öne alınmadan ve hükümet değişimi olmadan Suriye Lübnan
ilişkileri zayıflamazdı.
Lübnan Hizbullahı ile çatışma ve siyonist karşıtı
bu İslami hareketin silahsızlanması üzerinde durmak da
bu komplonun bir parçasıdır. Tabii çok büyük ve önemli
bölümü gerçekleşirse ABD ve Siyonist Rejim, başta Büyük
Orta Doğu Projesi olmak üzere hedeflerini ilerletmede
büyük başarı elde etmiş olacaklar. Lübnan Hizbullahı ile
Lübnan ve Suriye hükümetleri arasında mevcut olan sağlam
ilişkiler, ABD'nin bölgede müdahaleci planlarını
uygulamasını önlemek açısından önemli bir faktördür. İşte
bu yüzden, ABD, Hizbullah'ın silahsızlanması ve bu hareketle
Lübnan ile Suriye hükümetleri arasında ayrımcılık yaratmak
konusunda ısrar ediyor.
Suriye Hükümeti'nin, Hafız Esad döneminde bile Suriye'nin
ikinci adamı sayılan Abdulhalim Haddam'ı ülkeden koparma kararı,
ABD ve Siyonist Rejim'in başardığı çok önemli ve hain bir
girişimdir. Haddam'ın bu girişiminin, Suriye'deki
iktidar partisini ve Beşşar Esad Hükümeti'ni sarsıcı iniş
çıkışlarla karşılaştıracak uzun maceranın başlangıcı olma
ihtimali de var. Şüphesiz Haddam bu girişimle ABD'ye ve
siyonistlere hizmet ederken ülkesine ihanet etti. Ancak en
önemlisi, bu olayın uzaması ve bitiş noktasının olmamasıdır.
Suriye Hükümeti'nin bulunduğu hassas ve kırılgan şartlarda
ülkelerin bağımsızlıklarını ve onurlarını düşünen ve ABD'nin
Orta Doğu bölgesi için büyük bir tehlike olduğunu bilen
İslam ülkelerinin bir grup lideri, ağır bir sorumluluk
taşıyor. Bu şartlarda ABD ve Siyonist Rejim komploları
karşısında sessiz kalmak ve tepkisiz durmak çok zarar
vericidir.
ABD ve siyonistler hiç kimseye, hiçbir ülkeye ve hiçbir
millete acımıyor. Onlar ülkelerin peşinde. Eğer diğer ülke
liderleri de sessiz kalırlarsa, onlara da sıra gelecek.
Bölgedeki tüm devletler ve milletler, ABD ve siyonistlerin
komplolarına karşı birleşmeli ve ABD ile siyonistleri bölgeden
uzaklaştırabileceklerinden emin olmalılar.
AP: "FİLİSTİN LİDERİ MAHMUD ABBAS, 25 OCAK'TA YAPILACAK
PARLAMENTO SEÇİMLERİNİ ERTELEMEYE İLK DEFA SICAK BAKTI"
RAMALLAH, 03/01(AP)(BYE)--- Muhammed Daraghmeh bildiriyor:
Seçim kampanyasının resmen başlamasına rağmen, Filistin
lideri Mahmud Abbas, bu ayki parlamento seçimlerini ertelemeye
ilk defa sıcak baktığını söyledi ve İsrail'i suçladı, ancak
Hamas'ın giderek güç kazanması ve Gazze'de yaşanan kaos gibi
diğer etkenler de ağırlık kazanıyor.
Şiddet ise, siyasetle paralel bir şekilde işlemeye devam
ediyor.
132 sandalyeli parlamento seçimleri için kampanyaya
bugün başlanacaktı, ancak İsrail'in Kudüs'teki Filistinlilerin
seçimlere iştirak etmelerini engellemesinden şikayet eden
Abbas, 25 Ocak seçimlerini erteleme yönünde baskı yapıyor.
Dün Katar'da açıklamalarda bulunan Abbas, "Hepimiz
Kudüs'ün seçime dahil edilmesi gereğinde hemfikiriz. Şayet
Kudüs seçime katılmazsa, tüm gruplar seçimlerin yapılmaması
konusunda anlaşma sağlar." Abbas'ın konuşması El-Cezire
kanalında yayınlandı.
Hamas ise seçimlerin planlandığı şekilde yapılması
konusunda ısrar ediyor.
İsrail'in Kudüs'e seçimlere katılma yasağı koyması,
seçimlerin ertelenmesi için uygun bir bahane olarak görülüyor
ancak İsrailli yetkililer bu suçu üstlenmek istemediklerini
ve uzlaşma arayışında olduklarını belirtiyorlar. Bir yetkili
ise, Kudüs meselesini çözümlenebilir teknik bir sorun olarak
niteledi.
1996'da yapılan parlamento seçimlerinde ve yine bir
sene öncesinde, Yaser Arafat'ın yerine Abbas seçildiğinde,
İsrail, geçici barış anlaşmasına göre Filistin'in Kudüs'teki
her türlü siyasi hareketinin yasak olması sebebiyle, doğu
Kudüs'teki Filistinlilerin oy sandıklarına gitmediklerini
kaydediyor.
Yeni etken ise, seçimlere Hamas'ın katılıyor olması.
İsrail, Hamas'ın ölümlere neden olan düzinelerce intihar
eyleminin sorumlusu olduğunu ve İsrail'in yok edilmesini
desteklediğini belirterek, Hamas'a karşı çıkıyor.
Wednesday, January 04, 2006
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment