Friday, December 10, 2010

Wikileaks Belgelerinde Suriye

Wikileaks internet sitesinin, ABD Dışişleri Bakanlığı'na ait 251,287 gizli diplomatik yazışmadan henüz 1000’in üzerinde belgeyi kamuoyuyla paylaşması devletlararası ilişkilerde şimdiden önemli etkiler yarattı. Yayınlanan belgelerin en ilgi çekici boyutlarından birini Ortadoğu çıkışlı veya Ortadoğu meselelerinin ele alındığı yazışmalar oluşturmaktadır.

Belgeleri Suriye açısından incelediğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır. Şimdilik ABD’nin Şam Büyükelçiliği çıkışlı sekiz belge yayınlanmıştır. Suriye’ye ilişkin değerlendirmeler Şam’ın yanı sıra Beyrut, Ankara, Tel Aviv, Paris, Riyad çıkışlı belgelerde de ele alınmaktadır. Tahran’ın bu listede olmaması Wikileaks sitesinin henüz Tahran çıkışlı belgeleri çok sınırlı sayıda yayınlamış olmasından kaynaklanmaktadır. Yayınlanan belge sayısı artıkça Suriye meselelerine ilişkin Tahran bakışını da anlamamıza yardım edecek değerlendirmeler muhtemelen ortaya çıkacaktır. Belgelerde Suriye lideri Beşar Esad’ın diğer ülke yetkilileri ile ve Suriye dışında iki ülke yetkilisinin aralarında Suriye üzerine yaptıkları görüşmelerin dökümleri yer almaktadır. Bunun yanı sıra büyükelçiliklerin Suriye konusundaki değerlendirmeleri ve elde ettikleri bilgileri aktardıkları görülmektedir. Belgeler 2005 ile 2010 yılları arası dönemi kapsamaktadır. Dolayısıyla değerlendirmelerin günümüz durumunu yansıtmadığı unutulmamalıdır. Belgelerden yola çıkarak Wikileaks’teki Suriye hakkındaki bilgi ve değerlendirmeleri Suriye iç ve dış politikasına ilişkin olanlar şeklinde sınıflandırabiliriz.

Suriye ve Dış Politika


Belgelerde Suriye’nin ABD, Fransa, İran, Suudi Arabistan ve Lübnan ile ilişkilerini anlamamıza yardım edecek bazı görüşmelerin dökümleri ve büyükelçiliklerin değerlendirmeleri yer almaktadır. Suriye’nin Lübnan ile ilişkisi ve Lübnan iç meselelerine bakışına ilişkin konular ayrı bir yazı konusu olduğu için burada ele alınmayacaktır.

Belgeler ABD diplomatik yazışmaları olduğu için doğal olarak en çok ABD-Suriye ilişkisine ışık tutacak bilgiler yer almaktadır. Her şeyden önce belgelerden Suriye yönetiminin ABD’de Bush iktidarının sona ermesini dört gözle beklediği anlaşılmakta ve Obama ile beraber ilişki kurma çabası görülmektedir. Bu çerçevede 2009 yılında bazı ABD’li Senatörlerin Şam ziyaretine ilişkin yazışmalar bulunmaktadır. ABD’li Senatör Codel Cardin’in Şam ziyareti sırasında Beşar Esad ile yaptığı görüşmenin tutanakları değişen ABD politikasını göstermektedir. Codel, Suriye lideri Beşar Esad’a “ABD’nin bölge ülkeleri ile çalışmak isteyen yeni bir başkanı olduğunu” ifade etmektedir. Suriye lideri de “ABD ve Suriye’nin bölge vizyonunun esasen %70 oranında birbirine paralel olduğunu” söyleyerek birlikte çalışma arzusunu dile getirmektedir. Esad bu görüşmede “Avrupa’nın bölgeyi ABD’den daha iyi anladığını” söyleyerek ABD’yi Avrupa çizgisine çekmeye çalışmaktadır. Zira Suriye açısından ABD’nin baskı politikasından ziyade daha yumuşak ve diyaloga dayalı Avrupa politikaları tercih edilmektedir. Suriye lideri ABD ile ortak çıkar alanını “terörizm ile mücadele” olarak belirleyerek ABD açısından bölgede nasıl ve hangi alanlarda kolaylaştırıcı rol oynayabileceğini göstermeye çalışmaktadır. Esad bu bağlamda çarpıcı ifadeler kullanmaktadır. “Suriye’nin 2002 yılında verdiği istihbarat ile Amerikalı hayatlarını kurtardığını ve bundan dolayı Powell’dan teşekkür mektubu aldıklarını” söyleyen Esad “eğer gelecekte de bu tarz işbirliği istiyorsanız buna paralel siyasi işbirliği sürecinin de olması gerektiğini” ifade etmektedir. Yani ABD’ye bölgede güvenlik konusunda yardım karşılığında üzerlerindeki ABD baskısının sonlandırılması, Lübnan’daki etkinliğinin korunmasına ilişkin taviz verilmesi, İsrail-Filistin sorunundaki rolünün kabulü gibi siyasi konularda karşılık beklemektedir.

Buna karşılık, Suriye’nin kitle imha silahı geliştirme çabalarından ABD’nin duyduğu kaygı ve bunu engellemek için her türlü aracı devreye soktuğu 15 Ocak 2009 tarihli bir belgede görülmektedir. Buna göre İspanya merkezli bir şirketin Suriye’ye demir ve alüminyum karışımı sattığı ve bu ürünlerin balistik füzelerin esas bileşenleri olduğunun Amerikan kurumları tarafından tespit edildiği belirtilmektedir. ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Madrid Büyükelçiliği’den satışın engellenmesi için İspanyol makamları nezdinde girişimde bulunması telkininde bulunmaktadır.

Suriye’ye ilişkin yazışmalar Şam’dan sonra belki de en fazla Paris çıkışlı belgelerde geçmektedir. Bunun temel nedeni Fransa’nın Ortadoğu politikasında Suriye’nin merkezi rol oynaması ve Sarkozy ile beraber Fransa-Suriye ilişkilerinde yaşanan ilerlemedir. Paris çıkışlı ilk belge Suriye ile ilişkilerin sorunlu olduğu Chirac dönemine aittir. Fransa Ulusal Güvenlik Danışmanı, ABD Büyükelçisi ile yaptığı görüşmede “Chirac’ın başkanlık görevinin sona ermesinin ardından yeni hükümetin Suriyeliler ile konuşmanın en iyi seçenek olduğunu düşüneceğini” ifade etmektedir. Gerçekten de Sarkozy ile beraber Fransa’nın Suriye politikasında yaşanan değişim belgelere de yansımaktadır. Suriye, Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’ye 2005 yılında düzenlenen suikastın ardından uluslararası izolasyona maruz kalmıştı. Bu yalnızlaşma sürecini sonlandıran ve Suriye’nin rahatlamasını sağlayan adım Beşar Esad’ın Paris’te düzenlenen Akdeniz Birliği Zirvesi’ne katılması olmuştu. Belgelerde hem Chirac sonrası Fransa ile Suriye arasında ilk temasların sağlanması hem de zirveye katılım konusunda yapılan görüşmeler yer almaktadır. Sarkozy’nin zirveden yaklaşık bir ay önce gönderdiği iki üst düzey Fransız yetkilisinin Beşar Esad ve Dışişleri Bakanı Velit Muallem ile yaptıkları görüşmelerde zirveye katılım konusunda anlaştıkları görülmektedir.

Suriye’nin İran ile ilişkilerini anlamak açısından Beşar Esad’ın ABD’li senatörlerle yaptığı görüşmeler ilginç detaylar sunmaktadır. Senatörlerin “İran’ın nükleer silah üretme tutkusu olduğu” yönündeki değerlendirmelerine Esad İran’ı muhtemelen memnun edecek tarzda bir karşılık vermekte ve “İran’ın barışçıl amaçlarla nükleer program geliştirdiğine inandıklarını” belirtmektedir. Ancak buna karşın İran’ın uydusu olarak algılanmaktan rahatsız olduğu da anlaşılmaktadır. İran ile ilgili konuşmalarda “ülkemizin çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yaparız, bunlar da İran’a bağımlı değildir” ifadelerini kullanarak gerektiğinde İran’dan farklı yönde hareket ettiklerini belirtmeye çalışmaktadır. Bu duruma iki ayrı örnek vermektedir. O dönemde İsrail ile Türkiye arabuluculuğunda yürütülen barış görüşmeleri ve Annapolis Zirvesi’ne temsilci göndermeleri. Esad, Annapolis Zirvesi öncesinde Ahmedinejat’ın kendisini arayarak zirveye katılmamalarını istediğini ancak kendilerinin katıldığını söylemektedir. Ayrıca bu ifadeden, Türkiye arabuluculuğunda yürütülen İsrail-Suriye barış görüşmelerinden İran’ın rahatsızlık duyduğu birinci ağızdan tasdik edilmektedir.

Riyad çıkışlı bir belgede ise Fransa Lideri Sarkozy’nin Suudi Arabistan ziyareti sırasında Kral Abdullah ile yaptığı görüşmenin dökümü yer almaktadır. Bu belgede en çarpıcı olan Suudi Arabistan Kralı’nın Suriyeliler için “ikiyüzlü” ifadesini kullanmasıdır. 2006 İsrail-Lübnan Savaşı sonrası gerilen Suriye-Suudi Arabistan ilişkileri Suriye lideri Beşar Esad’ın kamuoyu önünde Kralı “yarım akıllı” olarak tanımlamasına kadar varmıştı. İlişkiler 2009 yılının başlarında düzelme eğilimine girmişti. Belge iki ülke ilişkilerinin halen gergin olduğu 2008 yılının ilk ayında düzenlenmiştir. Bu ifadeler, Suudi Arabistan’ın Suriye’ye o dönem bakışını ve günümüzde devam eden iki ülke yakınlaşma sürecinin ne kadar zayıf temellere dayandığını göstermesi açısından önemlidir.

Suriye İç Politikası


Belgelerde ABD’nin Suriye iç politikası ve kamuoyunu etkileme çabaları açıkça görülmektedir. ABD’nin Şam Büyükelçiliği çıkışlı bir belgede, Suriye’nin en zengin işadamı ve aynı zamanda Beşar Esad’ın kuzeni olan Rami Maluf’un ABD’deki varlıklarının dondurulması kararının Suriye’deki yansımaları ele alınmıştır. Rami Maluf’a yönelik kararın Suriye sokaklarında, iş çevrelerinde, rejim içinde nasıl yankı bulduğu ve farklı tarafların bu kararın rejimin geleceğini hangi yönde etkileyeceğine ilişkin değerlendirmelerine yer verilmiştir. Bu adım genel olarak o dönemde ABD’de iktidarda olan Bush yönetiminin Esad rejimi içinde “iç çekirdek” olarak ifade edilen rejimin önemli isimlerini cezalandırma girişimi olarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler, ABD’nin Bush yönetimi döneminde Suriye üzerinde hangi baskı araçlarını, nasıl ve kimler üzerinde kullandığına ilişkin önemli ipuçları sunmaktadır.

Suriye Lideri Beşar Esad’ın ABD-Suriye ilişkilerinin yumuşama eğiliminde olduğu 2009 yılında ABD’li senatörler ile yaptığı bir görüşmenin dökümü, rejimin karar alma sürecine ilişkin detaylar sunmaktadır. ABD’li bir senatörün, “Suriye’deki Amerikan Kültür Merkezi ve Amerikan Dil Okulu’nun kapatılmasından duydukları rahatsızlığı” belirtmelerine karşılık Suriye liderinin cevabı son derece çarpıcıdır. Esad, o dönemde “Amerikan kuvvetlerinin Irak sınırında 7 Suriyeli sivili öldürdüğünü ve bu durum karşısında iki seçeneği olduğunu” belirtmektedir: “Amerikan ordusu ile savaşmak ya da sembolik bir adım atmak”. Esad böylece okulların kapatılmasının sadece iç kamuoyunu rahatlatmaya yönelik bir jest olduğunu söylemektedir. Bu ifadeler hem Suriye yönetiminin karar alma biçimini hem de kamuoyundan tamamen kopuk bir yönetim anlayışının olmadığını göstermesi açısından güzel bir örnektir. Esad konuşmasının sonunda “merak etmeyin okulların kapanması geçici bir durum, gelecek yıl açılacaktır” demektedir.

Suriye yönetiminin Ortadoğu’daki istikrasızlık ve çatışmaları kendi meşruiyeti açısından önemli bir dayanak olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Beşar Esad, ABD’li yetkililer ile yaptığı bir görüşmede “hızlı reform süreçlerinin bölgede daha fazla çatışma ile sonuçlandığı” yorumunu yaparak yönetiminin demokratikleşme sürecine nasıl baktığını göstermektedir. Suriye yönetimi, bölge genelinde özellikle de Irak’taki istikrarsızlığın içerde meşruiyetini güçlendirdiğini düşünmekte ve rejimin konumunu riske sokacak herhangi bir hızlı açılım sürecine soğuk yaklaşmaktadır. Bölgedeki istikrarsızlık, demokratikleşme baskıları karşısında bir özür ya da bahane olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle Suriye’de ancak ülke istikrarı ve rejim güvenliğini esas alan sınırlı bir açılım sürecinin yaşanması beklenmelidir.

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK)’nun yayınladığı rapora ilişkin bir diplomatik yazışmada ise Suriye’nin nükleer çalışmalarına ilişkin şüpheler yer almaktadır. Belgede UAEK’nın raporunun, Suriye’nin gizli olarak Al Kibar bölgesinde nükleer reaktör inşa etme çabası içinde olduğu yönündeki şüpheleri güçlendirdiği belirtilmektedir. UAEK’nın bahsi geçen bölgede uranyum kalıntıları bulduğu ifade edilmekte ve Suriyeli yetkililerin bu kalıntıların İsrail saldırısından arta kalanlar olduğu şeklindeki açıklamalarının inandırıcı bulunmadığı söylenmektedir.

Son olarak, Batı’nın insan hakları konusunu Suriye üzerinde bir baskı unsuru olarak kullandığı da görüşmelerden anlaşılmaktadır. ABD’li bir Senatör, Beşar Esad ile 2009 yılının başlarında Şam’da gerçekleştiği görüşmede “siyasi görüşleri nedeniyle hapse atılan kişilerden duyulan rahatsızlığını” dile getirmekte ve Esad da cevaben “reform süreci içinde olduklarını ve bu tarz konuların zaman alacağını” söylemektedir. Suriye lideri insan hakları savunmasında sadece Suriye’ye değil bölge geneline; Filistinli mültecilerin, Gazze’deki halkın durumuna da odaklanılması gerektiğini ifade etmektedir. Bu konunun gündeme gelmesinden Suriye tarafının memnun olmadığı ve konuşmak istemediği Suriye liderinin konuyu kapatma çabalarından anlaşılmaktadır. Yine Fransa ile yapılan görüşmelerde de insan hakları konusu gündeme gelmiştir. Akdeniz Zirvesi’ne katılım öncesinde Sarkozy’nin temsilcileri ile Beşar Esad’ın yaptığı görüşmede Fransız yetkililerin hapishanelerdeki siyasi tutuklulara ilişkin soruları karşısında Esad’ın, içişleri olduğu gerekçesiyle bu konuları konuşmak istemediği görülmektedir. Fransız yetkililerin görüşme sonrasında Amerikan makamlarına yaptıkları değerlendirmede, Akdeniz Zirvesi’nden sonra Sarkozy’nin Esad üzerinde yapacağı telkinin işe yarayacağı ve bazı tutukluların salıverilebileceği umudu dile getirilmektedir.