Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri, konvoyuna düzenlenen saldırı sonucunda hayatını kaybetmiştir. Hariri, Lübnan’ın en zengin ve en önemli politik figürlerinden birisiydi. Bu konumu nedeniyle belki de ülkenin en çok korunan kişisi konumundaydı. Böyle bir şahsiyetin Beyrut’un orta yerinde, gündüz vakti ve sıkı bir koruma altındaki konvoyuyla beraberken saldırıya uğraması gerçekten anlamlı olabilir. Bu çapta bir eylem beraberinde, “saldırının arkasında kimler var” sorusunu da akla getirmektedir.
Genel eğilim saldırının arkasında Suriye ve Suriye destekli Lübnan’ın olduğu yönünde. Bu olasılık gerçekten de güçlü görünüyor. Hariri daha önceleri Suriye ile iyi ilişkilere sahip olsa da 2004 yılının Ekim ayından bu yana, Suriye ile ilişkileri gerilmiştir. Devlet Başkanı Emil Lahud’un görev süresinin Suriye’nin de baskısıyla uzatılmasından sonra, Lübnan’daki Suriye karşıtı cepheye geçmiş ve Lübnan’da diğer Suriye karşıtı gruplar olan Hrıstiyanlar ve Dürzülerin lideri Velit Canpolat’la bir cephe oluşturmuştu. ABD ve Fransa’nın da desteğini aldığı söylenen bu cephenin, bu yıl içinde Lübnan’da yapılacak seçimlerden de zaferle çıkması bekleniyordu. Bu durum Suriye’nin, Lübnan’daki çıkarlarını tehdit etmiş olabilir ve ülkedeki Suriye karşıtlığının kırılması amacıyla böyle bir eylemi gerçekleştirmiş olabilir. Suriye’nin eskiden de Lübnan’daki konumunu korumak için bu tür operasyonlar düzenlediği bilinmektedir.
Bu olasılık her ne kadar güçlü gibi gözükse de Suriye açısından çok da rasyonel bir davranış olmayacağı düşünülebilir. Zira böyle bir eylemin tüm uluslararası toplumun dikkatini Suriye üzerine çevireceği açıktır. Zaten son dönemde özellikle ABD ve İsrail tarafından baskı altında olan, Birleşmiş Milletler tarafından Lübnan’daki varlığına son vermesi istenen Suriye’nin, böyle bir ortamda bu operasyonu düzenlemesi kendisi açısından çok da akıllı bir adım olarak gözükmemektedir. Çünkü operasyon dikkatleri Suriye üzerine çevirerek mevcut baskının daha da artmasına neden olacaktır.
En güçlü olasılık, Lübnan’da çok güçlü konumdaki Suriye istihbaratı içindeki bir grubun bağımsız olarak böyle bir operasyonu düzenlemiş olabileceğidir. Eğer öyleyse, operasyon Lübnan’daki Suriye karşıtlığına karşı çok ciddi bir mesajdır. Ama ondan da önemlisi, ABD ve İsrail’e karşı bir mesajdır. Bu kesimler, ülkede güvenlik endişeleri doğurarak uygulayacakları politikalar için uygun bir ortam yaratma peşinde olabilirler. Ayrıca Suriye’nin Lübnan’daki askeri varlığını gerekli gösteren bir ortamın oluşmasını da sağlamaya çalışıyor olabilirler. “Eğer biz bu ülkede olmazsak istikrarsızlık çıkar” gibi bir mesaj verilerek, Suriye’nin askeri varlığı, istikrarı korumak bağlamında gerekli kılınmaya çalışılıyor olabilir.
Eylemin arkasında kim olursa olsun, Hariri suikastının sonuçlarına bakacak olursak, öncelikle Suriye üzerindeki baskının artacağını söyleyebiliriz. Eylem, ABD ve İsrail’in, Suriye’ye Lübnan’dan çekilmesi yönünde yaptıkları baskıya meşru bir zemin sağlayacaktır. Ancak bir taraftan Suriye üzerindeki baskı artarken, Suriye’ye, Lübnan’da istikrarsızlık ortamının oluşabileceği endişesiyle işi daha sıkı tutması için de fırsat yaratacaktır.
Genel eğilim saldırının arkasında Suriye ve Suriye destekli Lübnan’ın olduğu yönünde. Bu olasılık gerçekten de güçlü görünüyor. Hariri daha önceleri Suriye ile iyi ilişkilere sahip olsa da 2004 yılının Ekim ayından bu yana, Suriye ile ilişkileri gerilmiştir. Devlet Başkanı Emil Lahud’un görev süresinin Suriye’nin de baskısıyla uzatılmasından sonra, Lübnan’daki Suriye karşıtı cepheye geçmiş ve Lübnan’da diğer Suriye karşıtı gruplar olan Hrıstiyanlar ve Dürzülerin lideri Velit Canpolat’la bir cephe oluşturmuştu. ABD ve Fransa’nın da desteğini aldığı söylenen bu cephenin, bu yıl içinde Lübnan’da yapılacak seçimlerden de zaferle çıkması bekleniyordu. Bu durum Suriye’nin, Lübnan’daki çıkarlarını tehdit etmiş olabilir ve ülkedeki Suriye karşıtlığının kırılması amacıyla böyle bir eylemi gerçekleştirmiş olabilir. Suriye’nin eskiden de Lübnan’daki konumunu korumak için bu tür operasyonlar düzenlediği bilinmektedir.
Bu olasılık her ne kadar güçlü gibi gözükse de Suriye açısından çok da rasyonel bir davranış olmayacağı düşünülebilir. Zira böyle bir eylemin tüm uluslararası toplumun dikkatini Suriye üzerine çevireceği açıktır. Zaten son dönemde özellikle ABD ve İsrail tarafından baskı altında olan, Birleşmiş Milletler tarafından Lübnan’daki varlığına son vermesi istenen Suriye’nin, böyle bir ortamda bu operasyonu düzenlemesi kendisi açısından çok da akıllı bir adım olarak gözükmemektedir. Çünkü operasyon dikkatleri Suriye üzerine çevirerek mevcut baskının daha da artmasına neden olacaktır.
En güçlü olasılık, Lübnan’da çok güçlü konumdaki Suriye istihbaratı içindeki bir grubun bağımsız olarak böyle bir operasyonu düzenlemiş olabileceğidir. Eğer öyleyse, operasyon Lübnan’daki Suriye karşıtlığına karşı çok ciddi bir mesajdır. Ama ondan da önemlisi, ABD ve İsrail’e karşı bir mesajdır. Bu kesimler, ülkede güvenlik endişeleri doğurarak uygulayacakları politikalar için uygun bir ortam yaratma peşinde olabilirler. Ayrıca Suriye’nin Lübnan’daki askeri varlığını gerekli gösteren bir ortamın oluşmasını da sağlamaya çalışıyor olabilirler. “Eğer biz bu ülkede olmazsak istikrarsızlık çıkar” gibi bir mesaj verilerek, Suriye’nin askeri varlığı, istikrarı korumak bağlamında gerekli kılınmaya çalışılıyor olabilir.
Eylemin arkasında kim olursa olsun, Hariri suikastının sonuçlarına bakacak olursak, öncelikle Suriye üzerindeki baskının artacağını söyleyebiliriz. Eylem, ABD ve İsrail’in, Suriye’ye Lübnan’dan çekilmesi yönünde yaptıkları baskıya meşru bir zemin sağlayacaktır. Ancak bir taraftan Suriye üzerindeki baskı artarken, Suriye’ye, Lübnan’da istikrarsızlık ortamının oluşabileceği endişesiyle işi daha sıkı tutması için de fırsat yaratacaktır.
No comments:
Post a Comment