Oytun Orhan*
Irak Savaşı’nın Orta Doğu’da yarattığı köklü değişimden en çok etkilenenlerin başında Suriye ve bölgede yaşayan Kürtler gelmektedir. Kürtler, Kuzey Irak’ta bağımsız devlet kurma yolunda tarihi bir fırsat yakalamıştır. Suriye ise “rejim değişikliği, bölünme, askeri müdahale gibi” senaryolarla karşı karşıya bırakmıştır. Bu ortam Suriye’yi çok daha fazla Türkiye’ye itmiştir. Türkiye’nin en büyük kaygısının Kuzey Irak olduğunu bilen Suriye, aynı İran gibi, bu konuda destek vermekte, Kuzey Irak’taki gelişmelerin kendisi için de kabul edilemez olduğunu ifade etmektedir. Peki gerçekten Suriye Kuzey Irak’taki gelişmelerden Türkiye kadar rahatsız mı, Türkiye’nin askeri operasyonunu neden destekler, Suriye’nin Kuzey Irak ve Kürtlere ilişkin kaygılarının arkasındaki gerçek neden nedir? Çalışma bazı ortak kaygılar taşımakla beraber Türkiye ile Suriye’nin Irak’a ilişkin gündemlerinin birbirinden farklı olduğu ve bu nedenle ortak bir Kuzey Irak politikası oluşturamadıklarını savunmaktadır. Makalede bu sav çerçevesinde yukarıdaki sorulara yanıt aranmaya çalışılacaktır.
Yazı üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kısaca 1950’lerden Irak Savaşı’na kadar geçen sürede Suriye’nin Kuzey Iraklı Kürtlerle ilişkisi ele alınacaktır. Çalışmanın esasını oluşturan ikinci bölümde Irak Savaşı’ndan sonra Suriye’nin Kuzey Irak ve Iraklı Kürtlere bakışını belirleyen faktörler analiz edilmeye çalışılacaktır. Burada Suriye’nin Irak politikası, Suriye Kürtlerinin durumu, Türkiye-Suriye ilişkileri, Kuzey Irak’ta İsrail varlığı gibi konulara ilişkin değerlendirmeler yer alacaktır. Çalışma Suriye – Kuzey Irak ilişkilerinde Türkiye başlıklı bir genel değerlendirme bölümüyle sonuçlandırılacaktır.
Suriye – Kuzey Irak İlişkilerine Kısa Tarihsel Bakış
Suriye bağımsızlığını kazandığı tarihten itibaren kendi sınırları içindeki Kürt azınlık ile komşu ülkelerdeki Kürtler arasındaki bağı koparma yönünde politikalar izlemiştir. 1950’li yıllarda yükselen Arap milliyetçiliği karşı tepki doğurmuş ve ilk Kürt partisi 1957 yılında “Suriye Kürdistan Demokrat Partisi” adıyla kurulmuştur. Iraklı Kürtlerin Suriyeli Kürtlere olan ilgisi o dönemden itibaren başlamıştır. Bu parti Iraklı Kürt lider Mustafa Barzani’ye bağlı idi. Daha sonra 1965 yılında “Kürt Demokrat İlerleyiş Partisi” kurulmuştur. Bu parti daha sonra 1975 yılında Iraklı Kürt lider Celal Talabani tarafından kurulan KYB ile yakın ilişki içinde olmuştur. [1] Bu yıllar içinde Suriye bir taraftan kendi içindeki Kürtleri ülkenin güneyine göç ettirme, partilerin yasaklanması gibi yöntemler uygularken diğer taraftan bölgede Kürt hareketine karşı da Irak ile askeri işbirliği geliştiriyordu. [2]
1970’lerin ortalarından itibaren kendilerini Baas’ın gerçek temsilcisi gören Suriye ve Irak ilişkileri gerilmeye başlamıştır. 1980 yılında Suriye’nin Irak-İran Savaşı’nda İran’ın yanında yer almasıyla aralarındaki tüm ilişki kopmuştur. Saddam rejimi ile Hafız Esad yönetimi arasında düşmanlığa varan rekabet her iki ülke yönetimini karşı taraftaki muhalif unsurları desteklemeye yöneltmiştir. Irak uzun yıllar boyunca Esad rejimine en büyük tehdit oluşturan Sünni İslamcı Müslüman Kardeşler örgütünü desteklemiştir. Suriye’nin buna yanıtı Iraklı Kürtleri desteklemek olmuştur. Suriye yönetimi Saddam’a karşı özellikle Talabani’nin KYB’si ile yakın ilişki içinde olmuş ve himaye etmiştir. [3]
1997 yılından sonra bu ilişki sürecinde değişim yaşanmaya başlamıştır. 1997 yılı Irak ve Suriye arasında, Irak Savaşı’na kadar sürecek yakınlaşma ve işbirliği sürecinin başladığı tarihtir. Yakınlaşmanın arkasındaki temel güdü 1996 yılında oluşturulmaya başlanan ve askeri ilişkiler temelinde yürütülen Türkiye – İsrail ittifakıdır. Bu yakınlaşmadan tehdit algılayan her iki ülke bölgesel koşulların zorlamasıyla 1980 yılından beri kopardıkları ilişkileri yeniden kurma arayışına girmişlerdir. İşte bu dönemde Suriye yönetimi Irak ile iyileşen ilişkileri nedeniyle Kürtlerle ilişkilerine de mesafe koymaya başlamıştır. [4] Irak Savaşı’na kadar devam eden süreç yeni bir Irak’ın oluşmasıyla tamamen değişmiştir.
Suriye’nin Günümüz Kuzey Irak ve Kürt Politikasını Belirleyen Faktörler
Suriye Irak Savaşı’nın hemen sonrasında ABD’nin askeri müdahale ve rejim değişikliği tehditleriyle karşı karşıya kalmıştır. ABD’nin Orta Doğu politikasının merkezine bölgedeki “otoriter-totaliter rejimlerin demokratikleştirilmesini içeren Büyük Orta Doğu Projesi”ni oturtması Suriye’yi gittikçe köşeye sıkıştırmıştır. Suriye’nin Kuzey Irak’a ve Iraklı Kürtlere bakışı da kendini yaşamsal tehdit altında hissettiği bu ortam altında oluşmaktadır.
a. Genel Irak Vizyonu Çerçevesinde Kuzey Irak
Suriye’nin Orta Doğu ve Irak vizyonu, Kuzey Irak politikasını ve Kürt gruplarla ilişkilerini büyük ölçüde belirlemektedir. Durumu şöyle bir benzetmeyle daha rahat anlayabiliriz. Türkiye’nin Irak’a ilişkin temel kaygısı toprak bütünlüğünün korunmasıdır. Kuzeyde oluşacak olası bir yapının kendi ulusal güvenliğini tehdit edeceğini düşünmektedir. Bunu yaşamsal bir sorun olarak algılayan Türkiye, Irak politikasını büyük ölçüde bu çerçevede oluşturmaktadır. Yani onun Kuzey Irak’a bakışı Irak politikasını şekillendirmektedir. Suriye için ise tersi bir durum söz konusudur. Suriye’nin, tehdit algılamasının merkezinde Türkiye’den farklı olarak Kuzey Irak’ın bizzat kendisi yatmamaktadır. Toprak bütünlüğü bir tehdit unsuru olmakla beraber temel sorun, Amerikanın Irak’taki askeri varlığıdır. Bunu rejimine yönelik yaşamsal bir tehdit olarak görmektedir. Kuzey Irak politikasını ve Kürtlerle ilişkisini bu yaşamsal tehdit bağlamında oluşturmaktadır.
Suriye, savaş sonrası Irak politikasını ABD’nin başarısızlığı üzerine kurgulamış, bölgesel stratejilerinin merkezine “işgal girişimlerine karşı direnişi” oturtmuştur. [5] Suriye’nin Irak’a ilişkin temel hedefleri; ABD’nin askeri olarak tam bir başarısızlığa uğraması, askerlerini geri çekmesi ve Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması olarak sıralanabilir. [6] Bu bağlamda Irak’ta güvenliğin sağlanması yönünde İran kadar olumsuz etkisi olmasa da istikrarsızlığı önleme konusunda da çaba göstermemektedir. Halen Suriye’de 800,000’den fazla Iraklı mülteci yaşamaktadır. Bunların 700,000’e yakını Irak Savaşı’ndan sonra yerleşmişlerdir. Bunlar arasında Irak’taki direnişi örgütleyenler bulunmaktadır. ABD askeri istihbaratının, direnişin bir bölümünün Suriye içinden yönetildiği yönünde raporları bulunmaktadır. [7] Buna göre Suriye, Baasçı ve Saddam yanlılarını ülkesinde barındırmakta ve para yardımı yapmaktadır. El-Kaide bağlantılı direnişçiler Irak’a Suriye topraklarından geçmektedirler.
Buna karşılık Kuzey Irak’a baktığımızda Suriye’nin görmek istediğinin tersi bir durumla karşılaşmaktayız. Şu an Irak’ın en istikrarlı bölgesi burasıdır. Orta ve güneyde büyük zorluk yaşayan ABD en azından Kuzey Irak’ta güvenlik konusunda nispeten rahattır. ABD, Kuzey Irak’ta istikrarı bozacağı gerekçesiyle Türkiye’nin baskılarına rağmen PKK’ya karşı bir operasyona girişmemektedir. Kuzey Irak’ın güvenlik ve istikrarı Kürtlerin en büyük güvencesi durumundadır.
Irak politikasını ABD’nin başarısızlığı üzerine kurmuş Suriye için ise bu kabul edilemez bir durumdur. Kürtlerin ABD ile kurmuş oldukları yakın ilişki Suriye’nin Kürtlerle arasına mesafe koymaktadır. Bu kızgınlık ABD’nin Irak’tan çekilmesinden sonra “intikam” almalarına neden olabilecek boyutlara ulaşmış durumdadır. [8] Sorunun temelinde Kürtlerin bağımsızlık yolunda ilerlemelerinden çok ABD ile kurdukları yakın ilişki yatmaktadır.
b. İç Kaygılar ve Kuzey Irak
Kürtler Suriye’nin en fazla nüfusa sahip etnik azınlığıdır. Çoğunluk, ülkenin kuzeydoğusunda Irak ve Türkiye sınırı boyunca yerleşmiştir. Buralar dışında Şam, Halep ve Latakya’da önemli sayıda Kürt bulunmaktadır. Toplam nüfusları hakkında kesin rakamlar bilinmemektedir. Ancak çeşitli kaynaklardaki verilerden yola çıkarak, ülke nüfusunun yüzde 8 ila 10’u arasında olduğu söylenebilir. Bu da yaklaşık 1,25 – 1,5 milyona denk gelmektedir. [9]
Suriye’de Kürt sorununun temeli, diğer ülkelerde olduğu gibi 20. yüzyılın başlarına kadar gitmektedir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Orta Doğu’da sınırların çizilmesiyle, Irak ve Türkiye’den daha az sayıda Kürt, Fransız mandası altındaki Suriye sınırları içinde kalmıştır. Bunlara ek olarak; 1920’li ve 1930’lu yıllarda Türkiye’de çıkan ayaklanmaların bastırılması sonrasında birçok Kürt, mülteci olarak Suriye’ye geçmiştir. 1960’lı yıllarda yükselen Arap milliyetçiliği ile baskı yoğunlaşmıştır. 1962 yılındaki nüfus sayımı, bugünkü birçok sorunun temelini oluşturmuştur. Sayım sonucunda günümüz rakamlarıyla 150.000 – 200.000 arası Kürt yabancı, 80.000 – 100.000 civarındaki bir nüfus da kayıtsız statüsüne sokulmuştur. Yabancıların toprak ya da ev sahibi olma imkânları bulunmamaktadır. Kamu kuruluşlarında çalışamazlar. Yaptıkları evlilikler resmî olarak tanınmamaktadır. Oy verme gibi siyasal hakları yoktur ve pasaport da verilmediği için yasal olarak Suriye’den ayrılma ya da geri dönme imkânları bulunmamaktadır. Kayıtsız konumunda olanların durumu ise daha kötüdür. Bu kişilerin kimlik kartları dahi bulunmamakta ve resmî nüfus kayıtlarında bile yer almamaktadırlar. [10]
Suriye’de Kürt sorunu diğer bölge ülkelerinden farklı bir aşamadadır. Suriye’de halen yasal olmayan on üç Kürt partisi faaliyet göstermektedir. Bunlardan hiçbiri bağımsız devlet talebini gündeme getirmemektedir. Mücadelelerinin, Iraklı Kürtlerden farklı olduğunu vurgulamaktadırlar. Bağımsızlıktan ziyade kendi kültürlerine uygun, özgürce yaşam mücadelesi verdiklerini ve “Suriye vatandaşı” olmayı istediklerini belirtmektedirler. [11] Zaten Suriye’de Kürtler ve diğer tüm muhalif hareketler rejim karşısında son derece zayıftır. Ancak kendi koşulları içinde değerlendirecek olursak, Suriye’de Kürt hareketinde belli bir hareketlenme vardır ve Suriye yönetimi Kuzey Irak’taki gelişmelerden rahatsızlık duymaktadır. Iraklı Kürtlerin özerklik elde etmeleri, Arapça’nın yanında Kürtçe’nin de resmî dil kabul edilmesi, cumhurbaşkanının Kürt olması Suriye Kürtlerini etkilemiş, cesaretlendirmiştir. Bunun yanında Iraklı Kürtlerin Suriye Kürtleri üzerine oynamaya başlaması süreci hızlandırmıştır. Örneğin 2004 yılındaki Kamışlı olaylarında, Suriye Kürtlerine yakınlığıyla bilinen KYB’nin parmağı olduğu yönünde birçok iddia, hem Batı hem de Arap basınında yer almıştır. [12] ABD’de düzenlenen Suriye Kürtleri konferansına Talabani’nin oğlunun katılması da, Kuzey Iraklı Kürtlerin konuya artık daha farklı yaklaştıklarının bir göstergesidir.
Sonuç olarak; Türkiye kadar ciddi bir güvenlik problemi olarak algılamamakla beraber, Kuzey Irak’taki gelişmelerin istikrarını olumsuz etkileyebileceğini düşünmektedir. Son üç yıl içinde Suriye Kürtleri arasında yükselen milliyetçilik ve çıkan ayaklanmaların Kuzey Irak’tan bağımsız olmadığı kesindir.
c. Türkiye ile İlişkilerin Etkisi
Uzun yıllar karşılıklı tehdit algılamasına dayalı yürüyen Türkiye – Suriye ilişkilerinde 1998 yılı kırılma noktası olmuştur. Hatay ve su sorunu gibi konular olmakla beraber ilişkilerde gerginliğin temel nedeni PKK terör örgütüne Suriye’nin verdiği destekti. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması ve ardından imzalanan Adana Mutabakatı, günümüze kadar süren teröre karşı işbirliği sürecini başlatmıştır. Güvenlik komiteleri düzenli olarak toplanmaktadır. Bu konuda Türkiye ile Suriye arasında “içten ve güven esasına dayalı bir işbirliği” yürütülmektedir. [13]
PKK konusunun çözülmesinin ardından Irak Savaşı’nın yarattığı ortak bölgesel güvenlik kaygıları iki ülkeyi daha da yakınlaştırmıştır. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Şam ziyaretleri ve Türkiye’nin ilk kez bir Suriye Devlet Başkanını ağırladığı Beşar Esad ziyareti yakınlaşmayı pekiştirmiş, uzun yıllara dayalı psikolojik önyargıların aşılmasında önemli rol oynamıştır.
Günümüzde bu yakın ilişki süreci her iki ülke için ne anlam ifade ediyor diye bakacak olursak: Türkiye açısından;
- Türkiye her şeyden önce Suriye’nin kendisi için bir güvenlik problemi olmasını istememektedir. Suriye sınırının sorun üreten olmaktan çıkıp tersine olumlu katkı sağlayacak bir sınıra dönüştürme arayışındadır.
- PKK’ya yönelik yürütülen işbirliğinden son derece memnundur ve bunun devamını beklemektedir.
- AKP hükümetiyle beraber geliştirilen “komşularla sıfır sorun” ve “Osmanlının miras bıraktığı coğrafyada etkin olma” gibi açılımlar açısından Suriye büyük önem taşımaktadır. Her şeyden önce kendi istikrarı için herhangi bir komşusuyla sorun yaşamak istememektedir. Osmanlının miras bıraktığı coğrafya yani Orta Doğu’da etkinlik açısından da ilişkiler büyük önem taşımaktadır. Suriye ile sağlanan yakın ilişki sayesindedir ki Türkiye Hamas ile daha kolay temasa geçebilmiş, Lübnan’a asker gönderirken daha rahat hareket edebilmiştir (Bu girişimlerin doğru ya da yanlışlığı ayrı tartışma konularıdır).
- İlişkilerin Türkiye açısından bir diğer önemli boyutu tabi ki ekonomiktir. Komşusu olmasına rağmen siyasi ilişkilerin durumu nedeniyle ticaretin son derece sınırlı olduğu döneme göre hızlı bir artış görülmektedir.
- Türkiye için bir diğer önemli beklenti de Kuzey Irak’a ilişkin ortak hareket etme ve işbirliğidir. Bu madde sonuç bölümünde daha detaylı olarak ele alınacaktır.
İlişkilere Suriye açısından bakılacak olursa, “Suriye’nin Türkiye için olduğundan çok daha fazla Türkiye, Suriye açısından önem taşımaktadır” şeklinde bir yargı yanlış olmayacaktır.
- Suriye her şeyden önce ABD’nin Irak’taki varlığının etkilerini hissetmektedir. ABD’nin Suriye rejiminden duyduğu rahatsızlık bilinmektedir. Buna bir de Bush ve yeni muhafazakar yönetimin tek taraflı, güce ve tehdide dayalı çözüm yöntemleri eklenince Suriye kendini rejim tehlikesiyle karşı karşıya hissetmektedir. Bu durumda ilişkiler, olası bir müdahaleye, baskı politikalarına Türkiye’nin muhalefetini sağlamak açısından önem taşımaktadır.
- Suriye, Irak Savaşı’ndan sonra kendini tamamen kuşatılmış hissetmektedir. Güneyden İsrail’le karşı karşıyadır. Ön savunma hattı olarak düşünülebilecek Lübnan’ı yavaş yavaş kaybetmektedir. Doğusunda ABD askeri varlığıyla direk karşı karşıyadır. Kuzeyinde de Türkiye ile sorun yaşıyor olsa tam bir köşeye sıkışma duygusu içinde olacaktır. Türkiye ile ilişkiler bu durumu kırmak için önemlidir.
- Suriye sadece komşularıyla değil bölgesinde ve dünyada da bir yalnızlık içindedir. Özellikle Hariri suikastı sonrasında eleştirilere maruz kalmıştır. Daha sonra İkinci Lübnan Savaşı’nda Hizbullah yanlısı tutumu nedeniyle Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi ülkelerle arası açılmıştır. Avrupa Birliği (AB) ile de ABD’ye nazaran olumlu bir düzeyde seyreden ilişkiler suikast sonrasında kopmuştur. Uluslararası ortamdaki izole konumundan kurtulmak ve bir çıkış için Türkiye’ye ihtiyaç duymaktadır.
- Suriye’nin Orta Doğu politikasının temeli uzun yıllardır İran ile yürütülen ittifak ilişkisine dayanmaktadır. Ancak son yıllarda bu ilişkideki güç dengelerinde Suriye aleyhine bir değişim yaşanmaktadır. İran’ın bölgede artan etkinliğinden Suriye de çekinmektedir. Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak İran’ı dengeleyebileceğini düşünmektedir. Bu nedenle de “Türkiye’nin Orta Doğu’da daha aktif, sorumluluk alan bir rol üstlenmesini” istemektedirler. [14] İran’ın Şii-Sünni çatışmasını körüklemek, Irak’ta bir B planının olması (bölünmeyi istemek gibi) gibi politikalar güdebileceğini düşünmekte ve tam olarak güvenememektedir. İşte bu ortamda Türkiye denge unsuru olarak büyük önem taşımaktadır.
- Suriye, İran’ın yakın zamanda bir askeri müdahale ile karşılaşma olasılığını görmektedir. İran’ın çözülmesi durumunda Suriye’nin direnci ortadan kalkacaktır. Böyle bir durumda yanaşabileceği güç de Türkiye olacaktır. Suriye’de Hafız Esad’ın dış politikada uyguladığı stratejilerden biri “açık kapı politikası” olarak tanımlanmaktadır. [15] Buna göre “Esad hiçbir zaman en kötü düşmanına bile kapıları tam olarak kapatmamaktadır.” Bu yaklaşım şartların her zaman değişebileceği ve en kötü ihtimallerin göz önünde tutulması mantığına dayanmaktadır. İşte Türkiye ile ilişkiler, İran’a askeri müdahale gibi bir felaket senaryosunda Suriye için açık kapı işlevi görerek ABD ve Batı’ya yanaşmasını sağlayacaktır.
- Suriye AB’yi ABD’den farklı görmektedir. Onlara göre “Avrupa projesi daha ılımlıdır. Avrupa’nın yaklaşımı empozeden çok ortak çıkarlara dayanmaktadır. Bu yaklaşım bölge çıkarlarını da gözeten bir yaklaşımdır.” [16] Bu nedenle kendisine bir müdahaleye karşı ABD’yi dengelemek için de AB ile ilişkilere önem vermektedirler. Türkiye’nin AB sürecini desteklemekte, AB ile ilişkilerinde köprü işlevi görebileceğini düşünmektedirler.
- Aynı Türkiye gibi Suriye de Irak bağlamında işbirliği arayışındadır.
- Suriye ekonomik anlamda da zor bir süreçten geçmektedir. Irak Savaşı ile beraber hem kendisi için çok önemli bu pazarı kaybetmiş hem de Saddam döneminde ülkeye büyük gelir sağlayan Kerkük-Banyas boru hattından gelen petrol gelirlerinden mahrum kalmıştır. Bunun yanında yine Lübnan’daki etkinliğin kaybedilmesi burada uzun yıllardır yerleştirdiği çıkar düzeninin bozulmasına neden olmuştur. Bu ortamda Suriye aynı zamanda bir ekonomik çıkış da aramaktadır. Türkiye bu imkanı sağlamaktadır. Hem sınır ticareti, hem de Türk işadamlarının Suriye’de yapacağı yatırımlara ihtiyaç duymaktadırlar.
İşte böylesine zorlu bir ortam ve Türkiye’ye duyduğu ihtiyaç nedeniyle, Kuzey Irak konusunda Türkiye’nin yanında yer almaktadır. Bunu İran’ın PKK konusunda Türkiye’ye yaptığı jestlere benzetebiliriz.
d. Kuzey Irak’ta ABD ve İsrail Varlığının Etkisi
Suriye’deki algılama, doğru ya da yanlış, Kürt devletinin bir “İsrail Projesi” olduğu şeklindedir. [17] İsrailliler Kuzey Iraklı Kürtlere destek vermediklerini ve bunun kendi çıkarlarına aykırı olduğunu ifade etmektedirler. Her şeyden önce olası bir Kürt yapılanmasının büyük ölçüde İran’ın kontrolüne geçeceğini düşünmektedirler. Bunun yanında Kürt ayrılığının Irak’ta parçalanmayı hızlandırarak Şiilerin de güneyde kendi yollarını çizmesine neden olacağını ve bu yapının da İran etkisinde olacağını söylemektedirler. [18] Bu nedenlerden ötürü bağımsız bir Kürt devletinin destekledikleri iddialarını reddetmektedirler. Bunda gerçeklik payı olduğu söylenebilir. Irak’ın bir bilinmeze doğru gitmesi İsrail’in güvenliğini eskisine oranla daha tehdit eder durumdadır. İsrail iç istihbarat örgütü Shin Bet’in başkanı Yuval Diskin’in “Saddam’ı özleyebiliriz” [19] şeklindeki ifadesi kaygıları açıkça göstermektedir.
Ancak bunlar Suriye’deki algılamayı değiştirmemektedir. Bunu destekleyen veriler de bulunmaktadır. Tarihi Yahudi – Kürt ilişkileri, İsrailli ajanların Kuzey Irak’ta yoğun olarak faaliyet gösterdiğine ilişkin haberler bu algılamayı pekiştirmektedir. [20] İsrail’in Kuzey Irak’tan toprak satın alarak Suriye ve İran’a yönelik istihbarat faaliyetleri yürüttüğü ve Kürtlerin de işbirliği yaptığı haberleri Suriye’nin Kuzey Irak ve Kürtlere bakışında önemli rol oynamaktadır. “Kürtlerin İsraillilerle ilişkisi”, Suriye ve İran tarafından kabul edilebilirliklerinin önündeki en büyük engellerden biridir.
İsrail’e ek olarak ABD’nin oradaki varlığı da yine Suriyelileri tedirgin etmektedir. ABD’nin çekilme planlarında en öne çıkanı Kuzey Irak’ta kalıcı bir askeri üs kurulması üzerinedir. Bütün bunlar Suriye’nin Kuzey Irak’a bakışını etkilemekte ve bir sorun kaynağı olarak algılamaya itmektedir. Suriyeliler arasında “ABD’nin çekilmesinden sonra Kürtlere ABD ile işbirliğinin bedelini ödetmek” şeklinde bir düşünce hakimdir. [21]
Sonuç: Suriye - Kuzey Irak İlişkisi ve Türkiye
Suriye genel olarak Kürt kartını komşularıyla ilişkilerinde bir dış politika aracı olarak kullanmıştır. Kürt hareketinin Suriye içindeki durumu nedeniyle diğer ülkelere nazaran rahat hareket edebilmiştir. Ancak ne zaman Kürt hareketinin çok fazla güçlendiğini hissetse bunu kendi için de bir tehlike olarak algılamıştır. Bunu en açık Türkiye’ye karşı desteklediği PKK politikasında görebiliriz. Suriye, Körfez Savaşı’ndan sonra PKK’ya sağladığı siyasi ve askeri desteği azaltmıştır. Bundaki en önemli etkenlerden biri PKK’nın Türkiye’de geldiği aşamanın “acaba başarılı olabilir mi” endişesi olmuştur. Suriye kendi çıkarları açısından düşünülenden fazla gelişme gösteren PKK’yı o yıllarda Türkiye’ye budatmıştır. [22] Yine Irak’taki durumun da Körfez savaşı sonrasında kendini rahatsız ettiğini düşündüğü zamanlarda Türkiye ve İran ile yakınlaşarak bu ülkedeki gelişmelere karşı birlikte hareket etmiştir. [23]
Günümüze baktığımızda ise Türkiye ile Suriye’nin Kuzey Irak konusunda ortak fikirlere sahip olduğu görülmektedir. Ancak yine de çok etkin bir ortak politika yürütülememektedir. Bunun temel nedeni, Irak sorununun merkezine farklı konuların yatırılmasıdır. Suriye esasen çelişkili bir politika izlemektedir. Irak’a ilişkin iki beklentisinden biri ABD’nin başarısızlığı diğeri de toprak bütünlüğünün korunmasıdır. ABD’nin başarısızlığa uğratılması için desteklenen direniş diğer taraftan Irak’ın bölünmesi sürecini hızlandırmaktadır. Her ne kadar Irak’ın bölünmesini istemese de, tehdit algılamasının merkezinde ABD sorunu olduğu için çelişkili bir politika izlemektedir. Bu durum Türkiye – Suriye ilişkilerini bozan bir faktör olmasa da ortak ve etkin bir politika oluşturulmasını engellemektedir.
Bahsedilen koordinesizlik en net olarak Kerkük ve Kuzey Irak’ta PKK varlığı konularında görülmektedir. Türkiye’nin Kerkük konusundaki kaygıları bilinmektedir. Kerkük’ün olası bir Kürt devletinin yaşayabilirliği için hayati olduğunu düşünen Türkiye, ayrı bir statüsü olmasını savunmaktadır. 2007 yılı sonunda yapılması planlanan referandumu da ertelemek isteğindedir. Suriye’nin bu kaygıları çok fazla dikkate almadığı görülmektedir. Bu onun esas kaygısının Kuzey Irak olmamasından kaynaklanmaktadır. Gündemi daha farklıdır. Kerkük konusunu çok ön plana çıkarmamakta, Türkiye’nin tezlerini güçlü biçimde savunmamaktadır. PKK konusunda ise daha farklı bir tutum sergilemektedirler. Bu konuda Türkiye’nin haklılığını savunmaktadır. Hatta askeri bir müdahaleye bile ses çıkarmayacaklarını, destekleyeceklerini söyleyebiliriz. Ancak buradaki temel güdü PKK’nın yaratabileceği güvenlik problemi değildir. Türkiye böyle bir operasyon düzenlerse ABD ile ilişkilerinin kopma noktasına gelebileceğini düşünmektedir.
Türkiye, Suriye ile yakın ilişkilerini Kuzey Irak bağlamında daha etkin olarak kullanabilir. İlişkilerde pek tabii karşılıklı çıkar ve kazançlar söz konusudur ancak Türkiye’nin Suriye ile yakın ilişkileri nedeniyle yaşayacağı kayıp, Suriye’nin aynı ilişki nedeniyle kaybedeceklerinden fazla olabilir. Çünkü ABD ve İsrail, Türkiye’nin Suriye ile iyi ilişkilerini kabullenmekte zorlanmaktadır. Bu şartlar altında Suriye, Kuzey Irak bağlamında daha ileri bir tutum sergileyerek, kendisine stratejik açılım sağlayan Türkiye’nin kazanımlarını daha belirgin hale getirmeli ve Suriye-Türkiye ilişkileri bağlamında Türkiye’nin elini güçlendirecek somut adımlar atmalıdır.
Irak Savaşı’nın Orta Doğu’da yarattığı köklü değişimden en çok etkilenenlerin başında Suriye ve bölgede yaşayan Kürtler gelmektedir. Kürtler, Kuzey Irak’ta bağımsız devlet kurma yolunda tarihi bir fırsat yakalamıştır. Suriye ise “rejim değişikliği, bölünme, askeri müdahale gibi” senaryolarla karşı karşıya bırakmıştır. Bu ortam Suriye’yi çok daha fazla Türkiye’ye itmiştir. Türkiye’nin en büyük kaygısının Kuzey Irak olduğunu bilen Suriye, aynı İran gibi, bu konuda destek vermekte, Kuzey Irak’taki gelişmelerin kendisi için de kabul edilemez olduğunu ifade etmektedir. Peki gerçekten Suriye Kuzey Irak’taki gelişmelerden Türkiye kadar rahatsız mı, Türkiye’nin askeri operasyonunu neden destekler, Suriye’nin Kuzey Irak ve Kürtlere ilişkin kaygılarının arkasındaki gerçek neden nedir? Çalışma bazı ortak kaygılar taşımakla beraber Türkiye ile Suriye’nin Irak’a ilişkin gündemlerinin birbirinden farklı olduğu ve bu nedenle ortak bir Kuzey Irak politikası oluşturamadıklarını savunmaktadır. Makalede bu sav çerçevesinde yukarıdaki sorulara yanıt aranmaya çalışılacaktır.
Yazı üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kısaca 1950’lerden Irak Savaşı’na kadar geçen sürede Suriye’nin Kuzey Iraklı Kürtlerle ilişkisi ele alınacaktır. Çalışmanın esasını oluşturan ikinci bölümde Irak Savaşı’ndan sonra Suriye’nin Kuzey Irak ve Iraklı Kürtlere bakışını belirleyen faktörler analiz edilmeye çalışılacaktır. Burada Suriye’nin Irak politikası, Suriye Kürtlerinin durumu, Türkiye-Suriye ilişkileri, Kuzey Irak’ta İsrail varlığı gibi konulara ilişkin değerlendirmeler yer alacaktır. Çalışma Suriye – Kuzey Irak ilişkilerinde Türkiye başlıklı bir genel değerlendirme bölümüyle sonuçlandırılacaktır.
Suriye – Kuzey Irak İlişkilerine Kısa Tarihsel Bakış
Suriye bağımsızlığını kazandığı tarihten itibaren kendi sınırları içindeki Kürt azınlık ile komşu ülkelerdeki Kürtler arasındaki bağı koparma yönünde politikalar izlemiştir. 1950’li yıllarda yükselen Arap milliyetçiliği karşı tepki doğurmuş ve ilk Kürt partisi 1957 yılında “Suriye Kürdistan Demokrat Partisi” adıyla kurulmuştur. Iraklı Kürtlerin Suriyeli Kürtlere olan ilgisi o dönemden itibaren başlamıştır. Bu parti Iraklı Kürt lider Mustafa Barzani’ye bağlı idi. Daha sonra 1965 yılında “Kürt Demokrat İlerleyiş Partisi” kurulmuştur. Bu parti daha sonra 1975 yılında Iraklı Kürt lider Celal Talabani tarafından kurulan KYB ile yakın ilişki içinde olmuştur. [1] Bu yıllar içinde Suriye bir taraftan kendi içindeki Kürtleri ülkenin güneyine göç ettirme, partilerin yasaklanması gibi yöntemler uygularken diğer taraftan bölgede Kürt hareketine karşı da Irak ile askeri işbirliği geliştiriyordu. [2]
1970’lerin ortalarından itibaren kendilerini Baas’ın gerçek temsilcisi gören Suriye ve Irak ilişkileri gerilmeye başlamıştır. 1980 yılında Suriye’nin Irak-İran Savaşı’nda İran’ın yanında yer almasıyla aralarındaki tüm ilişki kopmuştur. Saddam rejimi ile Hafız Esad yönetimi arasında düşmanlığa varan rekabet her iki ülke yönetimini karşı taraftaki muhalif unsurları desteklemeye yöneltmiştir. Irak uzun yıllar boyunca Esad rejimine en büyük tehdit oluşturan Sünni İslamcı Müslüman Kardeşler örgütünü desteklemiştir. Suriye’nin buna yanıtı Iraklı Kürtleri desteklemek olmuştur. Suriye yönetimi Saddam’a karşı özellikle Talabani’nin KYB’si ile yakın ilişki içinde olmuş ve himaye etmiştir. [3]
1997 yılından sonra bu ilişki sürecinde değişim yaşanmaya başlamıştır. 1997 yılı Irak ve Suriye arasında, Irak Savaşı’na kadar sürecek yakınlaşma ve işbirliği sürecinin başladığı tarihtir. Yakınlaşmanın arkasındaki temel güdü 1996 yılında oluşturulmaya başlanan ve askeri ilişkiler temelinde yürütülen Türkiye – İsrail ittifakıdır. Bu yakınlaşmadan tehdit algılayan her iki ülke bölgesel koşulların zorlamasıyla 1980 yılından beri kopardıkları ilişkileri yeniden kurma arayışına girmişlerdir. İşte bu dönemde Suriye yönetimi Irak ile iyileşen ilişkileri nedeniyle Kürtlerle ilişkilerine de mesafe koymaya başlamıştır. [4] Irak Savaşı’na kadar devam eden süreç yeni bir Irak’ın oluşmasıyla tamamen değişmiştir.
Suriye’nin Günümüz Kuzey Irak ve Kürt Politikasını Belirleyen Faktörler
Suriye Irak Savaşı’nın hemen sonrasında ABD’nin askeri müdahale ve rejim değişikliği tehditleriyle karşı karşıya kalmıştır. ABD’nin Orta Doğu politikasının merkezine bölgedeki “otoriter-totaliter rejimlerin demokratikleştirilmesini içeren Büyük Orta Doğu Projesi”ni oturtması Suriye’yi gittikçe köşeye sıkıştırmıştır. Suriye’nin Kuzey Irak’a ve Iraklı Kürtlere bakışı da kendini yaşamsal tehdit altında hissettiği bu ortam altında oluşmaktadır.
a. Genel Irak Vizyonu Çerçevesinde Kuzey Irak
Suriye’nin Orta Doğu ve Irak vizyonu, Kuzey Irak politikasını ve Kürt gruplarla ilişkilerini büyük ölçüde belirlemektedir. Durumu şöyle bir benzetmeyle daha rahat anlayabiliriz. Türkiye’nin Irak’a ilişkin temel kaygısı toprak bütünlüğünün korunmasıdır. Kuzeyde oluşacak olası bir yapının kendi ulusal güvenliğini tehdit edeceğini düşünmektedir. Bunu yaşamsal bir sorun olarak algılayan Türkiye, Irak politikasını büyük ölçüde bu çerçevede oluşturmaktadır. Yani onun Kuzey Irak’a bakışı Irak politikasını şekillendirmektedir. Suriye için ise tersi bir durum söz konusudur. Suriye’nin, tehdit algılamasının merkezinde Türkiye’den farklı olarak Kuzey Irak’ın bizzat kendisi yatmamaktadır. Toprak bütünlüğü bir tehdit unsuru olmakla beraber temel sorun, Amerikanın Irak’taki askeri varlığıdır. Bunu rejimine yönelik yaşamsal bir tehdit olarak görmektedir. Kuzey Irak politikasını ve Kürtlerle ilişkisini bu yaşamsal tehdit bağlamında oluşturmaktadır.
Suriye, savaş sonrası Irak politikasını ABD’nin başarısızlığı üzerine kurgulamış, bölgesel stratejilerinin merkezine “işgal girişimlerine karşı direnişi” oturtmuştur. [5] Suriye’nin Irak’a ilişkin temel hedefleri; ABD’nin askeri olarak tam bir başarısızlığa uğraması, askerlerini geri çekmesi ve Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması olarak sıralanabilir. [6] Bu bağlamda Irak’ta güvenliğin sağlanması yönünde İran kadar olumsuz etkisi olmasa da istikrarsızlığı önleme konusunda da çaba göstermemektedir. Halen Suriye’de 800,000’den fazla Iraklı mülteci yaşamaktadır. Bunların 700,000’e yakını Irak Savaşı’ndan sonra yerleşmişlerdir. Bunlar arasında Irak’taki direnişi örgütleyenler bulunmaktadır. ABD askeri istihbaratının, direnişin bir bölümünün Suriye içinden yönetildiği yönünde raporları bulunmaktadır. [7] Buna göre Suriye, Baasçı ve Saddam yanlılarını ülkesinde barındırmakta ve para yardımı yapmaktadır. El-Kaide bağlantılı direnişçiler Irak’a Suriye topraklarından geçmektedirler.
Buna karşılık Kuzey Irak’a baktığımızda Suriye’nin görmek istediğinin tersi bir durumla karşılaşmaktayız. Şu an Irak’ın en istikrarlı bölgesi burasıdır. Orta ve güneyde büyük zorluk yaşayan ABD en azından Kuzey Irak’ta güvenlik konusunda nispeten rahattır. ABD, Kuzey Irak’ta istikrarı bozacağı gerekçesiyle Türkiye’nin baskılarına rağmen PKK’ya karşı bir operasyona girişmemektedir. Kuzey Irak’ın güvenlik ve istikrarı Kürtlerin en büyük güvencesi durumundadır.
Irak politikasını ABD’nin başarısızlığı üzerine kurmuş Suriye için ise bu kabul edilemez bir durumdur. Kürtlerin ABD ile kurmuş oldukları yakın ilişki Suriye’nin Kürtlerle arasına mesafe koymaktadır. Bu kızgınlık ABD’nin Irak’tan çekilmesinden sonra “intikam” almalarına neden olabilecek boyutlara ulaşmış durumdadır. [8] Sorunun temelinde Kürtlerin bağımsızlık yolunda ilerlemelerinden çok ABD ile kurdukları yakın ilişki yatmaktadır.
b. İç Kaygılar ve Kuzey Irak
Kürtler Suriye’nin en fazla nüfusa sahip etnik azınlığıdır. Çoğunluk, ülkenin kuzeydoğusunda Irak ve Türkiye sınırı boyunca yerleşmiştir. Buralar dışında Şam, Halep ve Latakya’da önemli sayıda Kürt bulunmaktadır. Toplam nüfusları hakkında kesin rakamlar bilinmemektedir. Ancak çeşitli kaynaklardaki verilerden yola çıkarak, ülke nüfusunun yüzde 8 ila 10’u arasında olduğu söylenebilir. Bu da yaklaşık 1,25 – 1,5 milyona denk gelmektedir. [9]
Suriye’de Kürt sorununun temeli, diğer ülkelerde olduğu gibi 20. yüzyılın başlarına kadar gitmektedir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Orta Doğu’da sınırların çizilmesiyle, Irak ve Türkiye’den daha az sayıda Kürt, Fransız mandası altındaki Suriye sınırları içinde kalmıştır. Bunlara ek olarak; 1920’li ve 1930’lu yıllarda Türkiye’de çıkan ayaklanmaların bastırılması sonrasında birçok Kürt, mülteci olarak Suriye’ye geçmiştir. 1960’lı yıllarda yükselen Arap milliyetçiliği ile baskı yoğunlaşmıştır. 1962 yılındaki nüfus sayımı, bugünkü birçok sorunun temelini oluşturmuştur. Sayım sonucunda günümüz rakamlarıyla 150.000 – 200.000 arası Kürt yabancı, 80.000 – 100.000 civarındaki bir nüfus da kayıtsız statüsüne sokulmuştur. Yabancıların toprak ya da ev sahibi olma imkânları bulunmamaktadır. Kamu kuruluşlarında çalışamazlar. Yaptıkları evlilikler resmî olarak tanınmamaktadır. Oy verme gibi siyasal hakları yoktur ve pasaport da verilmediği için yasal olarak Suriye’den ayrılma ya da geri dönme imkânları bulunmamaktadır. Kayıtsız konumunda olanların durumu ise daha kötüdür. Bu kişilerin kimlik kartları dahi bulunmamakta ve resmî nüfus kayıtlarında bile yer almamaktadırlar. [10]
Suriye’de Kürt sorunu diğer bölge ülkelerinden farklı bir aşamadadır. Suriye’de halen yasal olmayan on üç Kürt partisi faaliyet göstermektedir. Bunlardan hiçbiri bağımsız devlet talebini gündeme getirmemektedir. Mücadelelerinin, Iraklı Kürtlerden farklı olduğunu vurgulamaktadırlar. Bağımsızlıktan ziyade kendi kültürlerine uygun, özgürce yaşam mücadelesi verdiklerini ve “Suriye vatandaşı” olmayı istediklerini belirtmektedirler. [11] Zaten Suriye’de Kürtler ve diğer tüm muhalif hareketler rejim karşısında son derece zayıftır. Ancak kendi koşulları içinde değerlendirecek olursak, Suriye’de Kürt hareketinde belli bir hareketlenme vardır ve Suriye yönetimi Kuzey Irak’taki gelişmelerden rahatsızlık duymaktadır. Iraklı Kürtlerin özerklik elde etmeleri, Arapça’nın yanında Kürtçe’nin de resmî dil kabul edilmesi, cumhurbaşkanının Kürt olması Suriye Kürtlerini etkilemiş, cesaretlendirmiştir. Bunun yanında Iraklı Kürtlerin Suriye Kürtleri üzerine oynamaya başlaması süreci hızlandırmıştır. Örneğin 2004 yılındaki Kamışlı olaylarında, Suriye Kürtlerine yakınlığıyla bilinen KYB’nin parmağı olduğu yönünde birçok iddia, hem Batı hem de Arap basınında yer almıştır. [12] ABD’de düzenlenen Suriye Kürtleri konferansına Talabani’nin oğlunun katılması da, Kuzey Iraklı Kürtlerin konuya artık daha farklı yaklaştıklarının bir göstergesidir.
Sonuç olarak; Türkiye kadar ciddi bir güvenlik problemi olarak algılamamakla beraber, Kuzey Irak’taki gelişmelerin istikrarını olumsuz etkileyebileceğini düşünmektedir. Son üç yıl içinde Suriye Kürtleri arasında yükselen milliyetçilik ve çıkan ayaklanmaların Kuzey Irak’tan bağımsız olmadığı kesindir.
c. Türkiye ile İlişkilerin Etkisi
Uzun yıllar karşılıklı tehdit algılamasına dayalı yürüyen Türkiye – Suriye ilişkilerinde 1998 yılı kırılma noktası olmuştur. Hatay ve su sorunu gibi konular olmakla beraber ilişkilerde gerginliğin temel nedeni PKK terör örgütüne Suriye’nin verdiği destekti. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması ve ardından imzalanan Adana Mutabakatı, günümüze kadar süren teröre karşı işbirliği sürecini başlatmıştır. Güvenlik komiteleri düzenli olarak toplanmaktadır. Bu konuda Türkiye ile Suriye arasında “içten ve güven esasına dayalı bir işbirliği” yürütülmektedir. [13]
PKK konusunun çözülmesinin ardından Irak Savaşı’nın yarattığı ortak bölgesel güvenlik kaygıları iki ülkeyi daha da yakınlaştırmıştır. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Şam ziyaretleri ve Türkiye’nin ilk kez bir Suriye Devlet Başkanını ağırladığı Beşar Esad ziyareti yakınlaşmayı pekiştirmiş, uzun yıllara dayalı psikolojik önyargıların aşılmasında önemli rol oynamıştır.
Günümüzde bu yakın ilişki süreci her iki ülke için ne anlam ifade ediyor diye bakacak olursak: Türkiye açısından;
- Türkiye her şeyden önce Suriye’nin kendisi için bir güvenlik problemi olmasını istememektedir. Suriye sınırının sorun üreten olmaktan çıkıp tersine olumlu katkı sağlayacak bir sınıra dönüştürme arayışındadır.
- PKK’ya yönelik yürütülen işbirliğinden son derece memnundur ve bunun devamını beklemektedir.
- AKP hükümetiyle beraber geliştirilen “komşularla sıfır sorun” ve “Osmanlının miras bıraktığı coğrafyada etkin olma” gibi açılımlar açısından Suriye büyük önem taşımaktadır. Her şeyden önce kendi istikrarı için herhangi bir komşusuyla sorun yaşamak istememektedir. Osmanlının miras bıraktığı coğrafya yani Orta Doğu’da etkinlik açısından da ilişkiler büyük önem taşımaktadır. Suriye ile sağlanan yakın ilişki sayesindedir ki Türkiye Hamas ile daha kolay temasa geçebilmiş, Lübnan’a asker gönderirken daha rahat hareket edebilmiştir (Bu girişimlerin doğru ya da yanlışlığı ayrı tartışma konularıdır).
- İlişkilerin Türkiye açısından bir diğer önemli boyutu tabi ki ekonomiktir. Komşusu olmasına rağmen siyasi ilişkilerin durumu nedeniyle ticaretin son derece sınırlı olduğu döneme göre hızlı bir artış görülmektedir.
- Türkiye için bir diğer önemli beklenti de Kuzey Irak’a ilişkin ortak hareket etme ve işbirliğidir. Bu madde sonuç bölümünde daha detaylı olarak ele alınacaktır.
İlişkilere Suriye açısından bakılacak olursa, “Suriye’nin Türkiye için olduğundan çok daha fazla Türkiye, Suriye açısından önem taşımaktadır” şeklinde bir yargı yanlış olmayacaktır.
- Suriye her şeyden önce ABD’nin Irak’taki varlığının etkilerini hissetmektedir. ABD’nin Suriye rejiminden duyduğu rahatsızlık bilinmektedir. Buna bir de Bush ve yeni muhafazakar yönetimin tek taraflı, güce ve tehdide dayalı çözüm yöntemleri eklenince Suriye kendini rejim tehlikesiyle karşı karşıya hissetmektedir. Bu durumda ilişkiler, olası bir müdahaleye, baskı politikalarına Türkiye’nin muhalefetini sağlamak açısından önem taşımaktadır.
- Suriye, Irak Savaşı’ndan sonra kendini tamamen kuşatılmış hissetmektedir. Güneyden İsrail’le karşı karşıyadır. Ön savunma hattı olarak düşünülebilecek Lübnan’ı yavaş yavaş kaybetmektedir. Doğusunda ABD askeri varlığıyla direk karşı karşıyadır. Kuzeyinde de Türkiye ile sorun yaşıyor olsa tam bir köşeye sıkışma duygusu içinde olacaktır. Türkiye ile ilişkiler bu durumu kırmak için önemlidir.
- Suriye sadece komşularıyla değil bölgesinde ve dünyada da bir yalnızlık içindedir. Özellikle Hariri suikastı sonrasında eleştirilere maruz kalmıştır. Daha sonra İkinci Lübnan Savaşı’nda Hizbullah yanlısı tutumu nedeniyle Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi ülkelerle arası açılmıştır. Avrupa Birliği (AB) ile de ABD’ye nazaran olumlu bir düzeyde seyreden ilişkiler suikast sonrasında kopmuştur. Uluslararası ortamdaki izole konumundan kurtulmak ve bir çıkış için Türkiye’ye ihtiyaç duymaktadır.
- Suriye’nin Orta Doğu politikasının temeli uzun yıllardır İran ile yürütülen ittifak ilişkisine dayanmaktadır. Ancak son yıllarda bu ilişkideki güç dengelerinde Suriye aleyhine bir değişim yaşanmaktadır. İran’ın bölgede artan etkinliğinden Suriye de çekinmektedir. Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak İran’ı dengeleyebileceğini düşünmektedir. Bu nedenle de “Türkiye’nin Orta Doğu’da daha aktif, sorumluluk alan bir rol üstlenmesini” istemektedirler. [14] İran’ın Şii-Sünni çatışmasını körüklemek, Irak’ta bir B planının olması (bölünmeyi istemek gibi) gibi politikalar güdebileceğini düşünmekte ve tam olarak güvenememektedir. İşte bu ortamda Türkiye denge unsuru olarak büyük önem taşımaktadır.
- Suriye, İran’ın yakın zamanda bir askeri müdahale ile karşılaşma olasılığını görmektedir. İran’ın çözülmesi durumunda Suriye’nin direnci ortadan kalkacaktır. Böyle bir durumda yanaşabileceği güç de Türkiye olacaktır. Suriye’de Hafız Esad’ın dış politikada uyguladığı stratejilerden biri “açık kapı politikası” olarak tanımlanmaktadır. [15] Buna göre “Esad hiçbir zaman en kötü düşmanına bile kapıları tam olarak kapatmamaktadır.” Bu yaklaşım şartların her zaman değişebileceği ve en kötü ihtimallerin göz önünde tutulması mantığına dayanmaktadır. İşte Türkiye ile ilişkiler, İran’a askeri müdahale gibi bir felaket senaryosunda Suriye için açık kapı işlevi görerek ABD ve Batı’ya yanaşmasını sağlayacaktır.
- Suriye AB’yi ABD’den farklı görmektedir. Onlara göre “Avrupa projesi daha ılımlıdır. Avrupa’nın yaklaşımı empozeden çok ortak çıkarlara dayanmaktadır. Bu yaklaşım bölge çıkarlarını da gözeten bir yaklaşımdır.” [16] Bu nedenle kendisine bir müdahaleye karşı ABD’yi dengelemek için de AB ile ilişkilere önem vermektedirler. Türkiye’nin AB sürecini desteklemekte, AB ile ilişkilerinde köprü işlevi görebileceğini düşünmektedirler.
- Aynı Türkiye gibi Suriye de Irak bağlamında işbirliği arayışındadır.
- Suriye ekonomik anlamda da zor bir süreçten geçmektedir. Irak Savaşı ile beraber hem kendisi için çok önemli bu pazarı kaybetmiş hem de Saddam döneminde ülkeye büyük gelir sağlayan Kerkük-Banyas boru hattından gelen petrol gelirlerinden mahrum kalmıştır. Bunun yanında yine Lübnan’daki etkinliğin kaybedilmesi burada uzun yıllardır yerleştirdiği çıkar düzeninin bozulmasına neden olmuştur. Bu ortamda Suriye aynı zamanda bir ekonomik çıkış da aramaktadır. Türkiye bu imkanı sağlamaktadır. Hem sınır ticareti, hem de Türk işadamlarının Suriye’de yapacağı yatırımlara ihtiyaç duymaktadırlar.
İşte böylesine zorlu bir ortam ve Türkiye’ye duyduğu ihtiyaç nedeniyle, Kuzey Irak konusunda Türkiye’nin yanında yer almaktadır. Bunu İran’ın PKK konusunda Türkiye’ye yaptığı jestlere benzetebiliriz.
d. Kuzey Irak’ta ABD ve İsrail Varlığının Etkisi
Suriye’deki algılama, doğru ya da yanlış, Kürt devletinin bir “İsrail Projesi” olduğu şeklindedir. [17] İsrailliler Kuzey Iraklı Kürtlere destek vermediklerini ve bunun kendi çıkarlarına aykırı olduğunu ifade etmektedirler. Her şeyden önce olası bir Kürt yapılanmasının büyük ölçüde İran’ın kontrolüne geçeceğini düşünmektedirler. Bunun yanında Kürt ayrılığının Irak’ta parçalanmayı hızlandırarak Şiilerin de güneyde kendi yollarını çizmesine neden olacağını ve bu yapının da İran etkisinde olacağını söylemektedirler. [18] Bu nedenlerden ötürü bağımsız bir Kürt devletinin destekledikleri iddialarını reddetmektedirler. Bunda gerçeklik payı olduğu söylenebilir. Irak’ın bir bilinmeze doğru gitmesi İsrail’in güvenliğini eskisine oranla daha tehdit eder durumdadır. İsrail iç istihbarat örgütü Shin Bet’in başkanı Yuval Diskin’in “Saddam’ı özleyebiliriz” [19] şeklindeki ifadesi kaygıları açıkça göstermektedir.
Ancak bunlar Suriye’deki algılamayı değiştirmemektedir. Bunu destekleyen veriler de bulunmaktadır. Tarihi Yahudi – Kürt ilişkileri, İsrailli ajanların Kuzey Irak’ta yoğun olarak faaliyet gösterdiğine ilişkin haberler bu algılamayı pekiştirmektedir. [20] İsrail’in Kuzey Irak’tan toprak satın alarak Suriye ve İran’a yönelik istihbarat faaliyetleri yürüttüğü ve Kürtlerin de işbirliği yaptığı haberleri Suriye’nin Kuzey Irak ve Kürtlere bakışında önemli rol oynamaktadır. “Kürtlerin İsraillilerle ilişkisi”, Suriye ve İran tarafından kabul edilebilirliklerinin önündeki en büyük engellerden biridir.
İsrail’e ek olarak ABD’nin oradaki varlığı da yine Suriyelileri tedirgin etmektedir. ABD’nin çekilme planlarında en öne çıkanı Kuzey Irak’ta kalıcı bir askeri üs kurulması üzerinedir. Bütün bunlar Suriye’nin Kuzey Irak’a bakışını etkilemekte ve bir sorun kaynağı olarak algılamaya itmektedir. Suriyeliler arasında “ABD’nin çekilmesinden sonra Kürtlere ABD ile işbirliğinin bedelini ödetmek” şeklinde bir düşünce hakimdir. [21]
Sonuç: Suriye - Kuzey Irak İlişkisi ve Türkiye
Suriye genel olarak Kürt kartını komşularıyla ilişkilerinde bir dış politika aracı olarak kullanmıştır. Kürt hareketinin Suriye içindeki durumu nedeniyle diğer ülkelere nazaran rahat hareket edebilmiştir. Ancak ne zaman Kürt hareketinin çok fazla güçlendiğini hissetse bunu kendi için de bir tehlike olarak algılamıştır. Bunu en açık Türkiye’ye karşı desteklediği PKK politikasında görebiliriz. Suriye, Körfez Savaşı’ndan sonra PKK’ya sağladığı siyasi ve askeri desteği azaltmıştır. Bundaki en önemli etkenlerden biri PKK’nın Türkiye’de geldiği aşamanın “acaba başarılı olabilir mi” endişesi olmuştur. Suriye kendi çıkarları açısından düşünülenden fazla gelişme gösteren PKK’yı o yıllarda Türkiye’ye budatmıştır. [22] Yine Irak’taki durumun da Körfez savaşı sonrasında kendini rahatsız ettiğini düşündüğü zamanlarda Türkiye ve İran ile yakınlaşarak bu ülkedeki gelişmelere karşı birlikte hareket etmiştir. [23]
Günümüze baktığımızda ise Türkiye ile Suriye’nin Kuzey Irak konusunda ortak fikirlere sahip olduğu görülmektedir. Ancak yine de çok etkin bir ortak politika yürütülememektedir. Bunun temel nedeni, Irak sorununun merkezine farklı konuların yatırılmasıdır. Suriye esasen çelişkili bir politika izlemektedir. Irak’a ilişkin iki beklentisinden biri ABD’nin başarısızlığı diğeri de toprak bütünlüğünün korunmasıdır. ABD’nin başarısızlığa uğratılması için desteklenen direniş diğer taraftan Irak’ın bölünmesi sürecini hızlandırmaktadır. Her ne kadar Irak’ın bölünmesini istemese de, tehdit algılamasının merkezinde ABD sorunu olduğu için çelişkili bir politika izlemektedir. Bu durum Türkiye – Suriye ilişkilerini bozan bir faktör olmasa da ortak ve etkin bir politika oluşturulmasını engellemektedir.
Bahsedilen koordinesizlik en net olarak Kerkük ve Kuzey Irak’ta PKK varlığı konularında görülmektedir. Türkiye’nin Kerkük konusundaki kaygıları bilinmektedir. Kerkük’ün olası bir Kürt devletinin yaşayabilirliği için hayati olduğunu düşünen Türkiye, ayrı bir statüsü olmasını savunmaktadır. 2007 yılı sonunda yapılması planlanan referandumu da ertelemek isteğindedir. Suriye’nin bu kaygıları çok fazla dikkate almadığı görülmektedir. Bu onun esas kaygısının Kuzey Irak olmamasından kaynaklanmaktadır. Gündemi daha farklıdır. Kerkük konusunu çok ön plana çıkarmamakta, Türkiye’nin tezlerini güçlü biçimde savunmamaktadır. PKK konusunda ise daha farklı bir tutum sergilemektedirler. Bu konuda Türkiye’nin haklılığını savunmaktadır. Hatta askeri bir müdahaleye bile ses çıkarmayacaklarını, destekleyeceklerini söyleyebiliriz. Ancak buradaki temel güdü PKK’nın yaratabileceği güvenlik problemi değildir. Türkiye böyle bir operasyon düzenlerse ABD ile ilişkilerinin kopma noktasına gelebileceğini düşünmektedir.
Türkiye, Suriye ile yakın ilişkilerini Kuzey Irak bağlamında daha etkin olarak kullanabilir. İlişkilerde pek tabii karşılıklı çıkar ve kazançlar söz konusudur ancak Türkiye’nin Suriye ile yakın ilişkileri nedeniyle yaşayacağı kayıp, Suriye’nin aynı ilişki nedeniyle kaybedeceklerinden fazla olabilir. Çünkü ABD ve İsrail, Türkiye’nin Suriye ile iyi ilişkilerini kabullenmekte zorlanmaktadır. Bu şartlar altında Suriye, Kuzey Irak bağlamında daha ileri bir tutum sergileyerek, kendisine stratejik açılım sağlayan Türkiye’nin kazanımlarını daha belirgin hale getirmeli ve Suriye-Türkiye ilişkileri bağlamında Türkiye’nin elini güçlendirecek somut adımlar atmalıdır.
*ASAM, Araştırmacı, Orta Doğu
1 Sami Moubayed, “US Designs on Syria's Kurds”, Asia Times, 09 Nisan 2005.
2 Nihat Ali Özcan, PKK (Kürdistan İşçi Partisi) Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi, ASAM Yayınları, Ankara, 1999.
3 Nihat Ali Özcan.
4 Nihat Ali Özcan.
5 Suriyeli bir yetkili ile Şam’da yapılan görüşme, 07 Şubat 2007.
6 Suriyeli bir yetkili Irak’a ilişkin bakışlarını şu şekilde özetlemiştir: “Irak’taki gelişmeleri destekliyoruz. Halkın direnişini, Irak’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü destekliyoruz. Sorunun çözümü için ek kısa sürede işgalci güçlerin geri çekilme takvimini açıklaması gerekmektedir. Irakta tüm tarafların katılımıyla bir uzlaşı gerçekleşmelidir. Milisler silahsızlandırılmalıdır. Kerkük sorunu çözülmelidir. Eski kurumlarının tasfiyesinin durdurulması gerekmektedir. Uluslararası bir konferans düzenlemelidir.”
7 Bu konuda Batı basınında yayımlanmış birçok yazı ve rapor bulunmaktadır. “Syria’s Pivotal Role in Iraqi Resistance Is Glossed over in Washington”, DEBKAfile Special Military Report; “Syria, Iran Aiding Iraq Insurgents”, Washington Times, 18 Mart 2005.
8 Suriyeli bir yetkili ile yapılan görüşmeden edinilen izlenim.
9 Suriye Kürtleri konusunda daha detaylı bilgi için bkz. Oytun Orhan, “Suriye Kürtleri ve Türkiye”, Stratejik Analiz, Cilt 7 Sayı 73, Mayıs 2006.
10 Human Rights Watch, “Syria - The Sienced Kurds”, Cilt 8, Sayı 4, Ekim 1996.
11 Bu konuda Suriyeli Kürt politikacıların açıklamaları ve konuya bakışı için bkz. Oytun Orhan, “Suriye, Dönüşüm ve Türkiye”, Stratejik Analiz, cilt?Sayı 65, Eylül 2005.
12 2003 yılından sonra artan Kuzey Irak Kürtleri - Suriye Kürtleri ilişkisi ve Kamışlı olaylarında Talabani rolü konusunda yazılar: Gary C. Gambill, “The Kurdish Reawakening in Syria”, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 6, Sayı 4, Nisan 2004; “Talabani Praises the Stance of Syrian Kurdish Party”, Kurdistan Observer, 1 Şubat 2003.
13 Türk Dışişleri Bakanlığından bir yetkiliyle yapılan görüşme.
14 Suriyeli bir yetkili ile Şam’da yapılan görüşme, 08 Şubat 2007.
15 Suriyeli bir yetkili ile Şam’da yapılan görüşme, 07 Şubat 2007.
16 Suriyeli bir yetkili ile Şam’da yapılan görüşme, 08 Şubat 2007.
17 Suriyeli yetkililerle yapılan görüşmeler, 07-09 Şubat 2007.
18 BESA Direktörü Prof. Dr. Efraim İnbar’ın ASAM’da verdiği, “İran’ın Nükleer Programı” konulu konferanstan, 10 Mayıs 2007.
19 “Israel May Rue Saddam Overthrow”, BBC News, 09 Şubat 2006.
20 Amerikalı gazeteci-yazar Seymour Hersh’un bu konuyla ilgili çalışmaları örnek olarak verilebilir. “Israeli Agents Operating in Iraq, Iran and Syria”, Democracy Now, 22 Haziran 2004; “Israelis Using Kurds to Build Power Base”, Guardian, 21 Haziran 2004.
21 Suriyeli yetkililerle yapılan görüşmeler, 07-09 Şubat 2007.
22 Nihat Ali Özcan.23 Robert Olson, ‘The Kurdish Question Four Years on: The Policies of Turkey, Syria Iran and Iraq,’ Middle East Policy, 1994-95, s. 137.
2 Nihat Ali Özcan, PKK (Kürdistan İşçi Partisi) Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi, ASAM Yayınları, Ankara, 1999.
3 Nihat Ali Özcan.
4 Nihat Ali Özcan.
5 Suriyeli bir yetkili ile Şam’da yapılan görüşme, 07 Şubat 2007.
6 Suriyeli bir yetkili Irak’a ilişkin bakışlarını şu şekilde özetlemiştir: “Irak’taki gelişmeleri destekliyoruz. Halkın direnişini, Irak’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü destekliyoruz. Sorunun çözümü için ek kısa sürede işgalci güçlerin geri çekilme takvimini açıklaması gerekmektedir. Irakta tüm tarafların katılımıyla bir uzlaşı gerçekleşmelidir. Milisler silahsızlandırılmalıdır. Kerkük sorunu çözülmelidir. Eski kurumlarının tasfiyesinin durdurulması gerekmektedir. Uluslararası bir konferans düzenlemelidir.”
7 Bu konuda Batı basınında yayımlanmış birçok yazı ve rapor bulunmaktadır. “Syria’s Pivotal Role in Iraqi Resistance Is Glossed over in Washington”, DEBKAfile Special Military Report; “Syria, Iran Aiding Iraq Insurgents”, Washington Times, 18 Mart 2005.
8 Suriyeli bir yetkili ile yapılan görüşmeden edinilen izlenim.
9 Suriye Kürtleri konusunda daha detaylı bilgi için bkz. Oytun Orhan, “Suriye Kürtleri ve Türkiye”, Stratejik Analiz, Cilt 7 Sayı 73, Mayıs 2006.
10 Human Rights Watch, “Syria - The Sienced Kurds”, Cilt 8, Sayı 4, Ekim 1996.
11 Bu konuda Suriyeli Kürt politikacıların açıklamaları ve konuya bakışı için bkz. Oytun Orhan, “Suriye, Dönüşüm ve Türkiye”, Stratejik Analiz, cilt?Sayı 65, Eylül 2005.
12 2003 yılından sonra artan Kuzey Irak Kürtleri - Suriye Kürtleri ilişkisi ve Kamışlı olaylarında Talabani rolü konusunda yazılar: Gary C. Gambill, “The Kurdish Reawakening in Syria”, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 6, Sayı 4, Nisan 2004; “Talabani Praises the Stance of Syrian Kurdish Party”, Kurdistan Observer, 1 Şubat 2003.
13 Türk Dışişleri Bakanlığından bir yetkiliyle yapılan görüşme.
14 Suriyeli bir yetkili ile Şam’da yapılan görüşme, 08 Şubat 2007.
15 Suriyeli bir yetkili ile Şam’da yapılan görüşme, 07 Şubat 2007.
16 Suriyeli bir yetkili ile Şam’da yapılan görüşme, 08 Şubat 2007.
17 Suriyeli yetkililerle yapılan görüşmeler, 07-09 Şubat 2007.
18 BESA Direktörü Prof. Dr. Efraim İnbar’ın ASAM’da verdiği, “İran’ın Nükleer Programı” konulu konferanstan, 10 Mayıs 2007.
19 “Israel May Rue Saddam Overthrow”, BBC News, 09 Şubat 2006.
20 Amerikalı gazeteci-yazar Seymour Hersh’un bu konuyla ilgili çalışmaları örnek olarak verilebilir. “Israeli Agents Operating in Iraq, Iran and Syria”, Democracy Now, 22 Haziran 2004; “Israelis Using Kurds to Build Power Base”, Guardian, 21 Haziran 2004.
21 Suriyeli yetkililerle yapılan görüşmeler, 07-09 Şubat 2007.
22 Nihat Ali Özcan.23 Robert Olson, ‘The Kurdish Question Four Years on: The Policies of Turkey, Syria Iran and Iraq,’ Middle East Policy, 1994-95, s. 137.
No comments:
Post a Comment