Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde Arap Birliği’nin Suriye planının veto edilmesi ile birlikte Suriye’de değişimi savunan aktörler BM dışı çözüm arayışlarına yönelmiştir. Vetonun ardından “Suriye’nin Dostları” adı altında bir oluşuma gidilmiş ve böylece Rusya ve Çin’in itirazları aşılarak alternatif uluslararası mekanizmalar yolu ile Suriye’de siyasal değişimi mümkün kılmak amaçlanmıştır. Bu çerçevede “Suriye'nin Dostları” grubu ilk toplantısını 24 Şubat 2012 tarihinde Tunus'ta gerçekleştirmiştir. Toplantıya 70’den fazla ülkenin temsilcisi katılmış, Rusya ve Çin beklendiği üzere toplantıya temsilci göndermemiştir. Toplantı sonucunda, bir sonraki toplantının Türkiye'de ve üçüncü toplantının da Fransa'da yapılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca BM’nin eski Genel Sekreteri Kofi Annan, Suriye özel temsilcisi olarak atanmıştır.
Tunus toplantısında alınan kararlar dünya gündeminin en üst sırasında oturan Suriye sorunu konusunda bundan sonra neler yaşanacağına, Esad rejimine karşı uluslararası toplumun hangi adımları atacağına ışık tutmaktadır. Toplantı sonucunda bir sonuç bildirgesi yayınlanmıştır. Burada öne çıkan başlıklar şu şekildedir:
- Suriye'nin toprak bütünlüğüne, egemenliğine milli birlik ve bağımsızlığına verilen önem vurgulanmıştır.
- Suriye rejimi tarafından sürdürülen geniş çaplı ve sistematik insan hakları ihlalleri, sivillere yönelik şiddet, cinsel saldırılar, hükümlülere uygulanan işkenceler şiddetli bir şekilde kınanmıştır.
- Arap Birliği'nin sorunun barışçıl çözümüne ilişkin ortaya koyduğu öneri desteklenmiş, burada yer alan şiddetin durdurulması, mahkumların salıverilmesi, tankların ve askerlerin şehirlerden çekilmesi, barışçı gösterilere izin verilmesi talepleri yinelenmiştir.
- Suriye'de tüm kesimleri içine alan bir ulusal birlik hükümeti kurulması çağrısında bulunulmuştur. Arap Birliği planı çerçevesindeki demokratik, çoğulcu, eşit, siyasi geçiş süreci için taraflar arasında diyalog ve milli birlik hükümetinin kurulması, Arap Birliği ve diğer uluslararası kuruluşların gözetiminde şeffaf ve özgür seçimlerin gerçekleşmesi taleplerine destek verilmiştir.
- Suriye'nin Dostları Grubu olarak, şiddetin durdurulması amacıyla Suriye rejimine karşı siyasi, ekonomik, diplomatik yaptırımlarla baskı uygulamaya devam edileceği vurgulanmıştır.
Toplantı sonucunda her ne kadar yaptırımlar öne çıkmış olsa da askeri önlemlerin önünü açabilecek bazı öneriler gündeme gelmiştir. Sonuç bildirisinde, Suriye'deki insani duruma değinilerek, “BM ve diğer kuruluşlar aracılığıyla Humus ve diğer şehirlere insani yardım girişine izin verilmesi çağrısında” bulunulmuştur. İnsani yardım gönderilebilmesi için BM’den karar çıkması ve buna Suriye'nin izin vermesi gerekmektedir. Suriye yönetiminin buna yanaşmaması durumunda tek taraflı olarak yardımın ulaştırılması söz konusu olacaktır. Bu da askeri korumayı gerektiren bir insani yardım koridorunu gündeme getirir. Dışişleri Bakanı Davutoğlu da toplantı sonrasında yaptığı açıklamada “insani trajedi devam ederse diğer alternatifler gündeme gelebilir.” diyerek olası askeri önlemlerin işaretini vermiştir. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud el Faysal “muhalifleri silahlandırmanın harika bir fikir” olduğu şeklinde bir yaklaşımda bulunarak ülkesinin daha sert önlemler alma konusundaki iradesini ortaya koymuştur. Askeri tedbirleri gündeme getiren bir diğer lider Tunus Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki olmuştur. Marzuki, “diplomatik çabalara eşlik etmesi için, Suriye’de bir Arap gücü kurulması” çağrısında bulunmuştur.
Suriye Halkının Meşru “Bir” Temsilcisi Olarak Suriye Ulusal Konseyi
Tunus toplantısının en önemli sonuçlarından biri Suriye'nin Dostları Grubu olarak, “Suriye Ulusal Konseyi (SUK)’nin demokratik ve barışçı bir değişim arayan Suriye halkının meşru bir temsilcisi” olarak kabul edilmesi olmuştur. Böylece SUK uluslararası meşruiyet kazanmıştır. Tanımada “tek temsilcisi” yerine “bir temsilcisi” ifadesi yer almıştır. Libya'daki süreçte de muhalifler ilk önce “bir temsilci” sonrasında ise “tek meşru temsilci” olarak tanınmıştı. Tunus Dışişleri Bakanı’na göre de bir sonraki aşamada SUK “tek meşru temsilci” olarak tanınacaktır.
En geniş çaplı siyasal muhalif yapılanma olma özelliğini taşıyan Suriye Ulusal Konseyi’nin Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanınması Suriye sorununda son derece önemli bir aşamaya işaret etmektedir. Zira artık uluslararası toplumun büyük bir bölümü SUK’u muhatap kabul edecek, böylece yalnızlaşan Esad yönetimi daha da izole olacaktır.
SUK’un meşru temsilci kabul edilmesi ile Suriye’de olası bir rejim değişikliğinde bu yapının etkin bir siyasal aktör olacağını göstermektedir. Dolayısıyla SUK’un Suriye sorununa nasıl bir çözüm önerdiği, nasıl bir siyasal programa sahip olduğu soruları Esad rejiminin yıkılış sürecine ve Esad sonrası Suriye siyasal yaşamının nasıl şekilleneceğine ışık tutmaktadır. SUK toplantı sonrasında yayınladığı bildiri ile kritik konulardaki siyasal yaklaşımını ve siyasal sürecin nasıl gelişeceğine ilişkin görüşlerini paylaşmıştır. Buna göre;
SUK, iki ayaklı çözüm arayışında olduğunu ortaya koymuştur. Birinci ayak “acil insani yardım” ikinci ayak ise “barışçıl bir geçiş için siyasal sürecin takip edilmesidir.” Bu stratejinin insani yardım ayağı esasen askeri önlemleri de içermektedir. Zira insani yardımların Suriye halkına ulaştırılması kapsamında “güvenli insani yardım koridorları” ya da “güvenli bölgeler” oluşturulması önerilmektedir. Güvenli bölgelerin oluşturulması ile bir yandan sivil halkın güvenliği sağlanmaya çalışılırken diğer taraftan muhaliflerin daha rahat organize olabilecekleri bir alan arayışında oldukları görülmektedir.
Siyasal sürecin desteklenmesi boyutunda ise “sivil halka yardım edilmesi ve yardımların koordine edilmesi için ülkenin farklı bölgelerinde yerel konseylerin oluşturulması” önerilmektedir. SUK böylece alternatif bir devlet yapılanmasının hazırlıklarına başlamak istemektedir. Bu şekilde Esad sonrası kaos ve kargaşanın önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Esad sonrası düzenin korunması hedefi çerçevesinde ülkelerin Suriye muhalefetine askeri yardımlarının sınırlanmaması önerisinde bulunmuştur. Yine aynı çerçevede, Suriye sınırlarından geçişlerin kontrol altına alınması konusunda yardım beklediğini ortaya koymuştur. Burada temel beklenti ülkede Esad sonrası karışıklıktan faydalanmak isteyecek aşırı İslami grupların ülkeye girişlerinin engellenmesidir.
Muhalefet Suriye yönetimi içinde “kabul edilebilir üyelerle müzakere yolunun açık olduğunu” belirterek barışçıl geçiş için hazır olduğunu belirtmiştir. Ancak “kabul edilebilir” ifadesi kullanılarak “kabul edilemez” üyeler şeklinde bir ayrım yapıldığı da anlaşılmıştır. Böylece müzakereler için önkoşul olarak Esad ailesi ve yakın çevresinin iktidardan uzaklaştırılması öne sürülmüştür. SUK, işledikleri suçlardan dolayı cezalandırılacakları ikiye ayırmaktadır. Birinci grup kesinlikle tolere edilmeyecek kişilerdir. Diğer bazı yetkililerin görevlerine son verilmesi ancak ülkede yaşamaya devam etmelerine izin verileceği belirtilmektedir. Esad yönetiminin mevcut şartlar altında bu koşulları kabul etmeyeceği düşünülürse barışçıl geçiş ihtimalinin neredeyse sıfır olduğu görülmektedir.
Muhalefet öncelikli gündeminin bir birlik hükümeti kurulması olduğunu belirtmektedir. Hükümetin öncelikli görevi de güvenlik yapılanmasının yeniden yapılandırılması, anayasanın değiştirilmesi, kamu kurumlarının yeniden yapılandırılması olacaktır. Böylece geçiş sürecinde halka hizmete devam edilebilmesi ve düzenin korunması amaçlanmaktadır. Geçici ulusal birlik hükümetinde şu anda yönetim için yer alan ve suça karışmamış kişiler, muhaliflerden temsilciler ve devrim komitelerinden temsilcilerin olacağı vurgulanmıştır. Bu hükümet ülkeyi “Kurucu Meclis”i oluşturacak olan seçimlere götürecektir. Kurucu Meclis de ülkeyi 1-1.5 yıl içinde parlamento ve Devlet Başkanlığı seçimine götürecektir.
SUK, Suriye toplumunu oluşturan tüm etnik (Kürtler, Süryaniler ve diğerleri) ve dinsel (Hıristiyanlar, Aleviler, Dürziler ve diğerleri) gruplara gerekli güvencelerin verileceğini açıklayarak tüm toplumsal grupları muhalif kampa çekmeye çalışmıştır. Güvenliklerinin ve anayasal tüm haklarının garanti altına alınacağı belirtilmiştir. SUK siyasal programında tüm toplum üyelerinin vatandaşlık temelinde eşit haklara sahip olacağı taahhüdünde bulunmuştur. Rejimin ülkedeki Alevi toplumunu rehin aldığını belirten SUK, rejimin yıkılması sonrasında bu toplumun güvenliğinin sağlanması konusunda güvenlik güçlerinin gerekli korumayı sağlayacağı güvencesi vermiştir. Bu arada, konferansa katılan SUK Başkanı Burhan Galyun, Esad rejiminin devrilmesi halinde ülkede merkeziyetçilikten uzak bir yönetim kurulacağını açıklamıştır. Bu ifadenin yanı sıra ülkenin sosyal gerçeklerini de dikkate aldığımızda yeni Suriye’nin ademi merkeziyetçi bir yapıya sahip olacağı görülmektedir. Galyun bu açıklaması ile şu ana kadar Esad yönetimine karşı ciddi bir ayaklanma hareketine girişmeyen Suriyeli Kürtleri ve Arap Alevileri muhalif kampa çekmeye çalışmıştır. Aşırı merkezi olmayan yeni yönetim biçiminde toplumsal gruplar kendi bölgelerinde belli bir otonomiye sahip olabilecektir.
Esad’dan Karşı Hamle: Yeni Anayasa Referandumu
“Suriye’nin Dostları” Grubu bir taraftan yaptırım kararları alırken Suriye’de yönetim karşıtı gösteriler de devam etmektedir. Her gün yüze yakın sivil, bombardımanlar ve açılan ateş neticesinde hayatını kaybetmektedir. Suriye rejiminin üzerindeki baskının giderek arttığı bu ortamda Devlet Başkanı Esad’dan bir karşı hamle gelmiştir. Suriye hafta sonu yeni anayasa için sandık başına gitmiştir. Yönetimin halkı oy kullanmaya çağırmasına karşılık muhalifler boykot çağrısında bulunmuştur. Yeni anayasa Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın görevlendirdiği bir komite tarafından hazırlanmıştı. Yeni anayasanın getireceği en büyük yenilik, Baas partisinin mutlak hakimiyeti maddesinin kaldırılarak çok partili sisteme geçiliyor olmasıdır. Ayrıca devlet başkanının görev süresi de yedişer yıllık en fazla iki dönemle sınırlandırılmaktadır. Suriye hükümeti Anayasa değişikliğinin kabul edilmesi halinde 90 gün içinde çok partili genel seçimlerin yapılacağı sözünü de vermiştir. Bu adım Suriye yönetiminin de artık statükonun olduğu gibi devamının mümkün olmadığını anlamaya başladığını göstermektedir. Ancak olaylar ilk başladığında sonuç vermesi ihtimali bulunan bu tarz girişimlerin artık ayaklanmanın durdurulması bağlamında başarı sağlaması mümkün değildir. Zaten muhalif kanattan gelen ilk açıklamalar da bu yöndedir. Muhalifler, çok partili sistemin önü açılsa da sadece iktidara yakın grupların parti kurmasına izin verileceğini düşünmektedir. Ayrıca diğer değişiklikler de yüzeysel bulunmuştur. En başta gelen eleştiri Devlet Başkanının görev süresinin sınırlanmasına karşılık yetkilerinde neredeyse hiçbir kısıtlama getirilmemesi olmuştur.
Esasen gelinen noktadan sonra Suriye’de ayaklanan kesimlerin hiçbiri Beşar Esad, ailesi ve yakın çevresinin içinde olduğu bir çözüm paketini kabul etmeyecektir. Ayaklanmalar Esad yönetimi iktidarı bırakana dek sürecektir. Dolayısıyla anayasa değişikliği gibi adımların sonuç üretmesi mümkün değildir. Tunus toplantısı ile beraber daha da cesaretlenen Suriye muhalefeti sonuna kadar mücadele edecektir. Buna karşılık Esad yönetimi de barışçıl geçişe imkan verecek pragmatik bir adım atma noktasında hiçbir işaret vermemektedir. Ölüm kalım savaşı veren rejim sonuna kadar savaşacak gibidir. Uluslararası müdahalenin de konuşulamadığı bir ortamda Suriye’de istikrarsızlığın uzun bir sürece yayılması beklenmelidir.
Tunus toplantısında alınan kararlar dünya gündeminin en üst sırasında oturan Suriye sorunu konusunda bundan sonra neler yaşanacağına, Esad rejimine karşı uluslararası toplumun hangi adımları atacağına ışık tutmaktadır. Toplantı sonucunda bir sonuç bildirgesi yayınlanmıştır. Burada öne çıkan başlıklar şu şekildedir:
- Suriye'nin toprak bütünlüğüne, egemenliğine milli birlik ve bağımsızlığına verilen önem vurgulanmıştır.
- Suriye rejimi tarafından sürdürülen geniş çaplı ve sistematik insan hakları ihlalleri, sivillere yönelik şiddet, cinsel saldırılar, hükümlülere uygulanan işkenceler şiddetli bir şekilde kınanmıştır.
- Arap Birliği'nin sorunun barışçıl çözümüne ilişkin ortaya koyduğu öneri desteklenmiş, burada yer alan şiddetin durdurulması, mahkumların salıverilmesi, tankların ve askerlerin şehirlerden çekilmesi, barışçı gösterilere izin verilmesi talepleri yinelenmiştir.
- Suriye'de tüm kesimleri içine alan bir ulusal birlik hükümeti kurulması çağrısında bulunulmuştur. Arap Birliği planı çerçevesindeki demokratik, çoğulcu, eşit, siyasi geçiş süreci için taraflar arasında diyalog ve milli birlik hükümetinin kurulması, Arap Birliği ve diğer uluslararası kuruluşların gözetiminde şeffaf ve özgür seçimlerin gerçekleşmesi taleplerine destek verilmiştir.
- Suriye'nin Dostları Grubu olarak, şiddetin durdurulması amacıyla Suriye rejimine karşı siyasi, ekonomik, diplomatik yaptırımlarla baskı uygulamaya devam edileceği vurgulanmıştır.
Toplantı sonucunda her ne kadar yaptırımlar öne çıkmış olsa da askeri önlemlerin önünü açabilecek bazı öneriler gündeme gelmiştir. Sonuç bildirisinde, Suriye'deki insani duruma değinilerek, “BM ve diğer kuruluşlar aracılığıyla Humus ve diğer şehirlere insani yardım girişine izin verilmesi çağrısında” bulunulmuştur. İnsani yardım gönderilebilmesi için BM’den karar çıkması ve buna Suriye'nin izin vermesi gerekmektedir. Suriye yönetiminin buna yanaşmaması durumunda tek taraflı olarak yardımın ulaştırılması söz konusu olacaktır. Bu da askeri korumayı gerektiren bir insani yardım koridorunu gündeme getirir. Dışişleri Bakanı Davutoğlu da toplantı sonrasında yaptığı açıklamada “insani trajedi devam ederse diğer alternatifler gündeme gelebilir.” diyerek olası askeri önlemlerin işaretini vermiştir. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud el Faysal “muhalifleri silahlandırmanın harika bir fikir” olduğu şeklinde bir yaklaşımda bulunarak ülkesinin daha sert önlemler alma konusundaki iradesini ortaya koymuştur. Askeri tedbirleri gündeme getiren bir diğer lider Tunus Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki olmuştur. Marzuki, “diplomatik çabalara eşlik etmesi için, Suriye’de bir Arap gücü kurulması” çağrısında bulunmuştur.
Suriye Halkının Meşru “Bir” Temsilcisi Olarak Suriye Ulusal Konseyi
Tunus toplantısının en önemli sonuçlarından biri Suriye'nin Dostları Grubu olarak, “Suriye Ulusal Konseyi (SUK)’nin demokratik ve barışçı bir değişim arayan Suriye halkının meşru bir temsilcisi” olarak kabul edilmesi olmuştur. Böylece SUK uluslararası meşruiyet kazanmıştır. Tanımada “tek temsilcisi” yerine “bir temsilcisi” ifadesi yer almıştır. Libya'daki süreçte de muhalifler ilk önce “bir temsilci” sonrasında ise “tek meşru temsilci” olarak tanınmıştı. Tunus Dışişleri Bakanı’na göre de bir sonraki aşamada SUK “tek meşru temsilci” olarak tanınacaktır.
En geniş çaplı siyasal muhalif yapılanma olma özelliğini taşıyan Suriye Ulusal Konseyi’nin Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanınması Suriye sorununda son derece önemli bir aşamaya işaret etmektedir. Zira artık uluslararası toplumun büyük bir bölümü SUK’u muhatap kabul edecek, böylece yalnızlaşan Esad yönetimi daha da izole olacaktır.
SUK’un meşru temsilci kabul edilmesi ile Suriye’de olası bir rejim değişikliğinde bu yapının etkin bir siyasal aktör olacağını göstermektedir. Dolayısıyla SUK’un Suriye sorununa nasıl bir çözüm önerdiği, nasıl bir siyasal programa sahip olduğu soruları Esad rejiminin yıkılış sürecine ve Esad sonrası Suriye siyasal yaşamının nasıl şekilleneceğine ışık tutmaktadır. SUK toplantı sonrasında yayınladığı bildiri ile kritik konulardaki siyasal yaklaşımını ve siyasal sürecin nasıl gelişeceğine ilişkin görüşlerini paylaşmıştır. Buna göre;
SUK, iki ayaklı çözüm arayışında olduğunu ortaya koymuştur. Birinci ayak “acil insani yardım” ikinci ayak ise “barışçıl bir geçiş için siyasal sürecin takip edilmesidir.” Bu stratejinin insani yardım ayağı esasen askeri önlemleri de içermektedir. Zira insani yardımların Suriye halkına ulaştırılması kapsamında “güvenli insani yardım koridorları” ya da “güvenli bölgeler” oluşturulması önerilmektedir. Güvenli bölgelerin oluşturulması ile bir yandan sivil halkın güvenliği sağlanmaya çalışılırken diğer taraftan muhaliflerin daha rahat organize olabilecekleri bir alan arayışında oldukları görülmektedir.
Siyasal sürecin desteklenmesi boyutunda ise “sivil halka yardım edilmesi ve yardımların koordine edilmesi için ülkenin farklı bölgelerinde yerel konseylerin oluşturulması” önerilmektedir. SUK böylece alternatif bir devlet yapılanmasının hazırlıklarına başlamak istemektedir. Bu şekilde Esad sonrası kaos ve kargaşanın önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Esad sonrası düzenin korunması hedefi çerçevesinde ülkelerin Suriye muhalefetine askeri yardımlarının sınırlanmaması önerisinde bulunmuştur. Yine aynı çerçevede, Suriye sınırlarından geçişlerin kontrol altına alınması konusunda yardım beklediğini ortaya koymuştur. Burada temel beklenti ülkede Esad sonrası karışıklıktan faydalanmak isteyecek aşırı İslami grupların ülkeye girişlerinin engellenmesidir.
Muhalefet Suriye yönetimi içinde “kabul edilebilir üyelerle müzakere yolunun açık olduğunu” belirterek barışçıl geçiş için hazır olduğunu belirtmiştir. Ancak “kabul edilebilir” ifadesi kullanılarak “kabul edilemez” üyeler şeklinde bir ayrım yapıldığı da anlaşılmıştır. Böylece müzakereler için önkoşul olarak Esad ailesi ve yakın çevresinin iktidardan uzaklaştırılması öne sürülmüştür. SUK, işledikleri suçlardan dolayı cezalandırılacakları ikiye ayırmaktadır. Birinci grup kesinlikle tolere edilmeyecek kişilerdir. Diğer bazı yetkililerin görevlerine son verilmesi ancak ülkede yaşamaya devam etmelerine izin verileceği belirtilmektedir. Esad yönetiminin mevcut şartlar altında bu koşulları kabul etmeyeceği düşünülürse barışçıl geçiş ihtimalinin neredeyse sıfır olduğu görülmektedir.
Muhalefet öncelikli gündeminin bir birlik hükümeti kurulması olduğunu belirtmektedir. Hükümetin öncelikli görevi de güvenlik yapılanmasının yeniden yapılandırılması, anayasanın değiştirilmesi, kamu kurumlarının yeniden yapılandırılması olacaktır. Böylece geçiş sürecinde halka hizmete devam edilebilmesi ve düzenin korunması amaçlanmaktadır. Geçici ulusal birlik hükümetinde şu anda yönetim için yer alan ve suça karışmamış kişiler, muhaliflerden temsilciler ve devrim komitelerinden temsilcilerin olacağı vurgulanmıştır. Bu hükümet ülkeyi “Kurucu Meclis”i oluşturacak olan seçimlere götürecektir. Kurucu Meclis de ülkeyi 1-1.5 yıl içinde parlamento ve Devlet Başkanlığı seçimine götürecektir.
SUK, Suriye toplumunu oluşturan tüm etnik (Kürtler, Süryaniler ve diğerleri) ve dinsel (Hıristiyanlar, Aleviler, Dürziler ve diğerleri) gruplara gerekli güvencelerin verileceğini açıklayarak tüm toplumsal grupları muhalif kampa çekmeye çalışmıştır. Güvenliklerinin ve anayasal tüm haklarının garanti altına alınacağı belirtilmiştir. SUK siyasal programında tüm toplum üyelerinin vatandaşlık temelinde eşit haklara sahip olacağı taahhüdünde bulunmuştur. Rejimin ülkedeki Alevi toplumunu rehin aldığını belirten SUK, rejimin yıkılması sonrasında bu toplumun güvenliğinin sağlanması konusunda güvenlik güçlerinin gerekli korumayı sağlayacağı güvencesi vermiştir. Bu arada, konferansa katılan SUK Başkanı Burhan Galyun, Esad rejiminin devrilmesi halinde ülkede merkeziyetçilikten uzak bir yönetim kurulacağını açıklamıştır. Bu ifadenin yanı sıra ülkenin sosyal gerçeklerini de dikkate aldığımızda yeni Suriye’nin ademi merkeziyetçi bir yapıya sahip olacağı görülmektedir. Galyun bu açıklaması ile şu ana kadar Esad yönetimine karşı ciddi bir ayaklanma hareketine girişmeyen Suriyeli Kürtleri ve Arap Alevileri muhalif kampa çekmeye çalışmıştır. Aşırı merkezi olmayan yeni yönetim biçiminde toplumsal gruplar kendi bölgelerinde belli bir otonomiye sahip olabilecektir.
Esad’dan Karşı Hamle: Yeni Anayasa Referandumu
“Suriye’nin Dostları” Grubu bir taraftan yaptırım kararları alırken Suriye’de yönetim karşıtı gösteriler de devam etmektedir. Her gün yüze yakın sivil, bombardımanlar ve açılan ateş neticesinde hayatını kaybetmektedir. Suriye rejiminin üzerindeki baskının giderek arttığı bu ortamda Devlet Başkanı Esad’dan bir karşı hamle gelmiştir. Suriye hafta sonu yeni anayasa için sandık başına gitmiştir. Yönetimin halkı oy kullanmaya çağırmasına karşılık muhalifler boykot çağrısında bulunmuştur. Yeni anayasa Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın görevlendirdiği bir komite tarafından hazırlanmıştı. Yeni anayasanın getireceği en büyük yenilik, Baas partisinin mutlak hakimiyeti maddesinin kaldırılarak çok partili sisteme geçiliyor olmasıdır. Ayrıca devlet başkanının görev süresi de yedişer yıllık en fazla iki dönemle sınırlandırılmaktadır. Suriye hükümeti Anayasa değişikliğinin kabul edilmesi halinde 90 gün içinde çok partili genel seçimlerin yapılacağı sözünü de vermiştir. Bu adım Suriye yönetiminin de artık statükonun olduğu gibi devamının mümkün olmadığını anlamaya başladığını göstermektedir. Ancak olaylar ilk başladığında sonuç vermesi ihtimali bulunan bu tarz girişimlerin artık ayaklanmanın durdurulması bağlamında başarı sağlaması mümkün değildir. Zaten muhalif kanattan gelen ilk açıklamalar da bu yöndedir. Muhalifler, çok partili sistemin önü açılsa da sadece iktidara yakın grupların parti kurmasına izin verileceğini düşünmektedir. Ayrıca diğer değişiklikler de yüzeysel bulunmuştur. En başta gelen eleştiri Devlet Başkanının görev süresinin sınırlanmasına karşılık yetkilerinde neredeyse hiçbir kısıtlama getirilmemesi olmuştur.
Esasen gelinen noktadan sonra Suriye’de ayaklanan kesimlerin hiçbiri Beşar Esad, ailesi ve yakın çevresinin içinde olduğu bir çözüm paketini kabul etmeyecektir. Ayaklanmalar Esad yönetimi iktidarı bırakana dek sürecektir. Dolayısıyla anayasa değişikliği gibi adımların sonuç üretmesi mümkün değildir. Tunus toplantısı ile beraber daha da cesaretlenen Suriye muhalefeti sonuna kadar mücadele edecektir. Buna karşılık Esad yönetimi de barışçıl geçişe imkan verecek pragmatik bir adım atma noktasında hiçbir işaret vermemektedir. Ölüm kalım savaşı veren rejim sonuna kadar savaşacak gibidir. Uluslararası müdahalenin de konuşulamadığı bir ortamda Suriye’de istikrarsızlığın uzun bir sürece yayılması beklenmelidir.
No comments:
Post a Comment