Wednesday, May 03, 2006

Suriye Kürtleri ve Türkiye

Irak Savaşı Orta Doğu’da köklü değişimlere neden olmuştur. Bundan en çok etkilenenlerin başında Suriye ve bölgede yaşayan Kürtler gelmektedir. Kürtler bağımsız devlet kurma yönünde tarihî bir fırsat yakalamıştır. Suriye için ise, genel olarak tehditler içeren bir ortam oluşmuş ve ülke yoğun uluslararası baskı altına girmiştir. Şimdiye kadar varlıkları çok fazla bilinmeyen Suriye Kürtleri de, işte bu dönemde gündeme gelmiştir. İlk kez 2004 yılında, Kamışlı’da bir futbol maçı sonrasında, Arap ve Kürtler arasındaki çatışmaların büyüyerek, bir Kürt ayaklanmasına dönüşmesiyle konu tartışılmaya başlamıştır. En son Washington’da Suriyeli Kürt partilerin de katılımıyla konferans düzenlenmesi, bu topluluğa ilgiyi artırmıştır.

Dikkatlerin Suriyeli Kürtler üzerine çevrilmesinin iki temel nedeni olduğu söylenebilir. Birincisi, Suriye’de Kürtlerin son yıllar içinde seslerini yükseltmeye başlamasıdır. İkincisi, düzenlenen konferansla beraber ABD’nin bu konuya olan ilgisinin ortaya çıkmasıdır. Bu nedenle, son zamanlarda Batı’da, Suriye Kürtleri üzerine birçok çalışma yayınlanmaktadır. Bu makale de, aynı düşünce ve amaçla yazılmıştır. Çalışmada öncelikle, Suriye Kürtlerinin kısa tarihçesi ve ülkedeki konumları anlatılacaktır. Sonraki bölümde, Şam rejimi ile Kürtler arasındaki ilişki incelenecektir. Suriye Kürt hareketinin yükseliş nedenleri analiz edildikten sonra, önümüzdeki dönemde yaşanabileceklere, ABD’nin planlarına ve Türkiye’ye olası etkilerine ilişkin bölümle çalışma sonlandırılacaktır.

Suriye’de Kürt Varlığı

Kürtler Suriye’nin en geniş etnik azınlığıdır ve büyük çoğunluğu Sünni’dir. Az sayıda Kürt ise Şii mezhebindendir. Kürtçe’nin Kırmançi lehçesini kullanmaktadırlar. Çoğunluk, ülkenin kuzeydoğusunda Irak ve Türkiye sınırı boyunca yerleşmiştir. Yüzde 30’u Halep’in kuzeyinde Afrin (Kürt Dağları) olarak adlandırılan bölgede yaşamaktadır. Fırat Nehri’nin Suriye’ye giriş yaptığı yer olan Ain Al Arap’ta (eski Kürtçe adı Kubani) yüzde 10’u bulunmaktadır. Yüzde 40 ise kuzeydoğuda Cezire bölgesinde ikamet etmektedir.[i] Kürt Dağı’nda yaşayanlar buranın yerli halkıdır. Cezire’dekiler ise sonradan gelen ve Suriye’nin vatandaşlığa almadığı Kürtlerdir.[ii] Bu bölgeler petrol kaynakları açısından ülkenin en zengin bölgeleridir. Suriye’nin Gayri Safi Millî Hasıla’sının (GSMH) yarıya yakınının petrol gelirlerinden oluştuğu düşünüldüğünde, bölgenin önemi daha iyi anlaşılabilir. Buralar dışında Şam, Halep ve Latakya’da önemli sayıda Kürt bulunmaktadır. Toplam nüfusları hakkında kesin rakamlar bilinmemektedir. Ancak çeşitli kaynaklardaki verilerden yola çıkarak, ülke nüfusunun yüzde 8 ila 10’u arasında olduğu söylenebilir. Bu da yaklaşık 1,25 – 1,5 milyon Kürt’e denk gelmektedir.

Kamışlı olayları Suriye Kürtlerinin ilk ayaklanması değildir. Bağımsızlığın ilk yıllarında Fransızların da kışkırtmasıyla zaman zaman ayaklanmış, kamu binalarını ele geçirerek Suriye bayrakları yerine Kürt bayrakları dikmişlerdir.[iii] Sorunun temeli, diğer ülkelerde yaşananlar gibi 20. yüzyılın başlarına kadar gitmektedir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Orta Doğu’da sınırların çizilmesiyle, Irak ve Türkiye’den daha az sayıda Kürt, Fransız mandası altındaki Suriye sınırları içinde kalmıştır.[iv] Bunlara ek olarak; 1920’li ve 1930’lu yıllarda Türkiye’de çıkan ayaklanmaların bastırılması ve 1927 Hoybun Komitesi’nin kurulması sonrasında birçok Kürt, mülteci olarak Suriye’ye geçmiştir.[v] 1920-1946 manda yönetimi sırasında Fransa’nın “çeşitlilik yaratma politikası” çerçevesinde gelen tüm farklı etnik unsurlar, Suriye uyruğuna kabul edilmiştir.[vi]

Manda döneminde birçok avantajdan faydalanmış, orduda görevler almışlardır.[vii] 1950’li yılların ortalarına kadar fazla problemleri olmamış, ancak sonradan durum değişmiştir. O dönem Suriye yöneticileri, Kürtleri ülkenin bütünlüğü ve Arap kimliği açısından tehdit olarak görmüş ve bazı sınırlamalar getirmiştir.

1960’lı yıllarda yükselen Arap milliyetçiliği ile baskı yoğunlaşmıştır. Bu yıllarda yapılan toprak reformu, Kürtlerin geleneksel seçkinlerinin ekonomik gücünü kırmayı amaçlamıştır. Reform çerçevesinde kamulaştırılan toprakların yüzde 43’ü Cezire bölgesinde bulunmaktaydı.[viii] 1962 yılındaki nüfus sayımı, bugünkü birçok sorunun temelini oluşturmuştur. Sayımın amacı, Türkiye ve Irak’tan yasa dışı yolla ne kadar Kürt’ün Suriye’ye geçtiğini tespit etmekti. Kürtler vatandaşlık kazanabilmek için, en az 1935 yılından beri Suriye’de yaşadıklarını ispatlamak zorundaydı. Görünmeyen hedef ise zengin kuzeydoğu bölgesinin Araplaştırılmasıydı.[ix] Bunu ispatlayamayan Kürtlerin vatandaşlığı ellerinden alınmıştır. Sonradan gelen farklı etnik unsurları ayırma iddiasıyla gerçekleşen sayımda yaklaşık 120.000 Kürt’ün vatandaşlığı kaldırılmıştır.[x] Bunu, Kürtçenin kullanımına ilişkin sınırlamalar izlemiştir. Hafız Esad döneminde ise “Arap Kayışı” olarak adlandırılan planla Irak ve Türkiye sınırına Araplar yerleştirilmeye çalışılmıştır.[xi] Bu plan Suriye ile Irak-Türkiye Kürtleri arasında bir kordon oluşturmayı amaçlıyordu.

Suriye Kürtlerinin sorunlarına bakıldığında nüfus sayımının etkilerinin sürdüğü görülmektedir. Günümüzde 150.000 – 200.000 arası Kürt, yabancı (Suriye’deki kullanımıyla ajanib) statüsündedir. Buna ek olarak, sayıma katılmayan ya da Suriyelilerin yabancı statüsündekilerle yaptığı evliliklerden doğan çocuklar, “kayıtsız” (maktumen) olarak adlandırılmaktadır. 80.000 – 100.000 civarındakinin kayıtsız statüsünde olduğu tahmin edilmektedir. Yabancıların toprak ya da ev sahibi olma imkânları bulunmamaktadır. Doktor ya da mühendis olarak görev yapmaları mümkün değildir. Kamu kuruluşlarında çalışamazlar. Yaptıkları evlilikler resmî olarak tanınmamaktadır. Oy verme gibi siyasal hakları yoktur ve pasaport da verilmediği için yasal olarak Suriye’den ayrılma ya da geri dönme imkânları bulunmamaktadır. Kayıtsız konumunda olanların durumu ise daha kötüdür. Bu kişilerin kimlik kartları dahi bulunmamakta ve resmî nüfus kayıtlarında bile yer almamaktadırlar.[xii]

Şam Rejimi ve Kürtlerle İlişkisi

Suriyeli Kürtlerin mevcut durumlarının oluşumunda resmî ideolojinin payı büyüktür. Baas’ın önemli dayanaklarından biri Arap milliyetçiliğidir. Bu düşüncenin Arap olmayanlar için olumsuz sonuçları olmuştur. 1950’li yıllarda yükselen Arap milliyetçiliği hemen karşı tepki doğurmuş ve ilk Kürt partisi 1957 yılında “Suriye Kürdistan Demokrat Partisi” adıyla kurulmuştur. Iraklı Kürt lider Mustafa Barzani’ye bağlı olan parti, Irak KDP’nin amaçlarını tekrarlıyordu. Etnik grup olarak kabul edilmeyi ve bölgelerine devletin daha fazla ilgi göstermesini talep ediyordu. Mısır ile kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti döneminde partinin hareket alanı sınırlandı. Baas’ın iktidara gelmesinden iki yıl sonra 1965 yılında, “Kürt Demokrat İlerleyiş Partisi” kuruldu. Bu parti 1975 yılında Iraklı Kürt lider Celal Talabani tarafından kurulan KYB ile yakın ilişki içinde olmuştur.[xiii]

Suriye’de halen yasal olmayan on üç Kürt partisi faaliyet göstermektedir. Bunlardan hiçbiri bağımsız devlet ya da rejim değişikliği talebini gündeme getirmemektedir. Mücadelelerinin, Iraklı Kürtlerden farklı olduğunu vurgulamaktadırlar. Bağımsızlıktan ziyade kendi kültürlerine uygun özgürce yaşam mücadelesi verdiklerini ve “Suriye vatandaşı” olmayı istediklerini belirtmektedirler.[xiv] Bunun gerçek niyetleri olması ihtimali yanında, rejimin kırmızı çizgilerini aşmama kaygısının da bulunduğu düşünülebilir. Hiçbir parti, halen isminde “Kürdistan” ifadesine yer vermemektedir.[xv] Böylece, ayrılıkçı niyetlerinin olmadığını göstermeye çalışmaktadırlar. Bu yaklaşımları, Kürt haklarının savunulması için hareket alanı sağlamaktadır.

Kürtler şu anda ülkenin en örgütlü muhalif grubudur.[xvi] Ancak bu sonuca, Kürt muhalefetini diğer muhaliflerle kıyasladığımızda ulaşabiliriz. Yoksa Kürt muhalefeti de diğerleri gibi devlet karşısında zayıf ve etkisizdir. Yaşanan olaylardan yola çıkarak halkın kolayca seferber edilebildiği söylenebilir. Uluslararası destekleri bulunmaktadır. En önemlisi de hemen yanı başlarında özerklik kazanmış ve kendilerine destek veren Kürtlerin varlığıdır.

Suriye’de, Kürt kimliğinin yeri konusunda net bir sonuca varmak mümkün değildir. Bu konuda üç farklı görüş söz konusudur: Bir görüşe göre; ülkeye bağlı olmayan “ayrılıkçılar” sayılmaktadırlar. Diğer bir görüşe göre; ülkenin tarih ve kültürünü şekillendirmiş “Suriyeli vatanseverler”dir. Üçüncü yaklaşım ise, ikisinin ortasında bir yerlerde olduklarını savunmaktadır.[xvii] Bu konuda yapılan şu değerlendirme sanırız en doğrusudur: Suriye Kürtleri ne rejim ile, ne de diğer ülkelerdeki Kürtler ile aralarında güçlü bağlar hissetmemektedir.[xviii] Ülkenin bir parçası olduğunu savunanlar, devlet başkanlığı görevine kadar yükselmiş birçok Kürt politikacının varlığını kanıt olarak öne sürmektedir. Buna göre 1940’lı ve 1950’li yıllarda Devlet Başkanlığı yapmış olan Hüsnü Zaim ve Edip Çiçekli (Türkmen olduğu da söylenmektedir) Kürt liderlerdi. Eski iki Başbakan Hüsnü ve Muhsin Barazi de Kürt idi , aynı 1966 yılından 2004’te ölümüne kadar Suriye Büyük Müftülüğü görevini yürüten Ahmet Kuftaro gibi..[xix]

Suriye Kürtlerinin “uyanışı”, rejimi, özellikle Kamışlı olaylarından sonra harekete geçirmiştir. Belli reformların gerekliliği kabul edilmektedir. Sorunun çözümü noktasında, radikal milliyetçilerle pragmatistler arasında fikir ayrılığı yaşanmaktadır.[xx] Son dönem genel eğilime bakılarak şimdilik pragmatistlerin ağır bastığı söylenebilir. Baas iktidarı döneminde ilk kez bir Devlet Başkanı’nın Kürt bölgelerini ziyaret etmesi en çarpıcı örnektir. Beşar Esad bu ziyaretinde Kürtlerin varlığını kabul etmiş, birçok olumlu adımın müjdesini vermiştir. Kamışlı olayları sonrasında tutuklanan 312 kişi için çıkarılan af, bir diğer önemli gelişmedir. Ama en önemli açılım, yabancı ve kayıtsız statüsündeki Kürtlerin vatandaşlığa alınacağı yönündeki taahhütlerdir.

Suriye Kürt Hareketinin Yükseliş Nedenleri

Suriye Kürtleri konusunda yaşanan hareketlenmede, Irak’taki gelişmelerin etkisinin büyük olduğu kuşkusuzdur. Ancak olayları tamamen bununla açıklamak sınırlı bir yaklaşım olacaktır. Yakın geçmişte yaşanan diğer bazı gelişmelerin de bunda etkili olduğu söylenebilir.

En önemli neden, Suriye’nin PKK terör örgütüne verdiği desteği kesmesidir. PKK’nın Suriye’de faaliyet gösterdiği yıllarda bu ülkenin, içerdeki Kürt taleplerini Türkiye’ye yöneltme imkânı bulunuyordu. PKK lideri Abdullah Öcalan Şam’da yaşarken, yönetimle paralel olarak “kuzeydoğuda yaşayan Kürtlerin yerli olmadığını ve Türkiye’den geldiğini” savunuyordu. Bu da Kürtlerin rejime değil, Türkiye’ye yönelmesine yol açıyordu. O dönemde Türk basınında çıkan ve istihbarat kaynaklarına dayandırılan bir haberde, PKK’nın militan kadrosunun yüzde 25’inin Suriyeli Kürtlerden oluştuğu belirtiliyordu.[xxi] Bu da Suriye’deki Kürt milliyetçiliğinin nasıl Türkiye’ye yönlendirildiğini açıkça göstermektedir. PKK böylece, Şam rejiminin kendi Kürt azınlığını bastırmasının bir aracına dönüşmüş oluyordu.[xxii] PKK’ya desteğin kesilmesiyle Kürtlerin rejime yönelmemeleri yönündeki baskı da kalkmış oldu.

Kürtlerin hareketlenmesinde önemli bir etken de, İran–Irak Savaşı sırasında bozulan Suriye–Irak ilişkilerinin 1997 yılından sonra iyileşmesidir.[xxiii] Suriye uzun yıllar Saddam’a karşı Kuzey Iraklı Kürtleri desteklemiştir. Iraklı Kürtler de Suriye ile ilişkileri bozmamak için Suriyeli Kürtlere yönelmemiştir. 1997 sonrasında Suriye–Irak ilişkilerinin gelişmesiyle, Iraklı Kürtler ile Suriye arasındaki çıkar birlikteliği de sona ermiştir. KDP ve KYB’nin Suriyeli Kürtlere ilgisi ve desteği artmaya başlamıştır. Bu durumu destekleyen veriler de bulunmaktadır. Örneğin Kamışlı’daki olaylarda, Suriye Kürtlerine yakınlığıyla bilinen KYB’nin ve Talabani’nin parmağı olduğu yönünde birçok iddia, hem Batı hem de Arap basınında yer almıştır. Yine Arap kaynaklı bir başka iddiaya göre, Irak’ın Sincar bölgesindeki KDP bürolarında Suriyeli Kürtler peşmerge kıyafeti ile faaliyet göstermektedir. ABD’de düzenlenen Suriye Kürtleri konferansına Talabani’nin oğlunun katılması da, Kuzey Iraklı Kürtlerin konuya daha farklı yaklaştıklarının bir göstergesidir.

Bir diğer etken, 2000 yılında Hafız Esad’ın ölümüyle Beşar Esad’ın başa geçmesidir. Beşar iktidarının ilk yılındaki reform sürecinde (Şam Baharı) sınırlı da olsa bir açılım yaşanmıştır. Bu dönemde Kürtler üzerindeki baskının azaldığı söylenebilir. Kürtçenin kullanımına ve Kürtçe yayınlara ilişkin ilk adımlar Beşar Esad’ın ilk zamanlarında atılmıştır. Bu da, taleplerini daha rahat ifade etmeleri açısından uygun bir ortam yaratmıştır.

Irak Savaşı ve Hariri suikastı sonrası artan uluslararası baskı ve Şam rejiminin zayıf konumu da etkili olmuştur. Suriye, askerî müdahaleden rejim değişikliğine kadar birçok senaryo ile karşı karşıyadır. Hariri suikastı nedeniyle BM araştırma komisyonunun hazırladığı raporda, suçlu bulunma ve birçok yaptırıma maruz kalma riski mevcuttur. Irak Savaşı ve Büyük Orta Doğu Projesi’nin getirdiği “demokratikleşme” dalgası ülkede değişimi zorunlu kılmaktadır. Bütün bunlar, rejimi birçok alanda adım atmaya zorlamakta ve zayıf göstermektedir. Dolayısıyla son zamanlarda sadece Kürtler değil birçok rejim muhalifi seslerini yükseltmeye başlamıştır.

Kuşkusuz bu halkanın son zinciri Iraklı Kürtlerin kazanımlarıdır. Özerklik elde etmeleri, Arapçanın yanında Kürtçenin de resmî dil kabul edilmesi, cumhurbaşkanının Kürt olması Suriye Kürtlerini etkilemiş, cesaretlendirmiştir.

Sonuç: Suriye Kürt Hareketi Nereye ve Türkiye

Orta Doğu’ya ilişkin komplo teorilerinde, birçok ülkenin küçük etnik/mezhepsel devletlere bölünmesi planları gündeme getirilmektedir. Bu planlarda Irak’ın kuzeyde Kürt, ortada Sünni ve güneyde Şii olmak üzere üçe bölüneceği iddia edilmektedir. Küçük Lübnan bile birkaç parçaya ayrılmaktadır. Suriye için yapılan planlarda da ülkenin etnik/mezhepsel unsurlar temelinde parçalanması gündemdedir.[xxiv] Her ne kadar bu senaryoların gerçekleşmesi imkânsız gibi gözükse de, Irak’taki sürecin bu noktaya doğru gidişi, uluslararası ilişkiler disiplininde yeri olmayan komplo teorilerinin zaman zaman dikkat ve ilgi toplamasına yol açmaktadır.

Ancak “şimdilik” bölünme senaryolarını fazla dikkate almak doğru olmaz. Mart 2006’da Vaşington’da düzenlenen “Suriye’de Demokrasi ve Kürt Hakları” başlıklı konferans, ABD’nin Suriye’deki etnik soruna daha sıcak bakmaya başlaması açısından gösterge sayılabilir. Etnik meseleler şimdilik, Suriye’yi tedirgin etmek için bir araç olarak kullanılmaktadır. ABD’nin, Suriyeli Kürtlerin özerklik ya da bağımsızlık taleplerine olumlu yanıt vermesi zor görünmektedir. Daha çok, Suriye’yi köşeye sıkıştırma ve tavizler alma doğrultusunda, bu konu üzerinden kazanımlar sağlamak amaçlanıyor olabilir. Bu meselenin üzerine çok fazla gitmesi, kendi adına da sorun çıkarabilir. Irak’taki durum düşünüldüğünde, daha fazla istikrarsızlık, ABD’nin işine gelmeyecektir. İran ile bu kadar sorun yaşadığı sırada Suriye’yi devreye sokmak istemeyecektir. Suriyeli Kürtleri desteklemesi, Türkiye ile ilişkilerini de sıkıntıya sokacaktır. Bu nedenlerden ötürü, artan ilgiyi, ABD’nin Suriye’yi yola getirmek için yeni bir koz öne sürme girişimi olarak değerlendirmek gerekmektedir.

Konuyu uzun vadeli düşünürsek, köklü sonuçlar ortaya çıkabilir. Suriye Kürt hareketi halen rejim karşısında zayıf konumdadır. Ancak, ABD’nin desteği, bu hareketin uzun vadede güçlenmesine neden olabilir. Bir anlamda hareketin tohumları atılıyor da denebilir. Bu şekilde Kürtler, Suriye’de siyasal alana çekilerek önemli bir muhalif unsur olarak ortaya çıkabilirler. 1970’lerde ABD’nin Kuzey Iraklı Kürtleri desteklemesi de burada bağımsız bir Kürt devleti kurmaya yönelik değildi. Ancak süreç, hareketin zamanla örgütlenmesine, güçlenmesine neden oldu ve günümüze kadar geldi. Bu durum İsrail’in de işine gelmektedir. Çünkü içerideki konularla meşgul bir Suriye, İsrail’i Golan ve Lübnan bağlamında rahatlatacaktır.[xxv]

Konunun Türkiye açısından Suriye, İran, İsrail ile ilişkiler bağlamında etkileri olabilir. Suriye-Kürt hareketinin siyasal alana taşınması, Türkiye, Suriye ve İran arasında ortak iş birliği alanı yaratabilir. Irak Savaşı sonrası bu üç ülke arasındaki yakınlaşmanın en önemli boyutu Kuzey Irak ve Kürtler idi.[xxvi] Bu konu ittifaka yol açmasa bile, taktiksel işbirliğini yoğunlaştıracaktır. Şimdiye kadar Türkiye’nin hassas olduğu bir konuda, Suriye de kaygılanmaya başlayacaktır. Suriye’nin PKK’ya bakışı değişecektir. Zaten uzun süredir PKK konusunda işbirliği yapan Suriye, daha samimi ve kararlı davranabilir. İsrail ile ilişkiler ise, Irak örneğinde olduğu gibi zarar görebilir. Bölge Kürtleri için olumlu bir süreç gibi gözükse de, Türkiye-Suriye-İran yakınlaşmasına neden olarak, kıskaca alınmalarıyla sonuçlanabilir.
Suriye yönetimi uzun yıllar Iraklı Kürtlere ve PKK’ya destek verdikten sonra, şimdi kendi Kürt sorunuyla baş başa kalmıştır. Suriye’de de Kürt kozunu oynamak açısından uygun koşullar oluşmaya başlamıştır. Suriyeli Kürtler arasında milliyetçilik artmaktadır. Yönetimin zayıflaması, uluslararası baskının yoğunlaşması ve Iraklı Kürtlerin özerklik kazanması Suriye Kürt hareketi üzerinde önemli etkiler yaratabilir. Kürtler ülkenin istikrarı açısından en önemli unsur hâline gelebilir. Bu süreçte rejimin Kürtlere tavrı önemli olacaktır. Saddam örneğinde olduğu gibi sert politikalar ABD’nin elini güçlendirecektir. Suriye üzerinde baskı oluşturmak için fırsat yaratacaktır. Bunun yanında Kürtler arasında da manipülasyona uygun ortam oluşacaktır. Rejime karşı seferber olmaları kolaylaşacaktır. Ancak özellikle Irak Savaşı sonrası Kürtlere yönelik açılımlara bakıldığında, Suriye’nin bu olasılıkları dikkate alarak hareket ettiği görülmektedir.
[i] Robert Lowe, “The Syrian Kurds: A People Discovered”, Chatham House Middle East Programme, Ocak 2006
[ii] Gary C. Gambill, “The Kurdish Reawakening in Syria”, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 6, Sayı 4, Nisan 2004.
[iii] Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Salma Mardam Bey, Syria’s Quest for Independence, Ithaca Press, basım yeri, 1994.
[iv] Suriye-Türkiye sınırı 1921 yılında Fransa ile Türkiye arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile çizilmiştir. Bu antlaşmayla aynı aşiretten Kürtler sınırın iki tarafında kalarak ayrılmak durumunda kalmıştır.
[v] W. G. Elphinston, “The Kurdish Question”, International Affairs, Cilt 22, Sayı 1, Ocak 1946.
[vi] Sami Moubayed, “US Designs on Syria's Kurds”, Asia Times, 9 Nisan 2005.
[vii] Syria Unmasked, Human Rights Watch Books, 1991.
[viii] Gambill.
[ix] Human Rights Watch, “Syria - The Sienced Kurds”, Cilt 8, Sayı 4, Ekim 1996.
[x] Syria - The Sienced Kurds.
[xi] Lowe.
[xii] Syria - The Sienced Kurds.
[xiii] Moubayed.
[xiv] Bu konuda Suriyeli Kürt politikacıların açıklamaları ve konuya bakışı için bkz. Oytun Orhan, “Suriye, Dönüşüm ve Türkiye”, Stratejik Analiz, cilt?Sayı 65, Eylül 2005.
[xv] Lowe.
[xvi] Şimdiye kadar Şam rejimine yönelik en büyük tehdit radikal İslamcılardan (Müslüman Kardeşler) gelmiştir. Halen tabanda İslam güçlü olsa da örgütlenme açısından zayıf konumdadır. Müslüman Kardeşler’in liderleri ülke dışında yaşamaktadır.
[xvii] Moubayed.
[xviii] Alfred B. Prados, “Kurdish Seperatism in Iraq: Developments and Implications for the US”, CRS Report for Congress, 6 Mayıs 1991.
[xix] Moubayed.
[xx] Lowe.
[xxi] Turkish Daily News, 18 Nisan 1998’den aktaran Gambill.
[xxii] Gambill.
[xxiii] 1997 sonrası gelişen Suriye-Irak ilişkileri konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Oytun Orhan, “Orta Doğu’nun Düşman Kardeşleri: Suriye ve Irak”, Avrasya Dosyası, Cilt 6, Sayı 3, Sonbahar 2000.
[xxiv] Oded Yinon, “A Strategy for Israel in the Nineteen Eighties”, A Journal for Judaism and Zionism, Sayı 14 Şubat 1982. Makalenin orijinali İbranice olarak yayımlanmıştır. İngilizce çevirisi için: http://www.geocities.com/alabasters_archive/zionist_plan.html.
[xxv] Bu konudaki katkılarından dolayı ASAM Orta Doğu Uzmanı Serhat Erkmen’e teşekkür ederim.
[xxvi] Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Serhat Erkmen, “ABD, Büyük Orta Doğu ve Türkiye”, Stratejik Analiz, Sayı 52, Ağustos 2004.

1 comment:

Anonymous said...

Hey, I am checking this blog using the phone and this appears to be kind of odd. Thought you'd wish to know. This is a great write-up nevertheless, did not mess that up.

- David