Irak Savaşı Orta Doğu’da tüm bölgesel ilişkileri ve güvenlik algılamalarını etkilemiştir. Bu doğrultuda bölgede yeni bir ilişkiler ağı ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu sürecin önemli bir ayağını da Suriye-Lübnan ilişkileri ve Suriye’nin bu ülkedeki askeri varlığı oluşturmuştur. Özellikle 2000 yılından sonra Lübnan’dan askerlerini çekmesi yönünde Suriye üzerindeki baskılar artmış ve bu çerçevede o yıllarda 40.000 olan asker sayısı günümüzde 14.000’e kadar gerilemiştir. Hariri suikastıyla artan uluslararası baskıyla beraber Suriye’nin Lübnan’daki askeri varlığının sona ermesi beklenmektedir.
Suriye’nin Lübnan’dan askerlerini çekmesi ve bu ülkedeki etkinliğine son verilmesi birkaç açıdan önem taşımaktadır. Bu süreç öncelikle tabi ki Lübnan iç politikası ve çekişmeleri bağlamında sonuçlar doğuracaktır. Karami başkanlığındaki Suriye yanlısı hükümet artan baskılar sonucunda istifa etmiştir. Mayıs ayındaki seçimlere kadar ülkeyi yönetecek yeni hükümet, yine Suriye yanlısı Devlet Başkanı Emil Lahud tarafından atanacaktır. Burada Lahud’un iki şansı bulunmaktadır. Tercihini Suriye ve sertlik yanlısı bir hükümetten yana kullanması durumunda rejimle muhalefet karşı karşıya gelecektir. Dengeli ve tarafsız bir hükümet ataması durumunda ise ülkede uzlaşma sağlanabilecek ve şimdilik muhalefet tatmin edilmiş olacaktır. Mevcut koşullar altında daha dengeli bir hükümetin atanması muhtemel gözükmektedir.
Bu hükümet ülkeyi Mayıs ayındaki seçimlere götürecektir. ABD Başkanı George Bush’un da Suriye’ye, askerlerini çekmesi için Mayıs ayına kadar süre tanıması seçimlerle bağlantılıdır. Her ne kadar Suriye askerlerini muhtemelen çekecek de olsa bu, Suriye’nin Lübnan üzerindeki etkinliğinin, ciddi zarar görse de, tamamen sona ereceği anlamına gelmemektedir. Suriye bu ülkedeki uzun yıllara dayanan deneyimi ve kurduğu ağ sayesinde etkinliğini bir şekilde sürdürmeye çalışacaktır. Lübnan’daki muhalefetin önemli isimlerinden Velit Canpolat'ın da “Suriye’nin Lübnan’daki istihbarat ve güvenlik yapılanmasının 14.000 askerden çok daha büyük bir sorun olduğunu” söylemesi de buna işaret etmektedir. Bu etkinliğin devamı noktasında da özellikle Hizbullah örgütü ön plana çıkacaktır. Hizbullah Lübnan’da istikrarın sağlanması anlamında önemli bir unsurdur. Suriye’nin varlığından memnun olan bu örgütün bundan sonraki süreçte tutumu belirleyici olabilir. Zaten siyasal sürece dahil olan ve Lübnan Parlamentosuna temsilcilerini sokan bu örgütün silahsızlandırılması ve tamamen sisteme entegre edilmesi süreci yaşanabilir.
Mayıs ayındaki seçimler sonrasında, daha önce siyasal yapılanmadan dışlanmış olan Suriye karşıtı grupların siyasal etkinliği artabilir. Ülkenin ekonomik yapısında etkin olmalarına rağmen siyasal etkinlikleri bulunmayan Hıristiyan Maruniler bu süreçte öne çıkabilir. Daha çok İsrail ile işbirliğine eğilimli olması muhtemel bu kesimin siyasal alanda etkinleşmesi Lübnan’ın iç ve dış politikasında da önemli değişimleri beraberinde getirebilir.
Lübnan iç politikasındaki bu değişim, dış politikada da yeni eğilimlere neden olacak ve bölgesel boyutta bazı sonuçlar doğurabilecektir. Bu açıdan konuya bakıldığında, İran ve Suriye üzerindeki baskının artması konusu ön plana çıkmaktadır. İran ve Suriye bölgede İsrail açısından en büyük tehdit unsurlarıdır. Bunun yanında, Barış Süreci’nin de engellenmesi yönünde en büyük güce sahip ülke konumundadırlar. Suriye’nin Lübnan’dan çıkarılması öncelikle bu ülkelerin sahip olduğu önemli bir kozun ellerinden alınması ve bölgedeki etkinliklerinin kaybıyla sonuçlanacaktır. Çünkü Lübnan İsrail’in güvenliği bağlamında önemli bir konumdadır. Lübnan sayesinde İsrail baskı altında tutulabilmekte, bu ülkedeki birçok grup (Hizbullah ve diğer radikal Filistinli örgütler) aracılığıyla İsrail’e yönelik şiddet eylemlerine girişilebilmektedir. Lübnan’da bu ülkelerin etkinliğine son verilerek hem baskı artırılabilecek, hem de Hizbullah’ın etkinliği sonlandırılabilecektir. Bölgesel boyutta bir diğer sonuç da Lübnan’ın barış sürecine dahil edilmesi ve İsrail’in bir diğer Arap ülkesi ve komşusuyla daha barış sürecini başlatması olacaktır.
Suriye’nin Lübnan’dan askerlerini çekmesi ve bu ülkedeki etkinliğine son verilmesi birkaç açıdan önem taşımaktadır. Bu süreç öncelikle tabi ki Lübnan iç politikası ve çekişmeleri bağlamında sonuçlar doğuracaktır. Karami başkanlığındaki Suriye yanlısı hükümet artan baskılar sonucunda istifa etmiştir. Mayıs ayındaki seçimlere kadar ülkeyi yönetecek yeni hükümet, yine Suriye yanlısı Devlet Başkanı Emil Lahud tarafından atanacaktır. Burada Lahud’un iki şansı bulunmaktadır. Tercihini Suriye ve sertlik yanlısı bir hükümetten yana kullanması durumunda rejimle muhalefet karşı karşıya gelecektir. Dengeli ve tarafsız bir hükümet ataması durumunda ise ülkede uzlaşma sağlanabilecek ve şimdilik muhalefet tatmin edilmiş olacaktır. Mevcut koşullar altında daha dengeli bir hükümetin atanması muhtemel gözükmektedir.
Bu hükümet ülkeyi Mayıs ayındaki seçimlere götürecektir. ABD Başkanı George Bush’un da Suriye’ye, askerlerini çekmesi için Mayıs ayına kadar süre tanıması seçimlerle bağlantılıdır. Her ne kadar Suriye askerlerini muhtemelen çekecek de olsa bu, Suriye’nin Lübnan üzerindeki etkinliğinin, ciddi zarar görse de, tamamen sona ereceği anlamına gelmemektedir. Suriye bu ülkedeki uzun yıllara dayanan deneyimi ve kurduğu ağ sayesinde etkinliğini bir şekilde sürdürmeye çalışacaktır. Lübnan’daki muhalefetin önemli isimlerinden Velit Canpolat'ın da “Suriye’nin Lübnan’daki istihbarat ve güvenlik yapılanmasının 14.000 askerden çok daha büyük bir sorun olduğunu” söylemesi de buna işaret etmektedir. Bu etkinliğin devamı noktasında da özellikle Hizbullah örgütü ön plana çıkacaktır. Hizbullah Lübnan’da istikrarın sağlanması anlamında önemli bir unsurdur. Suriye’nin varlığından memnun olan bu örgütün bundan sonraki süreçte tutumu belirleyici olabilir. Zaten siyasal sürece dahil olan ve Lübnan Parlamentosuna temsilcilerini sokan bu örgütün silahsızlandırılması ve tamamen sisteme entegre edilmesi süreci yaşanabilir.
Mayıs ayındaki seçimler sonrasında, daha önce siyasal yapılanmadan dışlanmış olan Suriye karşıtı grupların siyasal etkinliği artabilir. Ülkenin ekonomik yapısında etkin olmalarına rağmen siyasal etkinlikleri bulunmayan Hıristiyan Maruniler bu süreçte öne çıkabilir. Daha çok İsrail ile işbirliğine eğilimli olması muhtemel bu kesimin siyasal alanda etkinleşmesi Lübnan’ın iç ve dış politikasında da önemli değişimleri beraberinde getirebilir.
Lübnan iç politikasındaki bu değişim, dış politikada da yeni eğilimlere neden olacak ve bölgesel boyutta bazı sonuçlar doğurabilecektir. Bu açıdan konuya bakıldığında, İran ve Suriye üzerindeki baskının artması konusu ön plana çıkmaktadır. İran ve Suriye bölgede İsrail açısından en büyük tehdit unsurlarıdır. Bunun yanında, Barış Süreci’nin de engellenmesi yönünde en büyük güce sahip ülke konumundadırlar. Suriye’nin Lübnan’dan çıkarılması öncelikle bu ülkelerin sahip olduğu önemli bir kozun ellerinden alınması ve bölgedeki etkinliklerinin kaybıyla sonuçlanacaktır. Çünkü Lübnan İsrail’in güvenliği bağlamında önemli bir konumdadır. Lübnan sayesinde İsrail baskı altında tutulabilmekte, bu ülkedeki birçok grup (Hizbullah ve diğer radikal Filistinli örgütler) aracılığıyla İsrail’e yönelik şiddet eylemlerine girişilebilmektedir. Lübnan’da bu ülkelerin etkinliğine son verilerek hem baskı artırılabilecek, hem de Hizbullah’ın etkinliği sonlandırılabilecektir. Bölgesel boyutta bir diğer sonuç da Lübnan’ın barış sürecine dahil edilmesi ve İsrail’in bir diğer Arap ülkesi ve komşusuyla daha barış sürecini başlatması olacaktır.