Önümüzdeki haftalarda Suriye konusunda yeni bir krizin ortaya çıkması beklenebilir. Yavaş yavaş altyapısı oluşturulmaya başlanan ortam, Ekim ayı sonlarına doğru BM Hariri suikastı soruşturma komisyonu raporunun açıklanmasıyla en üst düzeye ulaşacaktır. Alman savcı Detlev Mehlis başkanlığında yürütülen soruşturmanın ilk sonuçlarına göre bazı Suriyeli üst düzey güvenlik görevlilerinin suikastla bağlantılı olduğu tespit edilmiştir.
Raporun açıklanmasının yaklaşmasıyla beraber bu sürece paralel olarak Suriye üzerinde baskıyı artırma girişimleri de başlamıştır. Hatta Hariri suikastı soruşturmasının Esad rejimini sonlandırabileceği bile tartışılmaktadır. Tam da bu ortam içinde ABD’nin Irak Büyükelçisi Halilzad’ın Suriye’ye yönelik olarak “sabrımız taşıyor” açıklaması gelmiştir. Askeri müdahalenin gündemde olup olmadığına ilişkin bir soruya ise “tüm seçenekler masada, çok fazla üzerinde durmak istemiyorum, onlar ne demek istediğimi anlamışlardır” şeklinde cevap vermiştir. Aynı yönde ifadeler ABD Başkanı George Bush’tan da gelmiştir. Bush “Suriye’nin artan bir şekilde izolasyonla karşı karşıya kalacağını” söylemiştir. Bunun için de iki gerekçe göstermiştir. İlki Irak’ın güvenliği bağlamında Irak hükümetiyle işbirliği yapmaması ve ikinci olarak da Lübnan’daki faaliyetleri konusunda açık olmamalarıdır.
Suriye üzerindeki baskının artmaya başladığı bu ortam, Suriye lideri Beşar Esad’ın BM Zirvesi’ne katılmak üzere gerçekleştireceği New York ziyaretini iptal etmesine neden olmuştur. Suriye, BM Zirvesi’ni içinde bulunduğu izole ortamdan kurtuluş için bir fırsat olarak görüyordu. Beşar Esad, muhtemelen modern görünümlü İngiltere doğumlu karısı Esma Esad’la beraber genç reformcu Arap lider imajı vermeye çalışacaktı. Ancak son anda Esad’ın zirveye katılımının iptal edildiği açıklandı. Suriye yönetimi zirvenin izole konumdan kurtulmaktan öte bunu pekiştireceğini düşündüğü için böyle bir karar almış olabilir. Zira zirve öncesinde Batı basınında ABD’nin Esad’la görüşmeyeceği ve Avrupa’yla Arap liderlerin de görüşmemesi yönünde baskı yapacağı haberleri yer almıştı. Bunun yanında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Suriye’nin davet edilmeyeceği ve bu ülkenin tartışılacağı bir toplantı düzenlemeyi planladığı da iddia edilmişti. Bunların yanında ziyaretin iptali konusunda değişik iddialar da gündeme gelmiştir. Bunlar içinde en önemlisi Beşar Esad’ın eğer New York’a giderse ve aynı tarihte Mehlis’in raporu yayımlanarak suçlu bulunursa tutuklanma ihtimalinin olmasıdır. Bir diğer neden de, ülke içinde de zor bir konumda olan Esad’ın Şam’ı terk ederse bir karışıklık çıkma olasılığı olabilir. Genel olarak tüm bu gerekçelerin bir araya gelerek ziyaretin iptaline neden olduğu söylenebilir.
Yazının başında da belirtildiği gibi Hariri soruşturmasının Esad rejimini sonlandırabileceği dahi tartışılmaktadır. Bu tartışmalara paralel olarak rejim içinde ayrılıklar yaratmaya yönelik haberler de yine Batı basınında yer almaktadır. Bunlar içinde en önemlileri, Paris’ten yayımlanan Intelligence Online isimli haber bülteninde Suriyeli üst düzey bir istihbarat görevlisinin Fransa’ya kaçtığı ve Hariri suikastında kullanılan Slovakya yapımı bombalarla ilgili bilgiler verdiği iddiası olmuştur. Bunun dışında Suriye hakkında çıkan yazılarda rejim yöneticilerinin birbirlerini soruşturma komisyonuna “ispiyonlamaya” başladığı şeklinde yorumlar yapılmaktadır. Zira Mehlis, soruşturma kapsamında Şam’a da giderek burada üst düzey yetkililerle görüşmüştür. Bu haberlerin gerçek olma ihtimali yanında, yönetimde bir şüphe ortamı oluşturulmaya da çalışılabilir. Zaten korku ve şüphe üzerine kurulu rejim içinde panik yaratarak çözülme sürecini hızlandırma amacı taşınıyor olabilir.
Bir diğer gelişme de Baas rejimi alternatiflerinin yoğun olarak gündeme gelmesidir. ABD’nin alternatif isimlerle resmi temaslara geçtiği ifade edilmektedir. ABD’nin alternatif olarak düşündüğü isimlerin başında Ferit Kadri gelmektedir. Kadri halen ABD’de yaşamaktadır. Kendisinin Suriye içinde herhangi bir etkinliği ya da gücü bulunmamaktadır. ABD’nin istediği “demokratik” yönetim anlayışını benimseyen Kadri açık bir şekilde askeri müdahaleyi savunmaktadır. Gündeme getirilen bir diğer alternatif isim de İspanya’da sürgünde yaşayan Hafız Esad’ın kardeşi Rıfat Esad olmuştur. Yine bu isimle de Ulusal Güvelik Konseyi yetkililerinin temasa geçtiği belirtilmektedir. Rıfat Esad, Kadri’nin aksine Suriye içinde etkinliğe sahip bir isimdir. Bu isimlerin ve temasların gündeme getirilmesi Suriye yönetimi içinde muhtemelen derin kaygı ve korkuya yol açmaktadır.
Suriye şöyle bir ikilem içindedir. ABD’nin isteklerini karşılar ise bu durumda kendisini savunacak tüm araçları da kaybetmiş olacaktır. Bu da onu güçsüz kılarken müdahaleye daha açık bir hale sokacaktır. İstekler yerine getirilmediği oranda da üzerindeki uluslararası baskı artmaktadır. Reform konusunda da aynı ikilem içindedir. Gerçek bir reform süreci içerde gücü kaybetmesine neden olacaktır. Bu ortam Suriye’nin dış ilişkilerinde “rutin bir sürecin” oluşmasına neden olmuştur. Dönemsel olarak Suriye üzerindeki baskı artmakta ve buna paralel olarak Suriye tarafından uluslararası toplumun talepleri doğrultusunda adımlar gelmektedir. Bahsedilen ikilem dolayısıyla bu adımlar köklü ve samimi olmaktan uzak oldukları için de krizin dönemsel olarak atlatılmasını sağlamakta ancak sorunu kökten çözememektedir. Bu süreç yavaş yavaş Batı’nın ve özellikle de ABD’nin Suriye’ye yönelik inancını kaybetmesine, baskı ve müdahaleye dayalı anlayışın güç kazanmasına yol açmaktadır.
Sonuç olarak, Hariri suikastı soruşturmasının sonuçları Suriye’yi yeni bir kriz ortamı içine sürükleyecek gibidir. Suriye, raporun açıklanmasının ardından uzun süreli uluslararası yaptırımlarla ve izolasyonla karşı karşıya kalabilir.
Raporun açıklanmasının yaklaşmasıyla beraber bu sürece paralel olarak Suriye üzerinde baskıyı artırma girişimleri de başlamıştır. Hatta Hariri suikastı soruşturmasının Esad rejimini sonlandırabileceği bile tartışılmaktadır. Tam da bu ortam içinde ABD’nin Irak Büyükelçisi Halilzad’ın Suriye’ye yönelik olarak “sabrımız taşıyor” açıklaması gelmiştir. Askeri müdahalenin gündemde olup olmadığına ilişkin bir soruya ise “tüm seçenekler masada, çok fazla üzerinde durmak istemiyorum, onlar ne demek istediğimi anlamışlardır” şeklinde cevap vermiştir. Aynı yönde ifadeler ABD Başkanı George Bush’tan da gelmiştir. Bush “Suriye’nin artan bir şekilde izolasyonla karşı karşıya kalacağını” söylemiştir. Bunun için de iki gerekçe göstermiştir. İlki Irak’ın güvenliği bağlamında Irak hükümetiyle işbirliği yapmaması ve ikinci olarak da Lübnan’daki faaliyetleri konusunda açık olmamalarıdır.
Suriye üzerindeki baskının artmaya başladığı bu ortam, Suriye lideri Beşar Esad’ın BM Zirvesi’ne katılmak üzere gerçekleştireceği New York ziyaretini iptal etmesine neden olmuştur. Suriye, BM Zirvesi’ni içinde bulunduğu izole ortamdan kurtuluş için bir fırsat olarak görüyordu. Beşar Esad, muhtemelen modern görünümlü İngiltere doğumlu karısı Esma Esad’la beraber genç reformcu Arap lider imajı vermeye çalışacaktı. Ancak son anda Esad’ın zirveye katılımının iptal edildiği açıklandı. Suriye yönetimi zirvenin izole konumdan kurtulmaktan öte bunu pekiştireceğini düşündüğü için böyle bir karar almış olabilir. Zira zirve öncesinde Batı basınında ABD’nin Esad’la görüşmeyeceği ve Avrupa’yla Arap liderlerin de görüşmemesi yönünde baskı yapacağı haberleri yer almıştı. Bunun yanında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Suriye’nin davet edilmeyeceği ve bu ülkenin tartışılacağı bir toplantı düzenlemeyi planladığı da iddia edilmişti. Bunların yanında ziyaretin iptali konusunda değişik iddialar da gündeme gelmiştir. Bunlar içinde en önemlisi Beşar Esad’ın eğer New York’a giderse ve aynı tarihte Mehlis’in raporu yayımlanarak suçlu bulunursa tutuklanma ihtimalinin olmasıdır. Bir diğer neden de, ülke içinde de zor bir konumda olan Esad’ın Şam’ı terk ederse bir karışıklık çıkma olasılığı olabilir. Genel olarak tüm bu gerekçelerin bir araya gelerek ziyaretin iptaline neden olduğu söylenebilir.
Yazının başında da belirtildiği gibi Hariri soruşturmasının Esad rejimini sonlandırabileceği dahi tartışılmaktadır. Bu tartışmalara paralel olarak rejim içinde ayrılıklar yaratmaya yönelik haberler de yine Batı basınında yer almaktadır. Bunlar içinde en önemlileri, Paris’ten yayımlanan Intelligence Online isimli haber bülteninde Suriyeli üst düzey bir istihbarat görevlisinin Fransa’ya kaçtığı ve Hariri suikastında kullanılan Slovakya yapımı bombalarla ilgili bilgiler verdiği iddiası olmuştur. Bunun dışında Suriye hakkında çıkan yazılarda rejim yöneticilerinin birbirlerini soruşturma komisyonuna “ispiyonlamaya” başladığı şeklinde yorumlar yapılmaktadır. Zira Mehlis, soruşturma kapsamında Şam’a da giderek burada üst düzey yetkililerle görüşmüştür. Bu haberlerin gerçek olma ihtimali yanında, yönetimde bir şüphe ortamı oluşturulmaya da çalışılabilir. Zaten korku ve şüphe üzerine kurulu rejim içinde panik yaratarak çözülme sürecini hızlandırma amacı taşınıyor olabilir.
Bir diğer gelişme de Baas rejimi alternatiflerinin yoğun olarak gündeme gelmesidir. ABD’nin alternatif isimlerle resmi temaslara geçtiği ifade edilmektedir. ABD’nin alternatif olarak düşündüğü isimlerin başında Ferit Kadri gelmektedir. Kadri halen ABD’de yaşamaktadır. Kendisinin Suriye içinde herhangi bir etkinliği ya da gücü bulunmamaktadır. ABD’nin istediği “demokratik” yönetim anlayışını benimseyen Kadri açık bir şekilde askeri müdahaleyi savunmaktadır. Gündeme getirilen bir diğer alternatif isim de İspanya’da sürgünde yaşayan Hafız Esad’ın kardeşi Rıfat Esad olmuştur. Yine bu isimle de Ulusal Güvelik Konseyi yetkililerinin temasa geçtiği belirtilmektedir. Rıfat Esad, Kadri’nin aksine Suriye içinde etkinliğe sahip bir isimdir. Bu isimlerin ve temasların gündeme getirilmesi Suriye yönetimi içinde muhtemelen derin kaygı ve korkuya yol açmaktadır.
Suriye şöyle bir ikilem içindedir. ABD’nin isteklerini karşılar ise bu durumda kendisini savunacak tüm araçları da kaybetmiş olacaktır. Bu da onu güçsüz kılarken müdahaleye daha açık bir hale sokacaktır. İstekler yerine getirilmediği oranda da üzerindeki uluslararası baskı artmaktadır. Reform konusunda da aynı ikilem içindedir. Gerçek bir reform süreci içerde gücü kaybetmesine neden olacaktır. Bu ortam Suriye’nin dış ilişkilerinde “rutin bir sürecin” oluşmasına neden olmuştur. Dönemsel olarak Suriye üzerindeki baskı artmakta ve buna paralel olarak Suriye tarafından uluslararası toplumun talepleri doğrultusunda adımlar gelmektedir. Bahsedilen ikilem dolayısıyla bu adımlar köklü ve samimi olmaktan uzak oldukları için de krizin dönemsel olarak atlatılmasını sağlamakta ancak sorunu kökten çözememektedir. Bu süreç yavaş yavaş Batı’nın ve özellikle de ABD’nin Suriye’ye yönelik inancını kaybetmesine, baskı ve müdahaleye dayalı anlayışın güç kazanmasına yol açmaktadır.
Sonuç olarak, Hariri suikastı soruşturmasının sonuçları Suriye’yi yeni bir kriz ortamı içine sürükleyecek gibidir. Suriye, raporun açıklanmasının ardından uzun süreli uluslararası yaptırımlarla ve izolasyonla karşı karşıya kalabilir.