Thursday, March 19, 2009

Suriye’nin Dış Politika Açılımı ve Lübnan’a Yaklaşımı

Suriye ve Lübnan’ın karşılıklı büyükelçilik açma süreci 2008 yılının ortalarında Fransa’nın girişimi ile başlamıştı. Fransa, Temmuz 2008 ayı içinde ev sahipliği yaptığı Avrupa Birliği (AB) Akdeniz Birliği Zirvesi’ne Beşar Esad’ı davet ederek bir anlamda Suriye’nin 2005 yılı Hariri suikastı sonrasından beri süren uluslararası izolasyonunu kırmasına imkân sağlamıştı. Şam yönetimi Sarkozy’nin bu “jesti” karşılığında Lübnan’da büyükelçilik açmayı kabul etmişti. Temmuz ayında gerçekleşen zirveden bir ay sonra Suriye ve Lübnan Devlet Başkanları karşılıklı büyükelçilik açma niyetlerini dile getirdi. Beşar Esad’ın Ekim ayı içinde yayınladığı kararname ile ilk kez Suriye’nin Beyrut’ta elçilik açması resmiyet kazandı. Buna paralel olarak Şam’da Lübnan Büyükelçiliğinin açılma süreci de işlemeye devam etti. Ocak 2009 tarihinde Mişel Huri’nin Şam Büyükelçiliği Suriye tarafından onaylandı ve 16 Mart tarihinde de Şam’da ilk Lübnan Büyükelçiliğinin açılışı yapıldı. Karşılıklı büyükelçilik açılışlarının önemi, Suriye’nin 1940’lardan bu yana Lübnan’ın bağımsızlığını tanıma anlamına geleceği gerekçesiyle Beyrut’ta Büyükelçilik açmayı reddetmiş olmasıdır. Tarihsel olarak parçası gördüğü Lübnan’ın “koparıldığına” inanan Şam yönetimleri bu ülkeyi her zaman hayati çıkar alanı olarak görmüş ve belli dönemlerde (özellikle 1991-2005 yılları arasında) patronaj ilişkisi kurabilmiştir. Dolayısıyla açılış iki ülke ilişkileri ve Suriye’nin Lübnan’a bakışı açısından simgesel ama önemli bir gelişmedir.

Açılışlar, Suriye’nin yeni dönem ilişkileri çerçevesinde anlam kazanmaktadır. 2005 yılında Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’ye yönelik suikast Suriye’nin bölgesi ve uluslararası alanda yalnızlaşmasına neden olmuştu. ABD, Avrupa Birliği, Suudi Arabistan ve Mısır ile sorunları derinleşen Suriye’nin İran ile ilişkileri giderek yakınlaşmaya başlamıştı. İran’a dayalı az alternatifli ilişki ağı Suriye’nin yoğun bir uluslararası baskı altında kalmasına ve ekonomik olarak sıkıntı yaşamasına neden olmuştu. 2006 İsrail-Lübnan Savaşı bu süreci daha da tetikledi. Örneğin Suriye-Suudi Arabistan ilişkileri Beşar Esad’ın Suudi Kralı için “yarım akıllı” ifadesini kullanmasına kadar varmıştı.

Ancak bölgede koşullar değişiyor ve ilişkilerde yeni bir hava esiyor. Her şeyden önce Obama’nın başkanlık koltuğuna oturması ile Suriye ile ilişkilerde yeni bir dönemin başlayacağı beklentisi çok güçlü. Bunun ilk işaretleri de verilmeye başlandı. Dışişleri Bakanı Clinton’ın “Suriye’yi teşvik etmek gerektiği” ifadelerinin yanı sıra ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Senatör John Kerry’nin Şam ziyareti ilk somut adımlar. Avrupa Birliği ile ilişkiler zaten Sarkozy ile beraber yumuşama eğilimi içine girmişti. Hariri suikastı sonrasında dondurulan AB-Suriye Ortaklık Anlaşması yeniden hayata geçirildi. Buzların erime süreci Ortadoğu ülkeleri ile de sürüyor. Yaklaşık dört yıllık gergin ilişkilerin ardından son iki ay içinde Suriye-Suudi Arabistan arasında yaşanan diplomasi trafiği şaşırtıcı boyutlara ulaştı. Yumuşamanın ilk sinyalleri Şubat ayında S. Arabistan İstihbarat Başkanının Şam’a gerçekleştirdiği ziyaret ile verilmeye başladı. Suudi Kralı’nın “iki kardeş ülke arasında işbirliği yapması” yönündeki mesajını da getiren İstihbarat Başkanı’nın ziyaretini takiben aynı ay içinde Suriye Dışişleri Bakanı Muallem Riyad’da sıcak bir şekilde karşılandı. Mart ayının başında Suudi Dışişleri Bakanı’nın Şam gezisini Mart’ın ikinci haftasında iki ülke arasındaki en üst düzey ziyaret olan Esad– Kral Abdullah görüşmesi takip etti. Riyad’da Mısır ve Katar’ın da katılımıyla gerçekleşen mini zirvede ele alınan konulardan biri de Lübnan konusuydu. Bu ülkede farklı siyasal hareketleri destekleyen iki ülke işbirliği yapma konusunda görüşmeler yaptı.

Suriye’nin son dönem Lübnan açılımları işte böyle bir dış politik ortam içinde gerçekleşmektedir. Batı ve Arap ülkelerinin ilişkileri yumuşatma çabaları Suriye’nin Lübnan’da kendi adlarına daha “olumlu” bir rol oynamasını sağlamaktadır. Suriye de izolasyonu kırma açısından fırsat yakalamaktadır. Tarafların kafalarında daha farklı hesaplar da olabilir. Örneğin Suriye açısından Birleşmiş Milletler Hariri Suikastı Araştırma Komisyonu’nun Mart ayında çalışmalarına başlaması önemli bir gerekçe olabilir. Suriyeli üst düzey yetkililerin suikastla bağlantısını ortaya koyması beklenen olası rapor Suriye üzerinde önemli bir baskı unsuru. Raporun “siyasi amaçlı kullanıldığını” düşünen Şam yönetimi sıcaklaşan ilişkilere paralel raporun içeriğinin de yumuşayacağını düşünmekte. Buna karşılık ABD yeni dönemde bölgesel önceliği olacak olan Irak’tan çekilme, Ortadoğu Barış Süreci gibi konularda Suriye’nin işbirliğine ihtiyaç duymakta. Suudi Arabistan ise Suriye-İran ittifakını gevşeterek artan İran etkinliğini sınırlama çabası içinde. Bunun yanı sıra bu ay sonunda Riyad’da gerçekleştireceği zirvenin başarı şansını artırmak için Suriye’nin katılımını sağlamaya çalışmakta. Ve son olarak S. Arabistan Suriye ile yakınlaşarak Haziran ayında Lübnan’da gerçekleşecek meclis seçimlerinin sakin ve sorunsuz geçmesini sağlamaya çalışmaktadır.

Suriye’nin Lübnan ile karşılıklı büyükelçilik açma girişimi, Batı ve S. Arabistan’ın yakınlaşma çabalarına karşı bir “jest” olarak görülebilir. Bu adımlar Suriye’nin Batı ve Arap devletleri ile ilişkilerinde yumuşama sağlamaktadır.

No comments: