Bu çalışmada arşiv taraması ve söylem analizi yöntemi ile Suriye ile PKK arasında son dönemde yakınlaşmanın arttığına dair iddiaların ipuçları aranmaya çalışılacaktır. Bu amaçla, Türk basınında çıkan haberler, PKK’ya yakın haber ajanslarında yer alan analizler, PKK ve Suriye’deki siyasi kanadı Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin liderlerinin yaptıkları açıklamalar temel alınacaktır. Araştırmadan çıkan sonuçlar şu şekildedir. Türk basınında daha çok istihbarata dayalı olarak çıkan haberlerin ortaya koyduğu tablo “Suriye’nin son aylarda PKK terör örgütüne 1980’ler ve 1990’lardaki boyutta olmasa da bir hareket alanı sunduğu” şeklindedir. PKK ve PYD liderlerinin yaptıkları açıklamalar söylem analizine tabi tutulduğunda bunların “Suriye ile PKK arasında artan bir yakınlaşmayı” destekler nitelikte olduğu görülmektedir. Ulaşılan üçüncü sonuç ise “Suriye Kürtleri üzerinde etkinlik kurma çabası çerçevesinde PKK ve Kuzey Irak (özellikle KDP) arasında bir rekabet yaşanmaktadır.”
Suriyeli Kürtler arasında siyasal etkinlik açısından kabaca ikili bir bölünmenin olduğu söylenebilir. Birincisi PKK ve onun Suriye’deki siyasi uzantısı PYD’nin liderliğini yaptığı kesim. Bu kesim yurt dışında örgütlenen ve Esad rejiminin yıkılmasını savunan Suriyeli muhalif kişi ve yapılanmalara karşı eleştirel yaklaşmaktadır. Esad yönetimi ile çok fazla yakın gözükmek istememekle birlikte, rejimin mevcut zayıf konumunu fırsat olarak değerlendirip Suriyeli Kürtler üzerinde tekel oluşturmaya çalışmaktadır. Bu grup ile rejim arasında taktiksel düzeyde bir işbirliğinin varlığından söz edilebilir. Bu çerçevede rejim PYD’ye Kürt bölgelerinde yeniden hareket alanı sunarken PYD de Kürtler üzerindeki etkinliğini rejim lehine kullanmaktadır. PYD’nin karşısında yer alan ve rejime karşı eleştirel tutum alan grup ise daha çok Suriye muhalefeti ile birlikte hareket ederken dış desteği Kuzey Irak’tan almaya çalışmaktadır. Bu kesimin siyasal temsilini ise liderliğini Ebdul Hekim Beşer’in yürüttüğü ve 11 partiden oluşan Suriye Ulusal Kürt Meclisi yapmaktadır. Bu iki kesim bir taraftan birbirleri ile rekabet ederken farklı bölgesel aktörlerden destek alarak içerdeki konumlarını sağlamlaştırmaya çalışmaktadır. Bu çalışmada da söz konusu tüm iddia ve varsayımların altı doldurulmaya çalışılacaktır.
Türkiye-Suriye İlişkilerinde Geçmişe Dönüş: Suriye-PKK İşbirliğinin İşaretleri
Suriye’de 15 Mart 2011 tarihinde halk ayaklanması başladıktan sonra Esad rejimi ile PKK arasında işbirliğinin başladığının ilk işareti PKK’ya yakınlığı ile bilinen Fırat Haber Ajansı’nda çıkan bir analizde görülmüştü. Bu analize göre “AKP’nin dış politikadaki yanlışlıkları PKK’ya yeni alanlar açmıştır. PKK’nın manevra alanını genişletmiştir. Her şeyden önce İran, Irak, Suriye ve Lübnan’a kadar olan saha hem genişlemesine hem de uzunlamasına PKK’ya açılmıştır.” (1) Burada AK Parti’nin yanlışları ile kast edilen muhtemelen Suriye’deki olaylara ilişkin olarak aldığı Esad karşıtı tavırdı. Analizde, Türkiye’nin “yanlış” politikalarının Suriye ve onu destekleyen İran’ın, Türkiye karşıtı güçlere kendi etkinlik alanlarında daha rahat hareket etmelerine izin vermesine yol açtığı söylenmeye çalışılıyordu.
Bu süreçte Suriye’nin Kamışlı kentinde önemli bir gelişme yaşandı. Suriyeli Kürtlerin önde gelen liderlerinden Meşel Temo 7 Ekim Cuma günü Kamışlı’daki evinin önünde uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti. Fırat Haber Ajansı’nda bu haber verilirken Temmo için şöyle bir ifade kullanılmıştı: “İstanbul’da kurulan ve Batılı güçler ile Türkiye’nin desteklediği Suriye Ulusal Konseyi (SUK)’nin Kürt üyesi Meşal Temo.” Aynı kaynağa göre Temo “İstanbul’da ilan edilen SUK Meclisi’nin başkanlık konseyinde 7 kişiden biri olarak seçilmiş, ancak henüz ilan edilmemişti.(2) PYD liderliği bütün açıklamalarında SUK içindeki Kürt temsilcileri “işbirlikçi” olarak tanımlıyordu.
Suriye’nin PKK’yı daha önceden olduğu gibi yeniden desteklemeye başlayabileceğine ilişkin kaygılar Türk yetkililer tarafından da dile getiriliyordu. Batı basınında çıkan bir haber analizde bir Türk yetkiliye atfen “geçmişte Suriye’nin PKK’ya destek verdiği hatırlatılıyor ve taraflar arasındaki ilişkilerde yaşanan kötüleşmenin ardından, Şam’ın Türkiye’yi kışkırtmak için Kürt sorunu kartını kullanabileceği” kaygıları dile getiriliyordu.(3) Bu yönde kaygılar en üst düzeyden açıkça olmasa da ima yoluyla geliyordu. Başbakan Erdoğan, Çukurca’da düzenlenen PKK saldırısının ardından yaptığı “Terör örgütü nereden besleniyor, nereden destek alıyor, kim veya kimler tarafından teşvik ediliyorsa hepsinden mutlaka ama mutlaka bunun hesabı sorulacaktır” açıklamasından hedefin İran ve Suriye olduğu konusunda kimsenin şüphesi bulunmuyordu. Bir diğer üst düzey açıklama Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den gelmişti. Gül, muhtemelen bu yönde gelen bilgilere dayanarak Suriye tarafına “PKK oyununa girmemelerini şiddetle tavsiye ediyordu.”(4) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu aynı yönde sorulan bir soruyu “Suriye’nin PKK’yı kullanma yanlışına düşeceğini sanmıyorum” şeklinde yanıtlıyordu.(5) Yine Batı basınında çıkan bazı iddialara göre “Suriye istihbarat servisi Türkiye’ye “Erdoğan içişlerimize karışmaya devam ederse, yeniden PKK’yı silahlandırmaya başlarız” tehdidini savurmuştu.(6)
Bu süreçte Baas-PKK yakınlaşmasının bir diğer işareti Beyrut’tan gelmişti. 31 Ekim 2011 tarihinde Beyrut’ta Suriye Büyükelçiliği önünde düzenlenen Esad’a destek mitinginde PKK bayrakları ve Abdullah Öcalan posterleri açılmıştı.(7) Fransız Le Figaro gazetesinde çıkan bir haber analiz ise bu yakınlaşmanın ayrıntılarını daha net şekilde ortaya koyuyordu. Buna göre “Suriye hükümeti, ülkedeki Kürtleri, Türkiye’ye tehdit unsuru oluşturması için desteklemeye başlamıştı.” Bu destek de Suriye Kürtlerinin tamamından ziyade eskiden zaten iyi ilişki içinde olduğu PKK ve onun Suriye’deki siyasal uzantısı PYD’ye veriliyordu. Bu çerçevede en önemli gösterge uzun yıllardır sürgünde bulunan PYD lideri Salih Muhammed Müslüm’ün ülkeye geri dönüşüne izin verilmesiydi. Resmi olarak aranan PYD lideri Salih Müslüm 17 Eylül’de Şam’da rejimin tolere ettiği muhaliflerin bir toplantısına katılmak için ortaya çıktı. Müslüm, Batılıların desteğini alan Suriye Ulusal Meclisi’ne rakip rejim muhaliflerini bir araya getiren Demokratik Değişim için Ulusal Komite’nin başkan yardımcısı oldu. Yazara göre PYD lideri Salih Muahmmed Müslim’in sürgünden geri gelmesine izin verilmesi Türkiye’ye yönelik açık bir mesaj’dı.” Bunun yanı sıra “açılımın” işaretleri olarak şunlar sırlanıyordu: “6 yeni Kürt okulunun açılması, Kürt bayrağı çektirilen bu yeni okullarda Kürt milli marşı okutturulması, Kürtçe eğitim yaptırılması.” Aynı habere göre “Müslüm’ün sürgünden döner dönmez kısa sürede Demokratik Değişim İçin Ulusal Koordinasyonu’nun önce üyesi, ardından da hızla başkan yardımcısı olması tesadüf değildi.” PYD’nin Halep, Kamışlı ve Malikiye’de üç kültürel merkez ile dört Kürtçe dil okulu açmasına izin vermesi kısa süre öncesine kadar gerçekleşmesi mümkün olmayan adımlardı. Bunun da ötesinde PYD’nin Suriye hapishanelerindeki 640 militanının yarısı serbest bırakıldı.(8) Kürt lider Meşel Temo’nun öldürülmesi de bu sürecin bir parçası olarak değerlendirilmekteydi. Buna göre “Şam rejimi, yeni Kürt oluşumunun şefi Meşel Temmo’yu öldürerek “iyi Kürt, rejimin desteklediği PYD mensubu Kürt’tür” mesajı vermişti.(9)
İşbirliğini destekleyen bir diğer gelişme “PKK’nın Suriye’de, Türkiye sınırındaki Resulyan İlçesi’nde yeni bir kamp kurduğu” iddiası oldu. Türk istihbarat birimlerine dayandırılan haberde, “Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesi’ne yakın mesafede olan ve 150 örgüt mensubunun yerleştiği kampın PKK’nın lider kadrosundan Fehman Hüseyin’in talimatıyla kurulduğu belirtiliyordu. Aynı haberde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu’nun Şanlıurfa’ya gelerek sınır hattında incelemelerde bulunması kurulan kampla ilişkili şekilde sunuluyordu.(10)
Geleceğin Hareketi Partisi’nin lideri Meşal Fazıl Temo’nun öldürülmesinin ardından, bölgenin en büyük aşiret liderlerinden Abdullah Bedro da Ocak ayı içinde evinde saldırıya uğramıştı. Bedro’nun ağır yaralandığı, 3 oğlunun ise hayatını kaybettiği saldırı PKK’nın Suriye’de yeniden faaliyete geçtiğinin bir diğer işaretiydi. Abdullah Bedro Kamışlı kentinde yaşayan bölgenin en büyük aşiret liderlerinden ve eski bir PKK sempatizanı idi. Öcalan’ın Suriye’de yaşadığı dönemlerde örgütün barınması için bazı evleri kendi adına tapuda kaydettiren Bedro, örgütün evleri geri almak istemesi ve kendisinin buna yanaşmaması üzerine saldırıya uğramıştı. Türk basınında çıkan habere göre “Suriye’de siyasi boşluk nedeniyle güçlerinin bir kısmını Esad’a destek vermesi amacıyla bölgeye kaydıran PKK, Baas rejiminden aldığı güçle özellikle Abdullah Öcalan’ın kullandığı villa ve konutların peşine düşmüştü. Bu çerçevede örgütün ilk hesap sormaya çalıştığı kişi de Abdullah Bedro olmuştu. Eski mülklerinin peşinde olan örgüt bunların artık kendilerine verilmesini istemiş ve tartışma silahlı çatışmaya dönmüştü.”(11)
Eylemi ilk başta üstlenmeyen örgüt, saldırı sırasında PKK’nın üst düzey yöneticisi Mahmut Muhammed’in öldüğünün ortaya çıkması ile olayı kabullenmek durumunda kaldı. Bedro, Kamışlı kentinde Baas yönetimine muhalefetiyle bilinen bölgenin en büyük aşiret liderlerinden biriydi. Suriyeli Kürtlere ait bir internet sitesinde verilen bilgilerde “toplumsal muhalefetin gücünü kırmak için Kürtleri etkisizleştirmek isteyen Suriye lideri Esad’ın bu amaçla PKK’yı kullandığı” öne sürülüyordu. Haberde, “Suriye devleti, PKK’nın yedek gücü olan PYD’ye sınırsız olanaklar sağlayarak Kürtler üzerinde mutlak bir denetim sağlamaya çalıştı. Bu amaçla PYD’nin ömür boyu hapse mahkûm olan cezaevindeki lideri Salih Müslüm’ü ani bir kararla salıvererek serbestçe faaliyet göstermesinin tüm koşullarını oluşturdu. Meşal Temo’nun öldürülmesi de bu ittifakın bir eylemiydi” şeklinde yorumlara yer veriliyordu.(12)
Aynı yönde güçlü iddialar Türkiye’deki Suriyeli muhaliflerden de geliyordu. Buna göre Suriye hükümeti, PKK’nın Suriye kanadını, Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmek isteyen muhaliflere karşı kullanmaktaydı. Bu koz yakın zamanda Türkiye’ye karşı da kullanılabilirdi. Türkiye’ye yerleşerek Suriye muhalefetine katılan Suriye’nin İsveç eski Büyükelçisi Muhammed Bassam İmadi’ye göre, “PYD, Esad rejimiyle beraber hareket ederek protestoları bastırmak için çalışıyordu.” İmadi, PYD’nin 2010’dan beri liderliğini yapan Salih Müslim Muhammed’in ayaklanmalardan önce, Suriye’ye girmesinin yasak olmasını ancak şimdi bu yasağın kalkmasını” bu iddianın en önemli dayanağı olarak öne sürüyordu. Aynı iddiayı destekleyen bir diğer unsur PYD liderlerinin, “Türkiye Suriye’ye müdahale ederse buna karşı savaşırız” sözleriydi.(13)
Esad rejimi ile PKK arasındaki işbirliğinin son göstergesi ise bazı Kürt internet sitelerinde yayınlanan görüntülerde ortaya çıktı. Bu görüntülü haberlerde, PKK ile Abdullah Öcalan lehine sloganlar atan yüzü maskeli PYD’li gençler, Esad yönetiminin protesto edilmesi amacıyla Kürtlerin düzenlediği gösterilere müdahale ediyordu. İşin bir diğer ilginç boyutu ise bu gösteriler rekabet halinde oldukları Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi tarafından düzenleniyordu. Habere göre, yüzleri maskelerle kapalı olan, ellerinde sopa ve bıçak bulunan ve Abdullah Öcalan lehine slogan atan kişiler, Beşar Esad aleyhinde yürüyen göstericilere rastgele saldırmıştı. Suriyeli Kürt hareketlerin kaynaklarına dayandırılarak verilen haberde “PYD dışındaki diğer muhalif Kürt hareketleri, PYD’yi Suriye’de gösterilerin bastırılması için Beşar Esad yönetimiyle birlikte hareket etmekle suçluyordu.”(14)
Esasen Suriye lideri Beşar Esad da dolaylı yoldan Türkiye’ye karşı Kürt kozunu oynayabileceklerini ifade ediyordu. Esad Batı basınına verdiği bir mülakatta “Suriye bölgenin merkezi. Fay hattı. Eğer zeminle fazla oynarsanız, depreme yol açarsınız. Suriye’deki bir sorun tüm bölgeyi yakar. Eğer plan Suriye’yi bölmekse, tüm bölge bölünür.”(15) ifadelerini kullanıyordu. Bu ifadelerin adreslerinden birinin Türkiye olduğu konusunda herkes hemfikirdi. Suriye’nin bu konudaki istekliliği gazeteci Cengiz Çandar’ın doğrudan Suriye hükümeti ile temas halinde olan Irak Kürt yönetiminin en üst düzeydeki yetkililerinden birine dayandırarak verdiği bilgilerde açıkça görülüyordu. Buna göre Suriye rejimi Türkiye’nin politikalarından son derece rahatsızdı ve bunun faturasını çıkartma peşindeydi. Irak Kürt yetkilinin aktardığına göre Suriyeli yetkililer “Kürt kartını kullanmak bize yabancı bir konu değil, PKK’yı çok iyi tanıyoruz” şeklinde konuşuyorlardı. Çandar bir başka kaynağa dayandırarak verdiği anekdotta Beşar Esad’ın çekirdek aile kadrosundan önemli bir şahsiyetin bir yabancı gazeteciye “Türkiye bizim canımızı acıtıyor ama biz de onların canını acıtmayı biliyoruz ve acıtacağız” dediğini ve PKK’ya atıf yaptığını bizzat yabancı gazeteciden dinlediğini aktarıyordu.(16)
PYD’nin Suriye’deki Olaylara ve Türkiye’ye Bakışı
PYD’nin en büyük çekincelerinden biri de Suriye’deki halk ayaklanmasının bir uluslararası müdahale ile sonuçlanmasıdır. Zira hareket böyle bir müdahalenin liderliğini Türkiye’nin yapacağını ve bunun ülkedeki etkinliklerine son vereceğini düşünmektedir. Bu nedenle, uluslararası müdahaleyi savunan Suriye Ulusal Konsey (SUK) gibi sürgündeki muhalif yapılanmalar ve Türkiye’nin içinde olduğu her türlü girişimin karşısında durulmaktadır. Uluslararası müdahaleyi kesinlikle reddeden ve Esad rejiminin kırmızı çizgilerini aşmayan bir yaklaşıma sahip ülke içi muhalif yapılanma “Demokratik Değişim için Ulusal Komite” ile birlikte hareket edilmektedir.
Bu yaklaşımlar PYD lideri Salih Muhammed Müslüm’ün bir mülakatında açıkça ortaya konmuştu. Müslüm, “Suriye’de Kürtlerin ayaklanma sürecinden kazançlı çıkmaması için Türkiye’nin ciddi girişimleri olduğunu ve Türkiye’nin Suriyeli muhalifleri toplamasının bu planın bir parçası olduğunu” iddia ediyordu. PYD Suriye’deki değişim hareketine mesafeli yaklaştığını da yine lideri Müslüm tarafından şu sözlerle ifade etmişti: “Biz PYD olarak Suriye’de değişiklik isteyen uluslararası planı halkların lehine olmadığını düşünüyoruz.” PYD algısına göre “Türkiye, Suriye konusunda öncü rol alma karşılığında Batı’dan Suriye Kürtlerini bastırma konusunda tavizler almıştı. Suriye’de rejim değişikliği projesinin önemli gerekçelerinden biri de Kürtlerin ortadan kaldırılmasıydı.” Dolayısıyla parti Türkiye’nin arkasında durduğu Suriye’de her türlü değişim hareketine şüpheli yaklaşmaktaydı. SUK içinde yer alan Kürt temsilciler ise “Kürt işbirlikçiler” olarak tanımlanmaktaydı.(17)
PYD ve dolayısıyla PKK’nın Suriye muhalefetine ve Türkiye’nin rolüne bakışını PYD lideri Salih Müslüm ANF’e verdiği bir diğer mülakatta ise şöyle ifade etmektedir: “Suriye Ulusal Konseyi ve Müslüman Kardeşler örgütleri Kürtleri ve Kürtlerin haklarını tanımıyor. Onların da Kürtlere yönelik politikasını zaten Türkiye belirliyor. Suriye yönetimiyle bir anlaşmamız yok. Fakat devlet, Kürt halkının çok örgütlü olduğunun farkında. Eğer bize yönelik bir silahlı girişimleri olursa, Suriye’deki bütün Kürt şehirlerinin ayaklanacağının farkında. Şu anda devletin karakollarına saldırmıyoruz. Bize karşı doğrudan saldırı olmadığı için temkinliyiz. Aynı zamanda rejimle çatışan Müslüman Kardeşler’e güvenmiyoruz. Şimdi meclislerimizi kuruyoruz. Bütün Kürt kentlerinde Kürtçe dil okulları açtık. Fiili bir özerklik durumumuz söz konusu. Şimdiye kadar silahlı mücadeleye başvurmadık ama ileride ne olur, onu bilemeyiz. Şartlar değişirse, PKK’nın içindeki Suriyeli militanlar, Suriye’ye karşı da bir mücadeleye girişebilir.”(18) PYD’ye göre, AK Parti hükümeti ile Suriye Ulusal Meclisi arasında bir anlaşma yapılmıştı ve buna göre Esad rejiminin devrilmesi ardından 1998’de yapılan Adana Mutabakatı devam ettirilecek ve Kürtlere anayasal hak verilmeyecekti.(19) PYD, SUK içinde yer alan Kürt temsilcileri de bu bilgiler ışığında hareket etmesi yönünde uyarıyordu. PKK da yaptığı açıklamalarda Suriye muhalefetine ve özellikle de Müslüman Kardeşler Hareketi’ne soğuk yaklaştıklarını ve uzak durduklarını ortaya koyuyordu.(20)
Bu süreçte Türk basınında çıkan haberlerde de PKK’nın Suriye’deki kargaşadan faydalanarak “özerk Kürt Yönetimi” oluşturma planı peşinde olduğu bilgileri de yer alıyordu. Bu çerçevede “Türkiye-Irak sınırına yakın bölgelerde, aşiretler arasında birlik sağlanması için propaganda faaliyetlerini arttıran PKK silah dağıtmaya başlamıştı.(21) PKK’nın Suriye’deki siyasi kanadı PYD, temel amaçlarının “Demokratik Özerklik” olduğunu açıkça ifade ediyordu.(22) Özerklik talepleri Suriye yönetimi ile çelişkili gibi gözükebilirdi. Ancak Suriye yönetimi mevcut sıkıntılı süreçten kurtulursa PYD’nin özerklik beklentisi ya da diğer tüm Kürt taleplerini rahatlıkla ezebileceğini düşünecektir. Böylece Türkiye’ye karşı da Kürt kozunu oynamakta ve Suriyeli Kürtlerin bölgesinde Kuzey Irak benzeri bir yapılanmanın ortaya çıkabileceği korkusunu salabilmektedir. Türkiye açısından daha sıkıntı veren boyut, olası Kuzey Irak benzeri yapılanmanın en etkin gücü PKK-PYD olacaktır.
Suriye Kürtleri Üzerinde Kuzey Irak - PKK Rekabeti
Suriye’de ilk Kürt partisi 1957 yılında “Suriye Kürdistan Demokrat Partisi” adıyla kurulmuştu. Iraklı Kürt lider Mustafa Barzani’ye bağlı olan parti, Irak KDP’sinin amaçlarını tekrarlıyordu. Baas’ın iktidara gelmesinden iki yıl sonra 1965 yılında ise, “Kürt Demokrat İlerleyiş Partisi” kurulmuştu. Bu parti de 1975 yılında Iraklı Kürt lider Celal Talabani tarafından kurulan KYB ile yakın ilişki içinde olmuştu.(23) Dolayısıyla Suriye Kürtlüğü üzerinde geçmişten bu yana Kuzey Irak etkisinin olduğunu söylemek mümkündür.
Suriyeli Kürtler arasında PKK’nın da bir tabanı olduğu malumdur. Örgütün lider kadrosundan Cemil Bayık bir mülakatında bu durumu şu şekilde ortaya koymuştu: “Kuşkusuz Suriye’de yıllarca çalışan Önder Apo’nun etkisinde önemli ve örgütlü bir Kürt nüfusu vardır. Tabii Suriye’deki tüm örgütler bağımsız karakterdeki örgütler değildir. Ama toplumsal taban üzerinde Önder Apo’nun ağırlığı dikkate alınınca, Kürt Özgürlük Hareketi’nin yaklaşımları ve politikalarının Suriye üzerinde belirli bir etkisinin olduğunu düşünmek mümkündür.(24) Açıklamada diğer Suriyeli Kürt partileri için “bağımsız olmadıkları” şeklinde bir tanımlama yapılması dikkat çekicidir.
Suriye rejimi ve PKK arasındaki yakınlaşmanın izlerini sürerken ortaya çıkan bir diğer sonuç Suriye Kürtleri üzerinde Kuzey Irak ve PKK arasında bir etkinlik kurma rekabetinin yaşandığı gerçeğidir. Bu güçler arasındaki çelişkiler Suriye’de halk ayaklanması ile derinleşmiş ve görünür hale gelmiştir. PYD son dönemde KDP öncülüğünde geliştirilen tüm girişimlere eleştirel yaklaşmakta ve bunlar içinde yer almamaktadır. Bu durum zaman zaman taraflar arasında gerginliğe neden olmaktadır.
2011 yılının Ekim ayının sonlarında, Suriye’de faaliyet gösteren 11 parti bir araya gelerek “Suriye Kürt Ulusal Meclisi’ni kurmuştu. Kamışlı kentinde kurulan Meclis “Kürt sorununa Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde çözüm bulunmalı ve Kürtlerin hakları garanti altına alınmalıdır” diyordu. Bu yaklaşım PYD’nin “Demokratik Özerklik” beklentilerinden farklılık taşıyordu. PYD, Suriye Kürt Ulusal Meclisi çalışmalarından temsil edilme sorununu öne sürerek çekilmişti. Suriye Kürt Ulusal Meclisi 2012 yılının Ocak ayı sonunda Mesut Barzani’nin de katılımıyla Erbil’de bir konferans düzenlemişti. PKK’nın söz konusu konferansa ilişkin bakışı ise KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı tarafından yapılan bir açıklama ile sert biçimde eleştiriliyordu. KCK, “Erbil’de gerçekleşen ve sadece belli bir kesimi kapsayan, halkın çoğunluğunu kapsamayan konferansın Kürt halkının birliğine karşı bir darbe niteliğinde olup, parçalılığı derinleştiren bir girişim olduğu ve hatta daha ileri giderek Kürt birliğini dinamitleyen bir girişim olduğu” savunuluyordu.(25) PKK, “Suriye Ulusal Kürt Meclisi” için şu ifadeleri kullanıyordu: “Bileşim içindeki partilerini çoğunun bir programı, tüzüğü ve bir meclisi oluşturacak kadar kadrolarının olmadığı biliniyor. Bu partilerin yarısından fazlası şu ana kadar tek bir kongre bile yapmış değil. Batı Kürdistan’da bir varlıkları yok.” PKK Konferansı “asli amacının, aslında bir medya çalışması ile Batı Kürdistan’da kitlelerin etrafında örgütlendiği PYD’nin etkisini zayıflatmak olduğu açık” şeklinde tanımlıyordu. Bu bakış Suriyeli Kürtler üzerinde PKK ve Kuzey Irak rekabetini göstermekteydi.
Gerginlik kısa bir süre sonra daha ileri taşınarak Barzani ve PKK arasında doğrudan bir polemiğin doğmasına neden oldu. Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, Erbil’de düzenlenen “Suriye Kürtleri Diasporası Hewler Kongresi”ne davet edilmediklerini açıklayan PYD’yi eleştiriyordu. Yapılan açıklamada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de adı kullanılarak, “PYD’nin açıklaması ve mesajları bize Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını hatırlatıyor ve Kürt karşıtlığıyla beslenen aynı üslup aynı yaklaşım ile aynı zihniyeti kullanılıyor” deniliyordu. Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanlığı sözcülüğünden yapılan yazılı açıklamada PYD’nin de kongreye davet edildiği, ancak onların son anda kongreden çekildiği belirtiliyordu.(26) Söz konusu gerginlik PYD’nin Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Temsilcisi Hüseyin Koçer’in yaptığı açıklamalar ile net şekilde ortaya kondu. Koçer “Kürtlerin çok kritik bir dönemden geçtiğini, böylesi bir süreçte Federal Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin Suriye Kürtlerine ilişkin uyguladığı politikanın Kürtlerin çıkarına olmadığı” savunuluyordu.(27)
PKK, Konferans öncesi Erbil merkezli yaşanan diplomatik trafiği kendilerinin Suriye Kürtleri üzerindeki etkinliklerinin kırılma çabasının bir işareti olarak değerlendiriyordu. Buna göre “ilk olarak Suriye Ulusal Konsey Başkanı Burhan Galyon ile Türkiye’ye sığınan Özgür Suriye Ordusu’nun lideri Riyad Esed görüşmüştü. Ardından Lübnan Kuvvetleri adlı grubun Lideri Semir Ca’ca 12 Ocak’ta Erbil’e gizli bir ziyaret gerçekleştirmişti. Bu ziyaret sırasında Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi lideri Ebdul Hekim Beşer, Burhan Galyon ve Semir Ca’ca ile bazı Güneyli yetkililer arasında bir toplantı yapılmıştı. 14 Ocak’ta ise Türkiye Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu Erbil’e gelmişti.” PKK bu süreci “Suriye’deki politikaların nasıl ortaklaşabileceği ve Kürdistan Hükümetinden ne tür destekler alınabileceğinin pazarlığı şeklinde” yorumluyordu. Haberde Sinirlioğlu’nun Ebdul Hekim Beşer ile görüşmesinin dikkat çekici bulunduğu belirtiliyordu. Bunu da “Türkiye ile birlikte üzerinde anlaşmış olunan stratejinin Batı Kürdistan halkına dayatılması” olarak değerlendiriliyordu.(28) Söz konusu yorumlar sürecin PKK tarafından nasıl okunduğu ve tehdit olarak algılandığını açıkça göstermekteydi.
Suriye Kürtleri üzerindeki PKK-Kuzey Irak rekabetinin izlerini, gazeteci Çetiner Çetin’in Saadet Partisi heyeti ile beraber Ocak 2012 başında Şam’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında görmek mümkündü. Çetin, Suriyeli yetkililer ile yaptığı görüşmelere dayandırarak yaptığı analizde “Şam’a davet ettiği Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin bu daveti kabul etmemesi ve Barzani’nin Lübnan eski başbakanı Hariri ile görüşmeler yapmasından endişelenen Esad’ın, Barzani’nin Suriye’nin kuzeyindeki Kürtlerle işbirliğine girebileceği ve buradaki Kürtleri ayaklandırabileceğini düşünerek, Barzani’ye karşı terör örgütü PKK’nın Suriye’deki siyasi uzantısı olan PYD ile işbirliği yapmayı planladığı” değerlendirmesi yer alıyordu. Çetin iddiasını “Esad’ın, geçtiğimiz aylarda PYD’nin müebbet cezasına çarptırılan lideri Salih Müslüm’ü affetmesi ve Müslüm’ün mitinglerde boy göstermesine izin vermesi ve Müslüm’ün Suriye Kürt halkına Esad rejimini överek, destek olmaları gerektiğini söylemesi” gibi gelişmelerle güçlendirmeye çalışıyordu.(29)
Sonuç
Türkiye-Suriye ilişkilerinde gerileme Mart 2011’de halk ayaklanmasının Suriye’ye sıçraması ile başlamıştır. Ancak Türkiye’nin teşvik politikasından baskı ve izolasyon politikasına geçişi Ağustos 2011’de Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Şam’da Suriye lideri Beşar Esad ile gerçekleştirdiği kritik görüşme sonrası gerçekleşmiştir. Bundan önceki süreçte Türkiye her ne kadar Suriye’ye karşı eleştirel yaklaşsa da Batı’nın daha sert ve hızlı adımlar atılmasına yönelik bakışına karşı kalkan vazifesi görmüştür. Bu döneme kadar gerginlik sadece dış politika söylemlerine yansımış ancak pratiğe dökülmemişti. Hatta Suriye tarafı Türkiye’den gelen baskıyı azaltmak ve Suriye ile iyi ilişkilerin ne anlama geldiğini göstermek için Temmuz 2011 ayı içinde iki PKK’lı teröristi Türkiye’ye teslim dahi etmişti.(30) Suriye bu adımlarla hem Türkiye’nin baskısını azaltmaya hem de gerginlik artarsa nelerden mahrum kalacağını göstermeye çalışıyordu. Ancak ilişkilerde kopuş ile beraber tarafların karşılıklı baskı araçlarını hayata geçirdiği görülmektedir.
Çalışmada elde edilen sonuç özellikle Eylül 2011 ayı ile beraber Suriye yönetimi ile PKK-PYD arasında bir yakınlaşmanın olduğudur. Bu iddiayı destekleyen unsurlar PKK ve PYD’nin Esad yönetimine karşı söylemindeki değişim, PYD’nin Suriye’de yeniden hareket alanı bulması, PYD’nin Esad yönetimine karşı eleştirel yaklaşan diğer Suriyeli Kürt muhalif gruplar üzerinde baskı kurması şeklinde sıralanabilir. Ancak PKK ve PYD açısından bakıldığında Esad rejimi ile taktiksel bir işbirliğine gidildiği görülmektedir. PKK her şeyden önce Adana Mutabakatı ile son 15 yıldır Türkiye ve Suriye arasında teröre karşı işbirliği neticesinde Suriye yönetiminin baskısı altında kalmıştır. Bu dönemde çok sayıda PKK’lı Türkiye’ye teslim edilmiştir. PKK’lı lider kadro bu dönemi hiçbir zaman unutmadıklarını zaten açıkça belirtmektedir. Bunun yanı sıra PKK, Esad yönetiminin iç ve dış baskı ortamında zayıflamasını kendisi ve Suriye Kürtleri açısından bir fırsat olarak görmektedir. Suriyeli Kürtler ve PKK şu an itibariyle ayaklanmayı Araplar arası bir mücadele olarak görüyor ve buna çok fazla müdahil olmayarak en maksimum faydayı sağlamaya çalışmaktadır. PKK, Suriyeli Kürtlerin kitlesel olarak sokağa dökülmesine engel olarak rejimden tavizler koparıyor. Kürtler ve PKK, Arapların kendi içinde çatışarak zayıfladığını ve bölündüğünü düşünüyor. Ülkedeki bölünmüşlük de azınlık olmalarına rağmen Kürtleri aynen Irak siyasetinde olduğu gibi kritik bir konuma taşıyor. Hem rejim hem de muhalefet Kürtleri yanına çekmek için çaba sarf ediyor. Kürtler de her iki tarafla da ilişki geliştirerek her senaryoda kazanımlarını en üst noktaya taşımaya çalışıyor. PKK ise bu denklemde Suriye yönetimi ile yakın duran aktör olarak karşımıza çıkıyor. Ancak PKK’nın Esad rejiminin ne olursa olsun yaşaması gerektiği şeklinde bir düşüncede olmadığı da görülmektedir. Mevcut durumdan faydalanarak Kürtler arasında konumunu sağlamlaştırması ile beraber gerekirse Esad rejiminin yıkılmasını bir fırsat olarak değerlendirebilir. PKK’nın iki numaralı ismi Murat Karayılan’ın Roj TV’ye yaptığı açıklamalar bu yaklaşımı ortaya koymaktadır. Buna göre, “1945’ten 1963’e kadar Suriye’de birçok kez rejim değişmiş ancak Kürtler bundan hiçbir şekilde istifade edememiştir. Şimdi tarihi bir fırsat söz konusudur. Kürtler burada temel yasal haklarını elde edebilir, bir halk olarak tanınabilir. Fakat bunun için Kürt birliğinin, bir Kürt stratejisinin sağlanması gerekmektedir. Kürtler hemen bir taraf olmamalı. Saldırı yerine öz savunmasını geliştirmelidir.” Bu ifadelerden net olarak görüldüğü gibi PKK ve PYD her ne kadar rejim ile taktiksel işbirliğine gitse de bütün planlarını Esad sonrasına ilişkin yapmaktadır.
Suriye rejimi açısından bakıldığında ise PKK, içerde ve dışarıda rejimin güvenliğini korumanın bir aracı olarak değerlendirilmektedir. Ayaklanmanın zaten şiddetlendiği bir dönemde Suriyeli Kürtlerin ayaklanacak olması ülkede güç dengelerini muhalifler lehine dönüştürecektir. Suriyeli Kürtlerin ne kadar örgütlü oldukları ve rejim güvenliğini tehdit etme potansiyeli 2004 ve 2005 yıllarındaki Kürt ayaklanmalarında açıkça görülmüştü. Yönetim Suriye Kürtleri üzerinde etkin olan PKK’ya hareket alanı açarak her şeyden önce Kürtlerin ayaklanmasının önünü almaktadır. Ayrıca PKK vasıtası ile Suriyeli Kürtler arasında muhalif kampta yer alanlar üzerinde baskı kurma şansına kavuşmaktadır. Suriye muhalefeti içinde yer alan Meşal Temo suikastı bunun örneği olarak verilebilir. Suriye rejimi bu sıkıntılı süreci atlatırsa zaten PKK’yı istediği zaman tekrar pasifize edebileceğini düşünecektir. Ancak Suriye yönetiminin 1980’ler 1990’lar da olduğu boyutta PKK’ya destek vermesi mümkün değildir. Böyle bir yaklaşım zaten askeri müdahalenin konuşulduğu ve Türkiye’nin bu konunda etkin rol alması beklentilerinin yüksek olduğu bir dönemde Türkiye’yi provoke edecek, askeri önlemlerin alınmasını meşrulaştıracaktır. Suriye, PKK aracılığı ile sadece mesaj vermek istemekte ama şimdilik Türkiye’nin kırmızı çizgilerini zorlayacak adım atmamaktadır.
Son olarak Türkiye açısından bakıldığında, Suriyeli Kürtler arasındaki kamplaşmada muhalifler cephesinde yer alan ve daha çok Kuzey Irak yönetimi ile iyi ilişkiler geliştiren kesimin arkasında durması muhtemeldir. Her ne kadar Erbil’de düzenlenen Suriye Kürtleri Konferansı bazı kesimlerde rahatsızlık yaratmış olsa da esasen bazı fırsatların olduğunu görmek gerekmektedir. Birincisi Suriyeli Kürtler üzerinde bir Kürt siyasal hareketi etkili olacaksa bunun PKK’dan ziyade Kuzey Irak merkezli olması tercih edilecektir. İkincisi Suriye’de rejimin değişmesini savunan Türkiye, muhalif kamp içinde yer alan kesimleri desteklemek isteyecektir. Bu da SUK içinde yer alan veya Suriyeli muhaliflere daha yakın duran Suriyeli Kürt hareketleri olacaktır.
Suriyeli Kürtler arasında siyasal etkinlik açısından kabaca ikili bir bölünmenin olduğu söylenebilir. Birincisi PKK ve onun Suriye’deki siyasi uzantısı PYD’nin liderliğini yaptığı kesim. Bu kesim yurt dışında örgütlenen ve Esad rejiminin yıkılmasını savunan Suriyeli muhalif kişi ve yapılanmalara karşı eleştirel yaklaşmaktadır. Esad yönetimi ile çok fazla yakın gözükmek istememekle birlikte, rejimin mevcut zayıf konumunu fırsat olarak değerlendirip Suriyeli Kürtler üzerinde tekel oluşturmaya çalışmaktadır. Bu grup ile rejim arasında taktiksel düzeyde bir işbirliğinin varlığından söz edilebilir. Bu çerçevede rejim PYD’ye Kürt bölgelerinde yeniden hareket alanı sunarken PYD de Kürtler üzerindeki etkinliğini rejim lehine kullanmaktadır. PYD’nin karşısında yer alan ve rejime karşı eleştirel tutum alan grup ise daha çok Suriye muhalefeti ile birlikte hareket ederken dış desteği Kuzey Irak’tan almaya çalışmaktadır. Bu kesimin siyasal temsilini ise liderliğini Ebdul Hekim Beşer’in yürüttüğü ve 11 partiden oluşan Suriye Ulusal Kürt Meclisi yapmaktadır. Bu iki kesim bir taraftan birbirleri ile rekabet ederken farklı bölgesel aktörlerden destek alarak içerdeki konumlarını sağlamlaştırmaya çalışmaktadır. Bu çalışmada da söz konusu tüm iddia ve varsayımların altı doldurulmaya çalışılacaktır.
Türkiye-Suriye İlişkilerinde Geçmişe Dönüş: Suriye-PKK İşbirliğinin İşaretleri
Suriye’de 15 Mart 2011 tarihinde halk ayaklanması başladıktan sonra Esad rejimi ile PKK arasında işbirliğinin başladığının ilk işareti PKK’ya yakınlığı ile bilinen Fırat Haber Ajansı’nda çıkan bir analizde görülmüştü. Bu analize göre “AKP’nin dış politikadaki yanlışlıkları PKK’ya yeni alanlar açmıştır. PKK’nın manevra alanını genişletmiştir. Her şeyden önce İran, Irak, Suriye ve Lübnan’a kadar olan saha hem genişlemesine hem de uzunlamasına PKK’ya açılmıştır.” (1) Burada AK Parti’nin yanlışları ile kast edilen muhtemelen Suriye’deki olaylara ilişkin olarak aldığı Esad karşıtı tavırdı. Analizde, Türkiye’nin “yanlış” politikalarının Suriye ve onu destekleyen İran’ın, Türkiye karşıtı güçlere kendi etkinlik alanlarında daha rahat hareket etmelerine izin vermesine yol açtığı söylenmeye çalışılıyordu.
Bu süreçte Suriye’nin Kamışlı kentinde önemli bir gelişme yaşandı. Suriyeli Kürtlerin önde gelen liderlerinden Meşel Temo 7 Ekim Cuma günü Kamışlı’daki evinin önünde uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti. Fırat Haber Ajansı’nda bu haber verilirken Temmo için şöyle bir ifade kullanılmıştı: “İstanbul’da kurulan ve Batılı güçler ile Türkiye’nin desteklediği Suriye Ulusal Konseyi (SUK)’nin Kürt üyesi Meşal Temo.” Aynı kaynağa göre Temo “İstanbul’da ilan edilen SUK Meclisi’nin başkanlık konseyinde 7 kişiden biri olarak seçilmiş, ancak henüz ilan edilmemişti.(2) PYD liderliği bütün açıklamalarında SUK içindeki Kürt temsilcileri “işbirlikçi” olarak tanımlıyordu.
Suriye’nin PKK’yı daha önceden olduğu gibi yeniden desteklemeye başlayabileceğine ilişkin kaygılar Türk yetkililer tarafından da dile getiriliyordu. Batı basınında çıkan bir haber analizde bir Türk yetkiliye atfen “geçmişte Suriye’nin PKK’ya destek verdiği hatırlatılıyor ve taraflar arasındaki ilişkilerde yaşanan kötüleşmenin ardından, Şam’ın Türkiye’yi kışkırtmak için Kürt sorunu kartını kullanabileceği” kaygıları dile getiriliyordu.(3) Bu yönde kaygılar en üst düzeyden açıkça olmasa da ima yoluyla geliyordu. Başbakan Erdoğan, Çukurca’da düzenlenen PKK saldırısının ardından yaptığı “Terör örgütü nereden besleniyor, nereden destek alıyor, kim veya kimler tarafından teşvik ediliyorsa hepsinden mutlaka ama mutlaka bunun hesabı sorulacaktır” açıklamasından hedefin İran ve Suriye olduğu konusunda kimsenin şüphesi bulunmuyordu. Bir diğer üst düzey açıklama Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den gelmişti. Gül, muhtemelen bu yönde gelen bilgilere dayanarak Suriye tarafına “PKK oyununa girmemelerini şiddetle tavsiye ediyordu.”(4) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu aynı yönde sorulan bir soruyu “Suriye’nin PKK’yı kullanma yanlışına düşeceğini sanmıyorum” şeklinde yanıtlıyordu.(5) Yine Batı basınında çıkan bazı iddialara göre “Suriye istihbarat servisi Türkiye’ye “Erdoğan içişlerimize karışmaya devam ederse, yeniden PKK’yı silahlandırmaya başlarız” tehdidini savurmuştu.(6)
Bu süreçte Baas-PKK yakınlaşmasının bir diğer işareti Beyrut’tan gelmişti. 31 Ekim 2011 tarihinde Beyrut’ta Suriye Büyükelçiliği önünde düzenlenen Esad’a destek mitinginde PKK bayrakları ve Abdullah Öcalan posterleri açılmıştı.(7) Fransız Le Figaro gazetesinde çıkan bir haber analiz ise bu yakınlaşmanın ayrıntılarını daha net şekilde ortaya koyuyordu. Buna göre “Suriye hükümeti, ülkedeki Kürtleri, Türkiye’ye tehdit unsuru oluşturması için desteklemeye başlamıştı.” Bu destek de Suriye Kürtlerinin tamamından ziyade eskiden zaten iyi ilişki içinde olduğu PKK ve onun Suriye’deki siyasal uzantısı PYD’ye veriliyordu. Bu çerçevede en önemli gösterge uzun yıllardır sürgünde bulunan PYD lideri Salih Muhammed Müslüm’ün ülkeye geri dönüşüne izin verilmesiydi. Resmi olarak aranan PYD lideri Salih Müslüm 17 Eylül’de Şam’da rejimin tolere ettiği muhaliflerin bir toplantısına katılmak için ortaya çıktı. Müslüm, Batılıların desteğini alan Suriye Ulusal Meclisi’ne rakip rejim muhaliflerini bir araya getiren Demokratik Değişim için Ulusal Komite’nin başkan yardımcısı oldu. Yazara göre PYD lideri Salih Muahmmed Müslim’in sürgünden geri gelmesine izin verilmesi Türkiye’ye yönelik açık bir mesaj’dı.” Bunun yanı sıra “açılımın” işaretleri olarak şunlar sırlanıyordu: “6 yeni Kürt okulunun açılması, Kürt bayrağı çektirilen bu yeni okullarda Kürt milli marşı okutturulması, Kürtçe eğitim yaptırılması.” Aynı habere göre “Müslüm’ün sürgünden döner dönmez kısa sürede Demokratik Değişim İçin Ulusal Koordinasyonu’nun önce üyesi, ardından da hızla başkan yardımcısı olması tesadüf değildi.” PYD’nin Halep, Kamışlı ve Malikiye’de üç kültürel merkez ile dört Kürtçe dil okulu açmasına izin vermesi kısa süre öncesine kadar gerçekleşmesi mümkün olmayan adımlardı. Bunun da ötesinde PYD’nin Suriye hapishanelerindeki 640 militanının yarısı serbest bırakıldı.(8) Kürt lider Meşel Temo’nun öldürülmesi de bu sürecin bir parçası olarak değerlendirilmekteydi. Buna göre “Şam rejimi, yeni Kürt oluşumunun şefi Meşel Temmo’yu öldürerek “iyi Kürt, rejimin desteklediği PYD mensubu Kürt’tür” mesajı vermişti.(9)
İşbirliğini destekleyen bir diğer gelişme “PKK’nın Suriye’de, Türkiye sınırındaki Resulyan İlçesi’nde yeni bir kamp kurduğu” iddiası oldu. Türk istihbarat birimlerine dayandırılan haberde, “Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesi’ne yakın mesafede olan ve 150 örgüt mensubunun yerleştiği kampın PKK’nın lider kadrosundan Fehman Hüseyin’in talimatıyla kurulduğu belirtiliyordu. Aynı haberde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu’nun Şanlıurfa’ya gelerek sınır hattında incelemelerde bulunması kurulan kampla ilişkili şekilde sunuluyordu.(10)
Geleceğin Hareketi Partisi’nin lideri Meşal Fazıl Temo’nun öldürülmesinin ardından, bölgenin en büyük aşiret liderlerinden Abdullah Bedro da Ocak ayı içinde evinde saldırıya uğramıştı. Bedro’nun ağır yaralandığı, 3 oğlunun ise hayatını kaybettiği saldırı PKK’nın Suriye’de yeniden faaliyete geçtiğinin bir diğer işaretiydi. Abdullah Bedro Kamışlı kentinde yaşayan bölgenin en büyük aşiret liderlerinden ve eski bir PKK sempatizanı idi. Öcalan’ın Suriye’de yaşadığı dönemlerde örgütün barınması için bazı evleri kendi adına tapuda kaydettiren Bedro, örgütün evleri geri almak istemesi ve kendisinin buna yanaşmaması üzerine saldırıya uğramıştı. Türk basınında çıkan habere göre “Suriye’de siyasi boşluk nedeniyle güçlerinin bir kısmını Esad’a destek vermesi amacıyla bölgeye kaydıran PKK, Baas rejiminden aldığı güçle özellikle Abdullah Öcalan’ın kullandığı villa ve konutların peşine düşmüştü. Bu çerçevede örgütün ilk hesap sormaya çalıştığı kişi de Abdullah Bedro olmuştu. Eski mülklerinin peşinde olan örgüt bunların artık kendilerine verilmesini istemiş ve tartışma silahlı çatışmaya dönmüştü.”(11)
Eylemi ilk başta üstlenmeyen örgüt, saldırı sırasında PKK’nın üst düzey yöneticisi Mahmut Muhammed’in öldüğünün ortaya çıkması ile olayı kabullenmek durumunda kaldı. Bedro, Kamışlı kentinde Baas yönetimine muhalefetiyle bilinen bölgenin en büyük aşiret liderlerinden biriydi. Suriyeli Kürtlere ait bir internet sitesinde verilen bilgilerde “toplumsal muhalefetin gücünü kırmak için Kürtleri etkisizleştirmek isteyen Suriye lideri Esad’ın bu amaçla PKK’yı kullandığı” öne sürülüyordu. Haberde, “Suriye devleti, PKK’nın yedek gücü olan PYD’ye sınırsız olanaklar sağlayarak Kürtler üzerinde mutlak bir denetim sağlamaya çalıştı. Bu amaçla PYD’nin ömür boyu hapse mahkûm olan cezaevindeki lideri Salih Müslüm’ü ani bir kararla salıvererek serbestçe faaliyet göstermesinin tüm koşullarını oluşturdu. Meşal Temo’nun öldürülmesi de bu ittifakın bir eylemiydi” şeklinde yorumlara yer veriliyordu.(12)
Aynı yönde güçlü iddialar Türkiye’deki Suriyeli muhaliflerden de geliyordu. Buna göre Suriye hükümeti, PKK’nın Suriye kanadını, Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmek isteyen muhaliflere karşı kullanmaktaydı. Bu koz yakın zamanda Türkiye’ye karşı da kullanılabilirdi. Türkiye’ye yerleşerek Suriye muhalefetine katılan Suriye’nin İsveç eski Büyükelçisi Muhammed Bassam İmadi’ye göre, “PYD, Esad rejimiyle beraber hareket ederek protestoları bastırmak için çalışıyordu.” İmadi, PYD’nin 2010’dan beri liderliğini yapan Salih Müslim Muhammed’in ayaklanmalardan önce, Suriye’ye girmesinin yasak olmasını ancak şimdi bu yasağın kalkmasını” bu iddianın en önemli dayanağı olarak öne sürüyordu. Aynı iddiayı destekleyen bir diğer unsur PYD liderlerinin, “Türkiye Suriye’ye müdahale ederse buna karşı savaşırız” sözleriydi.(13)
Esad rejimi ile PKK arasındaki işbirliğinin son göstergesi ise bazı Kürt internet sitelerinde yayınlanan görüntülerde ortaya çıktı. Bu görüntülü haberlerde, PKK ile Abdullah Öcalan lehine sloganlar atan yüzü maskeli PYD’li gençler, Esad yönetiminin protesto edilmesi amacıyla Kürtlerin düzenlediği gösterilere müdahale ediyordu. İşin bir diğer ilginç boyutu ise bu gösteriler rekabet halinde oldukları Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi tarafından düzenleniyordu. Habere göre, yüzleri maskelerle kapalı olan, ellerinde sopa ve bıçak bulunan ve Abdullah Öcalan lehine slogan atan kişiler, Beşar Esad aleyhinde yürüyen göstericilere rastgele saldırmıştı. Suriyeli Kürt hareketlerin kaynaklarına dayandırılarak verilen haberde “PYD dışındaki diğer muhalif Kürt hareketleri, PYD’yi Suriye’de gösterilerin bastırılması için Beşar Esad yönetimiyle birlikte hareket etmekle suçluyordu.”(14)
Esasen Suriye lideri Beşar Esad da dolaylı yoldan Türkiye’ye karşı Kürt kozunu oynayabileceklerini ifade ediyordu. Esad Batı basınına verdiği bir mülakatta “Suriye bölgenin merkezi. Fay hattı. Eğer zeminle fazla oynarsanız, depreme yol açarsınız. Suriye’deki bir sorun tüm bölgeyi yakar. Eğer plan Suriye’yi bölmekse, tüm bölge bölünür.”(15) ifadelerini kullanıyordu. Bu ifadelerin adreslerinden birinin Türkiye olduğu konusunda herkes hemfikirdi. Suriye’nin bu konudaki istekliliği gazeteci Cengiz Çandar’ın doğrudan Suriye hükümeti ile temas halinde olan Irak Kürt yönetiminin en üst düzeydeki yetkililerinden birine dayandırarak verdiği bilgilerde açıkça görülüyordu. Buna göre Suriye rejimi Türkiye’nin politikalarından son derece rahatsızdı ve bunun faturasını çıkartma peşindeydi. Irak Kürt yetkilinin aktardığına göre Suriyeli yetkililer “Kürt kartını kullanmak bize yabancı bir konu değil, PKK’yı çok iyi tanıyoruz” şeklinde konuşuyorlardı. Çandar bir başka kaynağa dayandırarak verdiği anekdotta Beşar Esad’ın çekirdek aile kadrosundan önemli bir şahsiyetin bir yabancı gazeteciye “Türkiye bizim canımızı acıtıyor ama biz de onların canını acıtmayı biliyoruz ve acıtacağız” dediğini ve PKK’ya atıf yaptığını bizzat yabancı gazeteciden dinlediğini aktarıyordu.(16)
PYD’nin Suriye’deki Olaylara ve Türkiye’ye Bakışı
PYD’nin en büyük çekincelerinden biri de Suriye’deki halk ayaklanmasının bir uluslararası müdahale ile sonuçlanmasıdır. Zira hareket böyle bir müdahalenin liderliğini Türkiye’nin yapacağını ve bunun ülkedeki etkinliklerine son vereceğini düşünmektedir. Bu nedenle, uluslararası müdahaleyi savunan Suriye Ulusal Konsey (SUK) gibi sürgündeki muhalif yapılanmalar ve Türkiye’nin içinde olduğu her türlü girişimin karşısında durulmaktadır. Uluslararası müdahaleyi kesinlikle reddeden ve Esad rejiminin kırmızı çizgilerini aşmayan bir yaklaşıma sahip ülke içi muhalif yapılanma “Demokratik Değişim için Ulusal Komite” ile birlikte hareket edilmektedir.
Bu yaklaşımlar PYD lideri Salih Muhammed Müslüm’ün bir mülakatında açıkça ortaya konmuştu. Müslüm, “Suriye’de Kürtlerin ayaklanma sürecinden kazançlı çıkmaması için Türkiye’nin ciddi girişimleri olduğunu ve Türkiye’nin Suriyeli muhalifleri toplamasının bu planın bir parçası olduğunu” iddia ediyordu. PYD Suriye’deki değişim hareketine mesafeli yaklaştığını da yine lideri Müslüm tarafından şu sözlerle ifade etmişti: “Biz PYD olarak Suriye’de değişiklik isteyen uluslararası planı halkların lehine olmadığını düşünüyoruz.” PYD algısına göre “Türkiye, Suriye konusunda öncü rol alma karşılığında Batı’dan Suriye Kürtlerini bastırma konusunda tavizler almıştı. Suriye’de rejim değişikliği projesinin önemli gerekçelerinden biri de Kürtlerin ortadan kaldırılmasıydı.” Dolayısıyla parti Türkiye’nin arkasında durduğu Suriye’de her türlü değişim hareketine şüpheli yaklaşmaktaydı. SUK içinde yer alan Kürt temsilciler ise “Kürt işbirlikçiler” olarak tanımlanmaktaydı.(17)
PYD ve dolayısıyla PKK’nın Suriye muhalefetine ve Türkiye’nin rolüne bakışını PYD lideri Salih Müslüm ANF’e verdiği bir diğer mülakatta ise şöyle ifade etmektedir: “Suriye Ulusal Konseyi ve Müslüman Kardeşler örgütleri Kürtleri ve Kürtlerin haklarını tanımıyor. Onların da Kürtlere yönelik politikasını zaten Türkiye belirliyor. Suriye yönetimiyle bir anlaşmamız yok. Fakat devlet, Kürt halkının çok örgütlü olduğunun farkında. Eğer bize yönelik bir silahlı girişimleri olursa, Suriye’deki bütün Kürt şehirlerinin ayaklanacağının farkında. Şu anda devletin karakollarına saldırmıyoruz. Bize karşı doğrudan saldırı olmadığı için temkinliyiz. Aynı zamanda rejimle çatışan Müslüman Kardeşler’e güvenmiyoruz. Şimdi meclislerimizi kuruyoruz. Bütün Kürt kentlerinde Kürtçe dil okulları açtık. Fiili bir özerklik durumumuz söz konusu. Şimdiye kadar silahlı mücadeleye başvurmadık ama ileride ne olur, onu bilemeyiz. Şartlar değişirse, PKK’nın içindeki Suriyeli militanlar, Suriye’ye karşı da bir mücadeleye girişebilir.”(18) PYD’ye göre, AK Parti hükümeti ile Suriye Ulusal Meclisi arasında bir anlaşma yapılmıştı ve buna göre Esad rejiminin devrilmesi ardından 1998’de yapılan Adana Mutabakatı devam ettirilecek ve Kürtlere anayasal hak verilmeyecekti.(19) PYD, SUK içinde yer alan Kürt temsilcileri de bu bilgiler ışığında hareket etmesi yönünde uyarıyordu. PKK da yaptığı açıklamalarda Suriye muhalefetine ve özellikle de Müslüman Kardeşler Hareketi’ne soğuk yaklaştıklarını ve uzak durduklarını ortaya koyuyordu.(20)
Bu süreçte Türk basınında çıkan haberlerde de PKK’nın Suriye’deki kargaşadan faydalanarak “özerk Kürt Yönetimi” oluşturma planı peşinde olduğu bilgileri de yer alıyordu. Bu çerçevede “Türkiye-Irak sınırına yakın bölgelerde, aşiretler arasında birlik sağlanması için propaganda faaliyetlerini arttıran PKK silah dağıtmaya başlamıştı.(21) PKK’nın Suriye’deki siyasi kanadı PYD, temel amaçlarının “Demokratik Özerklik” olduğunu açıkça ifade ediyordu.(22) Özerklik talepleri Suriye yönetimi ile çelişkili gibi gözükebilirdi. Ancak Suriye yönetimi mevcut sıkıntılı süreçten kurtulursa PYD’nin özerklik beklentisi ya da diğer tüm Kürt taleplerini rahatlıkla ezebileceğini düşünecektir. Böylece Türkiye’ye karşı da Kürt kozunu oynamakta ve Suriyeli Kürtlerin bölgesinde Kuzey Irak benzeri bir yapılanmanın ortaya çıkabileceği korkusunu salabilmektedir. Türkiye açısından daha sıkıntı veren boyut, olası Kuzey Irak benzeri yapılanmanın en etkin gücü PKK-PYD olacaktır.
Suriye Kürtleri Üzerinde Kuzey Irak - PKK Rekabeti
Suriye’de ilk Kürt partisi 1957 yılında “Suriye Kürdistan Demokrat Partisi” adıyla kurulmuştu. Iraklı Kürt lider Mustafa Barzani’ye bağlı olan parti, Irak KDP’sinin amaçlarını tekrarlıyordu. Baas’ın iktidara gelmesinden iki yıl sonra 1965 yılında ise, “Kürt Demokrat İlerleyiş Partisi” kurulmuştu. Bu parti de 1975 yılında Iraklı Kürt lider Celal Talabani tarafından kurulan KYB ile yakın ilişki içinde olmuştu.(23) Dolayısıyla Suriye Kürtlüğü üzerinde geçmişten bu yana Kuzey Irak etkisinin olduğunu söylemek mümkündür.
Suriyeli Kürtler arasında PKK’nın da bir tabanı olduğu malumdur. Örgütün lider kadrosundan Cemil Bayık bir mülakatında bu durumu şu şekilde ortaya koymuştu: “Kuşkusuz Suriye’de yıllarca çalışan Önder Apo’nun etkisinde önemli ve örgütlü bir Kürt nüfusu vardır. Tabii Suriye’deki tüm örgütler bağımsız karakterdeki örgütler değildir. Ama toplumsal taban üzerinde Önder Apo’nun ağırlığı dikkate alınınca, Kürt Özgürlük Hareketi’nin yaklaşımları ve politikalarının Suriye üzerinde belirli bir etkisinin olduğunu düşünmek mümkündür.(24) Açıklamada diğer Suriyeli Kürt partileri için “bağımsız olmadıkları” şeklinde bir tanımlama yapılması dikkat çekicidir.
Suriye rejimi ve PKK arasındaki yakınlaşmanın izlerini sürerken ortaya çıkan bir diğer sonuç Suriye Kürtleri üzerinde Kuzey Irak ve PKK arasında bir etkinlik kurma rekabetinin yaşandığı gerçeğidir. Bu güçler arasındaki çelişkiler Suriye’de halk ayaklanması ile derinleşmiş ve görünür hale gelmiştir. PYD son dönemde KDP öncülüğünde geliştirilen tüm girişimlere eleştirel yaklaşmakta ve bunlar içinde yer almamaktadır. Bu durum zaman zaman taraflar arasında gerginliğe neden olmaktadır.
2011 yılının Ekim ayının sonlarında, Suriye’de faaliyet gösteren 11 parti bir araya gelerek “Suriye Kürt Ulusal Meclisi’ni kurmuştu. Kamışlı kentinde kurulan Meclis “Kürt sorununa Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde çözüm bulunmalı ve Kürtlerin hakları garanti altına alınmalıdır” diyordu. Bu yaklaşım PYD’nin “Demokratik Özerklik” beklentilerinden farklılık taşıyordu. PYD, Suriye Kürt Ulusal Meclisi çalışmalarından temsil edilme sorununu öne sürerek çekilmişti. Suriye Kürt Ulusal Meclisi 2012 yılının Ocak ayı sonunda Mesut Barzani’nin de katılımıyla Erbil’de bir konferans düzenlemişti. PKK’nın söz konusu konferansa ilişkin bakışı ise KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı tarafından yapılan bir açıklama ile sert biçimde eleştiriliyordu. KCK, “Erbil’de gerçekleşen ve sadece belli bir kesimi kapsayan, halkın çoğunluğunu kapsamayan konferansın Kürt halkının birliğine karşı bir darbe niteliğinde olup, parçalılığı derinleştiren bir girişim olduğu ve hatta daha ileri giderek Kürt birliğini dinamitleyen bir girişim olduğu” savunuluyordu.(25) PKK, “Suriye Ulusal Kürt Meclisi” için şu ifadeleri kullanıyordu: “Bileşim içindeki partilerini çoğunun bir programı, tüzüğü ve bir meclisi oluşturacak kadar kadrolarının olmadığı biliniyor. Bu partilerin yarısından fazlası şu ana kadar tek bir kongre bile yapmış değil. Batı Kürdistan’da bir varlıkları yok.” PKK Konferansı “asli amacının, aslında bir medya çalışması ile Batı Kürdistan’da kitlelerin etrafında örgütlendiği PYD’nin etkisini zayıflatmak olduğu açık” şeklinde tanımlıyordu. Bu bakış Suriyeli Kürtler üzerinde PKK ve Kuzey Irak rekabetini göstermekteydi.
Gerginlik kısa bir süre sonra daha ileri taşınarak Barzani ve PKK arasında doğrudan bir polemiğin doğmasına neden oldu. Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, Erbil’de düzenlenen “Suriye Kürtleri Diasporası Hewler Kongresi”ne davet edilmediklerini açıklayan PYD’yi eleştiriyordu. Yapılan açıklamada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de adı kullanılarak, “PYD’nin açıklaması ve mesajları bize Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını hatırlatıyor ve Kürt karşıtlığıyla beslenen aynı üslup aynı yaklaşım ile aynı zihniyeti kullanılıyor” deniliyordu. Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanlığı sözcülüğünden yapılan yazılı açıklamada PYD’nin de kongreye davet edildiği, ancak onların son anda kongreden çekildiği belirtiliyordu.(26) Söz konusu gerginlik PYD’nin Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Temsilcisi Hüseyin Koçer’in yaptığı açıklamalar ile net şekilde ortaya kondu. Koçer “Kürtlerin çok kritik bir dönemden geçtiğini, böylesi bir süreçte Federal Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin Suriye Kürtlerine ilişkin uyguladığı politikanın Kürtlerin çıkarına olmadığı” savunuluyordu.(27)
PKK, Konferans öncesi Erbil merkezli yaşanan diplomatik trafiği kendilerinin Suriye Kürtleri üzerindeki etkinliklerinin kırılma çabasının bir işareti olarak değerlendiriyordu. Buna göre “ilk olarak Suriye Ulusal Konsey Başkanı Burhan Galyon ile Türkiye’ye sığınan Özgür Suriye Ordusu’nun lideri Riyad Esed görüşmüştü. Ardından Lübnan Kuvvetleri adlı grubun Lideri Semir Ca’ca 12 Ocak’ta Erbil’e gizli bir ziyaret gerçekleştirmişti. Bu ziyaret sırasında Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi lideri Ebdul Hekim Beşer, Burhan Galyon ve Semir Ca’ca ile bazı Güneyli yetkililer arasında bir toplantı yapılmıştı. 14 Ocak’ta ise Türkiye Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu Erbil’e gelmişti.” PKK bu süreci “Suriye’deki politikaların nasıl ortaklaşabileceği ve Kürdistan Hükümetinden ne tür destekler alınabileceğinin pazarlığı şeklinde” yorumluyordu. Haberde Sinirlioğlu’nun Ebdul Hekim Beşer ile görüşmesinin dikkat çekici bulunduğu belirtiliyordu. Bunu da “Türkiye ile birlikte üzerinde anlaşmış olunan stratejinin Batı Kürdistan halkına dayatılması” olarak değerlendiriliyordu.(28) Söz konusu yorumlar sürecin PKK tarafından nasıl okunduğu ve tehdit olarak algılandığını açıkça göstermekteydi.
Suriye Kürtleri üzerindeki PKK-Kuzey Irak rekabetinin izlerini, gazeteci Çetiner Çetin’in Saadet Partisi heyeti ile beraber Ocak 2012 başında Şam’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında görmek mümkündü. Çetin, Suriyeli yetkililer ile yaptığı görüşmelere dayandırarak yaptığı analizde “Şam’a davet ettiği Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin bu daveti kabul etmemesi ve Barzani’nin Lübnan eski başbakanı Hariri ile görüşmeler yapmasından endişelenen Esad’ın, Barzani’nin Suriye’nin kuzeyindeki Kürtlerle işbirliğine girebileceği ve buradaki Kürtleri ayaklandırabileceğini düşünerek, Barzani’ye karşı terör örgütü PKK’nın Suriye’deki siyasi uzantısı olan PYD ile işbirliği yapmayı planladığı” değerlendirmesi yer alıyordu. Çetin iddiasını “Esad’ın, geçtiğimiz aylarda PYD’nin müebbet cezasına çarptırılan lideri Salih Müslüm’ü affetmesi ve Müslüm’ün mitinglerde boy göstermesine izin vermesi ve Müslüm’ün Suriye Kürt halkına Esad rejimini överek, destek olmaları gerektiğini söylemesi” gibi gelişmelerle güçlendirmeye çalışıyordu.(29)
Sonuç
Türkiye-Suriye ilişkilerinde gerileme Mart 2011’de halk ayaklanmasının Suriye’ye sıçraması ile başlamıştır. Ancak Türkiye’nin teşvik politikasından baskı ve izolasyon politikasına geçişi Ağustos 2011’de Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Şam’da Suriye lideri Beşar Esad ile gerçekleştirdiği kritik görüşme sonrası gerçekleşmiştir. Bundan önceki süreçte Türkiye her ne kadar Suriye’ye karşı eleştirel yaklaşsa da Batı’nın daha sert ve hızlı adımlar atılmasına yönelik bakışına karşı kalkan vazifesi görmüştür. Bu döneme kadar gerginlik sadece dış politika söylemlerine yansımış ancak pratiğe dökülmemişti. Hatta Suriye tarafı Türkiye’den gelen baskıyı azaltmak ve Suriye ile iyi ilişkilerin ne anlama geldiğini göstermek için Temmuz 2011 ayı içinde iki PKK’lı teröristi Türkiye’ye teslim dahi etmişti.(30) Suriye bu adımlarla hem Türkiye’nin baskısını azaltmaya hem de gerginlik artarsa nelerden mahrum kalacağını göstermeye çalışıyordu. Ancak ilişkilerde kopuş ile beraber tarafların karşılıklı baskı araçlarını hayata geçirdiği görülmektedir.
Çalışmada elde edilen sonuç özellikle Eylül 2011 ayı ile beraber Suriye yönetimi ile PKK-PYD arasında bir yakınlaşmanın olduğudur. Bu iddiayı destekleyen unsurlar PKK ve PYD’nin Esad yönetimine karşı söylemindeki değişim, PYD’nin Suriye’de yeniden hareket alanı bulması, PYD’nin Esad yönetimine karşı eleştirel yaklaşan diğer Suriyeli Kürt muhalif gruplar üzerinde baskı kurması şeklinde sıralanabilir. Ancak PKK ve PYD açısından bakıldığında Esad rejimi ile taktiksel bir işbirliğine gidildiği görülmektedir. PKK her şeyden önce Adana Mutabakatı ile son 15 yıldır Türkiye ve Suriye arasında teröre karşı işbirliği neticesinde Suriye yönetiminin baskısı altında kalmıştır. Bu dönemde çok sayıda PKK’lı Türkiye’ye teslim edilmiştir. PKK’lı lider kadro bu dönemi hiçbir zaman unutmadıklarını zaten açıkça belirtmektedir. Bunun yanı sıra PKK, Esad yönetiminin iç ve dış baskı ortamında zayıflamasını kendisi ve Suriye Kürtleri açısından bir fırsat olarak görmektedir. Suriyeli Kürtler ve PKK şu an itibariyle ayaklanmayı Araplar arası bir mücadele olarak görüyor ve buna çok fazla müdahil olmayarak en maksimum faydayı sağlamaya çalışmaktadır. PKK, Suriyeli Kürtlerin kitlesel olarak sokağa dökülmesine engel olarak rejimden tavizler koparıyor. Kürtler ve PKK, Arapların kendi içinde çatışarak zayıfladığını ve bölündüğünü düşünüyor. Ülkedeki bölünmüşlük de azınlık olmalarına rağmen Kürtleri aynen Irak siyasetinde olduğu gibi kritik bir konuma taşıyor. Hem rejim hem de muhalefet Kürtleri yanına çekmek için çaba sarf ediyor. Kürtler de her iki tarafla da ilişki geliştirerek her senaryoda kazanımlarını en üst noktaya taşımaya çalışıyor. PKK ise bu denklemde Suriye yönetimi ile yakın duran aktör olarak karşımıza çıkıyor. Ancak PKK’nın Esad rejiminin ne olursa olsun yaşaması gerektiği şeklinde bir düşüncede olmadığı da görülmektedir. Mevcut durumdan faydalanarak Kürtler arasında konumunu sağlamlaştırması ile beraber gerekirse Esad rejiminin yıkılmasını bir fırsat olarak değerlendirebilir. PKK’nın iki numaralı ismi Murat Karayılan’ın Roj TV’ye yaptığı açıklamalar bu yaklaşımı ortaya koymaktadır. Buna göre, “1945’ten 1963’e kadar Suriye’de birçok kez rejim değişmiş ancak Kürtler bundan hiçbir şekilde istifade edememiştir. Şimdi tarihi bir fırsat söz konusudur. Kürtler burada temel yasal haklarını elde edebilir, bir halk olarak tanınabilir. Fakat bunun için Kürt birliğinin, bir Kürt stratejisinin sağlanması gerekmektedir. Kürtler hemen bir taraf olmamalı. Saldırı yerine öz savunmasını geliştirmelidir.” Bu ifadelerden net olarak görüldüğü gibi PKK ve PYD her ne kadar rejim ile taktiksel işbirliğine gitse de bütün planlarını Esad sonrasına ilişkin yapmaktadır.
Suriye rejimi açısından bakıldığında ise PKK, içerde ve dışarıda rejimin güvenliğini korumanın bir aracı olarak değerlendirilmektedir. Ayaklanmanın zaten şiddetlendiği bir dönemde Suriyeli Kürtlerin ayaklanacak olması ülkede güç dengelerini muhalifler lehine dönüştürecektir. Suriyeli Kürtlerin ne kadar örgütlü oldukları ve rejim güvenliğini tehdit etme potansiyeli 2004 ve 2005 yıllarındaki Kürt ayaklanmalarında açıkça görülmüştü. Yönetim Suriye Kürtleri üzerinde etkin olan PKK’ya hareket alanı açarak her şeyden önce Kürtlerin ayaklanmasının önünü almaktadır. Ayrıca PKK vasıtası ile Suriyeli Kürtler arasında muhalif kampta yer alanlar üzerinde baskı kurma şansına kavuşmaktadır. Suriye muhalefeti içinde yer alan Meşal Temo suikastı bunun örneği olarak verilebilir. Suriye rejimi bu sıkıntılı süreci atlatırsa zaten PKK’yı istediği zaman tekrar pasifize edebileceğini düşünecektir. Ancak Suriye yönetiminin 1980’ler 1990’lar da olduğu boyutta PKK’ya destek vermesi mümkün değildir. Böyle bir yaklaşım zaten askeri müdahalenin konuşulduğu ve Türkiye’nin bu konunda etkin rol alması beklentilerinin yüksek olduğu bir dönemde Türkiye’yi provoke edecek, askeri önlemlerin alınmasını meşrulaştıracaktır. Suriye, PKK aracılığı ile sadece mesaj vermek istemekte ama şimdilik Türkiye’nin kırmızı çizgilerini zorlayacak adım atmamaktadır.
Son olarak Türkiye açısından bakıldığında, Suriyeli Kürtler arasındaki kamplaşmada muhalifler cephesinde yer alan ve daha çok Kuzey Irak yönetimi ile iyi ilişkiler geliştiren kesimin arkasında durması muhtemeldir. Her ne kadar Erbil’de düzenlenen Suriye Kürtleri Konferansı bazı kesimlerde rahatsızlık yaratmış olsa da esasen bazı fırsatların olduğunu görmek gerekmektedir. Birincisi Suriyeli Kürtler üzerinde bir Kürt siyasal hareketi etkili olacaksa bunun PKK’dan ziyade Kuzey Irak merkezli olması tercih edilecektir. İkincisi Suriye’de rejimin değişmesini savunan Türkiye, muhalif kamp içinde yer alan kesimleri desteklemek isteyecektir. Bu da SUK içinde yer alan veya Suriyeli muhaliflere daha yakın duran Suriyeli Kürt hareketleri olacaktır.
Dipnotlar
1Yusuf Ziyad, “PKK’nın manevra alanı genişledi”, Fırat haber Ajansı, 2 Ekim 2011.
2 “Maşaal Temo’ya suikastı kim düzenledi?”, Fırat Haber Ajansı, 8 Ekim 2011.
3“Şam Kürt Kartını Kullanabilir”, BBC Türkçe, 30 Eylül 2011.
4 “PKK oyununa girmemelerini şiddetle tavsiye ederim”, Hürriyet, 9 Kasım 2012.
5 “Suriye’ye PKK yanıtı”, Hürriyet, 9 Aralık 2011.
6 “Erdoğan İran ve Suriye’ye gönderme yaptı”, Hürriyet, 20 Ekim 2011.
7 “Beyrut’ta PKK sesleri”, Hürriyet, 31 Ekim 2011.
8 Christophe Ayad, “PYD en organizeli ve en önemli parti”, Le Monde, 11 Ekim 2011.
9 “Kürt kartını açtı”, 9 Kasım 2011.
10 “PKK Suriye sınırında kamp kurdu, Milliyet, 23 Kasım 2011.
11 “Öcalan’ın villası için katliam”, Türkiye Gazetesi, 12 Ocak 2012.
12 “Kamışlı’daki Bedro suikastından PKK-Suriye ittifakı çıktı”, Zaman, 9 Şubat 2012.
13 "Esad’ın Türkiye’ye karşı silahı PKK", Hürriyet, 26 Ocak 2012.
14 “PKK Esad muhaliflerine saldırdı”, Milliyet, 6 Şubat 2012.
15 “Suriye fay hattı tüm bölge yanar”, Hürriyet, 31 Ekim 2011.
16 Cengiz Çandar, “Tuzağa düşmemek zamanı”, Radikal, 24 Eylül 2011.,
17 PYD Lideri Salih Müslim ile Röportaj, “Suriye’de Kürtler yol haritası çıkartıyor”, Fırat Haber Ajansı, 12 Eylül 2011.
18 “Kürtler Arap muhalefetine nasıl bakıyor?”, Fırat Haber Ajansı, 18 Aralık 2011.
19 “AKP ile Suriye muhalefeti arasında Kürt karşıtı anlaşma”, Fırat Haber Ajansı, 13 Ekim 2011.
20 “Cemil Bayık’tan Türkiye’ye Suriye uyarısı”, Fırat Haber Ajansı, 8 Ekim 2011.
21 “PKK’nın büyük Suriye oyunu ortaya çıktı”, Hürriyet, 10 Eylül 2011.
22 PYD Lideri Salih Müslim ile Röportaj, “Suriye’de Kürtler yol haritası çıkartıyor”, Fırat Haber Ajansı, 12 Eylül 2011.
23 Sami Moubayed, “US Designs on Syria’s Kurds”, Asia Times, 9 Nisan 2005.
24 “Türkiye Suriye’de nüfus sahibi olamaz’”, Fırat Haber Ajansı, 31 Aralık 2011.
25 “KCK: AKP, Hewler’e operasyon teklifleri götürüyor”, Fırat Haber Ajansı, 30 Ocak 2012.
26 “Barzani ile PKK arasında ilginç atışma”, Milliyet, 2 Şubat 2012.
27 “PKK’nın katılmadığı bir konferans, ulusal olmaz”, Fırat Haber Ajansı, 3 Şubat 2012.
28 “Kürt Hükümeti’nin Ankara ile Suriye planı”, Fırat Haber Ajansı, 30 Ocak 2012.
29 Çetiner Çetin, “Şam’dan ‘Acem’ Oyunu: Ak Parti Hükümeti Dışardan Değil İçerden Durdurulmak İsteniyor”, ORSAM Dış Politika Analizi, 9 Ocak 2012, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3053.
30 “Suriye, 2 teröristi teslim etti”, Yeni Şafak, 4 Temmuz 2011.
No comments:
Post a Comment