Filistin lideri Yaser Arafat da diğer birçok Arap lider gibi, yönetimde güç paylaşımını fazla kabullenmemiş ve bir anlamda Filistin hareketi içinde bir “ikinci adam”ın ortaya çıkmasını engellemiştir. Bu tür yapılanmalarda liderin ortadan kalkmasının çok daha derin etkileri olmakta, belirsizliği ve güç/iktidar mücadelesini gündeme getirmektedir. Bu nedenle, hastaneye kaldırılan Arafat’ın beyin ölümünün gerçekleştiği yönündeki haberler “Arafat sonrası dönem” tartışmalarını yoğun olarak gündeme getirmiştir.
Filistin yönetimi içindeki temel çelişki şiddeti savunan radikallerle, İsrail’le diyalogu ve barışı savunan kesim arasındadır. Dolayısıyla olası Arafat sonrası dönemde, yönetim içinde bu iki kesim arasında bir mücadelenin ortaya çıkması muhtemeldir. Şu anda Mahmut Abbas (Abu Mazen) ılımlı kesimin temsilcisi konumundadır ve Arafat sonrası dönemin en ciddi lider adayı olarak ifade edilmektedir. Abbas’ın ABD tarafından da desteklendiği bilinmektedir. Buna karşılık radikal Filistinli gruplar da Abbas’ın liderliğine şiddetle karşı çıkmakta ve Abbas karşıtı bir kampanya yürütmektedirler.
Kasım ayı başında Arafat’ın Paris’te bulunduğu süreçte Tel Aviv’de gerçekleştirilen intihar saldırısını da bu çerçevede değerlendirebiliriz. Radikal bir Filistinli grup tarafından üstlenilen eylem esasen Abbas’ın liderliğine yönelik olarak verilmiş bir mesajdı. Radikal gruplar bu eylemlerle, ılımlı kanadın politikalarına karşı olduklarını göstermişlerdir. Arafat her ne kadar İsrail tarafından şiddeti kontrol etmemekle suçlansa da yine de radikal grupları kontrol etme kapasitesine sahip belki de tek kişi. Arafat’ın yokluğu radikal kesimlerin daha irrasyonel davranmalarına yol açabilir. Oluşan güç boşluğunu doldurmak, yeni süreçte ön plana çıkmak gibi hedefleri olan bu grupların, İsrail’e yönelik şiddet eylemlerine girişebilirler ki bu da önümüzdeki dönemde intihar eylemlerinde bir artışın meydana gelmesine neden olabilir. Arafat’ın İsrail istihbaratı tarafından zehirlendiği yönündeki haberler de radikal kesimi güçlendiren ve Filistin halkı içindeki desteklerinin artmasına, İsrail karşıtı duyguların beslenmesine neden olan iddialardır.
Arafat’ın yokluğu Filistin toplumu içinde güç dengelerinin İslamcılar lehine dönmesine de neden olabilir. Arafat’ın olası ölümü sonrasında Fetih grubu güç kaybederken özellikle Hamas’ın güç kazanması gerçekleşebilir. Hamas zaten güçlü olduğu ve yoğun bir halk desteğine sahip olduğu Gazze’de uzun vadede gücü tamamen eline alabilir. Ancak bu da İsrail’in zaten bu yılın başından beri zayıflatmaya çalıştığı Hamas örgütüne yönelik operasyonlarına hız vermesine neden olabilir.
Özellikle İsrail askeri istihbaratı tarafından gündeme getirilen bir diğer olasılık, her ne kadar zayıf bir ihtimal de olsa , Filistinli gruplar arasındaki çatışmanın çözümlenemeyerek bir iç savaşa dönüşmesidir. Bütün Arafat sonrası döneme yönelik bu senaryoların olasılıkları tartışmalı olsa da bir belirsizlik sürecinin ve mücadelenin ortaya çıkacağını kesindir.
Filistin yönetimi içindeki temel çelişki şiddeti savunan radikallerle, İsrail’le diyalogu ve barışı savunan kesim arasındadır. Dolayısıyla olası Arafat sonrası dönemde, yönetim içinde bu iki kesim arasında bir mücadelenin ortaya çıkması muhtemeldir. Şu anda Mahmut Abbas (Abu Mazen) ılımlı kesimin temsilcisi konumundadır ve Arafat sonrası dönemin en ciddi lider adayı olarak ifade edilmektedir. Abbas’ın ABD tarafından da desteklendiği bilinmektedir. Buna karşılık radikal Filistinli gruplar da Abbas’ın liderliğine şiddetle karşı çıkmakta ve Abbas karşıtı bir kampanya yürütmektedirler.
Kasım ayı başında Arafat’ın Paris’te bulunduğu süreçte Tel Aviv’de gerçekleştirilen intihar saldırısını da bu çerçevede değerlendirebiliriz. Radikal bir Filistinli grup tarafından üstlenilen eylem esasen Abbas’ın liderliğine yönelik olarak verilmiş bir mesajdı. Radikal gruplar bu eylemlerle, ılımlı kanadın politikalarına karşı olduklarını göstermişlerdir. Arafat her ne kadar İsrail tarafından şiddeti kontrol etmemekle suçlansa da yine de radikal grupları kontrol etme kapasitesine sahip belki de tek kişi. Arafat’ın yokluğu radikal kesimlerin daha irrasyonel davranmalarına yol açabilir. Oluşan güç boşluğunu doldurmak, yeni süreçte ön plana çıkmak gibi hedefleri olan bu grupların, İsrail’e yönelik şiddet eylemlerine girişebilirler ki bu da önümüzdeki dönemde intihar eylemlerinde bir artışın meydana gelmesine neden olabilir. Arafat’ın İsrail istihbaratı tarafından zehirlendiği yönündeki haberler de radikal kesimi güçlendiren ve Filistin halkı içindeki desteklerinin artmasına, İsrail karşıtı duyguların beslenmesine neden olan iddialardır.
Arafat’ın yokluğu Filistin toplumu içinde güç dengelerinin İslamcılar lehine dönmesine de neden olabilir. Arafat’ın olası ölümü sonrasında Fetih grubu güç kaybederken özellikle Hamas’ın güç kazanması gerçekleşebilir. Hamas zaten güçlü olduğu ve yoğun bir halk desteğine sahip olduğu Gazze’de uzun vadede gücü tamamen eline alabilir. Ancak bu da İsrail’in zaten bu yılın başından beri zayıflatmaya çalıştığı Hamas örgütüne yönelik operasyonlarına hız vermesine neden olabilir.
Özellikle İsrail askeri istihbaratı tarafından gündeme getirilen bir diğer olasılık, her ne kadar zayıf bir ihtimal de olsa , Filistinli gruplar arasındaki çatışmanın çözümlenemeyerek bir iç savaşa dönüşmesidir. Bütün Arafat sonrası döneme yönelik bu senaryoların olasılıkları tartışmalı olsa da bir belirsizlik sürecinin ve mücadelenin ortaya çıkacağını kesindir.
No comments:
Post a Comment