Başbakan Recep Tayyip Erdoğan iki günlük resmi ziyaret için Lübnan’a gitmiştir. Ziyaret iki açıdan önem taşımaktadır. Birincisi son yıllarda gelişen Türkiye-Lübnan ilişkilerinin derinleşmesi ve Türkiye’nin Lübnan’daki rolünün artırılması açısından bir adım olmasıdır. Ancak ziyareti bölge ve dünya gündemi açısından ilgi çekici kılan esas unsur zamanlamasının kritik bir döneme denk gelmesidir. Lübnan başkenti Beyrut son aylar içinde çok önemli liderler ağırlamıştır. Bu ziyaretlerin yanı sıra yakın zaman içinde Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri suikastını araştırmak için kurulan Lübnan Özel Mahkemesi iddianamesini açıklayacaktır. Bu gelişmenin ülkede istikrarı bozması olasılığı güçlüdür. Dolayısıyla ziyaret kritik bir dönemde gerçeklemektedir.
Başbakan Erdoğan başkent Beyrut’ta Devlet Başkanı Mişel Süleyman, Başbakan Saad Hariri, Meclis Başkanı Nebih Berri ile görüşmeler yapacaktır. Hizbullah Partisi ile de bir araya gelmesi beklenmektedir. Erdoğan, ziyaret sırasında Birleşmiş Milletler Barış Gücü kapsamında Güney Lübnan’da bulunan Türk askeri birliğini, ülkenin kuzeyinde bulunan Türkmen köylerini ve Türkiye’nin inşa ettiği okullar ve rehabilitasyon merkezini de ziyaret edecektir. Ziyaret için Beyrut sokakları aynen Ahmedinejat’ın ziyareti sırasında olduğu gibi konuk ülke bayrakları ile süslenmiştir. Ziyaret ülkenin genelinde memnuniyetle karşılanırken tek tepki Lübnanlı Ermenilerden gelmiştir. 100 kişilik bir Ermeni topluluğun gösterisinin yanı sıra Taşnak Partisi lideri ve Lübnan Meclisi milletvekili Pakraduniyan ziyareti eleştiren açıklamalar yapmıştır.
Türkiye-Lübnan ilişkileri son on yıllık dönemde hızlı bir gelişim göstermektedir. Bu süreç İsrail-Lübnan Savaşı’ndan sonra daha hızlı bir seyir izlemişti. Türkiye savaş sırasında ve sonrasında Lübnan’a yoğun destek vermişti. Verilen siyasi destek, yapılan ekonomik yardımlar, Türk dış politikasının Lübnan istikrarına ve krizlerin çözümüne sağladığı katkı Türkiye’nin Lübnan’daki rolünün her geçen gün artmasına neden olmuştu. Bu süreç iki ülke arasında vizelerin kaldırılmasına ve aralarında Suriye ve Ürdün’ün de bulunduğu dörtlü ortak ekonomik alanın oluşturulmasına varmıştı. Lübnan Başbakanı Saad Hariri koltuğuna oturduktan sonra ilk yurt dışı ziyaretlerinden birini Ankara’ya gerçekleştirmişti. Bu da Türkiye’nin Lübnan açısından taşıdığı önemi ve Türkiye’nin Lübnan’daki rolünü göstermesi açısından önemliydi. Ziyaret sırasında Lübnan ile sağlık, tarım, askerî işbirliği, ulaştırma ve eğitim gibi konularda 5 mutabakat zaptı imzalanmıştı. Başbakan Erdoğan’ın gezisi bu sürecin bir devamı ve iyi ilişkilerin sürdürülmesi yönündeki kararlılığın göstergesidir. Taraflar arasında serbest ticaret bölgesi kurulması için ortaklık anlaşma imzalanması ve “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi” kurulması yönünde çalışmaların yapılacağının duyurulması beklenmektedir. Böylece Suriye ile kurulan işbirliği mekanizmalarının aynısı Lübnan ile de kurulmuş olacaktır.
Ziyaret, iki ülke ilişkilerinin geleceğinin yanı sıra zamanlaması açısından kritik öneme sahiptir. Bu boyut doğrudan Lübnan’ın önümüzdeki dönem siyasi istikrarı ve Türkiye’nin bu anlamda rolü ile ilgilidir.
Lübnan Başkenti Beyrut 2010 yılının Ağustos ayı içinde Suriye ve Suudi Arabistan liderlerini birlikte ağırlamıştı. Ardından Ekim ayında İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat ülkeyi ziyaret etmişti. Bu üç ülke Lübnan siyaseti üzerinde en etkin güçlerdir ve Lübnanlı farklı gruplar güçlerini büyük ölçüde bu ülkelerden almaktadır. İki farklı kutbu destekleyen Suriye ve Suudi Arabistan’ın liderlerinin ortak ziyareti Lübnan’da istikrarın korunacağı yönünde güçlü bir işaret idi. Ahmedinejat’ın Hizbullah ve Şiiler tarafından coşkuyla karşılanan ziyareti ise gerginlik beklentilerini artırmıştı. Zira bu ziyaret Hizbullah üzerinde uluslararası baskıların yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşmişti ve İran örgütün arkasında olduğu mesajını vermişti. Örgüt üzerindeki baskıların artması ülkede istikrarsızlık beklentisi doğurmaktadır. Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri suikastını araştırmak üzere kurulan Lübnan Özel Mahkemesi iddianamesini yakın zamanda açıklayacaktır. Burada bazı Hizbullah üyelerinin suikastla bağlantılı olduğu iddiasının yer alacağına neredeyse kesin gözüyle bakılmaktadır. Bu da Lübnan’da yeni bir çatışma olasılığını gündeme getirmektedir. Zira Hizbullah, milletvekilleri olan ve hükümette yer alan bir siyasi parti olmanın yanı sıra kendi silahlı gücü olan bir örgüttür. Esas gücünü de Şii halkın desteğinden ve silahlı gücünden almaktadır. 2008 yılında Lübnan hükümetinin Hizbullah’a ait iletişim ağının kaldırılması kararını alması, Hizbullah’ın buna itiraz etmesi ve hükümetin geri adım atmaması neticesinde örgüt başkent Beyrut’u işgal etmiş, siyasi liderlerin evlerini kuşatmıştı. Süreç bölge aktörlerinin araya girmesi sonucunda Hizbullah lehine sonuçlanan Doha Uzlaşısı ile sonuçlanmıştı. Lübnan Özel Mahkemesi’nin iddianamesinin yayınlanması ve Hizbullah’ın sorumlu tutulması benzer bir olayı tetikleyebilir. Böyle bir durumda üst düzey Hizbullah üyelerinin mahkeme önüne çıkarılması gündeme gelecektir. Örgüt böyle bir çağrıya kesinlikle uymayacağını ifade etmektedir. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah geçen hafta içinde “Mücahitlerimize uzanacak elleri keseriz” diyerek hem uluslararası topluma hem de Lübnan’daki rakiplerine sert bir mesaj yollamıştı. Lübnan hükümetinin büyük bölümü ve Başbakan Saad Hariri suikastın sorumlularının ortaya çıkarılmasını istemekte ve Mahkeme sürecini desteklemektedir. Bu nedenle Hizbullah ile iktidar arasında yeni bir sorun alanı doğacak ve bu kutuplaşma, 7 Mayıs 2008 tarihinde olduğu gibi silahlı çatışma riskini beraberinde getirecektir.
Suriye ve Suudi Arabistan, Lübnanlı taraflar arasında gerginliğe çözüm bulmak için bir anlaşma üzerinde çalışmaktadır. Bunun yanı sıra Lübnan Başbakanı Saad Hariri gelecek hafta içinde İran’a bir ziyaret gerçekleştirecektir. Bütün bu gelişmeler istikrarsızlık beklentilerinin arttığı dönemde, gerginliğe şiddete başvurmadan çözüm bulma çabalarının ürünüdür. Başbakan Erdoğan’ın ziyareti de işte böyle bir ortamda gerçekleşmektedir. Türkiye ziyaret ile Lübnan’da çatışan taraflar arası dengeleyici, istikrara katkı yapan rolünü etkin bir şekilde oynamaya devam edeceğini göstermektedir. Türkiye, ilişkilerin geliştiği on yıllık dönemde Lübnan’daki kutuplaşmada tarafsız kalarak ancak sorun alanlarına doğrudan müdahil olarak etkin ve güvenilir bir konum elde etmiştir. Bu rol İran, Suudi Arabistan ve Suriye’nin oynadığı rolden farklı ama ülkenin istikrarı açısından bütün grupların ihtiyaç duyduğu bir roldür. İran, Suudi Arabistan ve Suriye; Lübnanlı gruplar ile patronaj ilişkisi kurarak doğrudan etkinlik kurmaktadır. Türkiye ise Lübnanlı gruplar üzerinde bu ülkeler kadar etkinliğe sahip olmamakla birlikte neredeyse tümü ile yakın ilişkiler kurabilmektedir. Ayrıca bölgesel bir güç olarak sayılan ülkeler üzerinde yaptırım gücü bulunmaktadır. Başbakan Erdoğan istikrarsızlık beklentilerinin arttığı bu günlerde gerçekleştirdiği ziyaret ile etkin yatıştırıcı rolünü oynamaya devam edeceğini göstermektedir. Lübnanlı birçok siyasi oluşumun lideri de ziyaretin ülkedeki tansiyonun düşmesine yardımcı olacağını ifade etmiştir.
Başbakan Erdoğan’ın ziyarete ilişkin verdiği mesajlar da Türkiye’nin bahsi geçen rolüne uygun şekilde verilmiştir. Erdoğan, Lübnan’ın As-Safir gazetesinde yayımlanan mülakatında “Lübnan’da bir iç savaşa izin vermeyiz” ifadelerini kullanmıştır. Gezi sırasındaki açıklamaları da ülkedeki hassas dengeleri gözetir biçimdedir. Hariri suikastına ilişkin sorulara “henüz ortada delil olmadan bazılarının suçlanmasının yanlış olduğu” yanıtını vermiştir. Erdoğan’ın Hizbullah dahil tüm siyasi oluşumlarla da görüşmesi beklenmektedir. Bu görüşmelerde taraflara “gerginliği artırmayın” mesajı verilecektir.
Lübnan’ın siyasi istikrarı ve Türkiye-Lübnan ilişkileri açısından önem taşıyan ziyaretin ardından henüz resmi olarak açıklanmamakla birlikte Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Aralık ayının ortalarında Lübnan’ı ziyaret etmesi beklenmektedir. İkili ilişkilerde gelişme, Türkiye’nin Lübnan’daki rolünün pekişmesi ve Türkiye’nin Lübnan’da istikrarı koruma yönündeki çabaları bu ziyaret ile sürecektir.
Başbakan Erdoğan başkent Beyrut’ta Devlet Başkanı Mişel Süleyman, Başbakan Saad Hariri, Meclis Başkanı Nebih Berri ile görüşmeler yapacaktır. Hizbullah Partisi ile de bir araya gelmesi beklenmektedir. Erdoğan, ziyaret sırasında Birleşmiş Milletler Barış Gücü kapsamında Güney Lübnan’da bulunan Türk askeri birliğini, ülkenin kuzeyinde bulunan Türkmen köylerini ve Türkiye’nin inşa ettiği okullar ve rehabilitasyon merkezini de ziyaret edecektir. Ziyaret için Beyrut sokakları aynen Ahmedinejat’ın ziyareti sırasında olduğu gibi konuk ülke bayrakları ile süslenmiştir. Ziyaret ülkenin genelinde memnuniyetle karşılanırken tek tepki Lübnanlı Ermenilerden gelmiştir. 100 kişilik bir Ermeni topluluğun gösterisinin yanı sıra Taşnak Partisi lideri ve Lübnan Meclisi milletvekili Pakraduniyan ziyareti eleştiren açıklamalar yapmıştır.
Türkiye-Lübnan ilişkileri son on yıllık dönemde hızlı bir gelişim göstermektedir. Bu süreç İsrail-Lübnan Savaşı’ndan sonra daha hızlı bir seyir izlemişti. Türkiye savaş sırasında ve sonrasında Lübnan’a yoğun destek vermişti. Verilen siyasi destek, yapılan ekonomik yardımlar, Türk dış politikasının Lübnan istikrarına ve krizlerin çözümüne sağladığı katkı Türkiye’nin Lübnan’daki rolünün her geçen gün artmasına neden olmuştu. Bu süreç iki ülke arasında vizelerin kaldırılmasına ve aralarında Suriye ve Ürdün’ün de bulunduğu dörtlü ortak ekonomik alanın oluşturulmasına varmıştı. Lübnan Başbakanı Saad Hariri koltuğuna oturduktan sonra ilk yurt dışı ziyaretlerinden birini Ankara’ya gerçekleştirmişti. Bu da Türkiye’nin Lübnan açısından taşıdığı önemi ve Türkiye’nin Lübnan’daki rolünü göstermesi açısından önemliydi. Ziyaret sırasında Lübnan ile sağlık, tarım, askerî işbirliği, ulaştırma ve eğitim gibi konularda 5 mutabakat zaptı imzalanmıştı. Başbakan Erdoğan’ın gezisi bu sürecin bir devamı ve iyi ilişkilerin sürdürülmesi yönündeki kararlılığın göstergesidir. Taraflar arasında serbest ticaret bölgesi kurulması için ortaklık anlaşma imzalanması ve “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi” kurulması yönünde çalışmaların yapılacağının duyurulması beklenmektedir. Böylece Suriye ile kurulan işbirliği mekanizmalarının aynısı Lübnan ile de kurulmuş olacaktır.
Ziyaret, iki ülke ilişkilerinin geleceğinin yanı sıra zamanlaması açısından kritik öneme sahiptir. Bu boyut doğrudan Lübnan’ın önümüzdeki dönem siyasi istikrarı ve Türkiye’nin bu anlamda rolü ile ilgilidir.
Lübnan Başkenti Beyrut 2010 yılının Ağustos ayı içinde Suriye ve Suudi Arabistan liderlerini birlikte ağırlamıştı. Ardından Ekim ayında İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat ülkeyi ziyaret etmişti. Bu üç ülke Lübnan siyaseti üzerinde en etkin güçlerdir ve Lübnanlı farklı gruplar güçlerini büyük ölçüde bu ülkelerden almaktadır. İki farklı kutbu destekleyen Suriye ve Suudi Arabistan’ın liderlerinin ortak ziyareti Lübnan’da istikrarın korunacağı yönünde güçlü bir işaret idi. Ahmedinejat’ın Hizbullah ve Şiiler tarafından coşkuyla karşılanan ziyareti ise gerginlik beklentilerini artırmıştı. Zira bu ziyaret Hizbullah üzerinde uluslararası baskıların yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşmişti ve İran örgütün arkasında olduğu mesajını vermişti. Örgüt üzerindeki baskıların artması ülkede istikrarsızlık beklentisi doğurmaktadır. Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri suikastını araştırmak üzere kurulan Lübnan Özel Mahkemesi iddianamesini yakın zamanda açıklayacaktır. Burada bazı Hizbullah üyelerinin suikastla bağlantılı olduğu iddiasının yer alacağına neredeyse kesin gözüyle bakılmaktadır. Bu da Lübnan’da yeni bir çatışma olasılığını gündeme getirmektedir. Zira Hizbullah, milletvekilleri olan ve hükümette yer alan bir siyasi parti olmanın yanı sıra kendi silahlı gücü olan bir örgüttür. Esas gücünü de Şii halkın desteğinden ve silahlı gücünden almaktadır. 2008 yılında Lübnan hükümetinin Hizbullah’a ait iletişim ağının kaldırılması kararını alması, Hizbullah’ın buna itiraz etmesi ve hükümetin geri adım atmaması neticesinde örgüt başkent Beyrut’u işgal etmiş, siyasi liderlerin evlerini kuşatmıştı. Süreç bölge aktörlerinin araya girmesi sonucunda Hizbullah lehine sonuçlanan Doha Uzlaşısı ile sonuçlanmıştı. Lübnan Özel Mahkemesi’nin iddianamesinin yayınlanması ve Hizbullah’ın sorumlu tutulması benzer bir olayı tetikleyebilir. Böyle bir durumda üst düzey Hizbullah üyelerinin mahkeme önüne çıkarılması gündeme gelecektir. Örgüt böyle bir çağrıya kesinlikle uymayacağını ifade etmektedir. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah geçen hafta içinde “Mücahitlerimize uzanacak elleri keseriz” diyerek hem uluslararası topluma hem de Lübnan’daki rakiplerine sert bir mesaj yollamıştı. Lübnan hükümetinin büyük bölümü ve Başbakan Saad Hariri suikastın sorumlularının ortaya çıkarılmasını istemekte ve Mahkeme sürecini desteklemektedir. Bu nedenle Hizbullah ile iktidar arasında yeni bir sorun alanı doğacak ve bu kutuplaşma, 7 Mayıs 2008 tarihinde olduğu gibi silahlı çatışma riskini beraberinde getirecektir.
Suriye ve Suudi Arabistan, Lübnanlı taraflar arasında gerginliğe çözüm bulmak için bir anlaşma üzerinde çalışmaktadır. Bunun yanı sıra Lübnan Başbakanı Saad Hariri gelecek hafta içinde İran’a bir ziyaret gerçekleştirecektir. Bütün bu gelişmeler istikrarsızlık beklentilerinin arttığı dönemde, gerginliğe şiddete başvurmadan çözüm bulma çabalarının ürünüdür. Başbakan Erdoğan’ın ziyareti de işte böyle bir ortamda gerçekleşmektedir. Türkiye ziyaret ile Lübnan’da çatışan taraflar arası dengeleyici, istikrara katkı yapan rolünü etkin bir şekilde oynamaya devam edeceğini göstermektedir. Türkiye, ilişkilerin geliştiği on yıllık dönemde Lübnan’daki kutuplaşmada tarafsız kalarak ancak sorun alanlarına doğrudan müdahil olarak etkin ve güvenilir bir konum elde etmiştir. Bu rol İran, Suudi Arabistan ve Suriye’nin oynadığı rolden farklı ama ülkenin istikrarı açısından bütün grupların ihtiyaç duyduğu bir roldür. İran, Suudi Arabistan ve Suriye; Lübnanlı gruplar ile patronaj ilişkisi kurarak doğrudan etkinlik kurmaktadır. Türkiye ise Lübnanlı gruplar üzerinde bu ülkeler kadar etkinliğe sahip olmamakla birlikte neredeyse tümü ile yakın ilişkiler kurabilmektedir. Ayrıca bölgesel bir güç olarak sayılan ülkeler üzerinde yaptırım gücü bulunmaktadır. Başbakan Erdoğan istikrarsızlık beklentilerinin arttığı bu günlerde gerçekleştirdiği ziyaret ile etkin yatıştırıcı rolünü oynamaya devam edeceğini göstermektedir. Lübnanlı birçok siyasi oluşumun lideri de ziyaretin ülkedeki tansiyonun düşmesine yardımcı olacağını ifade etmiştir.
Başbakan Erdoğan’ın ziyarete ilişkin verdiği mesajlar da Türkiye’nin bahsi geçen rolüne uygun şekilde verilmiştir. Erdoğan, Lübnan’ın As-Safir gazetesinde yayımlanan mülakatında “Lübnan’da bir iç savaşa izin vermeyiz” ifadelerini kullanmıştır. Gezi sırasındaki açıklamaları da ülkedeki hassas dengeleri gözetir biçimdedir. Hariri suikastına ilişkin sorulara “henüz ortada delil olmadan bazılarının suçlanmasının yanlış olduğu” yanıtını vermiştir. Erdoğan’ın Hizbullah dahil tüm siyasi oluşumlarla da görüşmesi beklenmektedir. Bu görüşmelerde taraflara “gerginliği artırmayın” mesajı verilecektir.
Lübnan’ın siyasi istikrarı ve Türkiye-Lübnan ilişkileri açısından önem taşıyan ziyaretin ardından henüz resmi olarak açıklanmamakla birlikte Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Aralık ayının ortalarında Lübnan’ı ziyaret etmesi beklenmektedir. İkili ilişkilerde gelişme, Türkiye’nin Lübnan’daki rolünün pekişmesi ve Türkiye’nin Lübnan’da istikrarı koruma yönündeki çabaları bu ziyaret ile sürecektir.
No comments:
Post a Comment