Kadife devrim, turuncu devrim, sedir devrimi derken Suriye’de gerçekleşecek olası bir devrimin adı şimdiden kondu. Çeşitli yerlerde “Yasemin Devrimi” olarak adlandırılan değişim olasılığının gündeme gelmesine neden olan ise Suriye’nin son dönemde içinde bulunduğu reform yapma konusundaki dış baskı ortamı. Bu doğrultuda Mart ayı içinde ABD’de Temsilciler Meclisine sunulan "Suriye'de Demokrasiye Geçişi Destekleme" başlıklı yasa tasarısı önemli bir belge olarak değerlendirilebilir. Tasarının, Suriye’ye yönelik yaptırımları ve demokratik yollarla seçilmiş bir hükümetin başa geçişini desteklemek amacıyla hazırlandığı belirtilmektedir. Irak Savaşı sonrasında kendisi adına zaten zor bir konuma düşen Suriye, Hariri suikastı sonrasında çok daha yoğun bir uluslararası baskı ortamına girmişti. Lübnan’dan askerlerini çekmesiyle sonuçlanan bu süreç bölgede önemli bir kozunu da tam anlamıyla olmasa da kaybetmesine neden olmuştur. İşte bu baskı ortamı içinde Suriye bir değişim süreci içine girmek “zorunda” olduğunun farkındadır. Bu zorunlu değişim sadece Batı’nın baskısını azaltmak nedeniyle değil aynı zamanda kendi içindeki reform taleplerini karşılamak ve ekonomik sorunlarıyla mücadele için de büyük önem taşımaktadır.
Ancak Suriye’de değişim ya da reform konusu paradoksal bir nitelik taşımaktadır. Burada sorulacak temel soru “otoriter-totaliter bir rejimin kendini reforme etme imkanının olup olmadığıdır.” Suriye’deki hakim güçler, mevcut siyasal ve ekonomik yapılanmanın devamından önemli çıkarlar sağlamaktadır. Her türlü değişim olasılığı iç içe geçmiş durumdaki bu siyasal ve ekonomik seçkinleri tehdit etmektedir. Siyasal ve ekonomik yapının iç içe geçmişliği ülkede reformun önündeki en büyük engel durumundadır. Daha derinde olayı anlamak açısından verilecek bir örnek faydalı olabilir. Şu an ekonomik anlamda ülkenin en güçlü ailesi olan Maluf ailesi Devlet Başkanı Beşar Esad’ın annesinin ailesidir. Esad’ın kuzeni olan Rami Maluf da geri planda ülkenin en güçlü kişisi olarak değerlendirilmektedir. Bu aile ülkenin birçok stratejik sektörünü elinde bulundurmaktadır ve tamamen mevcut siyasal yapıdan nemalanmaktadır. Esad, eğer ki reform yapmak istese dahi bu tür çıkar ilişkilerini de dikkate alacak hatta kendi çıkarlarını tehdit edecek bir süreci başlatmış olacaktır. Bu nedenlerle ülkede mevcut rejimin köklü bir dönüşüm yapmasını beklemek çok gerçekçi gözükmemektedir. Yönetim bir yandan dış baskı ortamında değişmek zorundayken diğer taraftan kendi rejiminin sonlanmasıyla sonuçlanabilecek bir süreçten çekinmektedir. Bu da Suriye seçkinlerinin şu anki en büyük ikilemini oluşturmaktadır.
İşte bu mevcut durum Suriyeli yöneticileri sınırlı ve kontrol altında bir değişim sürecine sokmuş gibi gözükmektedir. Özellikle ekonomik alanda yapılan birçok yeniliğe rağmen siyasal alanda gerçekleşen değişimler çok sınırlı kalmıştı. Son zamanlarda gerçekleşen iki olay buna istisna oluşturmaktadır. Birincisi, ülkede yeni bir parti kanunu hazırlığı yapıldığı yönündeki haberlerdir. Buna göre Baas’ın liderliğinde yedi partiden oluşan “Ulusal İlerici Cephe” dışında yeni partilerin açılmasına izin verilecektir. Bu cephe içindeki partiler tamamen rejimin kontrolü altındadır ve hepsi sosyalist partilerdir. Bu kanunla bu ideoloji dışındaki siyasal oluşumlara izin verileceği söylenmektedir. Ancak daha önce rejimi yıkmaya yönelik en ciddi tehdidi oluşturan Müslüman Kardeşler’le beraber alt kimlikleri temsil eden (Kürt, Ermeni gibi) partilerin açılmasına izin verilmeyecektir. İkinci gelişme ise Baas Partisi’nde yapılacak bazı değişikliklerdir. Buna göre partinin adındaki “sosyalist” ibaresi çıkarılarak yerine “sosyal adalet”in getirilmesidir. Hatta “Demokratik Baas Partisi” şeklinde değiştirilmesi yönünde de teklifler yapılmaktadır. Bunun yanında partinin temel sloganı olan “Birlik, Özgürlük ve Sosyalizm” içindeki özgürlüğün demokrasi ile değiştirileceği belirtilmektedir. Bu gelişmeler görünürde her ne kadar “olumlu” olarak gözükse de yapısal değişimler içermeyen, baskıyı azaltma yönünde “göstermelik” adımlar olarak değerlendirilebilir.
Baskı ortamı Suriye’yi dönüşüme zorlamaktadır. Yönetim rejimin yıkılmasına fırsat vermeden ülkeyi modernleştirme çabası içindedir. Ancak “demokratikleşme” adına bu adımlara biraz şüpheyle yaklaşmak gerekmektedir. Yukarıda sayılan nedenlerden ötürü rejimin belki de kendisinin yıkılmasıyla sonuçlanacak böyle bir sürece izin vermesini beklemek biraz fazla “iyimserlik” olacaktır. Yeni parti kanunu dahi, ülkede hiçbir partinin Baas’a karşı bir tehlike oluşturamayacağı düşüncesiyle çıkarılacak bir kanun olacaktır. Ancak her ne kadar şimdilik rejimin kontrolü altında gözükse de, koşulların değişmesiyle atılan bu adımlar ilerde çok daha farklı sonuçlara yol açabilir. Ülkede zaten var olan “reformcu taban”, dış baskının yoğunlaşmasıyla beraber ülkede değişik durumların ortaya çıkmasını sağlayabilir.
Ancak Suriye’de değişim ya da reform konusu paradoksal bir nitelik taşımaktadır. Burada sorulacak temel soru “otoriter-totaliter bir rejimin kendini reforme etme imkanının olup olmadığıdır.” Suriye’deki hakim güçler, mevcut siyasal ve ekonomik yapılanmanın devamından önemli çıkarlar sağlamaktadır. Her türlü değişim olasılığı iç içe geçmiş durumdaki bu siyasal ve ekonomik seçkinleri tehdit etmektedir. Siyasal ve ekonomik yapının iç içe geçmişliği ülkede reformun önündeki en büyük engel durumundadır. Daha derinde olayı anlamak açısından verilecek bir örnek faydalı olabilir. Şu an ekonomik anlamda ülkenin en güçlü ailesi olan Maluf ailesi Devlet Başkanı Beşar Esad’ın annesinin ailesidir. Esad’ın kuzeni olan Rami Maluf da geri planda ülkenin en güçlü kişisi olarak değerlendirilmektedir. Bu aile ülkenin birçok stratejik sektörünü elinde bulundurmaktadır ve tamamen mevcut siyasal yapıdan nemalanmaktadır. Esad, eğer ki reform yapmak istese dahi bu tür çıkar ilişkilerini de dikkate alacak hatta kendi çıkarlarını tehdit edecek bir süreci başlatmış olacaktır. Bu nedenlerle ülkede mevcut rejimin köklü bir dönüşüm yapmasını beklemek çok gerçekçi gözükmemektedir. Yönetim bir yandan dış baskı ortamında değişmek zorundayken diğer taraftan kendi rejiminin sonlanmasıyla sonuçlanabilecek bir süreçten çekinmektedir. Bu da Suriye seçkinlerinin şu anki en büyük ikilemini oluşturmaktadır.
İşte bu mevcut durum Suriyeli yöneticileri sınırlı ve kontrol altında bir değişim sürecine sokmuş gibi gözükmektedir. Özellikle ekonomik alanda yapılan birçok yeniliğe rağmen siyasal alanda gerçekleşen değişimler çok sınırlı kalmıştı. Son zamanlarda gerçekleşen iki olay buna istisna oluşturmaktadır. Birincisi, ülkede yeni bir parti kanunu hazırlığı yapıldığı yönündeki haberlerdir. Buna göre Baas’ın liderliğinde yedi partiden oluşan “Ulusal İlerici Cephe” dışında yeni partilerin açılmasına izin verilecektir. Bu cephe içindeki partiler tamamen rejimin kontrolü altındadır ve hepsi sosyalist partilerdir. Bu kanunla bu ideoloji dışındaki siyasal oluşumlara izin verileceği söylenmektedir. Ancak daha önce rejimi yıkmaya yönelik en ciddi tehdidi oluşturan Müslüman Kardeşler’le beraber alt kimlikleri temsil eden (Kürt, Ermeni gibi) partilerin açılmasına izin verilmeyecektir. İkinci gelişme ise Baas Partisi’nde yapılacak bazı değişikliklerdir. Buna göre partinin adındaki “sosyalist” ibaresi çıkarılarak yerine “sosyal adalet”in getirilmesidir. Hatta “Demokratik Baas Partisi” şeklinde değiştirilmesi yönünde de teklifler yapılmaktadır. Bunun yanında partinin temel sloganı olan “Birlik, Özgürlük ve Sosyalizm” içindeki özgürlüğün demokrasi ile değiştirileceği belirtilmektedir. Bu gelişmeler görünürde her ne kadar “olumlu” olarak gözükse de yapısal değişimler içermeyen, baskıyı azaltma yönünde “göstermelik” adımlar olarak değerlendirilebilir.
Baskı ortamı Suriye’yi dönüşüme zorlamaktadır. Yönetim rejimin yıkılmasına fırsat vermeden ülkeyi modernleştirme çabası içindedir. Ancak “demokratikleşme” adına bu adımlara biraz şüpheyle yaklaşmak gerekmektedir. Yukarıda sayılan nedenlerden ötürü rejimin belki de kendisinin yıkılmasıyla sonuçlanacak böyle bir sürece izin vermesini beklemek biraz fazla “iyimserlik” olacaktır. Yeni parti kanunu dahi, ülkede hiçbir partinin Baas’a karşı bir tehlike oluşturamayacağı düşüncesiyle çıkarılacak bir kanun olacaktır. Ancak her ne kadar şimdilik rejimin kontrolü altında gözükse de, koşulların değişmesiyle atılan bu adımlar ilerde çok daha farklı sonuçlara yol açabilir. Ülkede zaten var olan “reformcu taban”, dış baskının yoğunlaşmasıyla beraber ülkede değişik durumların ortaya çıkmasını sağlayabilir.
No comments:
Post a Comment