Benyamin Netanyahu liderliğindeki yeni İsrail hükümeti, Knesset’te (İsrail Parlamentosu) yapılan güven oylamasının ardından resmen göreve başladı. İlk olarak Evimiz İsrail ve Şas Partileri ile koalisyon konusunda uzlaşan Benyamin Netanyahu, İşçi Partisi’nin katılım kararı ile hükümeti kurmak için gerekli sandalye sayısına ulaşmıştı. Likud en son, Yahudi yerleşimcilerin desteklediği sağcı Yahudi Evi Partisi ile anlaşarak 120 kişilik parlamentoda 69 milletvekilinin desteğini arkasına almış oldu. Netanyahu, parçalı koalisyonu bir araya getirebilmek için çok fazla bakanlık tavizi vermek zorunda kaldı ve böylece İsrail tarihinin en fazla üyeli hükümeti kurulmuş oldu. Başbakan Netanyahu dâhil 30 bakanın yer aldığı hükümette Likud 15, İsrail Evimiz ve İşçi Partisi 5, Şas 3, Yahudi Evi Partisi de 1 bakanlık üstlenecek. Dışişleri Bakanlığı’nı İsrail Evimiz lideri Avigdor Lieberman, Savunma Bakanlığı’nı bir önceki dönem olduğu gibi İşçi Partisi lideri Ehud Barak ve İçişleri Bakanlığı’nı da Şas Partisi lideri Eli Yishai yürütecek.
Likud, İşçi Partisi’nin koalisyona katılımı için yoğun çaba sarf etmiş, hatta Netanyahu Barak’a barış görüşmelerinin sürdürüleceği taahhüdünü vermiştir. Bu çabanın temel nedeni İşçi Partisi’nin koalisyona katılımının hükümetin geleceği ve başarısı için büyük önem taşımasıdır. Netanyahu hükümet kurma çalışmalarına başladığında ilk seçenek olarak seçimlerin az farkla birinci partisi Kadima ve İşçi Partisi ile anlaşma yoluna gitmişti. Likud bu partilerle uzlaşma yolunu seçmeden sağ partilerden oluşan bir koalisyon kurabilirdi. Ancak böyle bir hükümetin uluslararası desteği çok zayıf olacaktı. ABD’de Ortadoğu Barış Süreci’ni bölgesel önceliklerinden biri olarak belirleyen ve diplomasi yoluyla sorunun çözümünü savunan Obama yönetimine karşılık sertlik yanlısı milliyetçi bir hükümetin İsrail’de işbaşında olması beraber çalışılabilirlik açısından sıkıntı yaratacaktı. ABD Başkanı Obama, İsrail’de hükümet kurma çabaları sürerken Netanyahu liderliği için “Barış Süreci şimdiki durumdan daha kolay olmayacak” ifadesini kullanarak kaygısını dile getirmişti. İşçi Partisi’nin varlığı Netanyahu üzerindeki baskıları azaltacak, barış görüşmeleri konusunda uluslararası alanda daha fazla destek görmesini sağlayacaktır. Netanyahu, hükümetinin geniş tabanlı olduğu ve İsrail’in çoğu kesimini temsil ettiği iddiasını daha güçlü seslendirebilecektir. Bu düşünce Netanyahu’yu, İşçi Partisi’nin hükümete katılımını sağlamak için politik tavizler vermeye yöneltmiştir. Barak’ın “dengeleyici olacağız” ifadesi partisinin, olumlu imaj sağlama ötesinde politikaların yumuşaması anlamında önemli bir işlev üstleneceğine olan inancını göstermektedir. İlk tur görüşmelerde muhalefette kalmayı tercih eden İşçi Partisi’nin karar değiştirmesinde ise aldığı bakanlık tavizlerinin yanı sıra, muhalefette kalınması durumunda Barak’ın İşçi Partisi liderliğini kaybedebileceği düşüncesi de etkili olmuştur. Koalisyona katılım çabalarının başını parti lideri Barak çekmiştir. İşçi Partililerin bir kısmı “Barak’ın kişisel çıkarlarını parti çıkarlarının önüne geçirdiği” düşüncesini dile getirmektedir.
Netanyahu döneminde İsrail dış politikasında belli bir değişim beklentisi haklı gerekçelere dayanmakla birlikte, iktidarda olmanın getireceği sorumluluk, muhalefet sırasındaki sert söylemlerde sapmalara neden olabilir. ABD baskıları, Filistin siyasetinin alacağı şekil, bölgesel ortamın gerektirdiği zorunluluklar, Barış Süreci’nin en azından Suriye ayağında görüşmeleri beraberinde getirebilir. Ancak Likud ve diğer sağ partilerin Barış süreci konusundaki genel yaklaşımları düşünüldüğünde, nihai barış anlaşmasına Likud liderliği altında ulaşılması neredeyse imkânsız gibidir. Muhtemelen iç ve dış baskılar sonucunda başlayacak görüşmeler; Kudüs, mültecilerin geri dönüşü, Golan’ın iadesi gibi konularda tıkanacaktır. Filistin siyasetindeki ikili yapı, HAMAS-El Fetih uzlaşmasının gerçekleşmemesi, HAMAS’ın Filistin’deki rolü Netanyahu’nun görüşmeleri başlatmama konusunda elini güçlendirecektir. Hükümet kurma çalışmaları sırasında Netanyahu’nun “Filistin yönetimiyle barış için müzakereler yürüteceğini ve Filistin topraklarında ekonominin kalkınması için çalışacağını” ifade etmesi hükümetine dış destek sağlama çabası olarak yorumlanabilir.
Savunma Bakanı görevini devam ettirecek olan Ehud Barak, Barış Süreci ve İran’la mücadele konusunda “diplomatik fırsatları kaçırmayacağız ve geri dönülmez askeri maceralara atılmayacağız” diyerek farklı bir çizgi ortaya koysa da hükümetin milliyetçi sağ ağırlıklı olacağını unutmamak gerekir. Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenecek aşırı sağcı Evimiz İsrail lideri Lieberman görevi devralır almaz yaptığı ilk konuşmada “Filistinlilerle müzakereleri öngören Annapolis kararlarının İsrail Parlamentosu tarafından onaylanmadığı, dolayısıyla İsrail hükümetini bağlamadığını”, Suriye’ye ilişkin de “barış karşılığında Golan Tepeleri'nden çekilmelerinin söz konusu olamayacağını” söylemesi baştan barış umutlarını azaltmıştır. Bu açıklamalara İsrail içi, Filistin tarafı ve Avrupa Birliği’nden tepkiler gecikmemiştir. Lieberman’ın temel sorunu Filistin Devleti’nin kurulmasından ziyade Arap kökenli İsrail vatandaşlardır. Genel nüfusa oranları yaklaşık yüzde 20 olan Arap kökenli vatandaşların İsrail’e bağlılıklarını sorgulayan Lieberman, yoğun olarak Arap kökenli İsraillilerin yaşadığı yerleşim birimlerinin kurulacak Filistin Devleti sınırlarına dâhil edilmesini, karşılığında Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerinin İsrail sınırlarına çekilmesini istemektedir. Bu doğrultuda Netanyahu ve Lieberman’ın, Batı Şeria’da yeni yerleşim birimlerinin inşası konusunda anlaştıkları iddia edilmektedir. Bu iddialar doğru ise Filistin tarafı ile kalıcı sınırlar konusunda zaten sorunlu olan durum daha da karmaşıklaşacaktır.
Netanyahu hükümeti kurulmuş olsa da koalisyonun geleceği sıkıntılı gözükmektedir. En önemli risk faktörü iç ve dış politik meselelere çok farklı bakış açısına sahip partilerin bir arada olmasıdır. Eğitim, siyasette dinin rolü, medeni kanun, Yahudi yerleşimcilerinin geleceği gibi iç politik konuların yanı sıra Barış Süreci’nde çıkabilecek anlaşmazlıklar hükümetin sonunu getirebilir. Örneğin Evimiz İsrail Partisi ile Şas Partisi “sağ” partiler olarak tanımlanmakla beraber dinin siyasetteki rolü konunda çok farklı düşünceye sahiptirler. Farklılık, Şas Partisi kurucusu Rabbi Ovadiah Yosef’in seçimler öncesinde söylediği “Lieberman’a oy veren şeytana oy verir” ifadesinden anlaşılacağı üzere çok derindir. Bunun yanında işçi Partisi ile Likud Partisi arasında Ortadoğu Barış Süreci’ne ilişkin görüş ayrılıkları çıkması en olası senaryodur. Ve son olarak, Netanyahu çok farklı yaklaşımları içinde barındıran koalisyonu dengede götürebilmek için zaman zaman tavizler vermek zorunda kalacaktır. Bunların yaratacağı parti içi muhalefet bir başka risk faktörüdür.
Likud, İşçi Partisi’nin koalisyona katılımı için yoğun çaba sarf etmiş, hatta Netanyahu Barak’a barış görüşmelerinin sürdürüleceği taahhüdünü vermiştir. Bu çabanın temel nedeni İşçi Partisi’nin koalisyona katılımının hükümetin geleceği ve başarısı için büyük önem taşımasıdır. Netanyahu hükümet kurma çalışmalarına başladığında ilk seçenek olarak seçimlerin az farkla birinci partisi Kadima ve İşçi Partisi ile anlaşma yoluna gitmişti. Likud bu partilerle uzlaşma yolunu seçmeden sağ partilerden oluşan bir koalisyon kurabilirdi. Ancak böyle bir hükümetin uluslararası desteği çok zayıf olacaktı. ABD’de Ortadoğu Barış Süreci’ni bölgesel önceliklerinden biri olarak belirleyen ve diplomasi yoluyla sorunun çözümünü savunan Obama yönetimine karşılık sertlik yanlısı milliyetçi bir hükümetin İsrail’de işbaşında olması beraber çalışılabilirlik açısından sıkıntı yaratacaktı. ABD Başkanı Obama, İsrail’de hükümet kurma çabaları sürerken Netanyahu liderliği için “Barış Süreci şimdiki durumdan daha kolay olmayacak” ifadesini kullanarak kaygısını dile getirmişti. İşçi Partisi’nin varlığı Netanyahu üzerindeki baskıları azaltacak, barış görüşmeleri konusunda uluslararası alanda daha fazla destek görmesini sağlayacaktır. Netanyahu, hükümetinin geniş tabanlı olduğu ve İsrail’in çoğu kesimini temsil ettiği iddiasını daha güçlü seslendirebilecektir. Bu düşünce Netanyahu’yu, İşçi Partisi’nin hükümete katılımını sağlamak için politik tavizler vermeye yöneltmiştir. Barak’ın “dengeleyici olacağız” ifadesi partisinin, olumlu imaj sağlama ötesinde politikaların yumuşaması anlamında önemli bir işlev üstleneceğine olan inancını göstermektedir. İlk tur görüşmelerde muhalefette kalmayı tercih eden İşçi Partisi’nin karar değiştirmesinde ise aldığı bakanlık tavizlerinin yanı sıra, muhalefette kalınması durumunda Barak’ın İşçi Partisi liderliğini kaybedebileceği düşüncesi de etkili olmuştur. Koalisyona katılım çabalarının başını parti lideri Barak çekmiştir. İşçi Partililerin bir kısmı “Barak’ın kişisel çıkarlarını parti çıkarlarının önüne geçirdiği” düşüncesini dile getirmektedir.
Netanyahu döneminde İsrail dış politikasında belli bir değişim beklentisi haklı gerekçelere dayanmakla birlikte, iktidarda olmanın getireceği sorumluluk, muhalefet sırasındaki sert söylemlerde sapmalara neden olabilir. ABD baskıları, Filistin siyasetinin alacağı şekil, bölgesel ortamın gerektirdiği zorunluluklar, Barış Süreci’nin en azından Suriye ayağında görüşmeleri beraberinde getirebilir. Ancak Likud ve diğer sağ partilerin Barış süreci konusundaki genel yaklaşımları düşünüldüğünde, nihai barış anlaşmasına Likud liderliği altında ulaşılması neredeyse imkânsız gibidir. Muhtemelen iç ve dış baskılar sonucunda başlayacak görüşmeler; Kudüs, mültecilerin geri dönüşü, Golan’ın iadesi gibi konularda tıkanacaktır. Filistin siyasetindeki ikili yapı, HAMAS-El Fetih uzlaşmasının gerçekleşmemesi, HAMAS’ın Filistin’deki rolü Netanyahu’nun görüşmeleri başlatmama konusunda elini güçlendirecektir. Hükümet kurma çalışmaları sırasında Netanyahu’nun “Filistin yönetimiyle barış için müzakereler yürüteceğini ve Filistin topraklarında ekonominin kalkınması için çalışacağını” ifade etmesi hükümetine dış destek sağlama çabası olarak yorumlanabilir.
Savunma Bakanı görevini devam ettirecek olan Ehud Barak, Barış Süreci ve İran’la mücadele konusunda “diplomatik fırsatları kaçırmayacağız ve geri dönülmez askeri maceralara atılmayacağız” diyerek farklı bir çizgi ortaya koysa da hükümetin milliyetçi sağ ağırlıklı olacağını unutmamak gerekir. Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenecek aşırı sağcı Evimiz İsrail lideri Lieberman görevi devralır almaz yaptığı ilk konuşmada “Filistinlilerle müzakereleri öngören Annapolis kararlarının İsrail Parlamentosu tarafından onaylanmadığı, dolayısıyla İsrail hükümetini bağlamadığını”, Suriye’ye ilişkin de “barış karşılığında Golan Tepeleri'nden çekilmelerinin söz konusu olamayacağını” söylemesi baştan barış umutlarını azaltmıştır. Bu açıklamalara İsrail içi, Filistin tarafı ve Avrupa Birliği’nden tepkiler gecikmemiştir. Lieberman’ın temel sorunu Filistin Devleti’nin kurulmasından ziyade Arap kökenli İsrail vatandaşlardır. Genel nüfusa oranları yaklaşık yüzde 20 olan Arap kökenli vatandaşların İsrail’e bağlılıklarını sorgulayan Lieberman, yoğun olarak Arap kökenli İsraillilerin yaşadığı yerleşim birimlerinin kurulacak Filistin Devleti sınırlarına dâhil edilmesini, karşılığında Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerinin İsrail sınırlarına çekilmesini istemektedir. Bu doğrultuda Netanyahu ve Lieberman’ın, Batı Şeria’da yeni yerleşim birimlerinin inşası konusunda anlaştıkları iddia edilmektedir. Bu iddialar doğru ise Filistin tarafı ile kalıcı sınırlar konusunda zaten sorunlu olan durum daha da karmaşıklaşacaktır.
Netanyahu hükümeti kurulmuş olsa da koalisyonun geleceği sıkıntılı gözükmektedir. En önemli risk faktörü iç ve dış politik meselelere çok farklı bakış açısına sahip partilerin bir arada olmasıdır. Eğitim, siyasette dinin rolü, medeni kanun, Yahudi yerleşimcilerinin geleceği gibi iç politik konuların yanı sıra Barış Süreci’nde çıkabilecek anlaşmazlıklar hükümetin sonunu getirebilir. Örneğin Evimiz İsrail Partisi ile Şas Partisi “sağ” partiler olarak tanımlanmakla beraber dinin siyasetteki rolü konunda çok farklı düşünceye sahiptirler. Farklılık, Şas Partisi kurucusu Rabbi Ovadiah Yosef’in seçimler öncesinde söylediği “Lieberman’a oy veren şeytana oy verir” ifadesinden anlaşılacağı üzere çok derindir. Bunun yanında işçi Partisi ile Likud Partisi arasında Ortadoğu Barış Süreci’ne ilişkin görüş ayrılıkları çıkması en olası senaryodur. Ve son olarak, Netanyahu çok farklı yaklaşımları içinde barındıran koalisyonu dengede götürebilmek için zaman zaman tavizler vermek zorunda kalacaktır. Bunların yaratacağı parti içi muhalefet bir başka risk faktörüdür.
No comments:
Post a Comment