Irak Savaşı sonrasında oluşan yeni bölgesel koşullar Suriye’yi zorlamaktadır. Bu yeni ortam Suriye açısından tehditler içermektedir. Bu koşullar altında Suriye bir “zorunlu değişim” sürecine içine girmiştir. Savaş sonrasında Suriye’ye yönelik talepler daha çok bölgesel güvenlik konularına ilişkin olarak ortaya çıkmıştır. Öncelikle “terör”e verdiği desteği kesmesi yönünde baskı altına alınmıştır. Bunu takiben, tüm uluslararası toplumun da ortak görüşüyle, Lübnan’dan askerlerini çekmesi istenmiştir. Bu baskılara karşılık Suriye öncelikle Şam’da bulunan radikal Filistinli grupların bürolarını kapattığını açıklamıştır. Lübnan’a ilişkin olarak ise herkesin bildiği gibi bu ülkedeki 14,000 civarındaki askerlerini Mayıs ayındaki seçimlerden önce tamamen çekeceğini açıklamıştır.
ABD açısından bakıldığında, tüm bu talepler Suriye’nin elinin zayıflatılması ve tüm kozlarının elinden alınması amacını taşımaktadır. Eğer Suriye’nin İsrail-Filistin barışını etkileme potansiyeli elinden alınabilirse, pazarlık yapma ve baskılara dayanma gücü de o oranda zayıflayacaktır. Suriye’nin Lübnan’daki varlığına son verilmesi yine İsrail’i rahatlatacak ve Suriye’nin bölgeyi etkileme gücünü önemli oranda etkileyecektir.
Savaş sonrasında Suriye’nin bölgede istikrarı etkileme potansiyeline Irak da eklenmiştir. Savaş sonrası süreçte ortaya çıkan direniş hareketinin önemli kaynaklarından biri de Suriye olmuştur. ABD iddialarına göre Irak sınırında eğitim gören birçok gönüllü Arap direnişçi yine bu ülke sınırından Irak’a geçerek direnişe katılmaktadır. Suriye’yi baskı altına alma sürecinde bu konu da yoğun olarak gündeme gelmiştir.
Tüm bu talepler Suriye’yi güçsüzleştirme ve elindeki tüm kozları alarak bölgeyi etkileme gücünü kırma amacına yöneliktir. Bu süreçte doğal olarak İsrail’in Suriye ile barış masasına oturmasını beklememek gerekir. Çünkü şu anda elinde birçok pazarlık unsuru bulunan Suriye, Golan Tepeleri konusunda daha rahat hareket edebilir. Bu nedenle İsrail bu süreçte masaya oturmak istemeyecektir. Elindeki tüm kozlar alınmış bir Suriye ile çok daha iyi koşullarda bir “barış”a ulaşılabilir.
Suriye açısından bakıldığında tüm bu olumsuz görüntüye rağmen birçok karşı hareket gücü bulunmaktadır. Öncelikle radikal Filistinli gruplara verilen desteğin kesilmesi yönünde atılan adımlar son derece sınırlıdır ve hatta göstermelik olduğu bile söylenebilir. Suriye’nin halen İsrail-Filistin barışını etkileme gücü bulunmaktadır ve daha çok köşeye sıkıştığını düşündüğü anda bunu kullanabilir. Radikal gruplar aracılığıyla düzenlenecek bir intihar saldırısı, Mahmut Abbas sonrası esmeye başlayan barış rüzgarlarını sonlandırabilir.
Lübnan konusunda da aynı şeyleri söylemek mümkündür. Suriye’nin bu ülkedeki 14,000 askerini çekmesi bu ülkedeki tüm gücünü kaybedeceği anlamına gelmemektedir. Bu ülkede yaklaşık otuz yıllık bir deneyime sahip ve birçok grupla bağı halen devam etmektedir. Son günlerde Lübnan’da gerçekleşen birçok patlamayı bu çerçevede düşünebiliriz. Suriye’nin Lübnan’da çok güçlü bir istihbarat ağı bulunmaktadır. Lübnan’da istikrarı etkileme gücü bulunan Suriye, yine zorda kaldığını hissettiği durumda Lübnan’ı karıştırmaya çalışabilir. Gücünü göstermek anlamında bundan sonra da Lübnan’da mesaj niteliği taşıyan patlamalar meydana gelebilir.
Uzun vadede Suriye’nin elindeki kozlarının alınmasını takiben, ABD’nin Orta Doğu politikası doğrultusunda, siyasal ve ekonomik yapılanmasına ilişkin talepler gündeme gelecektir. Siyasal ve hatta ekonomik liberalleşme beraberinde rejimin devamı sorununu da getireceğinden Suriye bu sürece de direnecektir. ABD açısından bakıldığında güçlü bir Baas rejimi istenmemektedir. ABD’nin Suriye’de yönetim alternatifi, reformcu olarak bilinen rejim muhalifi gruplardır. Ülke içinde tabanı bulunan bu kesimin güçlendirilmesi ve desteklenmesi gündeme gelecektir. Ancak ABD bir yandan da Baas rejimi sonrasında radikal İslamcı hareketlerin yükselmesini de istemeyecektir. Böyle bir senaryo ABD açısından şimdiki rejimden daha büyük sorunlar yaratabilir. Dolayısıyla mevcut Esad yönetimi bunu kullanabilir. Bu çerçevede ülke içinde İslamcı kesimler Esad yönetimi tarafından kontrollü bir şekilde desteklenebilir. Bu şekilde İslamcıların iktidara gelebileceği olasılığı yaratılarak kendi rejiminin devamı sağlanmaya çalışılabilir.
ABD açısından bakıldığında, tüm bu talepler Suriye’nin elinin zayıflatılması ve tüm kozlarının elinden alınması amacını taşımaktadır. Eğer Suriye’nin İsrail-Filistin barışını etkileme potansiyeli elinden alınabilirse, pazarlık yapma ve baskılara dayanma gücü de o oranda zayıflayacaktır. Suriye’nin Lübnan’daki varlığına son verilmesi yine İsrail’i rahatlatacak ve Suriye’nin bölgeyi etkileme gücünü önemli oranda etkileyecektir.
Savaş sonrasında Suriye’nin bölgede istikrarı etkileme potansiyeline Irak da eklenmiştir. Savaş sonrası süreçte ortaya çıkan direniş hareketinin önemli kaynaklarından biri de Suriye olmuştur. ABD iddialarına göre Irak sınırında eğitim gören birçok gönüllü Arap direnişçi yine bu ülke sınırından Irak’a geçerek direnişe katılmaktadır. Suriye’yi baskı altına alma sürecinde bu konu da yoğun olarak gündeme gelmiştir.
Tüm bu talepler Suriye’yi güçsüzleştirme ve elindeki tüm kozları alarak bölgeyi etkileme gücünü kırma amacına yöneliktir. Bu süreçte doğal olarak İsrail’in Suriye ile barış masasına oturmasını beklememek gerekir. Çünkü şu anda elinde birçok pazarlık unsuru bulunan Suriye, Golan Tepeleri konusunda daha rahat hareket edebilir. Bu nedenle İsrail bu süreçte masaya oturmak istemeyecektir. Elindeki tüm kozlar alınmış bir Suriye ile çok daha iyi koşullarda bir “barış”a ulaşılabilir.
Suriye açısından bakıldığında tüm bu olumsuz görüntüye rağmen birçok karşı hareket gücü bulunmaktadır. Öncelikle radikal Filistinli gruplara verilen desteğin kesilmesi yönünde atılan adımlar son derece sınırlıdır ve hatta göstermelik olduğu bile söylenebilir. Suriye’nin halen İsrail-Filistin barışını etkileme gücü bulunmaktadır ve daha çok köşeye sıkıştığını düşündüğü anda bunu kullanabilir. Radikal gruplar aracılığıyla düzenlenecek bir intihar saldırısı, Mahmut Abbas sonrası esmeye başlayan barış rüzgarlarını sonlandırabilir.
Lübnan konusunda da aynı şeyleri söylemek mümkündür. Suriye’nin bu ülkedeki 14,000 askerini çekmesi bu ülkedeki tüm gücünü kaybedeceği anlamına gelmemektedir. Bu ülkede yaklaşık otuz yıllık bir deneyime sahip ve birçok grupla bağı halen devam etmektedir. Son günlerde Lübnan’da gerçekleşen birçok patlamayı bu çerçevede düşünebiliriz. Suriye’nin Lübnan’da çok güçlü bir istihbarat ağı bulunmaktadır. Lübnan’da istikrarı etkileme gücü bulunan Suriye, yine zorda kaldığını hissettiği durumda Lübnan’ı karıştırmaya çalışabilir. Gücünü göstermek anlamında bundan sonra da Lübnan’da mesaj niteliği taşıyan patlamalar meydana gelebilir.
Uzun vadede Suriye’nin elindeki kozlarının alınmasını takiben, ABD’nin Orta Doğu politikası doğrultusunda, siyasal ve ekonomik yapılanmasına ilişkin talepler gündeme gelecektir. Siyasal ve hatta ekonomik liberalleşme beraberinde rejimin devamı sorununu da getireceğinden Suriye bu sürece de direnecektir. ABD açısından bakıldığında güçlü bir Baas rejimi istenmemektedir. ABD’nin Suriye’de yönetim alternatifi, reformcu olarak bilinen rejim muhalifi gruplardır. Ülke içinde tabanı bulunan bu kesimin güçlendirilmesi ve desteklenmesi gündeme gelecektir. Ancak ABD bir yandan da Baas rejimi sonrasında radikal İslamcı hareketlerin yükselmesini de istemeyecektir. Böyle bir senaryo ABD açısından şimdiki rejimden daha büyük sorunlar yaratabilir. Dolayısıyla mevcut Esad yönetimi bunu kullanabilir. Bu çerçevede ülke içinde İslamcı kesimler Esad yönetimi tarafından kontrollü bir şekilde desteklenebilir. Bu şekilde İslamcıların iktidara gelebileceği olasılığı yaratılarak kendi rejiminin devamı sağlanmaya çalışılabilir.
No comments:
Post a Comment