Thursday, June 30, 2011

SURİYELİ MUHALİFLER - 6: SURİYELİ İNSAN HAKLARI SAVUNUCUSU EMEL ATASİ İLE RÖPORTAJ

Suriye’nin Humus Vilayeti kökenli Atasi ailesi Suriye siyasal yaşamında geçmişten günümüze önemli roller üstlenmiştir. Atasi ailesi içinden 1966-1970 yılları arasında Devlet Başkanlığı yapmış Nurettin Atasi ve Baas Partisi’nin önde gelen isimlerinden ve bakanlık yapmış Cemal Atasi gibi siyasi figürler çıkmıştır. Günümüzde de Atasi ailesi önemli roller üstlenmeye devam ediyor. Suriye muhalefetinin önemli gruplarından biri özellikle insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleridir. Örneğin Suhair Atasi tarafından oluşturulan “Cemal Atasi Forumu” faaliyetlerinin yasaklanmasının ardından internet üzerinden rejim muhalifi çalışmalarına devam etmektedir. Bir diğer muhalif Atasi ailesi mensubu ise Fransa’da yaşayan insan hakları savunucusu Emel Atasi’dir. Fransa’da etkin konumda bulunan ve Fransız karar alıcıları etkileme potansiyeline sahip Emel Atasi ile Antalya Konferansı sırasında mülakat gerçekleştirdik. Atasi, ORSAM ile liberal kesimin Suriye’deki halk ayaklanmasına bakışını ve Beşar Esad sonrası döneme ilişkin beklentilerini paylaştı.

Suriye rejimi tamamen gayrı meşru bir yönetim midir yoksa Suriye toplumu içinde belli bir oranda da olsa meşruiyete sahip olduğunu söyleyebilir miyiz?

ATASİ: Suriye rejimini Arap Alevi rejimi olarak tanımlamak doğru değildir. Suriye’yi yönetenler ve ekonomik kaynaklarını toplayanlar toplamda 200 kişiyi geçmemektedir. Rejimi de Esad ailesi olarak tanımlamak daha doğrudur. Arap Alevi rejimi olarak değil. Esad ve çevresindekiler Arap Alevi kökenlidir ancak Arap Alevi düşüncesi ile hareket edilmemektedir. Esasen bizler Arap Alevi, Hıristiyan şeklinde konuşmaktan da hoşlanmıyoruz. Burada Antalya’da bütün bu gruplardan insanlar bir aradadır.

Bahsettiğiniz 200 kişilik yönetim kadrosunun pozisyonları nedir?

Bunların büyük çoğunluğu yüksek askeri pozisyonlarda bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Beşar Esad’ın kuzeni Rami Maluf ülke ekonomisini kontrol etmektedir. Bütün ülke gelirleri bu aileye gitmektedir. Bu merkezdeki yapının çevresinde para ile çıkar ilişkileri ile kendilerine bağladıkları gruplar bulunmaktadır. Örneğin Şam’da 3 kattan yüksek bina inşa edilememektedir. Şimdi bu insanlara izinler verilerek Şam ve Halep’in zengin insanları bağlanmaya çalışılmaktadır. Şu anda sokaklarda olanlar fakir insanlardır. Örneğin benim ailem Humus’ludur. Atasi ailesi bu şehirdendir. Önde gelen bir aile olmakla birlikte sokaktaki göstericilerle birlikte yer almaktadır. Yönetim, Kürtleri de satın almaya çalışmaktadır ancak vatandaşlık vererek de onları kendi tarafına çekemeyecektir.

Suriyeli Kürtlere daha fazla hak verilmesi durumunda rejim destekçisi cepheye geçmeleri mümkün müdür?

Bu çok zor bir durumdur. Hatta imkansızdır. Çünkü Kürt halkının psikolojisi Şam’da yaşayanlar ya da Arap Bedevilerden farklıdır. Kürtleri satın alamazlar. Kürtler geçmişi unutmamaktadır, daha fazla hak istemektedir. Sizin ilk sorunuza yanıt olarak rejimi sadece para ile satın alınmış fakir insanların desteklediğini söyleyebilirim. Dini ayrımlar hakkında konuşmaktan hoşlanmıyorum. Çünkü bu bizi bütünleştirmiyor bölüyor. Suriye’de çok fazla sayıda insanın desteğe ve paraya ihtiyacı bulunmaktadır ve rejimin destekçi bulması da kolaydır. Mesela Şam’da düzenlenen rejim yanlısı gösteriler için okullara gidilerek gösteriye katılmaları konusunda baskı yapıldığını biliyoruz. Katılmak dışında başka seçenekleri bulunmayan insanlardan söz ediyoruz. İnsanlar rejimden korkmaktadır. Baskı, işkence uygulanmaktadır. Eğer isteklerine uymazsan hapse gitme olasılığı bulunmaktadır. Sonuç olarak Suriye toplumunun en fazla %20 ile %30’u arasında bir kesimin rejimi desteklediğini söyleyebiliriz. Esasen buna çıkar ilişkisi olduğu için tam bir destek olarak nitelemek doğru da olmayacaktır. Suriyelilerin yaklaşık %17’si ülke dışında yaşamaktadır. Bunları da rejim karşıtı olarak saymak gerekmektedir.

Rejimin yıkılması durumunda ülkede Irak benzeri bir iç savaş yaşanması olasılığı var mıdır?

Suriye, Irak ve Libya’dan farklı özelliklere sahiptir. Biz burada Antalya’da farklı düşünen gruplar diyalog kurmaya çalışıyoruz. İslamcı, komünist veya diğer farklı görüşlere sahip kişilerle görüşüyorum ve ortak bir nokta bulmaya çalışıyoruz. Olumsuz tarafları bir kenara bırakıyoruz. Suriyeli farklı kesimler birbirini tanımadığı için birbirinden korkuyordu. Ancak şimdi birbirimizi tanımaya başladık. Ben Avrupa’da yaşıyorum ve İslamcılardan korkmuyorum. Ama onları da çok yakından tanımıyorum. Burada onlarla konuştuğumda son derece açık fikirli olduklarını görüyorum. Demokrasiden, güçler ayrılığından bahsediyorlar.

Ancak Ortadoğu’nun gerçeklerinden biri de etnik ve mezhepsel tanımlamaların siyaset üzerindeki etkisidir. Örneğin Mısır’da Mübarek gittikten sonra Hıristiyanlara yönelik bazı saldırılar oldu. Suriye’de böyle bir ihtimal var mıdır?

Suriye tamamen farklıdır, böyle bir şey Suriye’de yaşanmayacaktır. Suriye’de halk Baas Partisi ve Esad ailesinden nefret etmektedir. Ancak Arap Alevilerden nefret etmemektedir. Arap Aleviler burada bizimle birliktedir. Suriye Devrimi’nin önde gelen kesimlerinden biri Suriyeli gençlerdir. Olgunluk son derece önemlidir ve Suriye’nin olgunluğundan gurur duyuyorum. Suriye’de istikrarsızlık olmaması için burada çalışıyoruz.

Yani Suriyeli kimliğinin daha güçlü olduğunu ve barışçıl bir geçiş dönemi mi yaşanacağını söylüyorsunuz?

Bence böyle olacaktır. Rejim düşerse bu sürecin diğer ülkelerdekinden daha hızlı olacağını düşünüyorum, öyle umuyorum. Ancak daha yapmamız gereken çok fazla şey var. Bizler Suriye dışında yaşayan %17’lik kesim olarak yüksek eğitimli ve entelektüel bir geçmişe sahibiz. Bizlerin daha fazla çalışması gerekmektedir.

Peki, Suriye dışında yaşayan bu kesimin ülkede bulunmadığı için rejim değişikliğini nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

Eğer rejim düşerse Suriye’ye verecek çok şeyimiz olduğuna inanıyoruz. Örneğin Fransa’da yaşayan Tunuslular devrim sonrası geçiş sürecine büyük katkı sağladılar. Ekonomi ve insan hakları alanlarında katkı sundular. Buna benzer olarak bizim bu örgütlenmemiz de yeni bir anayasa konusunda çalışabilir. Çok fazla yapmamız gereken şey olduğunu biliyoruz ve biz buna hazırız.

Libya benzeri bir uluslararası müdahaleye nasıl bakıyorsunuz?

Bu Suriye için imkansızdır. Biz Suriye ordusunun rejime verdiği desteği keserek bizim yanımızda yer almasını bekliyoruz.

Böyle bir ihtimal var mı?

Olabilir. Şu an için zor gözüküyor ancak olasılık dahilindedir.

Eğer uluslararası müdahaleyi imkansız görüyorsanız rejim değişikliği için tek koşul ordunun saf değiştirmesi mi oluyor?

Suriye’de Arap Alevilerin tamamı Esad’ı desteklemiyor. Bazı önde gelen Arap Alevi din adamları da Esad’ı iktidarı bırakması konusunda zorlayabilir. Çünkü onlar rejim dışından tüm Suriye halkının bir ve bütün olduğunu daha iyi görmektedirler. Aynı zamanda Arap Alevi aydınların da bu gerçeği gördüğünü düşünüyorum. Bu rejim değişikliği için diğer bir olasılıktır. Diğer bir olasılık, bizler Batı’da çalışan insanlarız. Örneğin ben Fransa’da çalışıyorum. Yurt dışında etkin konumda bulunan Suriyeliler bulundukları ülke yönetimleri, BM üzerinde baskı uygulayarak bir çözüm bulunmasına yardımcı olabilir. Fransa ve diğer bazı Avrupa ülkeleri Suriye’ye siyasi olarak baskı uygulamaktadır. Hiçbirimiz Esad rejimi ile beraber yaşamak istememektedir. Ve yönetim masum insanları öldürmeye devam ederse uluslararası müdahale bizim istemediğimiz bir durum olsa da dünyanın kararı olacaktır. Suriye halkı yalnız değildir. İnsan haklarının korunması tüm insanlığın sorumluluğundadır. Dünya genç yaştaki Hamza gibilerin öldürülmesine sesiz kalamaz.

Antalya Konferansından bulunan grupların Suriye içinde etkili olduklarını söyleyebilir miyiz?

Bazıları Suriye’den gelmektedir ve etkinlikleri vardır. Suriye Devrimi, İslam ya da herhangi bir partiye dayanmamaktadır. Zaten Suriye’de siyasal partiler zayıftır çünkü bir siyasal yaşam söz konusu değildir. Dolayısıyla Suriye’de devrimi gerçekleştirenler partiler değil sıradan halktır, gençlerdir. Buradaki toplantıda da birçok sıradan genç yer almaktadır.

Rejimin yıkılması durumunda hangi siyasi gücün iktidara yakın olduğunu düşünüyorsunuz? Müslüman Kardeşler Hareketinin başa geçmesi olasılığı sizi kaygılandırıyor mu?

Önemli olan demokratik bir siyasi yapının inşa edilecek olmasıdır. Örneğin Tunus’ta devrimin ardından birçok siyasal parti kuruldu. Belki Suriye’de böyle olacaktır. Bu bir seçenektir.

Rejimin yıkılması durumunda nasıl bir Suriye düşünüyorsunuz?

Biz Türkiye modelinin uygulanmasını istiyoruz. Türkiye modelinin İslami demokrasi olduğunu da düşünmüyorum. Suriye halkının Türkiye’ye güvendiğini ve Başbakan Erdoğan’ı beğendiğini biliyorum. Suriye halkı Batı’ya açılmak istiyor. İnsanlar Türkiye gibi olmanın hayalini kuruyor.

Türkiye Suriye muhalefetini desteklemek adına neler yapabilir?

Türkiye bize yardım edebilir. Türkiye bizi anlayabilir. Biz her türlü Batı müdahalesini reddediyoruz. Ancak Türkiye ve Fransa’yı tercih ediyoruz. Çünkü bizim Türkiye ile bir geçmişimiz var. Birbirimizi tanıyoruz. Özellikle Türk dizi ve filmlerinin Ortadoğu’da yaygınlaşmasıyla bu tanıma daha da arttı. Suriye halkı İsrail’e ve Batı’ya güvenmemektedir. Türkiye, Suriye rejimine baskı uygulamak ve Batı üzerindeki etkisini kullanarak muhalif harekete destek verebilir. Türkiye’nin Obama yönetimi üzerinde bir etkinliği var, Batı ile yakınlar. Örneğin şu aşamada Türkiye Şam Büyükelçisini geri çekebilir. Ben aynı zamanda bir Fransız vatandaşı olarak Fransa’nın Şam Büyükelçisini geri çekmesi yönünde çaba sarf ediyorum. Bunun yanı sıra Türkiye’nin Halep şehri ile ekonomik ilişkileri vardır. Halep şehri ve işadamları ticari çıkarları nedeniyle protestoları desteklememektedir. Rejimin yanında yer almaktalar. Türkiye’nin buradaki ticaret üzerinde etkisi vardır. Bu gücünü kullanarak Halep’in bizim tarafımıza geçmesi sağlanabilir.

Halep’te bazı azınlık gruplarının da rejimi desteklediğini söyleyebilir miyiz?

Evet, Halep’te örneğin Ermeniler yaşamaktadır. Fransa’da da çok sayıda Ermeniler bulunmaktadır. Onlara bu toplantılara katılmalarını söylediğimde reddettiler. Kürtler de Halep’te sesizdir. Halep Üniversitesi’nde 500 kişilik bir gösteri oldu ancak bu sayı azdır.

Suriyeli Kürtler, Araplarla aralarında eşitlik olmasını savunmaktadırlar. Araplar eşitlik ilkesini kabul etmekte midir?

Kürtler Araplara güvenmemektedir. Ben bunu anlayabiliyorum. Ancak yeni Suriye’de demokrasi olacaktır. Kendi hayatlarını yaşama haklarına kavuşacaklar. Kürt dilini konuşabileceklerdir. Resmi dil ve eğitim dili Arapça olacaktır ancak okullarda Kürtçe ikinci dil olacaktır. Eğer geleneklerine saygı duyar ve siyasal örgütlenmelerine izin verilir, tüm Suriyelilerle aynı haklar tanınırsa sorun kalmayacağını düşünüyorum.

Bazı Suriyeli Kürt partiler Irak benzeri bir otonom yapı talep etmektedirler. Siz ve Konferans bu taleplere nasıl yaklaşmaktadır?

Biz Kürtlerin bizimle birlikte yaşamak istediklerine inanıyoruz. Kardeşlerimiz olarak kalacaklarına inanıyoruz. Fransa’da Korsika sorunu var, İspanya’da Bask var, Türkiye’de de benzer sorunlar yaşıyorsunuz. Kürtlerle oturup konuşulur. Diyalog olursa birbirimizi daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. Bence bu sorun liberal değerler ve özgürlük ile çözülebilir. İyimser olmalı ve en iyi çözümü bulmalıyız.

Antalya’daki muhaliflerin rejim değişikliğini sağlayacak potansiyele sahip olduğunu düşünüyor musunuz?

Biz tek başımıza rejimi değiştiremeyiz. Biz burada Suriye Devrimi’ni desteklemek için bulunuyoruz. Sadece Suriye halkı devrimi gerçekleştirebilir. Bizim de yapmamız gereken bir çok şey vardır. Biz buradayız çünkü Suriye halkı bunu istemektedir.

Son olarak bu konferanstan beklentilerinizi anlatabilir misiniz?

Muhalefet ve bazı işadamları bu konferansı organize etmektedir. Bu konferans farklı grupların birbirini keşfetmesi için bir fırsattır. Ben Suriye Devriminin başarıya ulaşacağına inanıyorum. Birçok grup ve insanın aynı hedefi söz konusudur. Konferans da bu sürece katkı sağlayacaktır.

Sayın Atasi çok teşekkür ediyoruz.


* Bu röportaj 1 Haziran 2011 tarihinde ORSAM Ortadoğu Danışmanı Doç. Dr. Veysel Ayhan ve ORSAM Ortadoğu Uzmanı Oytun Orhan tarafından Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı” sırasında gerçekleştirilmiştir.

SYRIAN OPPONENTS – 5: INTERVIEW WITH THE SYRIAN DEFENDER OF HUMAN RIGHTS, EMEL ATASSI

Atassi family from the Homs Province has always been influential in the political sphere of Syria. From the Atassi family, certain figures became eminent; Nureddin al-Atassi who had performed as the Head of State from 1966 to 1970 and one of the leading figures of the Ba’ath Party Jamal al-Atassi who also had performed as a minister. Today, the Atassi family continues to have significant roles. One of the crucial groups from the Syrian Opponents is especially the ones specializing on civil society communities. For example, established by Suhair Atassi, “Jamal al-Atassi Forum” maintains its regime-opposing projects on internet after the ban on its activities. Another member of the opponent Atassi family is Emel Atassi who is a human rights defender living in France. Being quite effective in France and having the potential to influence the French decision makers, Emel al-Atassi was our interviewee during the Antalya Conference. Atassi shared her ideas with the ORSAM regarding the perspective of the liberal part on the public insurgencies in Syria and her expectations about the period after Bashar al-Assad.

Is the Syrian regime totally an illegitimate one or can we say that it has legitimacy to a certain extent within the Syrian community?

It is not true to define the Syrian regime as the Arab Alawite one. The rulers of Syria and the ones gathering the economic sources are not more than 200 people. To define the regime as the Assad family is more right. Not as the Arab Allawite regime. Assad and the ones around him have Arab Allawite origins but they do not act according to the Arab Allawite thinking. In fact, we do not like to talk like Arab Alawites or Christians. Here, in Antalya, all the people from these groups are together.

What are the positions of the 200-ruling-personnel that you have mentioned?

Most of them are at the top military positions. Furthermore, the cousin of Bashar al-Assad, Rami Malouf is in charge of the country’s economy. All the national revenues go to this family. Around this structure in the centre, there are groups linked to this structure based on money and interest relations. For example, in Damascus, buildings having more than 3 floors cannot be constructed. Now by giving permission to these people, one strives hard to get connections with the rich people of Damascus and Aleppo. Currently, people on the street are poor. To cite an example, my family is from Homs. Atassi family is from this city. Being a leading family, they support the protestors on the street. The administration tries to buy the Kurds as well; however, by giving nationality, they cannot get them supporting themselves.

In case the Syrian Kurds are given more rights, is it possible from them to pass to the regime-proponent side?

This is very unlikely. It is even impossible because the psychology of the Kurdish public is different from the ones living in Damascus or the Arab Bedouins. They cannot buy the Kurds. The Kurds do not forget the past, they demand more rights. As a response to your first question, I can say that only poor people that are bought support the regime. I do not like to talk about the religious divisions because this does not integrate us but divides us. Lots of people in Syria need support and money, and it is easy for the regime to find supporters. For example, we know that to make people attend the regime-supporting activities in Damascus, they went to the schools and pressured them to join themselves. I am talking about people who could not do anything but to join them. The people are afraid of the regime. One opts for violence and torture. If you do not obey them, there is a possibility of going into jail. Consequently, within the Syrian community, we can say that about 20 or 30% support the regime. In fact, since this is a relationship based on self-interest, it would not be fair argue that it is total support. About 17% of the Syrians live out of the country. They should be counted as regime-opponents as well.

In case the regime changes; is there any possibility that there will be a civil war like in the case of Iraq?

Syria has different features compared to Iraq and Libya. Here, in Antalya, we try to make a dialogue amongst people thinking differently. I talk to people that are Islamist, communist or the ones having different views and we aim to find a common point. We leave the negative sides aside. The different sides in Syria were afraid of each other because they did not know about each other. We have just started to get to know each other. I am living in Europe and I am not afraid of the Islamists. But I do not know them very well. When I talk to them here, I see that they are very open-minded. They talk about democracy and separation of powers.

However, one of the realities of the Middle East is that ethnic and denominational definitions have an impact on politics. For example, when Mubarak left office in Egypt, there were some attacks made on the Christians. Is there any possibility like that in Syria?

Syria is completely different, an incident like that will not occur in Syria. In Syria, the public hates the Ba’ath Party and the Assad family. But they do not hate the Arab Alawites. The Arab Alawites are here with us. One of the leading sides of the Syrian Revolution is the Syrian youth. Maturity is very crucial and I am proud of the maturity of Syria. We work here so as to prevent any instability in Syria.

So, do you argue that the Syrian identity is stronger and there will be a peaceful transition?

I think it will be case. If the regime falls, I do not think that the process will not be faster than the ones in other countries, I hope so. But, there are still lots of things we are supposed to do. As the 17% of the Syrian population living out of the country, we are high-educated and we have an intellectual past. We need to work more.

How do you think the people living out of the country will influence the regime change in Syria?

If the regime falls, we believe that we have a lot to give to Syria. For example, the Tunisians living in France have contributed a lot to the transition period after the revolution. They have contributed considerably in economy and human rights. Similar to that, our organization can work for a new constitution. We know that we have lots of things to do and we are ready for that.

How do you evaluate an international intervention like in Libya?

This is impossible for Syria. We expect the Syrian army to cease its support for the regime and join us.

Is there such a possibility?

It is possible. It seems difficult for now, but it is possible.

If you see international intervention impossible, for the regime change is the army’s changing sides the only to manage that?


In Syria, not all Arab Alawites are supporting Assad. Some prominent religious figures from the Arab Alawites may compel Assad to leave office because outside of the regime they can see that the whole Syrian public is a whole. At the same time, I think that the Arab Alawite intellectuals can see this reality as well. This is another possibility for the regime change. Another possibility is that we are people working in the West. For example, I work in France. The Syrians that are effective abroad can pressurize the administrations of the countries they live in and the United Nations so as to invite them to find a solution. France and some other European countries apply political pressure on Syria. None of us want to live with the Assad regime. And if the administration continues to kill innocent people, international intervention, even if we do not demand it, will be a reality with the decision of the world. The Syrian public is not alone. Protection of human rights is a responsibility of the whole humanity. The world cannot remain silent to the murders of people like Hamza.

Can we say that the groups in the Antalya Conference are effective in Syria?

Some come to Syria and they are quite effective. The Syrian Revolution is not based on Islam or any party. The political parties in Syria are weak as a political life is out of question. Therefore, the ones making the revolution in Syria are not the parties, but the ordinary public, youth. In this conference, there are lots of ordinary young people.

In case the regime falls, which political power do you think will be closer to the government? Does the possibility of the Muslim Brotherhood’s taking control make you nervous?


The important thing is to establish a democratic political structure. For example, after the revolution in Tunisia, lots of political parties were established. Maybe, it can be the case in Syria. This is an option.

In case the regime falls, what kind of Syria do you expect to emerge?

We want the Turkish model to be applied. I do not think that the Turkish model is an Islamic democracy. I know that the Syrian public trusts Turkey and adores the Prime Minister Erdogan. The Syrian public wants to open to the West. People dream of becoming like Turkey.

What can Turkey do so as to support the Syrian opponents?

Turkey can help us. Turkey can understand us. We reject any kind of Western intervention. However, we prefer Turkey and France because we have a history with Turkey. We know each other. The broadcast of Turkish TV series and movies in the Middle East enhanced the familiarity with Turkey. The Syrian public does not trust Israel or West. Turkey can support the Syrian opponents by pressuring the Syrian regime and using its influence on the West. Turkey has effectiveness on the Obama administration; she is close with the West. To illustrate, Turkey can withdraw her Damascus ambassador. I, as a French citizen, strive hard to make the French ambassador to Damascus to be withdrawn. Moreover, Turkey has economic relations with the Aleppo City. The city and businessmen do not support the protests due to their commercial interests. They support the regime. Turkey has an impact on trade at this point. By using this power, Aleppo can be made to change its side in favour of us.

Can we say that some minority groups in Aleppo support the regime?

Yes, for example, some Armenians live in Aleppo. There are lots of Armenians in France. When I told them to attend these conferences, they rejected. The Kurds in Aleppo are silent, too. In the Aleppo University, there was 500-person protest but his number is very low.


The Syrian Kurds defend that there has to be equality between themselves and the Arabs. Do the Arabs accept this equality?


The Kurds do not trust the Arabs. I can understand that. But in new Syria, there will be democracy. They will have the right to live their lives. They will be able to speak the Kurdish language. The official language and language of education will be Arabic, yet in schools, the Kurdish will be the second language. If their customs are respected, they are allowed to be organizing and given the same rights with the other Syrians; I do not think that there will be problems.


Some Syrian Kurdish parties demand an autonomous structure similar to the Iraqi one. How do you and the conference evaluate these demands?


We believe that the Kurds want to live with us. We believe that they will stay as our brothers. In France, there is the problem of Corsica, in Spain, there is the problem of Basque, and in Turkey you have similar problems. One can sit and talk to the Kurds. If there is a dialogue, I believe that we can understand each other better. I think this problem can be solved through liberal values and freedom. One should be optimistic and find the best solution.


Do you think that the opponents in Antalya have the potential to change the regime?


We cannot change the regime by ourselves. We are here to support the Syrian Revolution. Only the Syrian public can realize a regime change. There are lots of things we need to do as well. We are here because the Syrian public wants this.


Finally, can we learn about your expectations from this conference?


The opponents and some businessmen organize this conference. This conference is an opportunity for different groups to discover each other. I believe that the Syrian Revolution will embrace victory. It is the target of lots of groups and people. The conference will contribute to this process.


Ms. Atassi, thank you very much.


*This interview was conducted on June 1, 2011 during the conference in Antalya “Change in Syria Conference” by the ORSAM Middle East Advisor Assoc. Prof. Dr. Veysel Ayhan and ORSAM Middle East Specialist Oytun Orhan.

Wednesday, June 29, 2011

SURİYELİ MUHALİFLER – 5: SURİYE ARAP ALEVİ TOPLUMU TEMSİLCİLERİNDEN SUNDA SÜLEYMAN İLE RÖPORTAJ

Suriye’de Baas rejimi Arap Alevilere dayanan bir azınlık iktidarı olarak bilinmektedir. Gerçekten de Devlet Başkanlığı ve birçok kilit pozisyonda Arap Alevi kökenliler yer almaktadır. Ancak Suriye nüfusunun yaklaşık %10’unun oluşturduğu düşünülen Arap Alevi toplumunun tamamı Esad rejimini desteklememektedir. Antalya’da gerçekleştirilen Suriyeli muhalifler toplantısında Hama’dan gelen Arap Alevi temsilciler de yer aldı. Muhalif Arap Aleviler, topluluklarına esasen en fazla zarar verenin Esad rejiminin kendisi olduğunu iddia ediyor. Arap Alevileri temsil için kurulan “Suriye İçin Çağdaşlık ve Demokrasi Partisi” üyesi Sunda Süleyman ile Suriyeli Arap Alevilerin genel durumu ve Suriye’deki halk ayaklanmasına bakışları üzerine konuştuk.


Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?


Süleyman: İsmin Sunda Süleyman. Hama’nın bir dış mahallesinden geliyorum. Yaşadığım yerde çoğunlukla Arap Alevi kökenliler bulunmaktadır.

Herhangi bir aşiret mensubu musunuz?

Biz mezhebe bağlıyız. Bizde bağlılık mezhebedir.

Antalya Konferansında Arap Alevileri temsilen mi yoksa bireysel olarak mı bulunuyorsunuz?

“Suriye İçin Çağdaşlık ve Demokrasi” isimli bir partinin üyesiyim. Bu partiye bağlı olarak çalışan bir eylemciyim.

Toplantıya katılımınız nasıl gerçekleşti ve konferans hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Bu konferansı organize eden bazı muhalif gruplar tarafından davet edildim. Konferansta bütün katılımcılardan sonuç bildirgesinde yer alması için öneriler getirmesini istedik. Bu bildirge de zaten konferansın sonucu ve çıktısı olacaktır. Herkes bazı öneriler getirdi. Bu öneriler sonuç bildirgesinde yer alacak. Benim üyesi olduğum Parti’nin önerilerinden biri Suriye Devrimi’nin tüm Suriye halkını kapsadığı, tüm mezhepleri içine aldığıydı. Hepimizin tek bir ortak hedefi var ki o da rejimin yıkılması. Diğer önerimiz ise rejimin yıkılmasından sonra azınlık gruplarına güvenceler verilmesidir. Özellikle de Suriye Devrimi zaferinin ardından Arap Alevi azınlığa yönelik olarak bir şiddet hareketinin olmaması konusunda güvenceler olmasını önerdik.

Özellikle Batı’daki genel algı Suriye rejiminin Arap Alevi rejimi olduğu yönündedir. Ancak burada Beşar Esad ve çevresindekilerin Arap Alevi kökenli olmasına rağmen Arap Alevi halkın çoğunluğunun rejimi desteklemediği söylendi. Siz Suriye rejimini bir Arap Alevi rejimi olarak tanımlıyor musunuz?

Her şeyden önce Suriye rejimini bir Arap Alevi rejimi olarak tanımlamamız doğru olmayacaktır. Çünkü baba Hafız Esad döneminde dahi birçok muhalif figür Arap Alevi mezhebine mensuptu ve diğer bütün muhalifler gibi onlar da hapse atıldı, işkence gördü ve öldürüldü. Bu birinci nokta. İkinci nokta birçok Arap Alevi rejimi bir nedenden ötürü desteklememektedir. Rejim her zaman Arap Alevi kartını oynamıştır. Bütün Arap Alevilerin kendisine bağlı olduğunu varsaymıştır. Ancak gerçekte durum böyle değildir. Çünkü Beşar Esad ve babası Hafız Esad Arap Alevilere en fazla zararı veren kişiler olmuştur. Rejimin yolsuzluğa bulaşmış olması Arap Alevilere olan bakışı da olumsuz etkilemiştir. Arap Aleviler tabi ki mezheplerine bağlıdır ancak ülkelerine, vatanlarına olan bağlılıkları çok daha önemlidir.

Suriye’de rejimin yıkılması durumunda Arap Alevi azınlığa yönelik bir şiddet hareketi, Sünniler ve Arap Aleviler arasında iç savaş yaşanması olasılıkları hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Şunu çok iyi bilmek gerekir ki Arap Aleviler Suriye’deki tek azınlık grup değildir. Suriye’de Arap Aleviler, Hıristiyanlar, İsmaililer, Şiiler ve Dürziler de bulunmaktadır. Tüm bu topluluklar bir arada Suriye ulusunu oluşturmaktadır. Rejim kurulduğundan beri bu toplulukları bölmeye çalıştı, her grubu diğer gruptan korkmaya doğru yönlendirdi. Rejim sürekli olarak bu korku kartını oynadı. Arap Alevilere dediler ki “bize bağlı kalmazsanız Sünniler sizi sürgün edecek.” Suriye’deki tüm azınlık grupları bu tuzağa düşürüldü. Bu gruplar rejimin hep kendilerini koruduğuna inandı. Çünkü resmi medyada bu böyle işlendi. Bunu sürekli olarak savundular. “Bu insanlar size saldıracak” diye sürekli olarak söyleniyordu. Hatta bunun da ötesine geçerek Arap Alevilere silah da verdiler. Bu kişiler sadece Arap Alevi değil aynı zamanda suçlu, çete mensubu kişilerdi. Bu kişilerin hepsi de Arap Alevi değildi. Bunlara Sünnilere saldırmaları söyleniyordu. Sünniler bu tuzağa düştü, Arap Aleviler bu tuzağa düştü. Bizim görevimiz halkımız arasında bilinçlenmeyi sağlamak. Bu yaşananların büyük bir tuzak olduğunu göstermek. Bunun en büyük kanıtı hepimizin burada bir arada olması ve her konuda anlaşabilmemizdir. Hepimiz tek bir amaca yöneldik ve aynı şeyi istiyoruz. Özgür ve demokratik bir Suriye.

Banyas ve Lazkiye’de yaşayan Arap Alevilerin birbirinden faklı konumlarda olduğunu biliyoruz. Bu farklıklar nedir ve hangi Arap Aleviler rejimi desteklemekte hangileri desteklememektedir?

Suriye’de Arap Aleviler birçok şehir ve köylere dağılmış durumdadır. Şam’da gerçekleşen ilk gösteri Arap Alevi bir genç tarafından kaydedilerek internete konmuştu. Arap Aleviler arasında da diğer toplumlar farklı düşünen kesimler bulunmaktadır. Şam’da yaşayan insanlar örneğin bölünmüş durumdadır. Şamlı Sünnilerin bazıları rejimi desteklemekte bazıları ise muhalif kanattadır. Dolayısıyla Arap Alevileri de sınırlamak mümkün değildir. Bu Arap Alevi meselesi esasen icat edilmiştir. Bizler esasen “bu Arap Alevi bu Sünni” bile demeyiz. Bu Suriye’de bir tabu değildir ancak insanları mezheplerine göre ayırmayız. Bu ilk konu. İkinci olarak, kıyı kesimde yaşayan Arap Aleviler, Hama gibi iç kısımlarda yaşayan Arap Alevilere göre rejim tarafından daha fazla imkana sahip olmuş olabilirler. Dolayısıyla iç kesimlerde yaşayan Arap Aleviler kıyılarda yaşayan Arap Aleviler gibi ayrıcalıklı konumda olmamıştır. Rejimi destekleyenler ve muhalif olan Arap Aleviler de bu farklı kesimde yaşayan Arap Alevilerdir.

Bu süreçte Türkiye’nin pozisyonu hakkında ne düşünüyorsunuz, Türkiye’den daha fazla ne yapmasını bekliyorsunuz?

Türkiye halkı ve hükümeti çok önemli adımlar attı. Suriye’de yaşananları desteklemek için çok güzel adımlar attı. Türkiye ve Suriye rejimi arasındaki yakın ilişki, bu süreci biraz daha zorlaştırdı. Buna rağmen Sayın Gül, Erdoğan ve Davutoğlu tarafından Suriye’de reform sürecinin hızlanması, kanın durması için atmış oldukları adımlar son derce umut verici. Türk halkından büyük umudumuz ve beklentilerimiz bulunmaktadır. Özellikle hükümetten beklentimiz fazla çünkü Türk hükümeti seçilmiş bir hükümettir ve halkını temsil etmektedir. Bu nedenle Suriye’de kanın durması için daha fazla rol oynamalarını beklemekteyiz.

Sayın Sunda çok teşekkür ediyoruz.


* Bu röportaj 1 Haziran 2011 tarihinde ORSAM Ortadoğu Danışmanı Doç. Dr. Veysel Ayhan ve ORSAM Ortadoğu Uzmanı Oytun Orhan tarafından Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı” sırasında gerçekleştirilmiştir.

Tuesday, June 28, 2011

SURİYELİ MUHALİFLER - 4: KÜRT DİN ADAMI MUHAMMED MURAT EL HAZNEVİ İLE RÖPORTAJ

Suriyeli Kürt kökenli din adamı Şeyh Muhammed Maşuk El Haznevi 2005 yılında Suriye makamları tarafından gözaltındayken öldürülmüştü. Bu olayı takiben 2004 Kamışlı olaylarından sonra Suriye’de yaşanmış en geniş çaplı Kürt ayaklanması gerçekleşmişti. Olayın ardından rejim ile araları açılan Haznevi’nin yakınları ve takipçileri ülke dışına çıkmak durumunda kalmıştı. Halen Irak’ın Erbil kentinde ikamet eden ve buradan Suriye yönetimine karşı mücadelesini sürdüren Şeyh Muhammed Maşuk El Haznevi’nin oğlu Muhammed Murat El Haznevi Antalya’da düzenlenen Suriyeli muhalifler toplantısında yer aldı. Haznevi ile gerçekleştirdiğimiz görüşmede; Suriyeli Kürtlerin durumu, Suriye’deki olaylara Kürtlerin bakışı ve Türkiye’den beklentileri konusunda görüşlerini aktardı.


Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

HAZNEVİ: İsmim Muhammed Murat El Haznevi. Şehitlerin Şeyhi, Diyalog, Bağışlama ve Dinin Yenilenmesi Kurumu Başkanıyım. Şıh Hazne’nin torunlarıyız. Şıh Hazne Nakşibendî tarikatı şeyhidir. Türkiye’de çok müridimiz bulunmaktadır. Özellikle Menzil cemaati bize bağlıdır. Ayrıca Gaziantep’te bulunan bazı Nakşibendî tarikatlarının yönetimleri ve Urfa’daki bazı cemaatler de bize bağlıdır. Mesela Tillo’da Molla Burhan, Şeyh Maşuk’a bağlıdır, Şeyh Maşuk da bize bağlıdır. Yani Türkiye’de pek çok yerde bize bağlı tarikat vardır.

Suriye muhalefetindeki rolünüz tam olarak nedir?

Biz siyasetçi değiliz. Biz sadece Kürtler için destek veriyoruz. Burada Kürtler de bulunmaktadır. Biz onlarla geldik ve onlara din anlamında ve yanlarında olarak destek veriyoruz. Biz Kürtlerle beraber yürüyoruz, Kürtleri savunmak için beraber hareket ediyoruz.

Suriye rejimi ile aranızdaki ilişki nasıl?

Son derece sorunlu ve kötü ilişkilerimiz vardır. Rejim 2005 yılında babamı öldürdü. O tarihten itibaren ilişkimiz kötüdür. O olaydan sonra büyük gösteriler oldu. Biz şu an Kuzey Irak’ta oturuyoruz.

Antalya Konferansı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Çok olumlu bir gelişmedir. Burada farklı muhalif gruplar birbirini tanıdı, görüştü ve anlama fırsatına sahip oldu.

Bu ilk kez oluyor, değil mi?

Evet, ilk defa muhalefet bir yerde oturup konuşuyor. Henüz bir sonuca ulaşılamadı ama umudumuz iyi sonuçların çıkmasıdır. Suriye için iyi olan ne varsa bu konferanstan inşallah o çıkar.

Şam’da daha önce yayınlanan deklarasyonlar var. Bu konferansta da herhangi bir sonuç bildirgesi çıkacak mı?

Bu konferansın katılım seviyesi Şam Deklarasyonu’ndan daha yüksektir. Sonuç bildirgesi de çıkacaktır.

Peki, sizin talepleriniz nedir?

En önemli talebimiz Kürtlerin haklarının anayasada yazılmasıdır. Biz Suriye’de Kürt milleti olarak varız. Biz yabancı değiliz. Kendi toprağımız üzerinde yaşıyoruz. Nasıl Arap bir vatandaş her hakkını kullanıyor aynı şeyi Kürtler için de istiyoruz. Anayasada eşit olmak istiyoruz. Çünkü halen vatandaşlık hakkı olmayan birçok Kürt kökenli Suriyeli vardır. Olayların çıkmasının ardından bazı adımların atıldığı söyleniyor ama hala tamamlanmadı. Örneğin Kürtlerden devlet memuru almamaktalar. Pek çok gencimizin diploması var ancak iş bulamıyor. Sadece tarımla uğraşabiliyorlar. Kürt halkına yazıktır. Ayrımcılık istemiyoruz. Vatandaş olmak istiyoruz.

Esad rejimi yıkılırsa yeni devletin nasıl olmasını istiyorsunuz?

Din ayrı devlet ayrı olmalıdır. Laiklik olmalı ancak Türkiye’deki gibi değil. Bizim istediğimiz laiklik din ve devlet işlerini ayırmak anlamındadır.

Laikliği Suriye toplumunda bulunan Hıristiyan ve Dürzî toplumlar adına da iyi olduğu için mi istiyorsunuz?

İslam böyledir. Vahiyle inen şeylerin hepsini kabul ediyoruz ama vahiy dışı bizim seçimimiz de vardır. Resullullah o hakkı bize vermektedir. Hatta Resullullah’ın yaşamını sahabeler çok istişare ediyor, hükümet İslam’da ilahi değildir. Medenidir. Şu an bazı gruplar vardır İslam siyasetiyle kendine yol açıyorlar. Siyasi İslam’ın İslam’da yeri yoktur. İslam’da temellerimiz vardır. Adalet olması gerekmektedir. Eşitlik gerekmektedir. Herkesin aynı olması gerekmektedir. İnsanların birbirlerinin hakkını gasp etmemesi gerekmektedir. Ama hangi yolla bu amaçlara ulaşacağımız bizim seçimimizdir.

Konferansa katılan bazı Sünni Araplar bu düşünceye biraz karşı çıkıyor. Diyorlar ki İslam’da din ve devlet ayrı olmaz…

Onlara destek veren azdır. İslam’ı basamak olarak kullanıyorlar.

Örneğin Müslüman Kardeşler sizin bu düşüncenize karşılar…

Onlar İslam düşüncesiyle yola çıkıyorlar. Bu bize uygun değildir.

Peki, nasıl orta yolda buluşacaksınız?

Demokratik ve liberal ilkelerde herkes kendi hakkını almalı, ama bir grup ayrıcalıklı konumda diğerlerinin hakkını almaya başlayınca o yapı yürümüyor.

Sizce Dürzîler ve Aleviler de bu muhalefete destek verecek mi?

Destek veren var ama az sayıdadır.

Türkiye’nin politikalarını nasıl görüyorsunuz? Destek veriliyor mu ve sizin talepleriniz bulunuyor mu?

Biz Türkiye’den çok şeyler bekliyoruz. Yaptığı şeyler azdır. Türkiye ve Suriye kardeşten fazladır. Türkiye’nin en uzun sınırı Suriye’yledir. Suriye ve Türkiye tarafında akrabalar vardır. Bu nedenle daha fazla şeyler bekliyoruz. Suriye halkına destek vermelerini bekliyoruz. Sayın Erdoğan ve Sayın Beşar Esad çok yakın ilişkilere sahipler. Her ikisinin bir şey yapmak için yolları vardır.

Beşar Esad’ın bırakmasını mı yoksa başta kalarak reform yapmasını mı savunuyorsunuz?

Biz Kürtlerin Beşar Esad’ın şahsiyeti ile bir sorunu yoktur. Biz Kürtlüğümüzü arıyoruz. Çözüm içerdiği sürece Beşar Esad’ı da destekleriz. Bizler haklarımızı istiyoruz. Araplar gibi yaşamak istiyoruz. Esad gitse bile bizden cumhurbaşkanı veya başbakan olmayacak. Dil özgürlüğümüz, ayrımcılığın bitmesini istiyoruz.

Irak tarzı bir otonom bölgeye nasıl bakıyorsunuz? Böyle bir talebiniz var mı?

Yok, bizim öyle bir talebimiz yok, Suriye birdir. Suriye’de yaşamak istiyoruz. Haseke ve Kamışlı’da halkın %80’ni Kürt’tür. Köylerin hepsi Kürt’tür, şehirlerde Araplar çoktur. Suriye’deki sistem Türkiye gibi değil, çok farklıdır. Şu an Osmaniye Türkiye’de il statüsündedir. Haseke Osmaniye gibidir, Kamışlı Osmaniye gibidir. Yani Haseke vilayetinin tamamında 2 milyondan fazla nüfusu vardır.

K. Irak’taki Kürt gruplarla ilişkiniz nasıl, hangi grupla daha yakınısınız?

İyi ilişkilerimiz vardır. Biz Barzani’ye daha yakınız. Çünkü Erbil’de kalıyoruz. Eskiden de onlarla ilişkilerimiz vardı. Çünkü onlarda da Nakşibendî tarikatı vardır. Oradan bir yakınlık söz konusudur.

Bir araştırma merkeziniz var galiba…

Evet. Danışma, diyalog, bağış ve dinin yenilenmesi üzerine çalışmaktadır. Erbil’de faaliyet göstermektedir. İslami stratejik danışma merkezidir.

Sizce Suriye’de toplam Kürt nüfusu ne kadardır?

İki sayım vardır. Birincisi Kürtçe konuşanları kapsar, diğeri aslı Kürt olan ama Kürtçeyi unutanlardır. 150 yıl öncesinden başka şehirlere gitmişlerdir. Kürtçe konuşan 3-3,5 milyon vardır. Bu da toplam Suriye nüfusunun % 15’ine tekabül etmektedir. Ama Kürtçe konuşamayan dâhil % 40’a ulaşabilir. Çünkü 150 yıl öncesinden göç etmiş ve dillerini unutmuşlardır.

Bu konferansta bir geçici hükümet kurulacak mı?

Hayır, geçici hükümet kurulmayacak ancak bir meclis, grup, komite gibi bir organ oluşturulacak.

Bu komitede Kürtler, Arap Aleviler gibi bir dağılım olacak mı?

Evet, herkes dağılımına göre ayrılacak. Mesela Kürtler 4 kişi, Müslüman Kardeşler 4 kişi, Arap aşiretler 4 kişi, bağımsızlar, Şam deklarasyonu beş kişi gibi. Toplamda 31 kişi olacaktır. Bu konferansın sonunda ilan edilecektir.

Bu Komite yurtdışında sizin adınıza sözcülük mü yapacaktır?

Evet.

Başkanı olacak mıdır?

Hayır, henüz belli değildir.

Peki, bu Komite çalışabilecek mi? Farklı fikirlerde gruplar var gibi görünmektedir…

Şu an herkes kendi grubu için çalışıyor. Gruplar fazladır. Buraya katılan kişi sayısı da fazladır.

Buradaki gruplar ve kişiler Suriye halkını ne kadar temsil ediyor? Geçici bir Komite kurulacak ama çoğu sürgünde yaşamaktadır…

Suriyeli kişiler temsil edilemiyor. Bunlar sadece Suriye dışını temsil etmektedir. Çünkü Suriye iki Suriye’dir. Suriye nüfusu diyorlar ki 23 milyondur. 20 yıl önce de 23 milyondu. Bir 20 milyon da dışarıda yaşamaktadır. 23 milyon içeridedir. Bunlar dışarıdaki 20 milyonu temsil etmektedir. Suriye’dekileri desteklemeyi amaçlamaktalar.

Dış müdahaleye nasıl bakıyorsunuz. Yani olayların büyümesi durumunda Batı’nın ya da NATO’nun müdahalesini nasıl karşılarsınız?

Hem dış müdahale hem de silah kullanımına karşıyız. Büyük bir günah olarak görüyoruz. Değişim içerden olacaktır.

Kürtlerin içinde farklı eğilimler var mıdır? Kürtlerin ne kadarı sizi desteklemektedir?

Farklı eğilimler yoktur. İslami yoktur içlerinde. Kürtlerin hepsi liberaldir. Belki bazı komünist gruplar vardır ama onların sayısı azdır. Çoğunluğu liberaldir.

Çok teşekkür ederiz.


* Bu röportaj 2 Haziran 2011 tarihinde ORSAM Ortadoğu Danışmanı Doç. Dr. Veysel Ayhan ve ORSAM Ortadoğu Uzmanı Oytun Orhan tarafından Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı” sırasında gerçekleştirilmiştir.

Monday, June 27, 2011

SURİYELİ MUHALİFLER - 3 : İNSAN HAKLARI AVUKATI YASER TABBARA İLE RÖPORTAJ

Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı”na Suriye içinden katılanların yanı sıra çoğunluğu Avrupa, ABD ve Arap ülkelerinde yaşamak durumunda kalan muhalifler katılmıştır. ABD’de yaşayan, “CAIR-Chiago” isimli insan hakları örgütü üyeliği görevini yürüten ve aynı zamanda ABD’de kendi bürosunda insan hakları avukatlığı yapmakta olan Suriyeli eylemci Yaser Tabbara ile Antalya’da Konferans ve Suriye’nin geleceği üzerine konuştuk. ABD ve Avrupa’da yaşayan eylemcilerin Suriye içindeki etkinlikleri sınırlı olsa da dünya kamuoyunun ilgisini Suriye’ye çekme ve Esad rejimi üzerinde uluslararası baskının sağlanması yönünde önemli noktalarda bulunmaktadırlar.

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?


İsmim Yaser Tabbara. Suriye kökenli Amerikalı avukatım. Chicago’da on yıldan bu yana hukuk alanında çalışıyorum. Suriye kökenliyim, Chicago’da doğdum, Şam’da büyüdüm ve daha sonra tekrar ABD’ye döndüm. Siyaset Bilimi ve Hukuk öğrenimi gördüm. İlgi alanım İnsan Hakları ve Bireysel Haklar konusudur. Chicago’da faaliyet gösteren “CAIR-Chicago” isimli bir örgütün üyesiyim. Bu örgütün amacı ABD’de yaşayan Arap ve Müslüman kökenli halkların haklarının korunmasıdır. Halen Chicago’da bir avukatlık bürom bulunmaktadır.

Antalya’daki muhalefet toplantısındaki konumunuz nedir?

Ben toplantıyı muhalefet toplantısı olarak nitelendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Toplantı bütün dünyaya bu hareketin ana güç olduğunu, marjinal bir hareket olmadığını göstermiştir. Biliyorsunuz Suriye muhalefeti hep organize olamamakla, parçalı olmakla, zayıf olmakla ve Suriye’de yaşamıyor olmakla suçlanıyordu. Dünya tarafından Suriye muhalefetinin algılanışı bu şekildeydi. Bağımsız olan, herhangi bir siyasi harekete üye olmayan veya siyasi gündemi olmayan birçok özgür düşünen Suriyeli bulunmaktaydı. Şimdi burada bütün bu insanlar bir araya gelerek bütün dünyaya çok güçlü bir mesaj gönderiyorlar. Bu mesaj da “Suriye’de devrimi destekliyoruz” mesajıdır. Bu konferansın en büyük başarısı bu olmuştur.

Konferans sonunda bir Komite kurulacak ve burada Müslüman Kardeşler’den Kürt gruplara kadar değişik kesimlere pay verilecek. Bu Komite hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bence bu konferans hakkındaki yanlış algılamalardan biri de Libya örneğinde olduğu gibi bir Geçici Konsey oluşturulacağıdır. Bu doğru değil. Bu konferansın düzenlenmesinin tek bir amacı vardır ve o da Suriye Devrimi’ni desteklemektir. Esasen burada kurulacak olan bir Konsey değil Komite olacaktır ve bahsettiğim amaca dönük olarak çalışacaktır. Bu doğrultuda dünyanın dört bir yanındaki Suriyeli eylemcileri bir araya getirmeye çalışacaktır. ABD, Avrupa, Arap ülkeleri ve dünyanın geri kalan bölgelerinde yaşayan Suriyeliler tarafından bu yönde birçok çaba gerçekleşmişti. Ancak bu çabalar çok da koordineli bir şekilde yürümüyordu. Bu konferans, bütün eylemciler arasında bir uyum, işbirliği sağlama çabasının ürünüdür. Böylece yapılan işin etkisini artırmak amacındayız. Bu nedenle konferansın sonucu işbirliğinin sürekliliğinin sağlanması olacaktır. İşbirliğini sağlayacak bir organa ihtiyaç duymaktayız. İşte bu organ kurulacak Komite’dir. Bu Komiteyi oluşturmak için farklı yöntemler söz konusu ancak en fazla kabul gören seçim yapılması. Oylama yoluyla Müslüman Kardeşler, Kürtler ve herkesin temsil edilmesini sağlamaya çalışıyoruz. Böylece gerçek temsil gücü olan bir Komite olacaktır.

Konferansta gruplar arasında herhangi bir sorun yaşanıyor mu? Farklı muhalif gruplar ortak bir zeminde buluşabildiler mi?

Konferansa ilk geldiğimde beklentim çok düşük seviyedeydi. Birkaç nedenden ötürü olumlu anlamda şaşırdığımı söyleyebilirim. Ayrımın boyutunu görünce, sorunları görünce, farklı vizyonları görünce açıkçası konferansın başarısız olacağını düşünmüştüm. Sadece sloganlar atılarak, marşlar söylenerek tamamlanacağını düşünmüştüm. Ancak böyle olmadı. Konferans şaşırtıcı derecede medeni bir havada geçti. Şaşırtıcı derecede verimli oldu. Evet, egolar vardı, başkaları ile çalışmayı sevmeyen klasik lider karakterleri vardı. Ancak benim görüşüme bu unsurlar burada hiçbir siyasi gündemi olmadan bulunan Suriyeli gençlerin varlığının gölgesinde kaldı. Bu gençlerin aklında tek bir düşünce vardı ki o da çalışmak ve sonuç almak.

Burada başarılan bir diğer konu çalıştayların, komitelerin oluşturulması oldu. Bunlar işbirliğinin nasıl sağlanacağı, kanıtların korunması gibi konularda uzun tartışmalar gerçekleştirdiler. Kanıtların korunması yasal süreçlerin yürütülmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra medya alanında nasıl organize olabileceğimizi konuştuk. Aynı anda dünyanın farklı yerlerinde aynı mesajı verecek ve yüz binlerce Suriyelinin katıldığı Suriye Devrimi’ne destek verme amaçlı toplu protesto gösterilerinin nasıl organize edileceği konusunda tartıştık. Yani çok önemli konularda ilerleme sağlandı. Bu da konferanstan memnun kalmamı sağlayan ikinci unsurdu.

Ancak buradaki gruplar arasında çok fazla görüş farklılığı olduğunu düşünmüyor musunuz? Bu farklılık devrimin başarını engelleyebilir mi?

Şunu fark etmemiz gerekir ki bu konferans modern Suriye tarihinde ilk kez farklı geçmişlere sahip grupların bir araya geldiği bir toplantıdır. Suriye toplumu tam bir mozaiktir. Dini, etnik, siyasi olarak farklı kesimler bulunmaktadır. Beşar Esad rejimi tarafından sürekli olarak mezhepsel korkulara maruz bırakıldık. Yani rejim kendi alternatifi olarak hep istikrarsızlık ve çatışmayı sundu. Böylece ne umudumuz ne de geleceğimiz oldu. Ancak bu konferans gösterdi ki aramızdaki bütün farklara rağmen bir araya gelebiliyoruz. Bir araya gelerek ortaya bir şeyler koyuyoruz, çalıştaylar düzenliyoruz ve ortak hareket yönünde adımlar atıyoruz. Bazı çalıştaylara katılmanızı çok isterdim. İzleyiciler daha çok konferansın siyasi sürecine dahil oldu ve takip etti. Siyasi kısımlar hep tartışmalı olur. Bu nedenle sanki tartışmalar, görüş farklılıkları çok fazlaymış gibi görülmüş olabilir. Siyasi kısımlar her zaman tartışmalı olur. Bu süreç pazarlıkların olduğu, her grubun daha fazla temsil hakkı kazanma çabası içinde olduğu süreçlerdir. Bence bu da sağlıklı bir süreçtir. Suriyeliler ilk kez demokratik bir süreçte bir araya geliyorlar. Bazı tartışmaların olması çok doğaldır ancak çok olumsuz bir durum oluşmamıştır. Herhangi bir kişi ya da grup konferansı terk etmemiştir. Kimse “ben bunu ummuyordum” dememiştir. Açıkçası ben bu tarz sorunlar bekliyordum gelmeden önce. Dolayısıyla bence çok başarılı bir konferans ve beklentilerimin üzerinde gerçekleştiğini söyleyebilirim.

Türk halkı ve hükümetine ne mesaj vermek istersiniz?

Bu konferanstaki herkes aynı mesajı sürekli olarak veriyor. Herkes Türk halkına bizi misafir ettiği, bizi kabul ettiği, bizim durumumuzu anladığı, davamızı desteklediği, ülkelerini bize açtıkları için minnettar. Bu son derece hassas bir siyasi konu. Bu durumun Türk halkı ve hükümeti açısından çok da kolay ve memnuniyet verici bir durum olmadığını biliyoruz. Bunu takdir ediyoruz. Konferansın ilk gününde Suriye rejiminin siyasi tutuklulara af çıkardığına ilişkin haber geldi. Verdiğimiz ilk tepki hemen bir gösteri düzenlemek oldu. Gösterinin sonunda herkes “Şükran Şükran Türkiye” (Teşekkürler Teşekkürler Türkiye) şeklinde bağırıyordu. Herkes tek bir ağızdan bunu söylüyordu. Bu slogan buradaki insanların duygularını yansıtmaktadır. Siyasi boyutta ise Türk hükümetinden Beşar Esad yönetimine karşı daha sert tavır almasını bekliyoruz. Türk hükümetinin şu ana kadar yapmış oldukları da inanılmaz. Ancak bir adım ileri gidilmesi gerekmektedir. Bu adım da Beşar Esad rejiminin tartışmasız bir şekilde meşru olmayan bir yönetim olduğunu açıklaması ve Beşar Esad’a şiddet kullanmaya son vererek demokratik sürecin önünü açması çağrısında bulunmasıdır.

Sayın Tabbara, değerli fikirlerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.


* Bu röportaj 1 Haziran 2011 tarihinde ORSAM Ortadoğu Danışmanı Doç. Dr. Veysel Ayhan ve ORSAM Ortadoğu Uzmanı Oytun Orhan tarafından Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı” sırasında gerçekleştirilmiştir.

Sunday, June 26, 2011

SURİYELİ MUHALİFLER- 2: ŞAM DEKLARASYONU GENEL SEKRETERİ VE SURİYE ADALET VE KALKINMA HAREKETİ GENEL BAŞKANI ANAS ABDULLAH İLE RÖPORTAJ

2005 yılında imzalanan Şam Deklarasyonu, dağınık haldeki Suriye muhalefetini bir araya getirmek için hayata geçirilmişti. Deklarasyona; liberaller, Arap aşiretleri, işadamları, Kürtler ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan farklı muhalif gruplar imza atmıştı. Suriye rejimi deklarasyonun yayınlanmasından sonra birçok kişiyi tutuklamış ve neticesinde imzacılar Suriye dışında faaliyet göstermek zorunda kalmıştı. Antalya’daki Suriyeli muhalifler toplantısına katılanlardan biri de Şam Deklarasyonu grubu olmuş, oluşturulan Komite’de gruba dört sandalye ayrılmıştır. Grubun Genel Sekreterliği’ni yürüten, Antalya toplantısının organizasyonunda rol alan ve aynı zamanda Türkiye’de AK Parti’den esinlenerek kurduğu Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi’nin Genel Başkanlığı’nı yürüten Anas Abdullah ile Suriye’deki muhalif halk hareketlerinin geleceğini, Antalya toplantısının sonuçlarını ve Türkiye’den beklentilerini konuştuk.


ABDULLAH: Her şeyden önce Türk halkına ve devletine minnettar olduğumuzu söylemek isteriz. Bu da Türkiye’de şu anda yaşamakta olduğumuz özgürlük ve demokrasi deneyiminden kaynaklanmaktadır. Bu konferansı Türkiye’de yapabilme imkanına kavuştuk. Bu konferansı düzenlemek için izin almamıza gerek kalmadı. Konferansı herhangi bir Avrupa ülkesinde de yapabilirdik. Ancak burada da aynı standartlara sahibiz ve burada düzenlenen bir konferans bizler için çok daha büyük anlam ifade etmektedir. Bizlerin tarihe dayalı ilişkileri bulunmaktadır.

Konferansın burada düzenlenmesi sizin seçiminiz miydi yoksa Türkiye mi sizi teşvik etti?

Bizim seçimimizdi. Bunun ilk nedeni Türkiye’nin komşumuz olmasıdır. İkinci olarak Türkiye’ye karşı duygusal yakınlığımız bulunmaktadır. Türkiye bizim için olumlu şeyler ifade etmektedir. Özellikle son on yılda AK Parti’nin sağladığı başarı bize ilham kaynağı oldu. Hatta ben de arkadaşlarımla beraber Adalet ve Kalkınma Hareketi adıyla Türkiye’yi model alarak örgütlenmeye gittim. Suriye’de neredeyse herkes Türkiye’ye olumlu bakmaktadır, Türkiye’yi takip etmektedir. Bu bize çok fazla yardımcı oldu. Bu nedenle konferansı Türkiye’de yapmaya karar verdiğimizde bunu herkes olumlu karşıladı. Suriye ile problemli olan başka bir ülkeye gitmek istemedik. Komşu bir ülkeye geldik. Antalya Türkiye’nin güneyinde yer alıyor. Bizim anavatanımıza da çok yakın. Bu da konferansı daha anlamlı kılmaktadır.

Müslüman Kardeşler ile diğer gruplar arasındaki problemin temeli, aradaki görüş farklılığının özü nedir?

Ciddi bir görüş ayrılığı olduğunu söylemek doğru olmaz. Fikir alışverişi demek daha doğrudur. Sonuç bildirgesi üzerinde pazarlıklar, görüşmeler yapılmaktadır. Herkes kendine göre sonuç bildirgesi için önerilerini vermektedir. Bu önerilerden biri de kurulacak yeni Suriye’nin laik bir devlet yapısına sahip olmasıdır. Bazı gruplar bu durumun zaten sonuç bildirgesinde yer aldığını ifade etti. Buna laiklik denmemesini, İslam’ın önemli bir rol oynamasını savundular. Bunlar sadece önerilerdir. Sonuç bildirgesini hazırlayacak olan bir komitemiz çalışmaktadır. Büyük ihtimalle bu hassas konu komitede ele alınmayacaktır. Bizim isteğimiz demokratik ve halka dayalı (sivil) bir devlet yapısıdır. Halk tarafından yönetilen ve denetlenen bir yapı. Bundan sonrasını Suriye halkının kararına bırakalım görüşü ön plana çıkıyor. Suriye halkı yeni anayasanın doğasını, İslamın ve diğer dinlerin rolünü belirlesin görüşü kabul görecek. Bazı gruplar bu önerileri sonuç bildirgesinin parçası olarak düşündü ancak bunlar sadece öneri idi.

Bazıları Komite’nin seçilme şeklini eleştiriyor. Siz Komite’nin seçilmesi gerektiğini ancak diğer bazı gruplar ise her gruba eşit sayıda sandalye verilmesini istiyor. Sorun tam olarak nedir?

31 kişilik bir Komite seçmek konusunda anlaşıldı. Listelerin yarışması konusunda da anlaştık. Her kim bir liste sunmak istiyorsa 31 kişilik bir liste sunabilir ve buradaki herkes istediği listeye oy verecektir. Böylece mümkün olduğu kadar çok temsilcimiz olacaktır. Eğer liste olmadan doğrudan bir seçime gitseydik ulusal kompozisyonumuzun bir kısmını gözden kaçırmış olacaktık. Bildiğiniz gibi burada çok fazla Hıristiyan, Arap Alevi ve Dürzi bulunmamaktadır. Eğer doğrudan seçimlere gitseydik Suriye toplumunun bu önemli unsurlarını gözden kaçırmış olacaktık. Bu nedenle listeler oluşturulması ve listelere oy verilmesi düşüncesi öne çıktı.

Eğer talepler karşılanmaz ve bazı gruplar konferanstan tatmin olmazsa çekilme olasılığı var mıdır?

Toplantıdan çekilme söz konusu olmayacaktır. İnsanlar konuşacak ve uzlaşacaktır. Bu normal olan yoldur. Şu da unutulmamalıdır ki Suriye halkı ilk kez bir araya gelerek konuşmakta, tartışmaktadır.

Suriye Müslüman Kardeşler örgütünün İslami Devlet konusuna yaklaşımı nedir acaba?

Ben Suriye Müslüman Kardeşler örgütünden değilim. Ancak Suriye Müslüman Kardeşler örgütünün bu konuda önemli ilerleme kaydettiğini söyleyebiliriz. Şu anda hiçbir belirli dini grup tarafından kontrol edilmeyen halka ait (sivil) bir devlet çağrısı yapmaktadır.

Türkiye’nin Suriye muhalefetini desteklemek adında daha fazla ne yapabileceğini düşünüyorsunuz?

Bence Türk halkı otokratik bir Suriye’den ziyade demokratik bir Suriye’nin çok daha fazla ülkelerinin çıkarına olduğunun farkına varması gerekmektedir. Beşar Esad Türkiye için sorun anlamına gelmektedir. Türkiye, AK Parti döneminde Beşar Esad ve rejimine siyasi ve ekonomik olarak çok fazla yatırım yaptı. Zaten bu nedenle Başbakan Erdoğan ve çevresi Suriye’den rahatsızdır. Çünkü bu kadar yatırım yaptıktan sonra bazı geri dönüşler beklemeniz normaldir. Erdoğan Beşar’ı uyarmak için yapabileceğinin en fazlasını yaptı. Suriye’de devrim başlamadan önce bu uyarılar yapıldı ama Beşar “hayır bizde sorun yok, sorun çıkmaz” dedi. Ancak Erdoğan haklı çıktı, Beşar yanıldı. Erdoğan Suriye halkına destek anlamında çok önemli açıklamalar yaptı. Ancak Türkiye bundan sonra muhalefeti desteklemek konusunda daha fazla adımlar atmalıdır. Çünkü demokratik bir Suriye Türkiye’nin çıkarınadır. Beşar Esad’ın bölgede istikrarsızlık kaynağı olmasından Türkiye’nin memnun olmadığını biliyoruz. Türkiye bölgede istikrarsızlık istememektedir. Bu nedenle biz de mümkün olursa barışçıl bir geçiş dönemi arzulamaktayız. Eğer olmazsa eminim ki geçiş döneminde Türkiye’nin yardımına ve desteğine ihtiyacımız olacaktır. Anayasanın oluşturulması, yeni kanunlar, iş kanunları, dernek kanunlarının yapımı süreçlerinde Türkiye’nin vereceği bilgi desteğine ihtiyacımız olacaktır. Umuyorum ki yakın zaman içinde Türkiye deneyimini Suriye’de uygulama imkanına kavuşacağız. Ve yine umuyorum ki Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi bu süreçte başrolü oynayacaktır.

Sayın Abdullah değerli bilgilerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.


* Bu röportaj 2 Haziran 2011 tarihinde ORSAM Ortadoğu Danışmanı Doç. Dr. Veysel Ayhan ve ORSAM Ortadoğu Uzmanı Oytun Orhan tarafından Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı” sırasında gerçekleştirilmiştir.

Saturday, June 25, 2011

SURİYELİ MUHALİFLER - 1: SURİYE POLİTİK VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ BAŞKANI RADVAN ZİADEH İLE RÖPORTAJ

“Suriye’de Reform Mücadelesi”, “İç ve Dış Politika Kıskacında Suriye’de Reform” başlıklı kitapların editörlüğünü yapmış olan Ziadeh, Suriye muhalif hareketinin en tanınmış figürlerinden biri konumunda. ABD’de yaşayan Ziadeh aynı zamanda “Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi”nin Başkanlığını yürütmekte ve George Washington Üniversitesi’nde de dersler vermektedir. ABD’li sivil toplum kuruluşları ve araştırma merkezlerinde Suriye üzerine çalışmalar yürüten Ziadeh ile Suriye’nin geleceği konusunda bir mülakat gerçekleştirdik.


Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

İsmim Radvan Ziyadeh. Washington’da faaliyet gösteren Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanıyım. Aynı zamanda George Washington Üniversitesi’nde dersler vermekteyim.

Şu anda içinde bulunduğumuz Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı” hakkında düşünceleriniz nelerdir. Toplantının sonuçlarından tatmin oldunuz mu? Suriye’de değişim konusunda artık daha umutlu olduğunuzu söyleyebilir misiniz?

Bu an için uzun zamandır bekliyorduk. Tunus ve Mısır’da yaşananlardan sonra Suriye halkı da siyaset ile yakından ilgilenmeye başladı. Suriye’de ayaklanmanın başlaması bizim için sadece zaman meselesiydi ve 15 Mart’ta Suriye’de ayaklanma başladı. 15 Mart öncesi ve şimdiki durumu kıyasladığımızda Suriye ve bölgenin genelinde ne kadar değişim yaşandığını görmekteyiz. Şu anda Suriye halkı kendi gücünün, sesinin ve iradesinin farkına varmış durumdadır. Bundan sonra da eminim ki Suriye halkı Mısır ve Tunus halkının kabul ettiğinden daha azını, yani totaliter rejimin yıkılmasından daha azını kabul etmeyecektir.

Suriye’de rejimin yıkılması durumunda neler olacağını düşünüyorsunuz? Sizce demokratik bir yapı mı ortaya çıkacak, Türkiye veya Lübnan modeli gibi bir siyasi yapı mı kurulacak?

İlk olarak Suriye siyasi tarihine baktığımız zaman iç savaş yaşanmadığını görmekteyiz. Müslüman ve Hıristiyan halklar uzun zaman boyunca birlikte barış içinde yaşamıştır. Şam’daki Müslüman halk Hıristiyanları korumuştur. 1954’te Suriye Başbakanı bir Hıristiyan’dı. Suriyeli Hıristiyanların çoğunluğu Ortodoks’tur. Bunlar Suriye’de bir iç savaş tarihinin olmadığının ve bundan sonra da kesinlikle olmayacağını gösteren unsurlardır. Suriye Devrimi’nin bir faydası da tek bir ortak sesin oluşmasıdır. Suriye halkı bir bütündür. Bu da Suriye’de demokrasi ve refahın olacağını göstermektedir. Tabi ki demokrasiye ulaşmak 47 yıllık otoriter bir yönetim altında yaşadıktan sonra zor bir hedeftir. Siyasette, bölgesel politikada ve ekonomide yaşanan birçok zorluklar vardır. Ancak Suriye’deki mevcut insan kaynağı ve halkı düşündüğümüzde bir demokrasinin ortaya çıkması ihtimali konusunda çok iyimserim. Freedom House ve diğer bazı insan hakları örgütlerinin raporlarına göre Suriye insan hakları konusunda sicili en kötü durumda olan ülkelerden biri konumundadır. Bu listeden çıkmamız gerekmektedir. 1950’lerde Suriye ilerleme konusunda bölgenin öncü ülkesi konumundaydı. Şimdi kendi tarihine dönmüş durumdadır.

Fransa veya diğer ülkelerden Esad rejiminin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi konusunda talepte bulunuyor musunuz?

Esasen birbirine paralel yürüyen üç süreç bulunmaktadır. İlk olarak Cenevre’deki BM İnsan Hakları Komisyonu nezdinde yürütülen çabalar. 29 Nisan tarihinde Suriye’deki tüm insan hakları ihlallerini araştırmak üzere bir uluslararası komisyon kurma kararı almıştır. İkincisi BM Güvenlik Konseyi ile çalışarak bir karar çıkartılmaya çalışılmaktadır. Bu da Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gitmenin tek yoludur.

Suriye muhalefet hareketinin Esad rejimini değiştirecek kadar güçlü olduğuna inanıyor musunuz?

Evet, şu anda Suriye’deki halk hareketi ivme kazanmış durumdadır. 22 Nisan’da Suriye’nin farklı şehirlerinde toplam 84 gösteri düzenlenmiştir. En son Cuma günü farklı şehirlerde 32 gösteri düzenlenmiştir. Bu da rejimin bütün iddialarına rağmen isyanın ivme kazandığını göstermektedir. ABD’nin önde gelen gazetelerinden Washington Post ve New York Times muhaliflerin üstün durumda olduklarını ifade etmektedir. Şu anda da halk daha fazla protestolarla iç içe girmiş durumdadır. 13 yaşında bir çocuk işkenceden öldürülmüştür. Bu da isyanı daha fazla harekete geçirmiştir. Rejimin göstermekte olduğu resimler ve yaptığı yayınlar halka isyana katılmayın mesajını yollamak içindir. Ancak halkı daha fazla protestolara katılmaya itmektedir.

Suriye rejimi isyanı çok sert bir biçimde bastırıyor ve güvenlik birimleri bütünlüğünü korumaya devam ediyor. Ayrıca Mısır ve Tunus’tan farklı olarak ordu rejimin yanında yer alıyor. Esad rejiminin yıkılmasına ilişkin senaryonuz nedir?

Suriye ordusu protestolara destek verme noktasında herhangi bir işaret vermemektedir. Ancak öldürmelerin devam etmesi durumunda ülkeyi bir uluslararası müdahaleye maruz bırakacaklardır. Hiç kimse bu duruma karşı sessiz kalamayacaktır. Gelecek haftalarda BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesini bekliyoruz. Ordu Beşar Esad’ı bırakması yönünde zorlamadığı sürece ülkeyi bir uluslararası müdahaleye maruz bırakacaktır.

Suriye ordusunun hangi koşullar altında ve hangi nedenlerle taraf değiştireceğini düşünüyorsunuz?

Şu anda Suriye’de şiddet içermeyen gösteriler yapan halk bulunmaktadır. Bu da ordu için “göstericileri yok etmeliyiz” şeklinde bir gerekçeyi imkansız kılmaktadır. Gösteriler tamamen barışçıl. Aynı zamanda bölgede çok önemli değişimler yaşanmaktadır. Bu nedenle de Suriye rejiminin artık değişim zamanı geldiğini anlaması gerekmektedir. Önemli değişiklikler yapmaları lazımdır. Aksi takdirde mevcut durum devam edecek ve uluslararası müdahaleye zemin hazırlanacaktır. Kölelik çağında yaşamıyoruz. Suriye insanının özgürce yaşaması gerekmektedir.

Antalya’daki muhaliflerin büyük bölümü Suriye içinden değil. Yurt dışında, sürgünde yaşayan muhalif Suriyeliler. Konferansın sonunda bir Komite oluşturulacak. Bu Komite ile Suriye’deki muhalif hareketler arasında nasıl bağ kurmayı planlıyorsunuz?

Esasen katılımcıların bir kısmı içerden gelmektedir. Velit Bunniya ve Haytel Malih. Her ikisi de çok önemli liderledir. Her ikisi de bu konferansa katıldılar. Ve her ikisi de Suriye’de farklı şehirlerde gizlenmektedir. Aileleri de yine farklı şehirlerde gizlenmektedir. Muhaliflerin Suriye içinde hareket etmesi çok zordur. Bunun yanı sıra bizim Suriye içindeki muhaliflerle ilişkimiz, iletişimimiz sürekli olarak devam etmektedir. Onlarla beraber ortak karar almadan, iletişim kurmadan herhangi bir adım atmıyoruz. Birlikte çalışıyoruz. Bizim dışarıda yaşayan Suriyeliler olarak yapabileceğimiz tek şey içerdekileri desteklemektir. Şu anda Suriye’de devrimi yapacak değişimi sağlayacak olanlar içerde mücadele yürütenlerdir. Bu insanlar bizi özgür kılacaktır. 2007 yılından bu yana annemle görüşemedim. Kız kardeşlerim, erkek kardeşlerim, akrabalarım, ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Bir kız kardeşim Suriye’de ve eşi Suudi Arabistan’da. Birbirlerini görmeyeli üç yıl oldu. Bunun tek nedeni benim kız kardeşim olmasıdır. Güvenlik birimleri bu tarz taktikler uygulamaktadır. Buna bir son verilmelidir. İnsanların ayaklanmasının nedeni de budur. Suriye’de devrim rejimin okulda okuyan çocuklara dahi uyguladığı gaddarca tutumun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Devrim ateşini yakan kıvılcım budur. Hamza Hatip olayı protestoları daha da güçlendirmiştir.

Bu süreçte Türkiye’nin pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’den muhalefete destek olma noktasında daha fazla beklenti içinde misiniz? Eğer beklenti içindeyseniz, somut anlamda Türkiye’nin neler yapması gerektiğini düşünüyorsunuz? Bir de Türkiye’nin muhalif gruplar üzerindeki etkisini değerlendirebilir misiniz?

Yakın zaman önce bir yazı yayımladım. Ortadoğu’da Demokrasi Projesi tarafından yayınlandı bu yazı. Çalışma ABD Kongresi’nde üyeler tarafından da okundu. Bu yazıda ABD ve AB yönetimlerine Suriye konusunda Türkiye ile işbirliği yapmalarını önerdim. Çünkü Türkiye’nin hem Beşar Esad hem de Suriye halkı üzerinde önemli bir etkinliği bulunmaktadır. Türkiye’ye bu konferansa izin verdiği için minnettarız. Bunun yanı sıra Türkiye bölgenin önde gelen ülkelerinden biri olarak görülmektedir. Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları halk arasında önemli etki yaratmaktadır ve minnettarlık duymaktadırlar. İşte bu nedenle Türkiye’nin göstericileri desteklemesine yani haklı tarafta yer almasına ihtiyacımız bulunmaktadır. Suriye özgür olmalıdır ve kölelik dönemine geri dönmemelidir. Türkiye ve diğer ülkeler de işte bu nedenle destek olmalıdırlar. Başarmamız için bize yardım etmeliler. Suriye’de bir katliama izin verilmemelidir. Daha fazla insan ölümüne izin verilmemelidir. Bu nedenle Türk hükümeti bize yardım etmelidir.

Bu destek noktasında atılacak adımları somut olarak sıralayabilir misiniz?

İlk olarak İslam Konferansı Örgütü’nün harekete geçirilmesi gerekmektedir. Bu gerçekten çok önemlidir. Bu örgüt Suriye’de şiddetin kınanması ve şiddetin sona erdirilmesi konusunda bazı adımlar atmalıdır. Aynı zamanda Türkiye Suriye muhalefeti ile daha yakın ilişki içine girmelidir. Muhalefet liderleri ile görüşmeleri gerekmektedir. Bir zaman tablosu çerçevesinde geçiş süreci için plan oluşturulmalıdır. Suriye rejimi yıkılacaktır. Bu artık sadece zaman meselesidir, aylarla sınırlıdır. Kesinlikle yıkılacaktır. Bu nedenle Türkiye’nin Esad rejiminden ziyade Suriye halkı ile ilişkiye geçmesi çok daha önemlidir.

Rejim yıkılmasının ardından Arap Alevilerin, Dürzilerin ve Hıristiyanların durumu ne olacaktır? Çünkü biliyoruz ki bu grupların önemli bir bölümü rejimi destekledi.

Suriye’deki Hıristiyanlar Mısır’dakilerden farklıdır. Suriyeli Hıristiyanlar orta ve üst sınıfa mensuptur. İş dünyasında etkilidirler. Şam ve Halep’te çok zenginlerdir. Bu nedenle Hıristiyanları siyasi sürecin dışında düşünmek çok zordur. Mısır’daki durum böyle değil. İşte bu nedenle Suriye’de Hıristiyanlara ilişkin bir kaygı bulunmamaktadır. Geçen ay içinde “Değişim İçin Ulusal Girişim” gerçekleştirdik ve burada Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’nı protestocuları desteklemesi ve Beşar Esad’a görevi bırakması için baskıda bulunma çağrısı yaptık. Savunma Bakanı Arap Alevi kökenli ve bu da Arap Alevi halka bir güvence oluşturacaktır. Geçiş dönemine Arap Alevi toplumun önde gelen bir ismi liderlik edecektir. Bu bizim inandığımız düşünce ve halen de bunun olması için bastırıyoruz. Dürziler zaten şu anda bizimle birlikte. Arap Alevilerin de bir kısmı bizimle birlikte. Arap Alevilerin birçoğu şu an Esad rejiminin kendilerini rehin olarak kullandığını ifade etmektedir.

Sayın Ziya, çok teşekkür ediyoruz.


* Bu röportaj 1 Haziran 2011 tarihinde ORSAM Ortadoğu Danışmanı Doç. Dr. Veysel Ayhan ve ORSAM Ortadoğu Uzmanı Oytun Orhan tarafından Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı” sırasında gerçekleştirilmiştir.

Tuesday, June 21, 2011

SYRIAN OPPONENTS - 4: AN INTERVIEW WITH SUNDA SULEIMAN, ONE OF THE REPRESENTATIVES OF THE SYRIAN ARAB ALAWITE SOCIETY

The Ba'ath regime in Syria is known as a minority power, based on Arab Alawites. Indeed, people in Head-of-State position, and in many key-role positions are Arab Alawite-origin. However, all of the Arab-Alawite society, who are estimated to compose approximately 10% of the Syrian population, do not support the Assad regime. The Arab Alawite representatives, who came from Hama, also took part in the Syrian opponents conference that was organized in Antalya. The opponent Arab Alawites claim that it is indeed the Assad regime itself, which gave damage to their societies the most. We carried out an interview with Sunda Suleiman, who is the member of the “Party of Modernity and Democracy for Syria” that was created in order to represent the Arab Alawites, on the general situation of the Syrian Arab Alawites, and on their point of view related to the civil commotion in Syria.


Can you introduce yourself ?


Sunda Suleiman: My name is Sunda Suleiman. I am from the suburbs of Hama where the Allawite population is the majority.


Are you from a tribe?


The Alawites don’t have tribes. They belong to the sect, the loyalty goes to the sect itself.
Here today are you presenting just yourself individuality or a political group?
I am a member of a party called Party of Modernity and Democracy for Syria. I am a political activist belonging to that party.


It is generally said especially in the West that the Syrian regime is an Alawite regime. But here many said that while the people around Basher Assad are Alawite, the whole Allawite population does not support the regime. In this respect is it possible to call Syrian regime as Allawite regime?


Firstly it is not possible to describe the regime as an Alawite regime. That is because even in the days of Hafez al-Assad, the father of Basher Assad, many of the opposition figures, who belonged to the same sect, were the Alawites; they were arrested, imprisoned, and tortured just like the other oppositions. Second is that many of the Alawite figures are not supporting the regime. The regime has always played the card of the Alawites, assuming that all the Alawites are loyal to him, therefore loyal to the regime. What happens in reality is that this is not true, because during Basher Assad and his father rule, being an Alawite become harmful to Alawites, a corrupt regime created such kind of a perception. It must be noted that they are loyal to their sect; however their loyalty to their nation, to their Watan is more important for them.


Are there any fears within the Alawite community in Syria that if the regime collapses, that will lead maybe not a civil war, but being a minority in a Sunna majority society. In other words are there any fears of sectarian conflict?


It is very important to know that the Alawites are not the only minority in Syria. In Syria there is the Alawites, Ismailites, Shias, Christians, and Druzes. So, all these elements of the Syrian society constitute the nation of Syria. The regime has played, since its start this card, trying to divide them, trying to make everyone fear from each other. The regime is threatening everybody with the Sunna, which means that there is a trap. Since the beginning of the regime, they started telling, provoking and saying that. They go to the Alawites and say “if you are not loyal to me the Sunna will banish you”. Unfortunately, what is happening is that the Christians, Alawites and other minority groups in Syria were falling in this trap. They were thinking that the regime was protecting them. This was what they were advocating by saying that “those people are going to attack you”. They are doing even more than that. They are giving weapons to Alawites and were asking them who we are calling “thugs”, not only Alawites, “criminals.” Regime gives weapons to people from different sects, also Alawites to attack on Sunnis. Both Sunnis and Alawites are falling in this trap. Our role here is to promote awareness among the people; telling them this is the biggest trap. Big evidence is that we are here altogether, agreeing on everything. We all want Syria liberated and democratic.


Could you tell us how you joined this conference?


First of all I am invited by several opposition groups that are part of the organizing party of this conference. Secondly, we today asked every participant –I did this personally- to provide suggestions to be included within the last statement that is going to be the result and outcome of this conference. Each person presented a few suggestions. One of my suggestions which are representing the party, was that there should be a bullet point saying that the Syrian Revolution will engulf, will contain all people and all sects. We have one target, which is to overthrow this regime. The other suggestion is going to be that we need to reassure as supporters of the Syrian Revolution that we are going to reassure minorities, specifically the Alawite minority to show them that this revolution is not by any mean or form targeting Alawites after the overthrow of the regime. We are committed to this.


What are you ideas about Turkey’s role in this process? What are your expectations from Turkey?


Turkey, as government and people, has presented many good steps to promote what’s happening in Syria. The problem is that very strong ties between the Syrian regime and Turkish government had made it very difficult to disentangle from this relation. However, the steps that has been taken so far by trying to promote reforms, stop the bloodshed, many demands presented by Davutoglu, Gül, and Erdogan, in total were very promising. But we have high hopes and high expectations from the Turkish people, specifically, to actually demand more severe and stern stand from what the government has done, because they have an elected government. The elected government represents the people; therefore they can push further into stopping the bloodshed in Syria.


It is noted that the Alawites in Banias and Lazkiya are different. What are the differences within the Alawite people? Which one is against the regime?


As you said Alawites are spread in many cities and villages in Syria. The first demonstration that happened in Damascus was recorded by a young man who was Alawite. There are many discrepancies like Alawites and like the others. People from Damascus are divided. Some of them are loyalists, others are from the opposition. So we cannot narrow it down to Alawites. We don’t even say “this is Alawite, this is Sunna”. This is not a taboo, but we don’t divide people according to their sect. Furthermore, the Alawites living in coastal region might have had, during the regime’s reign, more advantages than others within the internal regions in Syria like Hama for instance. So they were not privileged as the ones in the coastal areas. That’s the answer in general. The main difference is those who are opposing and those who are promoting.


Thank you very much.



* This interview was carried out during the “Change in Syria Conference”, which was organized in Antalya, on June 1st 2011, by Prof. Dr. Veysel Ayhan, ORSAM Middle East Advisor; and Oytun Orhan, ORSAM Middle East Expert.

Sunday, June 19, 2011

SYRIAN OPPONENTS - 3: AN INTERVIEW WITH SYRIAN HUMAN RIGHTS LAWYER AND ACTIVIST YASER TABBARA

In addition to the participants from Syria in the “Change in Syria Conference”, organized in Antalya; opponents, most of whom have to live in Europe, in the U.S., and in Arab countries, participated in the conference as well. We talked to the Syrian activist Yaser Tabbara, who lives in the U.S., who is the member of the human rights organization called “CAIR-Chicago”, an also who is working as an human rights lawyer in his own office in the U.S., on the Conference and the future of Syria, in Antalya. Although the activities of the activists, who live in the U.S. and in Europe, are limited in Syria, they assume a major role in grabbing the attention of the world public opinion towards Syria, and in providing an international pressure on the Assad regime.

Could you introduce yourself ?

Yasser Tabara: My name is Yasser Tabara. I’m a Syrian American attorney. I’ve been practicing law for almost ten years in Chicago. I was born in Chicago, raised in Damascus and then went back to the United States. I studies Political Science and my focus was International Human Rights and Civil Rights Law. I established is a civil rights organization for the defense of the rights of Arabs and Muslims live in the United States in Chicago. Right now I have a law office.

What is your position in the opposition who is gathering here today?

I don’t think it is accurate to call it an opposition gathering, in fact I think what this gathering has proven to the entire world that the position of the Syrian regime and the criminality of the regime is a mainstream position. It is no more a marginal opposition. You know, the Syrian opposition has always been described as disorganized, fragmented, basically weak and non-existent in Syria. Whether it is true or not, it is not what I’m going to get into. My point is that the perception of the opposition by the outside world reflected on the anti-regime position. That’s not true, because there are many free-thinking Syrians that were independent and did not belong to a political group and did not have a political agenda. Basically, those people came together from all over the world to send a very strong message that “We are in support of the Syrian Revolution”. This is something that this conference accomplished.

The committee which is planning to be established will have division among the opposition groups, and some of them are Muslim Brotherhood and Kurds. What do you think about that?

Think that’s another misperception or misconception about this conference. I think this conference is in no way intending to form a transitional council like the one we saw in Libya. This conference specifically is to do one thing only and that is basically support the Syrian Revolution inside the practical and pragmatic steps. And this step is to create a coordinating council; a committee, not even a council. That is basically to bring the Syrian activists from all over the world. There have been a lot of efforts that take place by Syrians in the US, Europe, in Arab countries, all over the world. But these efforts have not been coordinated very well. This conference is attempting to achieve coordination and synchronicity between all these activists, so they maximize the effect of their work. So the results out of this conference is to ensure the continuity of the work of this coordination, we need some sort of a coordinating body. That coordinating body is going to be a committee which is to be elected. There are a number of ways for us to pick that committee and the most popular way that people have agreed upon is to elect. Obviously through voting, you want to ensure that everybody is represented, classic opposition figures, the Muslim Brotherhood, or the Kurds, etc. So that it could be a truly representative committee.

How do you find the conference? Can you find a common ground between different opposition groups?

When I first came to this conference, I had very low expectations. I think I was very pleasantly surprised for a number of reasons. One was to see that amount of division, this sort of perceived problems, visions, predicted that this is going to fail because people were shouting marches and all that stuff. That actually did not take place. It’s been surprisingly civilized and productive. Yes, there are egos, there are people who are classic leaders and do not like to work with others but that has been overshadowed, in my opinion, by the presence of the youth, who is here without an agenda, with only one idea in mind that is to work. There is a lot of youth that you might have observed that is here to do exactly that. The other thing that is happening is to establish a number of workshops, committees to basically discuss ways to coordinate, for example the legal coordination agenda, the preservation of evidence, so that we could put together legal cases. Other areas of media activism, organizing protests basically comes out fully coordinated to bring together tens of thousands, hopefully hundreds of thousands Syrians together across the world at the same time in support of the Syrian Revolution. So a lot of these action items are being produced. That is the second thing that is pleasantly surprising to me as well.

I experienced another conference in another Arab country and when I attend that conference, I can feel that they want revolution. They come together and work. But in this conference, they are trying but they are different. Now I can’t really feel they want to do something together towards revolution. Maybe this is the first time they come together to talk something. But I don’t feel that they want revolution. I joined the Druze meeting in Lebanon, I felt that everybody is thinking the same thing.

This is the first time in the modern history of Syria that you have people from many different backgrounds. Syria is an extremely rich mosaic of religions, ethnic backgrounds, political ideologies, and it has always been said that those who basically stock the fear of sectarianism talk about that the alternative to Basher Assad’s regime is terrible or bleak, we don’t have any future, and we don’t have any hope. But this conference has demonstrated that despite all of these differences we still come together, we still meet we still put together, we are doing our workshops, and we are working towards common action. I would encourage you to attend some of the workshops that take place today. I think what you have observed is the political side of this conference. Any political process is an adversarial process. This group has a particular agenda that it seeks to pass, that group is represented heavily than that, you see the give-and-take. My view is that is a healthy demonstration. The Syrians are meeting for the first time in many years in a democratic process. Of course you are going to see some give-and-take, some conflicts, but nothing is basically developing into disastrous situations. We haven’t seen a disaster. We haven’t seen someone leaving the conference and saying “this is not what I hoped”. We haven’t seen that. And honestly I expected that. I’m very happy and I’m keeping my fingers crossed.

Do you want to give some message to Turkish government and people?

My first and foremost message is that I think everyone in this conference will be repeating the same exact message. Everyone is extremely grateful to the Turkish people for hosting us, for taking us in, for understanding our plight, for supporting our cause and for opening their country to us like this. This is highly politicized situation; we understand that this is not a very pleasant and easy situation for Turkish people and government. We completely appreciate that. Some people were worried yesterday at dinner that somebody announced the Syrian regime announced amnesty to all political prisoners and the immediate reaction was a demonstration. The demonstration basically said that it was too little and too late. At the end of the demonstration, the protesters made a point “Shukran, shukran Turkiyya”. Everybody was saying it in one voice. That truly reflected the sentiment of the people here. Now on a political level, we would like Turkish government to take even a harsher stance on Basher Assad’s government. We told them what you have done so far is amazing, but you need to take a step further. That step is to call the Assad regime unequivocally an illegitimate leader of Syria to ask the Assad regime to step down and to give weight to democratic process.

Thank you very much.


* This interview was carried out during the “Change in Syria Conference”, which was organized in Antalya, on June 1st 2011, by Prof. Dr. Veysel Ayhan, ORSAM Middle East Advisor; and Oytun Orhan, ORSAM Middle East Expert.

Saturday, June 18, 2011

SYRIAN OPPONENTS - 2: AN INTERVIEW WITH ANAS ABDULLAH, THE HEAD OF THE DAMASCUS DECLARATION AND THE LEADER OF THE SYRIAN JUSTICE AND DEVELOPMENT MOVEM

The Damascus declaration, which was signed in 2005, was put into practice in order to gather the disorganized Syrian opposition. Different opposition groups, composed of liberals, Arab tribes, businessmen, the Kurds and the non-governmental organizations, signed the Declaration. The Syrian regime arrested many people after the publication of the declaration, and as a result the signatories had to carry out their activities out of Syria. One of the participants of the Syrian opponents conference in Antalya was the Damascus Declaration group, and four seats were reserved for the group in the Committee that was created. We made an interview with Anas Abdullah, who is the Head of the Group, who assumed role in the organization of the Antalya conference, and at the same time who is the Leader of the Syrian Justice and Development Movement that he created as a result of his inspiration by the AK Party (Justice and Development Party) in Turkey, on the future of the opposition social movements in Syria, the consequences of the Antalya conference, and their expectations from Turkey.



What are the differences between the Ikhwan and the other parties?


There was no difference; it is only basic exchange of opinions. They were talking about the final communiqué. Some people gave some suggestions for some proposed point for the final communiqué. One of the proposals was that the future of Syria should be secular. Some people point that this proposal is already a part of the communiqué. They replied by saying it should not be secular, and argued that Islam should play an important role. We tried to explain that these are only suggestions. We have a committee that would work on the final communiqué and most probably it would not talk about this sensitive issue. We leave it to the Syrian people to decide within the context of what we are calling is a democratic and civilian state governed and controlled by civilians. Then it is up to the Syrian people to decide exactly the nature of their constitution, the role of Islam and other religions in their life. Some people thought that these suggestions are already a part of it, but it is not.


Some criticize about the election of the committee. You say that the committee was elected by people while other parties objected and said no, they give seats for the divan. Could you explain the exact problem?


In order to elect a committee of thirty one people, we decided that it should be elected according to the lists. Whoever wants to propose a list, can propose a thirty one people list and people will be able to elect which list they want, this way. We will be able to have as many representations as possible. If we go for a direct election we might miss some important elements of the national spectrum. That is because, you know, we don’t have many Christians, Alawites, Druze. If you go for direct elections, you might miss important elements of the Syrian society. This is why we suggest a proposal list of names.


What if you don’t satisfy with your demands is there any possibility that you withdraw from the conference?


There is no withdrawal. People will talk and agree. There will be a consensus. This is a normal way. This is the first time for the Syrian people to talk.


What is Ikhwan’s approach regarding an Islamic state?


I’m not from Ikhwan by the way. Ikhwan has moved very progressively on this, and they are calling for a civilian state, which is not controlled by any specific religion.


Was it your choice or did Turkey encourage you to have this conference here?


First of all, we feel very grateful to the Turkish people and the Turkish state. It is because of this rather progressive experiment of freedom and democracy in Turkey, we are able to have this conference here. We did not have to ask for permission for this conference. We could have this conference in any of the European countries. Because we have the same standard here, it makes more sense to have it in Turkey. We have a historical relationship.


It was our choice. Firstly, that is because it is a neighboring country. Secondly, I can say that there are certain affiliations with Turkey. Turkey represents something positive. Especially in the last ten years, the success of the experiment of the Justice and Development Party inspired us; even I with my colleagues start a movement for justice and development, which is inspired by your model. Almost everybody in Syria looks to Turkey with anticipation. This helps us a lot. When we have a conference in Turkey, everybody tends to be friendly. We are not going to any other country that has a problem with Syria. It is a neighboring country. Antalya, in the southern part, is very close to our homeland. It really makes much more sense.


Can you see any possibility that Turkey can do more to support the opposition?


I think the Turkish people need to realize that the real interests of Turkey would be served more with a democratic Syria than an autocratic Syria. Basher Assad is not good news for Turkey. In the past, Turkish establishment invested in Basher’s regime both politically and financially.


Which period do you mean?


During the JDP government, Turkey invested in Basher and his regime. That’s why Erdogan and his colleagues are very nervous now. Because, with that kind of investment you expect some paybacks, Erdogan tried his best to warn Basher, even before the start of the revolution. Assad said “No, we are immune”. Erdogan was right, Basher was wrong; revolution started. Erdogan made really important comments in support of the Syrian people. However, by saying that I think Turkey should take slightly more assertive measures for supporting the opposition, because a democratic Syria is a strategic interest to Turkey. I know Turkey is not happy for the reason that Basher represents some kind of instability in the region. We know instability is bad for Turkey. This is why we want a peaceful transition of power if possible. If not, then I’m sure we will need the help and backing of Turkey during the transition period both in terms of providing help and support but also in terms of providing knowledge regarding constitution, new laws, labor laws, association laws. I hope very soon we will start to import Turkish experiment and implement in Syria. I hope the Movement of Justice and Development will be spearheading that.



* This interview was carried out during the “Change in Syria Conference”, which was organized in Antalya, on June 2nd 2011, by Prof. Dr. Veysel Ayhan, ORSAM Middle East Advisor; and Oytun Orhan, ORSAM Middle East Expert.

Friday, June 17, 2011

SYRIAN OPPONENTS - 1: AN INTERVIEW WITH RADWAN ZIADEH, THE EXECUTIVE DIRECTOR OF THE SYRIAN CENTER FOR POLITICAL AND STRATEGIC STUDIES

Ziadeh, who edited books entitled “The Struggle for Reform in Syria”, and “The Reform in Syria: between Domestic and international politics”, is one of the most popular figures of the Syrian opposition movement. Living in the U.S., Ziadeh is the Executive Director of the “Syrian Center for Political and Strategic Studies”, and at the same time he has lectured at George Washington University. We carried out an interview with Ziadeh, who has been conducting studies on Syria in the U.S. non-governmental organizations and research centers, on the future of Syria.


Could you introduce yourself briefly ?


Radwan Ziya: My name is Radwan Ziya. I’m the executive director of the Syrian Center for Political and Strategic Studies in Washington DC. I’m also a scholar at George Washington University.What were your expectations before this meeting and now for you what are the results? Are you satisfied with the meeting? Are you much more enthusiastic about the uprising now?We have been waiting for this momentum for quite a long time. People became engaged with politics after what has happened in Tunisia and Egypt. It was a matter of time for us before the uprising in Syria started in March 15. From March 15 until now, we see how much change occurred in Syria and regional countries. Now actually the people in Syria discovered their voice, their power and will, and I’m sure that they will not accept anything less than Egyptian and Tunisian achievement.


What are your perceptions on future of Syria if the regime collapses? A democracy transition or other options?


Christian and Muslim people have lived together for quite a long time. In 1860, when the civil war started, the Muslim people protected the Christians in Damascus. In 1954 the Prime Minister was a Christian. The majority of the Christians are Orthodox. This gives you an idea that there is no such kind of history of sectarian conflict in the Syrian society and will not be in the future for sure. One of the benefits of the Syria Revolution is having one united voice. The Syrian people are one. And this gives you the idea that there will be a prospect of democracy and prosperity. It’s not an easy task, of course, after 47 years of authoritarian regime. There are a lot of challenges in the politics, in the economy, and in the regional context. But, I think with such a human resource and people, I’m very positive that we will come up with democracy. Syria was always in Freedom House reports or in some other reports as one of the worst countries. We need to get out of this list. The Syria in the 1950s has been an avant-garde in progress of the region. Now it has to return back to its own history.

You are talking about the International Criminal Court. Do you connect with the European countries regarding their possible initiatives in the context of for example the International Criminal Court?


We have already made three attempts for this. The UN Human Rights Council in Geneva, which actually adapted resolution in April 29, will dispatch a mission to investigate all the human rights breaches in Syria. It will work with the Security Council to adopt resolution to further the case in the International Criminal Court. This is the only way to go to the International Criminal Court. It is very important because we believed the opposition is so strong to change the Syrian regime.
Yes, the protesters on the ground have gained the momentum. On April 22, we talked about 84 demonstrations in different cities and towns in Syria. On last Friday, there were 52 demonstrations in different cities in Syria. This gives you an idea that protesters gained the momentum contrary to what the regime claims. The Washington Post and the New York Times claim that they have the upper hand now. Now the people are more engaged in the protests. A thirteen year-old boy have been killed in torture. That galvanized the protests. The reason behind those photos is to send a message to the people that do not join the protests. People are more interested to join the protests.


The regime is suppressing the protesters very harshly. At that point, it is differentiated from Egypt and Tunisia, the security apparatus is standing with the regime. What is your scenario on how the Assad regime will be toppled?


Even that the Syrian army do not give any signal that they will join the protests; at least they don’t have other options. Otherwise, it will open the country to international intervention, because the protests and killings will continue. Nobody can be silent on that. The Security Council will take some actions this week or the next week. This will open up for international intervention, unless the army takes some steps to enforce Basher Assad to step down.
When we look at the history of Syria; when Syria invaded Lebanon, they supported Christian groups. Why and how will they change their mind and start to support the demonstrations? We have now a different situation which is a non-violent. This is quite difficult for the army to argue that “we have to crush them”. It is only peaceful. At the same time, there is a lot of change in the region. This is why the regime has to understand that the change has come to Syria. They need to make important changes. Otherwise, the situation will continue. And it will open up to international intervention. We don’t live in slavery ages. We have to be free.


As a general observation, the oppositions groups in Antalya do not come from inside of Syria. Mainly they are from outside. You say tomorrow you will create a committee. At that point how will that committee create a link between the inside and outside of Syria?


Those people are actually coming from inside. The leaders of some opposition groups are hiding in different cities. It’s a quite difficult situation for any opposition inside Syria to come here. We don’t take any steps regarding this meeting without communicating with them. We are working together. The only thing we can do as Syrians outside is to support the people inside the country. Those who are inside are going to make the revolution and change the country. Those people will make us free. I never met my mother since 2007. The Syrian government banned my mother, my sisters, my brothers, my brothers-in-law to leave the country. My sister is in Syria and her husband is in Saudi Arabia. Now it has been three years; they haven’t met each other. That is only because she is my sister. It has to stop. Such kind of tactics has been used by security. It has to end. This is why the people started the revolution. The reason is the brutality of the Syrian regime regarding the school children. This is the spark of the revolution. Today, the case of Hamza al-Khateeb galvanized the protests more.


My last question is about your ideas bout Turkey’s position. What are your expections from Turkey? Also does Turkey has any influence over the opposition groups?


I wrote a brief policy, which I recommend you to read, published by the Project on Middle East Democracy. This is actually circulating in the conference. One of the recommendations for the US Administration and the EU that they should engage Turkey, because Turkey has leverage on Basher Assad and the Syrian people. We are very thankful to Turkey for this conference. At the same time Turkey has been seen as a leading country in the region. There is much appreciation after the comments of Erdogan. That’s why we need Turkey to support the protesters, the right side of the history. Syria has to be free and not go back to the slavery age. This is why Turkey and other countries have to work on that. They have to help us to achieve our freedom. We don’t need to have bloodshed in Syria and more murders in Syria. This is why more actions by the Turkish government will help us.


In this respect, what kinds of steps can be taken according to you?


First is mobilizing the International Islamic Organization. This is really important. This organization has to take some steps in condemning the violence and playing its role to stop such kind of killings in Syria. At the same time, Turkey has to engage with the opposition. They have to meet with the opposition leaders. They have to work regarding a timetable plan, regarding a transition period. I mean the Syrian regime will end. It’s a matter of months. This is why it is important for the Turkish government to engage with the Syrian people rather than the regime.


General acceptance is that the Allawis supported the regime. If the regime will collapse, how will you deal with the Allawi or the Druze population in Syria?


You know the Christians in Syria are different from the Christians in Egypt. The Christians in Syria are middle and upper class. They have the business community; they are very rich in Damascus and Aleppo. This is why it is difficult to exclude them from political process. This is not the case in Egypt also. This is why there is no concern of fear regarding the Christians. But otherwise, we actually initiated a National Initiative for Change last month, which called the Ministry of Defense and the Chief of the Army to support the protests and enforce Basher Assad to step down. The Minister of Defense is Allawi and this gives the Allawi people guarantee. An important figure from the Allawi community will be a leading figure in the transition period. This was the idea and we still believe that we should be pushing for that. The Druze is already with us and some Allawit are with us too. There are a lot of Allawi who is saying right now that the regime is taking the Allawi community as hostage.



* This interview was carried out during the “Change in Syria Conference”, which was organized in Antalya, on June 1st 2011, by Prof. Dr. Veysel Ayhan, ORSAM Middle East Advisor; and Oytun Orhan, ORSAM Middle East Expert.