Oytun Orhan*
İsrail-Filistin çatışmasına baktığımız zaman her iki taraf içinde de belirleyici grupların radikal gruplar olduğu, ılımlı öğelerin ise sadece dengeleyici bir rol oynadıkları görülmektedir.[1] Her iki taraf içinde Orta Doğu Barış Süreci’ne farklı yaklaşımlar söz konusudur. İsrail tarafında radikal Yahudiler daha belirleyici konumdayken özellikle Oslo süreciyle beraber Filistin tarafı içinde radikal İslamcı gruplar (Hizbullah, Hamas, İslami Cihat vb.) daha belirleyici konuma yükselmiş, Filistin halkı içindeki güç ve etkinlikleri artmıştır.
Filistin kesimi içindeki bu radikal grupların belirleyici konumda olmaları onların İsrail-Filistin sorununa bakışlarını da daha önemli hale getirmiştir. Bu örgütlerin İsrail’in varlığını temelden reddeden ve İsrail’e yönelik her türlü şiddet eylemini meşru gören yapıları onları İsrail açısından temel tehdit konumuna getirmiştir. İsrail, bu düşüncelerden hareketle uzun yıllardır bu örgütlere yönelik olarak etkinliklerinin kırılması, örgütsel yapılarının çökertilmesi amacıyla mücadele etmektedir. Ancak son aylarda İsrail, özellikle Hamas’a ve lider kadrosuna yönelik olarak bir dizi operasyon gerçekleştirilmektedir. 2004 yılının başından itibaren (Gazze Planının da ilk olarak duyurulduğu tarihle beraber) İsrail, bu örgüte yönelik önce tehditlerde bulunmuş ve daha sonra art arda operasyonlara girişmiştir.
Bu çalışmada öncelikle Hamas ve İslamcı örgütlerin ortaya çıkışının altyapısını hazırlayan tarihsel süreç ele alınacaktır. Daha sonra Hamas örgütünün kuruluşu, yapılanma süreci, ideolojisi ve İsrail-Filistin sorununa bakışı anlatılmaya çalışılacaktır. Bu kısımlar Hamas’ın (diğer İslamcı örgütlerle beraber) İsrail açısından neden öncelikli tehdit oluşturduğunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Bunun yanında son aylarda İsrail’in Gazze’den çekilme planına paralel olarak neden Hamas’a yöneldiğinin yanıtı da bu kısımlarda aranacaktır. Hamas’ın tarihsel olarak Gazze’deki etkin konumu incelenecektir. Daha sonraki kısımlarda ise son aylarda Hamas’a yönelik operasyonlar Gazze Planı çerçevesinde ele alınarak sürecin önümüzdeki dönemde doğurabileceği olası sonuçlar irdelenmeye çalışılacaktır.
Filistin’de İslami Hareketlerin Tarihi
Filistin’de ilk İslami siyasal hareketler 1920’lerin başında Mısır’da kurulmuş olan “Genç Müslümanlar Birliği”nin yerel şubeleri olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Hayfa kolunun başında Suriye doğumlu Şeyh İzzeddin el-Kasım bulunuyordu. Kasım’ın başında bulunduğu grup o dönemde Yahudilere ve İngiliz yetkililere karşı suikast eylemleri gerçekleştiriyordu. Kasım’ın 1935 yılında İngiliz güvenlik güçleriyle girdiği bir çatışma sonucu öldürülmesi, kendisini ulusal bir sembol ve İslam toprağında yabancı güçlere karşı savaşın modeli haline getirmiştir.[2] Filistin’de bu ilk İslami faaliyetleri takiben 1945 yılında Mısır’da kurulmuş olan Müslüman Kardeşler’in ilk Filistin bürosu Kudüs’te açılmıştır. Örgüt, Filistin’de kısa sürede yayıldı ve 1947 yılına gelindiğinde 38 büro ve 10.000’nin üzerinde üyeye ulaştı.[3] Radikal İslamcılar Filistin’de 1948’e kadar önemli bir taban kazandılar. 1948 yılı içinde toplam nüfusun yaklaşık yüzde onuna tekabül ediyorlardı ve o dönemde cami sayısı 200’den 600’e yükselmiş, Gazze Üniversitesi de İslamcıların etki alanı içine girmişti.[4] Müslüman Kardeşler Filistin’de daha çok sosyal ve kültürel faaliyetlerde bulunuyor, politika ve şiddetten uzak duruyordu. Bu nedenle de 1948 Arap-İsrail Savaşı’nda fazla bir etkinliği olmadı ve savaş sonrasında faaliyetleri önemli ölçüde azaldı.[5]
1948-1967 yılları arasında Gazze sırasıyla Ürdün ve Mısır tarafından yönetildi. Müslüman Kardeşler, Ürdün yönetimi sırasında Filistin’de yeniden örgütlenme imkanı buldu. Mısır yönetimi sırasında, Mısır’ın kendi içindeki Müslüman Kardeşler’e yönelik tutumuyla Filistin’deki Müslüman Kardeşler’e yönelik tutumu paralellik gösteriyordu. Bu dönemde artan Nasırizm ve Arap milliyetçiliği dalgası karşısında örgüt yer altına indi ve gizli faaliyet göstermeye başladı. Bu dönemde Nasır’ın İslamcılara yönelik sert politikaları sonucunda Müslüman Kardeşler’in birçok üyesi tutuklandı.[6]
1967’de İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’yı işgaliyle bölgede yeni bir dönem de başlamış oldu. Bu dönemden itibaren Gazze’de Müslüman Kardeşler’in Şeyh Ahmet Yasin liderliğinde kurumsal ve sosyal altyapısının inşası süreci başladı. Bu süreç daha sonra ilerde Hamas’ın çekirdeğini oluşturacak olan “İslami Merkez”in 1973 yılında kurulmasıyla sonuçlandı ve bu kurum 1978 yılında yasallaştı. İslami Merkez faaliyetlerini daha çok sosyal, kültürel,dini ve eğitim alanlarına yönelik olarak sürdürdü.[7]
Filistin’de, daha özelde Gazze’de, 1920’lerde kök salmaya başlayıp 1970’lerde “İslami Merkez”in oluşmasıyla devam eden İslamcı hareketler daha sonra kurulacak olan Hamas’ın çekirdeğini oluşturmuştur. Filistin’de ilk İslami siyasal faaliyetlere baktığımız zaman bu grupların daha çok Gazze’de faaliyette bulundukları görülmektedir. 1948 yılında Gazze’deki İslamcıların nüfusa oranı yüzde on iken bu oran Batı Şeria’da yüzde ikiydi.[8] Günümüzde de Hamas’ın tabanını Gazze’deki mülteci kampları oluşturmakta ve örgüt temel olarak burada üslenmektedir. Esasen bunun tarihsel bir boyutu da bulunmaktadır. Batı Şeria ve Gazze arasındaki sosyal ve ekonomik farklar bu farklı gelişime neden olmuştur. Batı Şeria’daki daha iyi ekonomik ve sosyal koşullar hem radikal İslamcıların Gazze’deki kadar kolay yayılmasına hem de onlar gibi daha militan bir nitelik kazanmalarına engel olmuştur.[9]
Hamas
Hamas’ın kökeni Mısır’da Hasan El-Benna tarafından kurulmuş olan “Müslüman Kardeşler”e (Ihvan-ı Müslimin) ve daha özelde Gazze’de kurulan “İslami Merkez”e dayanmaktadır. Hamas örgütünün kurucusu Şeyh Ahmet Yasin 1936 yılında toprak sahibi bir ailenin oğlu olarak Gazze’de dünyaya gelmiştir. Yasin, Müslüman Kardeşler’e, örgütün Cemal Abdül Nasır tarafından yasaklandığı 1950’lerin ortalarında katılmış ve 1957’den sonra Gazze’de öğretmen olarak faaliyet göstermeye başlamıştır. Daha sonra Kahire’ye geçmiş ve burada örgüt üyesi olduğu için tutuklanmıştır. 1967 yılında salıverilmesini takiben Müslüman Kardeşler’i yeniden organize etme çalışmalarına başlamıştır. Bu dönemde Müslüman Kardeşler örgütü üzerinde uygulanan yasağın Gazze politikası üzerinde derin etkileri olmuştur. Bu ortam Fetih ve Arap Milliyetçi Hareketi gibi seküler milliyetçi hareketlerin güç kazanmasına zemin hazırlamıştır.[10]
1973 yılında İsrail, Şeyh Ahmet Yasin’e “İslami Merkez”i açma izni vermiş ve böylece Yasin okul, cami, hastane gibi sosyal ve dini kurumlar açma yetkisini bizzat İsrail’den almıştır. Bu kurum, üyelerinin verdiği dini vergilerle finanse ediliyordu ve Yasin bu paraları toplama yetkisini de almıştı.[11]
1970’lerin ortalarında Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) işgal altındaki topraklarda önemli bir siyasal güç olarak ortaya çıkmasıyla beraber İsrail, FKÖ’yü dengelemek amacıyla ona karşı İslami Merkez’i sıkı bir şekilde desteklemeye başlamıştır. O dönemlerde Gazze’de görev yapmış olan İsrailli General Yitzhak Segev, FKÖ ve komünistlere karşı denge oluşturmak amacıyla İslamcıların nasıl desteklendiği ve finanse edildiğini açıkça belirtmiştir.[12] Dolayısıyla şu anda Filistin politikalarında belirleyici konumda bulunan ve İsrail açısından daha ciddi tehdit oluşturan İslamcılar ilk aşamada İsrail tarafından desteklenmiş ve bu örgütlerin ortaya çıkışında İsrail de rol oynamıştır. Hamas’ın ilk kurulduğu yıllarda bizzat FKÖ’nün üst düzey yöneticileri Hamas’ı İsrail gizli servisinin kurdurduğu bir örgüt olarak tanımlıyor ve “düşmana hizmet etmekle” suçluyordu.[13]
Yasin 1985 yılından sonra İslami Merkez içinde çalışmalarına devam etmiş ve 14 Aralık 1987 tarihinde başlayan birinci İntifada hareketi sonrasında, İsrail’e karşı daha etkin ve somut mücadele edilmesi yönündeki baskılara dayanamayarak Hamas’ı kurmuştur. Örgüt aynı süreçte “İzzeddin Kasım Tugayları” adı altında askeri kanadını da oluşturmuştur.[14] Hamas’ın kurulmasının bir diğer nedeni de İntifada’nın ortaya çıkmasıyla beraber İslami Merkez’in bu hareketle resmi bağlantısının ortaya çıkması kaygısı olmuştur. Böyle bir durum merkezin sivil kuruluşlarının faaliyetlerini riske edecek bir gelişme olacaktı.[15] Örgüt Ağustos 1988’de misâkını yayımladı ve bununla İsrail’e cihat ilan etti. Örgüt amacını Filistin’de bir İslam devleti kurmak olarak açıkladı. Hamas diğer tüm girişimleri, yöntemleri reddederek tek mücadele yöntemi olarak silahlı mücadeleyi seçtiğini açıkladı.[16] Örgüt kuruluşunu takiben özellikle İsrail askerlerine, güvenlik görevlilerine ve daha sonra da sivillere yönelik olarak silahlı saldırı yöntemini benimsedi. Hamas, 29 Filistinlinin İbrahim Camii’nde öldürülmesine karşılık olarak 25 Şubat 1994’te gerçekleştirdiği eylemle İsrail-Filistin çatışmasını “intihar saldırıları” olgusuyla tanıştırdı.[17]
Oslo Anlaşmasının imzalanması ve FKÖ’nün Filistin Yönetimi’ne dönüşmesi sürecinin Filistin direniş hareketi içinde önemli etkileri olmuştur. Hamas Oslo sürecine karşı çıkmış ve Filistin Yönetimiyle arası açılmıştır. Hamas, Oslo sürecinin bağımsız bir Filistin devletiyle sonuçlanacağına inanmamıştır. Hamas’ın Oslo’ya bu bakışı hem Filistin Yönetimi’yle hem de İsrail’le olan ilişkilerini etkilemiştir. Bu süreçte İsrail, İslamcı grupların üzerine daha sert gitmeye başlamış, Filistin Yönetimi de İsrail baskısıyla Hamas üzerine gitmeye başlamış ve Gazze’deki faaliyetlerini engellemeye çalışmıştır.[18]
Hamas’ın İdeolojisi ve İsrail-Filistin Sorununa Bakışı
Arap-İsrail çatışması başlangıçta iki ulusal hareketin, Siyonizm ve Filistin milliyetçiliğinin çatışması olarak ortaya çıkmıştır. Çatışmanın ikinci aşamasında mücadele İsrail ile pan-Arabizm arasındaki mücadeleye dönüşmüştür. Mücadelenin son aşaması da sorunun İslamîleştiği ya da iki rakip din, İslam ve Musevilik, arasındaki mücadeleye dönüştüğü süreçtir. Gerçekten de Filistinlilerin İsrail’e karşı yürüttükleri mücadele ilk başlarda ulusal bir nitelik taşıyor ve Filistin milliyetçiliği etrafında şekilleniyordu. Ancak İslam olgusu bu dönemde de Filistinli milliyetçi seçkinler tarafından halk desteğinin kazanılması amacıyla kullanılıyordu.[19]
Hamas kendi ideolojisini seküler Filistinli güçlere karşıt olarak formüle etmiştir. Hamas’ın milliyetçilik düşüncesine bakışı Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hasan el-Benna tarafından formüle edilen görüşe göre şekillenmiştir. Buna göre Müslüman Kardeşler milliyetçiliği “seküler, seçkinci ve bencil” bir değer olarak reddeder. Bu görüş İslam birliğini yok ederek İslam topraklarını ele geçirmek için yabancılar tarafından oluşturulmuştur.[20] Hamas’ın ideolojisinin temelinde Filistin meselesinin ve İsrail-Filistin çatışmasının İslami özüne vurgu yatmaktadır. Hamas bu çerçevede Filistin Yönetimi’ni (eski FKÖ) sorunu Filistin milliyetçiliği ve Siyonizm arasındaki mücadele olarak algılamasından dolayı eleştirir. Bu tür bir nitelendirmenin problemin ve çözümünün yanlış yorumlanması sonucuna yol açtığını savunmaktadır. Hamas’a göre Filistin meselesi sadece toprak meselesi değil, aynı zamanda da din ve inanç meselesidir. Şu an yaşanan tüm sıkıntıların ve kaybedilen toprakların geri kazanılamamasının temelinde bu yanlış yorumlama ve İslam’ın temel alınmamasının yattığını savunmaktadır. Buna göre Filistin’in özgürleştirilmesi ancak sorun İslami düşünceden hareket ederek yorumlanır ve buna göre bir çözüm yolu saptanırsa sağlanabilir. Arap-İsrail-Filistin çatışması dinlerin savaşıdır. Savaş, İsrailliler ve Filistinliler arasındaki savaş değil Müslümanlarla Yahudiler arasındaki savaştır. Daha da geniş çapta Hamas, İsrail’le mücadeleyi İslam ve Batı uygarlığı arasındaki mücadele olarak algılamaktadır.[21]
Hamas, İsrail’e karşı yürütülecek mücadele ve yapılacak barış konusunda kendi çözüm yollarını da belirlemiştir. Buna göre İsrail sadece güçten anlamakta ve müzakerelere inanmamaktadır. Müslümanlar barışın peşinden koşacak kadar zayıf değildir. İsrail’i tanımak demek Arap birliği idealinden vazgeçmek, Müslümanlar ve Arapların parçalanmasını kabullenmek anlamına gelecektir. Zafere giden yol uzundur ancak Allah tarafından önceden belirlenmiştir. Zafere giden yolun üç öğesi vardır: İslam, doğru yolu takip etmek ve sabır. Allah’a olan inanç Filistinlileri İsrail işgalinden kurtaracaktır. Hamas bu çerçevede İsrail’le barışı reddetmekte ve İslami prensiplere dayanan kendi barış görüşünü formüle etmektedir. Buna göre tek çözüm tüm Filistin’de kurulacak bir İslam devletidir. Filistin’de yaşayan tüm Yahudiler, tarihte İslam hakimiyeti altında yaşadıkları dönemde olduğu gibi tüm sivil haklara sahip olacaklardır. Hamas Yahudilere iki seçenek sunmaktadır. Ya İslam devleti içerisinde hakları korunan bir azınlık konumunu kabullenecekler ya da aksi durumda bu durumu kabullenmeyip savaşacaklardır.[22]
Hamas, Filistin halkı içinde etkinlik kazanmasıyla beraber, diğer radikal İslamcı örgütlerle beraber Filistin tarafı içinde belirleyici konuma yükselmiştir. Hamas’ın, İslam’ı temel alan, İsrail’i tamamen reddeden ve tek mücadele yöntemi olarak şiddeti kabul eden bu görüşleri onu Oslo süreci sonrasında İsrail açısından temel tehdit konumuna yükseltmiştir.
Hamas’a Yönelik Operasyonlar: Neden Hamas?
İsrail 2004 yılının başıyla beraber Hamas örgütüne yönelik olarak liderlerinin, üst düzey yöneticilerinin öldürülmesine varan kapsamlı operasyonlara girişmiştir. İsrail genel mücadele taktiği çerçevesinde geçmişte de birçok üst düzey Filistinli liderlere karşı suikast girişiminde bulunmuş ve bu kapsamda Filistin Kurtuluş Örgütü, Hamas, Hizbullah ve İslami Cihat’ın lider kadrosundan 150’den fazla kişiyi öldürmüştür.[23] Son aylar içinde Hamas’a yönelik olarak bir dizi operasyonun gerçekleştirilmiş olması bunların belli bir proje çerçevesinde gerçekleştirildiğini göstermektedir. İsrail esasen 2004 yılının Ocak ayı içinde Hamas’a yönelik olarak operasyona girişeceğinin ilk sinyallerini vermeye başlamıştı. 17 Ocak 2004 tarihinde İsrail Savunma Bakanı Yardımcısı Zeev Boim, askeri radyoda yaptığı açıklamasında, “Şeyh Yasin öldürülmeye layıktır. Kendisi, gece ve gündüzün farkına varamayacağı yeraltının derinliklerine saklanmak zorunda kalacaktır” şeklinde bir ifadede bulunmuş ve kendisinin bulunarak ortadan kaldırılacağı tehdidinde bulunmuştu.[24] Bu süreçte belki de ilerde ortadan kaldırılması o zamanlarda planlanan Hamas liderinin İsrail’e yönelik saldırıların baş sorumlusu olarak gösterme ve düzenlenecek operasyona en azından İsrail kamuoyunda meşruiyet zemini hazırlama çalışmaları da başlatılmıştı. Şubat ayı başında İsrail Savunma Bakanı Şaul Mofaz açık tehditte bulunarak Şeyh Ahmet Yasin’e suikast düzenleneceğini belirtmişti.[25] Bu tehdit içeren açıklamaları takiben İsrail’in suikast operasyonu gecikmemiş ve 22 Mart 2004 tarihinde İsrail helikopterleri tarafından düzenlenen roket saldırısı sonucunda Hamas’ın dini lideri Şeyh Ahmet Yasin öldürülmüştür. Şeyh Yasin, Hamas örgütünün ruhani lideri olarak geçiyordu. Şeyh Yasin Orta Doğu’da çok önemli ve etkin kişiliklerden biriydi. İsrailli birçok yorumcu tarafından örgütün tüm stratejik politikalarını belirleyen kişi olarak nitelendirilen Yasin bir anlamda “yeri doldurulamaz” olarak tanımlanmaktaydı.[26] Yasin’in ölümünün ardından Halit Meşal örgütün siyasi liderliğine geçmiş Abdülaziz Rantisi de Hamas’ın Gazze sorumlusu olarak açıklanmıştır.
Şeyh Ahmet Yasin’in öldürülmesini takiben İsrail, Hamas’a yönelik operasyonların devam edeceğini bildirmiştir. Buna göre Şaul Mofaz ve güvenlik yetkililerinin, Hamas liderlerinin tamamının öldürülmesinin amaçlandığı operasyonlar düzenleme kararı aldıkları ve Hamas’ın “stratejik düşman” ilan edildiği belirtiliyordu.[27] Bu çerçevede Nisan ayı içinde Şeyh Ahmet Yasin’in ölümü sonrasında Hamas’ın Gazze sorumlusu olarak ilan edilen ve aynı zamanda örgütün kurucularından ve en etkin isimlerinden olan Abdül Aziz Rantisi yine İsrail tarafından 17 Nisan 2004 tarihinde düzenlenen bir roket saldırısı sonucu öldürülmüştür. Rantisi suikastının hemen ardından İsrail tehditlerine devam etmiş ve Şam’da bulunan örgütün siyasi lideri Halit Meşal’in de öldürüleceğini açıklamıştır. Yasin’in ardından Rantisi’nin de öldürülmesi örgüt stratejisinde değişime neden olmuş ve Hamas Rantisi’nin yerine atanan kişiyi kamuoyuna duyurmayacağını açıklamıştır. Bu dönemde İsrail’in Hamas’a yönelik operasyonlarına ABD’den de destek gelmiş ve ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Richard Boucher “Hamas’ın etkisiz hale getirilmesi gerektiğini” söylemiştir.[28] Daha sonra 20 Mayıs 2004 tarihinde Gazze Şeridi’nde bulunan Refah mülteci kampında Hamas örgütünün askeri kanadının yerel lideri Halid Ebu Anza İsrail askerleri tarafından öldürülmüştür.[29] Bu operasyondan 10 gün sonra yine Gazze’de İsrail helikopterlerince düzenlenen füze saldırı sonucunda Hamas’ın üst düzey komutanlarından Vael Naasar ve yardımcısı Muhammed Sarsur öldürülmüştür.[30] Yine bu operasyondan yaklaşık bir hafta sonra İsrail Gazze’de bir atölyeyi hedef almıştır. Buranın Hamas tarafından silah ve cephane üretimi için kullanılan bir fabrika olduğu açıklanmıştır.[31] İsrail Gazze’de sadece Hamas örgütüne yönelik olarak operasyonlar gerçekleştirmemiş, bu süreçte Filistinli yerleşim birimlerine ve mülteci kamplarına yönelik operasyonlar da devam etmiştir.[32]
Son birkaç ay içinde Hamas’a yönelik olarak bir dizi operasyonun gerçekleşmesi, bunun bir proje kapsamında gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır ki zaten İsrailli yetkililer bu yılın başında bu projelerini açık açık bildirmişlerdi. Ancak burada akla “Neden Hamas?” sorusu gelmektedir. İsrail zaten genel mücadele taktiği çerçevesinde radikal İslamcı grupların üst düzey kadrolarına yönelik suikast eylemleri düzenlemekteydi. Ancak sadece Hamas’a yönelmiş olması ve operasyonların kısa süreler içinde art arda gelmesi bu soruyu akla getirmektedir.
Bu sorunun cevabının bulunması için İsrail’in yürüttüğü diğer bir plan olan “Gazze Planı” ve Hamas’ın Gazze içindeki konumunun belirlenmesi gerekmektedir. Gazze Planı da ilk kez bu yılın başında Ocak ayı içinde İsrail Başbakanı Ariel Şaron tarafından duyurulmuştur. Plan, Gazze’de yaşayan tüm Yahudi yerleşimcilerinin (21 Yahudi yerleşim yeri ve toplam 7.500 civarında Yahudi yerleşimci) ve Batı Şeria’dan dört adet yerleşim yerinin boşaltılmasını öngörmektedir. Şaron, ilk olarak kendi partisi Likud içinde referanduma sunduğu planın onaylanmaması üzerine bazı değişiklikler yaparak planı Knesset’e götürmeyi amaçlamaktadır. İlk plana göre temel hedef olarak herhangi bir değişiklik içermeyen yeni plan Gazze’den geri çekilmeyi sadece belli bir takvime bağlamakta ve her geri çekilmeyi Knesset’in onayına sunulması gerekliliğini içermektedir. Ancak sonuç olarak bu planla beraber Gazze-Mısır sınırı kontrolü ve bazı bölgelerde bulunacak askerler dışında İsrail ve Yahudi yerleşimciler belli bir takvimin sonucunda Gazze’den tamamen geri çekilecektir.
İsrail’in Gazze’den çekilmesiyle beraber bölgenin kontrolü ve yönetimi Filistin Yönetimi’ne geçecektir. Ancak Gazze içerisinde esas etkinliğe sahip olan örgüt Hamas’tır. Hamas, İsrail’in Gazze’den çekilmesini siyasi bir fırsat olarak görüyordu. Şeyh Ahmet Yasin öldürülmeden önce Filistinli diğer gruplarla İsrail’in bölgeden çekilmesi sonrasında Gazze’nin nasıl yönetileceği konusunda görüşmeler yapıyordu.[33] Bu görüşmeler Yasin’in ölümü sonrasında da devam etmiş, Nisan ayı başında radikal grupların yöneticileriyle Arafat’ın liderliğindeki El Fetih örgütü üyeleri arasında İsrail’in Gazze’den çekilmesinin sonuçları tartışılmıştır. Bu görüşmelerden sonra Hamas yetkilisi, İsrail’in çekilmesinin ardından bölgede kurulacak yönetime destek vereceklerini açıklamıştır. Yani bir anlamda planın uygulanması sonrasında Hamas da bölgede yönetime katılacağını açıklamıştır. İsrail de bu durumun farkındadır ve Hamas’a bu fırsatı vermek istememektedir. Buradaki mülteci kampları Hamas’ın temelini oluşturmakta ve örgüt Gazze halkı içerisinde yoğun bir desteğe sahiptir. Buna karşılık özellikle son yıllarda Filistin Yönetimi, halk içindeki desteğini ve popülaritesini kaybetmeye başlamıştır. Hamas bölgede, sadece İsrail’e karşı mücadele eden bir örgüt değil aynı zamanda sosyal bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Hamas’ın bölgede okulları, hastaneleri bulunmakta ve buralarda Filistinlilere ücretsiz hizmet sunmaktadır. Ayrıca ihtiyacı olanlara maddi yadım da yapılmaktadır.[34] Dolayısıyla Hamas bölgede ve halk içinde daha etkin konumdadır. İsrail Gazze’den çekilirken bölgenin Hamas’a kalmasını istememekte ve örgütün etkinliğini kırmak için Gazze Planı’na paralel olarak bu suikast eylemlerini ve diğer operasyonları gerçekleştirmektedir. Kendisinin Gazze’yi terk etmesinin ardından kendisi açısından esas tehdit olarak algıladığı Hamas’ın karar alma, eylem yapma ve örgütsel davranma yeteneğini yok etmeyi amaçlamaktadır.
İsrail’in Gazze’den çekilirken Hamas’ın etkinliğini kırmaya çalışmasını temel amaç olarak düşünsek de bir diğer hedefinin daha bulunduğunu da söyleyebiliriz. İsrail daha önce 2000 yılı ortalarında Güney Lübnan’dan çekilmişti. İsrail burada Hizbullah ile mücadele ediyordu. O dönemde İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesi özellikle Hizbullah tarafından kendi başarısı olarak gösterilmiş ve yürüttükleri mücadelenin bir sonucu olarak İsrail’in bölgeden çekildiği açıklanmıştı. İsrail şimdi de Gazze’den çekilmeyi planlamakta ve buradan çekildikten sonra bunun da bölgede İsrail’e karşı mücadele veren Hamas örgütünün bir başarısı olarak gözükmesini, sunulmasını istememektedir. Bu yöndeki kaygı birçok İsrailli yetkili ve Gazze’de yaşayan Yahudi yerleşimci tarafından dile getirilmektedir. Dolayısıyla İsrail, Hamas’ın liderlerini ve üst düzey yöneticilerini öldürerek bu geri çekilmenin Hamas’ın yürüttüğü mücadelenin bir sonucu olmadığını, Hamas üzerinde tam kontrole sahip olduğunu ve Gazze’den kendi inisiyatifiyle geri çekildiğini göstermeye çalıştığını söyleyebiliriz.
Sonuç ve Genel Değerlendirme
İsrail Orta Doğu Barış Süreci’nin önündeki en önemli engellerden biri olarak, radikal gruplar olarak tanımladığı Hamas ve İslami Cihad gibi örgütleri görmektedir. Bu gruplar sadece intihar eylemleri düzenlemekle kalmamakta, İntifada’nın da temel dinamiği ve motoru konumunda bulunmaktadırlar. İsrail’e göre Hamas ve İslami Cihad örgütlerinin etkinliğinin kırılması hem intihar eylemlerini hem de İntifada’yı ciddi şekilde zayıflatacaktır. Bu sebepten İsrail bu radikal grupların örgütsel yapısını çökertmeye yönelmiştir. Liderlerin öldürülmesi bu grupların karar alma, eylem yapma ve örgütsel davranma yeteneklerini önemli derecede zayıflatacaktır. Bu süreç, grupların İntifada’yı seferber etme kapasitelerinin ve intihar eylemi düzenleme güç ve yeteneklerinin yok edilmesi veya etkisiz hale getirilmesi ile sonuçlanacaktır. İsrail bu mantıktan da yola çıkarak bu suikast eylemlerini gerçekleştirmektedir.[35]
Söz konusu operasyonlar geniş sonuçlar doğurabilir. Öncelikle İsrail ve Hamas arasındaki ilişki modelini, İsrail-Filistin ilişkilerini, Orta Doğu Barış Sürecini, Filistin Yönetimi’nin güç ve konumunu ve Hamas’ın Filistin halkı içerisindeki etkinliğini ciddi şekilde etkileyebilir.
İsrail’in bir proje kapsamında liderlere yönelik seri suikast eylemlerine girişmesi örgüt stratejisinde de bir değişime yol açacaktır ki bu yönde ilk somut gelişme yaşanmış ve örgüt bundan sonra liderlerinin açıklanmayacağını duyurmuştur.
Önce Yasin ardından Rantisi’ye gerçekleştirilen suikast eylemleri ve ardından Hamas’a yönelik operasyonların belki de en önemli sonucu Hamas’ın Filistinliler içindeki etkinlik ve gücünün artması olmuştur. Arafat ve Filistin Yönetimi taraftarı Filistinliler dahi Hamas etrafında birleşmeye başlamışlardır. Bu süreç ikinci İntifada’dan bu yana güç ve prestij kaybeden Filistin yönetimi yerine Hamas’ın meşru varis olarak ortaya çıkması olasılığını gündeme getirmektedir. Bu olasılık yeni bir tartışmayı da gündeme taşımış ve daha önce “terör örgütü” olarak kabul edilen FKÖ’nün müzakereler yoluyla sisteme dahil edilmesi sürecinin benzerinin Hamas’a da uygulanması olasılığı gündeme gelmiştir.[36] Hamas’ın da kendi içinde de İsrail’e yönelik olarak daha pragmatik bir politika izleme yönünde tartışmaların olduğu düşünülürse belli tavizler, güvenceler ve yardımlar karşılığında Hamas’ın da sistem içine çekilmesi olasılığı gündeme gelebilir.
* ASAM Orta Doğu Araştırmaları Masası
[1] Nihat Ali Özcan ve Emre Bayır, “Orta Doğu Barış Süreci, Oyuncuları ve İran”, Stratejik Analiz, Sayı 22, Şubat 2002, s. 45.
[2] Şu anda Hamas’ın askeri kanadını oluşturan “İzzeddin el-Kasım Tugayları” ismini bu şahıstan almaktadır.
[3] Shaul Mishal ve Avraham Sela, The Palestinian Hamas: Vision, Violence and Coexistence, Columbia University Press, New York, 2000, s.16.
[4] Edgar O’Balance, The Palestinian Intifada, Macmillan Press Ltd., Londra, 1998, s. 51.
[5] Shaul Mishal ve Avraham Sela, s. 16.
[6] 1965’te tutuklananlardan biri de daha sonra Hamas’ın kurucu olacak olan Şeyh Ahmet Yasin’di. Shaul Mishal ve Avraham Sela, ss.16-17.
[7] Shaul Mishal ve Avraham Sela, ss.18-26.
[8] Edgar O’Balance, s. 51.
[9] Shaul Mishal ve Avraham Sela, s.18.
[10] Dilip Hiro, “The Rise of HAMAS (1)”, Middle East International, No 562, 7 Kasım 1997, ss. 17-18.
[11] Dilip Hiro, ss. 17-18.
[12] Dilip Hiro, ss. 17-18.
[13] Edgar O’Balance, s. 52.
[14] Dilip Hiro, ss. 17-18.
[15] Gary C. Gambill, “Sponsoring Terrorism: Syria and Hamas”, Middle East Intelligence Bulletin, Ekim 2002.
[16] Edgar O’Balance, s. 52.
[17] Dilip Hiro, “The Rise of HAMAS (2)”, Middle East International, No 563, 14 Kasım 1997, s. 19.
[18] Dilip Hiro, “The Rise of HAMAS (2)”, s. 19.
[19] Meir Litvak, “The Islamization of the Palestinian-Israeli Conflict:The Case of Hamas”, Middle Eastern Studies, Cilt 34 No 1, Ocak 1998, ss. 148-150.
[20] Meir Litvak, The Islamization of Palestinian Identity: The Case of Hamas, The Moshe Dayan Center Data and Analysis, Ağustos 1996.
[21] Meir Litvak, “The Islamization of the Palestinian-Israeli Conflict:The Case of Hamas”, ss. 148-149.
[22] Meir Litvak, “The Islamization of the Palestinian-Israeli Conflict:The Case of Hamas”, ss.154-156.
[23] İsrail’in, radikal Filistinli üst düzey kadrolara yönelik düzenlediği tüm suikast girişimleri için bkz: “Israeli Assassinations and Attempts”, Associated Press, 22 Mart 2004.
[24] Jean Luc Renaudie, “İsrail Hamas’ın Dini Liderini Ortadan Kaldırma Tehdidinde Bulunuyor”, Agence France Press (Byegm), 17 Ocak 2004.
[25] “İsrail Savunma Bakanı Militan İslam Örgütlerinin Liderlerini Öldürmekle Tehdit Etti”, Associated Press (Byegm), 2 Şubat 2004.
[26] Greg Myre, “Death of Sheik Raises Question Of Hamas Fate”, New York Times, 23 Mart 2004.
[27] “İsrail Yeni Suikast Girişimleri Planlıyor”, Associated Press (Byegm), 24 Mart 2004.
[28] “ABD Hamas’ın Etkisiz Hale Getirilmesini İstiyor”, Agence France Press (Byegm), 20 Nisan 2004.
[29] “40 İsrail Tankı Refah’a Girdi, Hamas'ın Bölge Lideri Öldürüldü”, Agence France Press (Byegm), 20 Mayıs 2004.
[30] “Hamas Komutanlarından Vael Nassar ve Yardımcısı Öldürüldü”, Anadolu Ajansı, 30 Mayıs 2004.
[31] “İsrail Helikopterlerinden Saldırı”, Ntvmsnbc, 9 Haziran 2004.
[32] Bunlar içinde Refah mülteci kampına düzenlenen operasyon en kapsamlı olanı olmuştur. Birçok devlet ve uluslar arası örgüt tarafından eleştirilen bu operasyonda onlarca Filistinli sivil ölmüş, yüzlercesi yaralanmış ve binlerce kişi de evsiz kalmıştır.
[33James Bennet, “Sharon's Gaza Strategy: Good for Hamas, or Israel?”, The New York Times, 26 Mart 2004.
[34] Hamas’ın sosyal yönü konusunda daha detaylı bilgi için bkz.: “Ahmad Yusuf, “Hamas is s Charitable Organization”, Middle East Quarterly, Cilt 5 No 1, Mart 1998.
[35] Arif Keskin ve Oytun Orhan, “Hedefteki Örgüt Hamas”, Haftalık Küresel Değerlendirme Bülteni, 19-23 Nisan 2004, ASAM internet sayfası, www.avsam.org.
[36] Yehuda Lukacs, “Washington Must Talk to Hamas Albeit Conditionally”, The Daily Star, 27 Mayıs 2004.
İsrail-Filistin çatışmasına baktığımız zaman her iki taraf içinde de belirleyici grupların radikal gruplar olduğu, ılımlı öğelerin ise sadece dengeleyici bir rol oynadıkları görülmektedir.[1] Her iki taraf içinde Orta Doğu Barış Süreci’ne farklı yaklaşımlar söz konusudur. İsrail tarafında radikal Yahudiler daha belirleyici konumdayken özellikle Oslo süreciyle beraber Filistin tarafı içinde radikal İslamcı gruplar (Hizbullah, Hamas, İslami Cihat vb.) daha belirleyici konuma yükselmiş, Filistin halkı içindeki güç ve etkinlikleri artmıştır.
Filistin kesimi içindeki bu radikal grupların belirleyici konumda olmaları onların İsrail-Filistin sorununa bakışlarını da daha önemli hale getirmiştir. Bu örgütlerin İsrail’in varlığını temelden reddeden ve İsrail’e yönelik her türlü şiddet eylemini meşru gören yapıları onları İsrail açısından temel tehdit konumuna getirmiştir. İsrail, bu düşüncelerden hareketle uzun yıllardır bu örgütlere yönelik olarak etkinliklerinin kırılması, örgütsel yapılarının çökertilmesi amacıyla mücadele etmektedir. Ancak son aylarda İsrail, özellikle Hamas’a ve lider kadrosuna yönelik olarak bir dizi operasyon gerçekleştirilmektedir. 2004 yılının başından itibaren (Gazze Planının da ilk olarak duyurulduğu tarihle beraber) İsrail, bu örgüte yönelik önce tehditlerde bulunmuş ve daha sonra art arda operasyonlara girişmiştir.
Bu çalışmada öncelikle Hamas ve İslamcı örgütlerin ortaya çıkışının altyapısını hazırlayan tarihsel süreç ele alınacaktır. Daha sonra Hamas örgütünün kuruluşu, yapılanma süreci, ideolojisi ve İsrail-Filistin sorununa bakışı anlatılmaya çalışılacaktır. Bu kısımlar Hamas’ın (diğer İslamcı örgütlerle beraber) İsrail açısından neden öncelikli tehdit oluşturduğunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Bunun yanında son aylarda İsrail’in Gazze’den çekilme planına paralel olarak neden Hamas’a yöneldiğinin yanıtı da bu kısımlarda aranacaktır. Hamas’ın tarihsel olarak Gazze’deki etkin konumu incelenecektir. Daha sonraki kısımlarda ise son aylarda Hamas’a yönelik operasyonlar Gazze Planı çerçevesinde ele alınarak sürecin önümüzdeki dönemde doğurabileceği olası sonuçlar irdelenmeye çalışılacaktır.
Filistin’de İslami Hareketlerin Tarihi
Filistin’de ilk İslami siyasal hareketler 1920’lerin başında Mısır’da kurulmuş olan “Genç Müslümanlar Birliği”nin yerel şubeleri olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Hayfa kolunun başında Suriye doğumlu Şeyh İzzeddin el-Kasım bulunuyordu. Kasım’ın başında bulunduğu grup o dönemde Yahudilere ve İngiliz yetkililere karşı suikast eylemleri gerçekleştiriyordu. Kasım’ın 1935 yılında İngiliz güvenlik güçleriyle girdiği bir çatışma sonucu öldürülmesi, kendisini ulusal bir sembol ve İslam toprağında yabancı güçlere karşı savaşın modeli haline getirmiştir.[2] Filistin’de bu ilk İslami faaliyetleri takiben 1945 yılında Mısır’da kurulmuş olan Müslüman Kardeşler’in ilk Filistin bürosu Kudüs’te açılmıştır. Örgüt, Filistin’de kısa sürede yayıldı ve 1947 yılına gelindiğinde 38 büro ve 10.000’nin üzerinde üyeye ulaştı.[3] Radikal İslamcılar Filistin’de 1948’e kadar önemli bir taban kazandılar. 1948 yılı içinde toplam nüfusun yaklaşık yüzde onuna tekabül ediyorlardı ve o dönemde cami sayısı 200’den 600’e yükselmiş, Gazze Üniversitesi de İslamcıların etki alanı içine girmişti.[4] Müslüman Kardeşler Filistin’de daha çok sosyal ve kültürel faaliyetlerde bulunuyor, politika ve şiddetten uzak duruyordu. Bu nedenle de 1948 Arap-İsrail Savaşı’nda fazla bir etkinliği olmadı ve savaş sonrasında faaliyetleri önemli ölçüde azaldı.[5]
1948-1967 yılları arasında Gazze sırasıyla Ürdün ve Mısır tarafından yönetildi. Müslüman Kardeşler, Ürdün yönetimi sırasında Filistin’de yeniden örgütlenme imkanı buldu. Mısır yönetimi sırasında, Mısır’ın kendi içindeki Müslüman Kardeşler’e yönelik tutumuyla Filistin’deki Müslüman Kardeşler’e yönelik tutumu paralellik gösteriyordu. Bu dönemde artan Nasırizm ve Arap milliyetçiliği dalgası karşısında örgüt yer altına indi ve gizli faaliyet göstermeye başladı. Bu dönemde Nasır’ın İslamcılara yönelik sert politikaları sonucunda Müslüman Kardeşler’in birçok üyesi tutuklandı.[6]
1967’de İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’yı işgaliyle bölgede yeni bir dönem de başlamış oldu. Bu dönemden itibaren Gazze’de Müslüman Kardeşler’in Şeyh Ahmet Yasin liderliğinde kurumsal ve sosyal altyapısının inşası süreci başladı. Bu süreç daha sonra ilerde Hamas’ın çekirdeğini oluşturacak olan “İslami Merkez”in 1973 yılında kurulmasıyla sonuçlandı ve bu kurum 1978 yılında yasallaştı. İslami Merkez faaliyetlerini daha çok sosyal, kültürel,dini ve eğitim alanlarına yönelik olarak sürdürdü.[7]
Filistin’de, daha özelde Gazze’de, 1920’lerde kök salmaya başlayıp 1970’lerde “İslami Merkez”in oluşmasıyla devam eden İslamcı hareketler daha sonra kurulacak olan Hamas’ın çekirdeğini oluşturmuştur. Filistin’de ilk İslami siyasal faaliyetlere baktığımız zaman bu grupların daha çok Gazze’de faaliyette bulundukları görülmektedir. 1948 yılında Gazze’deki İslamcıların nüfusa oranı yüzde on iken bu oran Batı Şeria’da yüzde ikiydi.[8] Günümüzde de Hamas’ın tabanını Gazze’deki mülteci kampları oluşturmakta ve örgüt temel olarak burada üslenmektedir. Esasen bunun tarihsel bir boyutu da bulunmaktadır. Batı Şeria ve Gazze arasındaki sosyal ve ekonomik farklar bu farklı gelişime neden olmuştur. Batı Şeria’daki daha iyi ekonomik ve sosyal koşullar hem radikal İslamcıların Gazze’deki kadar kolay yayılmasına hem de onlar gibi daha militan bir nitelik kazanmalarına engel olmuştur.[9]
Hamas
Hamas’ın kökeni Mısır’da Hasan El-Benna tarafından kurulmuş olan “Müslüman Kardeşler”e (Ihvan-ı Müslimin) ve daha özelde Gazze’de kurulan “İslami Merkez”e dayanmaktadır. Hamas örgütünün kurucusu Şeyh Ahmet Yasin 1936 yılında toprak sahibi bir ailenin oğlu olarak Gazze’de dünyaya gelmiştir. Yasin, Müslüman Kardeşler’e, örgütün Cemal Abdül Nasır tarafından yasaklandığı 1950’lerin ortalarında katılmış ve 1957’den sonra Gazze’de öğretmen olarak faaliyet göstermeye başlamıştır. Daha sonra Kahire’ye geçmiş ve burada örgüt üyesi olduğu için tutuklanmıştır. 1967 yılında salıverilmesini takiben Müslüman Kardeşler’i yeniden organize etme çalışmalarına başlamıştır. Bu dönemde Müslüman Kardeşler örgütü üzerinde uygulanan yasağın Gazze politikası üzerinde derin etkileri olmuştur. Bu ortam Fetih ve Arap Milliyetçi Hareketi gibi seküler milliyetçi hareketlerin güç kazanmasına zemin hazırlamıştır.[10]
1973 yılında İsrail, Şeyh Ahmet Yasin’e “İslami Merkez”i açma izni vermiş ve böylece Yasin okul, cami, hastane gibi sosyal ve dini kurumlar açma yetkisini bizzat İsrail’den almıştır. Bu kurum, üyelerinin verdiği dini vergilerle finanse ediliyordu ve Yasin bu paraları toplama yetkisini de almıştı.[11]
1970’lerin ortalarında Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) işgal altındaki topraklarda önemli bir siyasal güç olarak ortaya çıkmasıyla beraber İsrail, FKÖ’yü dengelemek amacıyla ona karşı İslami Merkez’i sıkı bir şekilde desteklemeye başlamıştır. O dönemlerde Gazze’de görev yapmış olan İsrailli General Yitzhak Segev, FKÖ ve komünistlere karşı denge oluşturmak amacıyla İslamcıların nasıl desteklendiği ve finanse edildiğini açıkça belirtmiştir.[12] Dolayısıyla şu anda Filistin politikalarında belirleyici konumda bulunan ve İsrail açısından daha ciddi tehdit oluşturan İslamcılar ilk aşamada İsrail tarafından desteklenmiş ve bu örgütlerin ortaya çıkışında İsrail de rol oynamıştır. Hamas’ın ilk kurulduğu yıllarda bizzat FKÖ’nün üst düzey yöneticileri Hamas’ı İsrail gizli servisinin kurdurduğu bir örgüt olarak tanımlıyor ve “düşmana hizmet etmekle” suçluyordu.[13]
Yasin 1985 yılından sonra İslami Merkez içinde çalışmalarına devam etmiş ve 14 Aralık 1987 tarihinde başlayan birinci İntifada hareketi sonrasında, İsrail’e karşı daha etkin ve somut mücadele edilmesi yönündeki baskılara dayanamayarak Hamas’ı kurmuştur. Örgüt aynı süreçte “İzzeddin Kasım Tugayları” adı altında askeri kanadını da oluşturmuştur.[14] Hamas’ın kurulmasının bir diğer nedeni de İntifada’nın ortaya çıkmasıyla beraber İslami Merkez’in bu hareketle resmi bağlantısının ortaya çıkması kaygısı olmuştur. Böyle bir durum merkezin sivil kuruluşlarının faaliyetlerini riske edecek bir gelişme olacaktı.[15] Örgüt Ağustos 1988’de misâkını yayımladı ve bununla İsrail’e cihat ilan etti. Örgüt amacını Filistin’de bir İslam devleti kurmak olarak açıkladı. Hamas diğer tüm girişimleri, yöntemleri reddederek tek mücadele yöntemi olarak silahlı mücadeleyi seçtiğini açıkladı.[16] Örgüt kuruluşunu takiben özellikle İsrail askerlerine, güvenlik görevlilerine ve daha sonra da sivillere yönelik olarak silahlı saldırı yöntemini benimsedi. Hamas, 29 Filistinlinin İbrahim Camii’nde öldürülmesine karşılık olarak 25 Şubat 1994’te gerçekleştirdiği eylemle İsrail-Filistin çatışmasını “intihar saldırıları” olgusuyla tanıştırdı.[17]
Oslo Anlaşmasının imzalanması ve FKÖ’nün Filistin Yönetimi’ne dönüşmesi sürecinin Filistin direniş hareketi içinde önemli etkileri olmuştur. Hamas Oslo sürecine karşı çıkmış ve Filistin Yönetimiyle arası açılmıştır. Hamas, Oslo sürecinin bağımsız bir Filistin devletiyle sonuçlanacağına inanmamıştır. Hamas’ın Oslo’ya bu bakışı hem Filistin Yönetimi’yle hem de İsrail’le olan ilişkilerini etkilemiştir. Bu süreçte İsrail, İslamcı grupların üzerine daha sert gitmeye başlamış, Filistin Yönetimi de İsrail baskısıyla Hamas üzerine gitmeye başlamış ve Gazze’deki faaliyetlerini engellemeye çalışmıştır.[18]
Hamas’ın İdeolojisi ve İsrail-Filistin Sorununa Bakışı
Arap-İsrail çatışması başlangıçta iki ulusal hareketin, Siyonizm ve Filistin milliyetçiliğinin çatışması olarak ortaya çıkmıştır. Çatışmanın ikinci aşamasında mücadele İsrail ile pan-Arabizm arasındaki mücadeleye dönüşmüştür. Mücadelenin son aşaması da sorunun İslamîleştiği ya da iki rakip din, İslam ve Musevilik, arasındaki mücadeleye dönüştüğü süreçtir. Gerçekten de Filistinlilerin İsrail’e karşı yürüttükleri mücadele ilk başlarda ulusal bir nitelik taşıyor ve Filistin milliyetçiliği etrafında şekilleniyordu. Ancak İslam olgusu bu dönemde de Filistinli milliyetçi seçkinler tarafından halk desteğinin kazanılması amacıyla kullanılıyordu.[19]
Hamas kendi ideolojisini seküler Filistinli güçlere karşıt olarak formüle etmiştir. Hamas’ın milliyetçilik düşüncesine bakışı Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hasan el-Benna tarafından formüle edilen görüşe göre şekillenmiştir. Buna göre Müslüman Kardeşler milliyetçiliği “seküler, seçkinci ve bencil” bir değer olarak reddeder. Bu görüş İslam birliğini yok ederek İslam topraklarını ele geçirmek için yabancılar tarafından oluşturulmuştur.[20] Hamas’ın ideolojisinin temelinde Filistin meselesinin ve İsrail-Filistin çatışmasının İslami özüne vurgu yatmaktadır. Hamas bu çerçevede Filistin Yönetimi’ni (eski FKÖ) sorunu Filistin milliyetçiliği ve Siyonizm arasındaki mücadele olarak algılamasından dolayı eleştirir. Bu tür bir nitelendirmenin problemin ve çözümünün yanlış yorumlanması sonucuna yol açtığını savunmaktadır. Hamas’a göre Filistin meselesi sadece toprak meselesi değil, aynı zamanda da din ve inanç meselesidir. Şu an yaşanan tüm sıkıntıların ve kaybedilen toprakların geri kazanılamamasının temelinde bu yanlış yorumlama ve İslam’ın temel alınmamasının yattığını savunmaktadır. Buna göre Filistin’in özgürleştirilmesi ancak sorun İslami düşünceden hareket ederek yorumlanır ve buna göre bir çözüm yolu saptanırsa sağlanabilir. Arap-İsrail-Filistin çatışması dinlerin savaşıdır. Savaş, İsrailliler ve Filistinliler arasındaki savaş değil Müslümanlarla Yahudiler arasındaki savaştır. Daha da geniş çapta Hamas, İsrail’le mücadeleyi İslam ve Batı uygarlığı arasındaki mücadele olarak algılamaktadır.[21]
Hamas, İsrail’e karşı yürütülecek mücadele ve yapılacak barış konusunda kendi çözüm yollarını da belirlemiştir. Buna göre İsrail sadece güçten anlamakta ve müzakerelere inanmamaktadır. Müslümanlar barışın peşinden koşacak kadar zayıf değildir. İsrail’i tanımak demek Arap birliği idealinden vazgeçmek, Müslümanlar ve Arapların parçalanmasını kabullenmek anlamına gelecektir. Zafere giden yol uzundur ancak Allah tarafından önceden belirlenmiştir. Zafere giden yolun üç öğesi vardır: İslam, doğru yolu takip etmek ve sabır. Allah’a olan inanç Filistinlileri İsrail işgalinden kurtaracaktır. Hamas bu çerçevede İsrail’le barışı reddetmekte ve İslami prensiplere dayanan kendi barış görüşünü formüle etmektedir. Buna göre tek çözüm tüm Filistin’de kurulacak bir İslam devletidir. Filistin’de yaşayan tüm Yahudiler, tarihte İslam hakimiyeti altında yaşadıkları dönemde olduğu gibi tüm sivil haklara sahip olacaklardır. Hamas Yahudilere iki seçenek sunmaktadır. Ya İslam devleti içerisinde hakları korunan bir azınlık konumunu kabullenecekler ya da aksi durumda bu durumu kabullenmeyip savaşacaklardır.[22]
Hamas, Filistin halkı içinde etkinlik kazanmasıyla beraber, diğer radikal İslamcı örgütlerle beraber Filistin tarafı içinde belirleyici konuma yükselmiştir. Hamas’ın, İslam’ı temel alan, İsrail’i tamamen reddeden ve tek mücadele yöntemi olarak şiddeti kabul eden bu görüşleri onu Oslo süreci sonrasında İsrail açısından temel tehdit konumuna yükseltmiştir.
Hamas’a Yönelik Operasyonlar: Neden Hamas?
İsrail 2004 yılının başıyla beraber Hamas örgütüne yönelik olarak liderlerinin, üst düzey yöneticilerinin öldürülmesine varan kapsamlı operasyonlara girişmiştir. İsrail genel mücadele taktiği çerçevesinde geçmişte de birçok üst düzey Filistinli liderlere karşı suikast girişiminde bulunmuş ve bu kapsamda Filistin Kurtuluş Örgütü, Hamas, Hizbullah ve İslami Cihat’ın lider kadrosundan 150’den fazla kişiyi öldürmüştür.[23] Son aylar içinde Hamas’a yönelik olarak bir dizi operasyonun gerçekleştirilmiş olması bunların belli bir proje çerçevesinde gerçekleştirildiğini göstermektedir. İsrail esasen 2004 yılının Ocak ayı içinde Hamas’a yönelik olarak operasyona girişeceğinin ilk sinyallerini vermeye başlamıştı. 17 Ocak 2004 tarihinde İsrail Savunma Bakanı Yardımcısı Zeev Boim, askeri radyoda yaptığı açıklamasında, “Şeyh Yasin öldürülmeye layıktır. Kendisi, gece ve gündüzün farkına varamayacağı yeraltının derinliklerine saklanmak zorunda kalacaktır” şeklinde bir ifadede bulunmuş ve kendisinin bulunarak ortadan kaldırılacağı tehdidinde bulunmuştu.[24] Bu süreçte belki de ilerde ortadan kaldırılması o zamanlarda planlanan Hamas liderinin İsrail’e yönelik saldırıların baş sorumlusu olarak gösterme ve düzenlenecek operasyona en azından İsrail kamuoyunda meşruiyet zemini hazırlama çalışmaları da başlatılmıştı. Şubat ayı başında İsrail Savunma Bakanı Şaul Mofaz açık tehditte bulunarak Şeyh Ahmet Yasin’e suikast düzenleneceğini belirtmişti.[25] Bu tehdit içeren açıklamaları takiben İsrail’in suikast operasyonu gecikmemiş ve 22 Mart 2004 tarihinde İsrail helikopterleri tarafından düzenlenen roket saldırısı sonucunda Hamas’ın dini lideri Şeyh Ahmet Yasin öldürülmüştür. Şeyh Yasin, Hamas örgütünün ruhani lideri olarak geçiyordu. Şeyh Yasin Orta Doğu’da çok önemli ve etkin kişiliklerden biriydi. İsrailli birçok yorumcu tarafından örgütün tüm stratejik politikalarını belirleyen kişi olarak nitelendirilen Yasin bir anlamda “yeri doldurulamaz” olarak tanımlanmaktaydı.[26] Yasin’in ölümünün ardından Halit Meşal örgütün siyasi liderliğine geçmiş Abdülaziz Rantisi de Hamas’ın Gazze sorumlusu olarak açıklanmıştır.
Şeyh Ahmet Yasin’in öldürülmesini takiben İsrail, Hamas’a yönelik operasyonların devam edeceğini bildirmiştir. Buna göre Şaul Mofaz ve güvenlik yetkililerinin, Hamas liderlerinin tamamının öldürülmesinin amaçlandığı operasyonlar düzenleme kararı aldıkları ve Hamas’ın “stratejik düşman” ilan edildiği belirtiliyordu.[27] Bu çerçevede Nisan ayı içinde Şeyh Ahmet Yasin’in ölümü sonrasında Hamas’ın Gazze sorumlusu olarak ilan edilen ve aynı zamanda örgütün kurucularından ve en etkin isimlerinden olan Abdül Aziz Rantisi yine İsrail tarafından 17 Nisan 2004 tarihinde düzenlenen bir roket saldırısı sonucu öldürülmüştür. Rantisi suikastının hemen ardından İsrail tehditlerine devam etmiş ve Şam’da bulunan örgütün siyasi lideri Halit Meşal’in de öldürüleceğini açıklamıştır. Yasin’in ardından Rantisi’nin de öldürülmesi örgüt stratejisinde değişime neden olmuş ve Hamas Rantisi’nin yerine atanan kişiyi kamuoyuna duyurmayacağını açıklamıştır. Bu dönemde İsrail’in Hamas’a yönelik operasyonlarına ABD’den de destek gelmiş ve ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Richard Boucher “Hamas’ın etkisiz hale getirilmesi gerektiğini” söylemiştir.[28] Daha sonra 20 Mayıs 2004 tarihinde Gazze Şeridi’nde bulunan Refah mülteci kampında Hamas örgütünün askeri kanadının yerel lideri Halid Ebu Anza İsrail askerleri tarafından öldürülmüştür.[29] Bu operasyondan 10 gün sonra yine Gazze’de İsrail helikopterlerince düzenlenen füze saldırı sonucunda Hamas’ın üst düzey komutanlarından Vael Naasar ve yardımcısı Muhammed Sarsur öldürülmüştür.[30] Yine bu operasyondan yaklaşık bir hafta sonra İsrail Gazze’de bir atölyeyi hedef almıştır. Buranın Hamas tarafından silah ve cephane üretimi için kullanılan bir fabrika olduğu açıklanmıştır.[31] İsrail Gazze’de sadece Hamas örgütüne yönelik olarak operasyonlar gerçekleştirmemiş, bu süreçte Filistinli yerleşim birimlerine ve mülteci kamplarına yönelik operasyonlar da devam etmiştir.[32]
Son birkaç ay içinde Hamas’a yönelik olarak bir dizi operasyonun gerçekleşmesi, bunun bir proje kapsamında gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır ki zaten İsrailli yetkililer bu yılın başında bu projelerini açık açık bildirmişlerdi. Ancak burada akla “Neden Hamas?” sorusu gelmektedir. İsrail zaten genel mücadele taktiği çerçevesinde radikal İslamcı grupların üst düzey kadrolarına yönelik suikast eylemleri düzenlemekteydi. Ancak sadece Hamas’a yönelmiş olması ve operasyonların kısa süreler içinde art arda gelmesi bu soruyu akla getirmektedir.
Bu sorunun cevabının bulunması için İsrail’in yürüttüğü diğer bir plan olan “Gazze Planı” ve Hamas’ın Gazze içindeki konumunun belirlenmesi gerekmektedir. Gazze Planı da ilk kez bu yılın başında Ocak ayı içinde İsrail Başbakanı Ariel Şaron tarafından duyurulmuştur. Plan, Gazze’de yaşayan tüm Yahudi yerleşimcilerinin (21 Yahudi yerleşim yeri ve toplam 7.500 civarında Yahudi yerleşimci) ve Batı Şeria’dan dört adet yerleşim yerinin boşaltılmasını öngörmektedir. Şaron, ilk olarak kendi partisi Likud içinde referanduma sunduğu planın onaylanmaması üzerine bazı değişiklikler yaparak planı Knesset’e götürmeyi amaçlamaktadır. İlk plana göre temel hedef olarak herhangi bir değişiklik içermeyen yeni plan Gazze’den geri çekilmeyi sadece belli bir takvime bağlamakta ve her geri çekilmeyi Knesset’in onayına sunulması gerekliliğini içermektedir. Ancak sonuç olarak bu planla beraber Gazze-Mısır sınırı kontrolü ve bazı bölgelerde bulunacak askerler dışında İsrail ve Yahudi yerleşimciler belli bir takvimin sonucunda Gazze’den tamamen geri çekilecektir.
İsrail’in Gazze’den çekilmesiyle beraber bölgenin kontrolü ve yönetimi Filistin Yönetimi’ne geçecektir. Ancak Gazze içerisinde esas etkinliğe sahip olan örgüt Hamas’tır. Hamas, İsrail’in Gazze’den çekilmesini siyasi bir fırsat olarak görüyordu. Şeyh Ahmet Yasin öldürülmeden önce Filistinli diğer gruplarla İsrail’in bölgeden çekilmesi sonrasında Gazze’nin nasıl yönetileceği konusunda görüşmeler yapıyordu.[33] Bu görüşmeler Yasin’in ölümü sonrasında da devam etmiş, Nisan ayı başında radikal grupların yöneticileriyle Arafat’ın liderliğindeki El Fetih örgütü üyeleri arasında İsrail’in Gazze’den çekilmesinin sonuçları tartışılmıştır. Bu görüşmelerden sonra Hamas yetkilisi, İsrail’in çekilmesinin ardından bölgede kurulacak yönetime destek vereceklerini açıklamıştır. Yani bir anlamda planın uygulanması sonrasında Hamas da bölgede yönetime katılacağını açıklamıştır. İsrail de bu durumun farkındadır ve Hamas’a bu fırsatı vermek istememektedir. Buradaki mülteci kampları Hamas’ın temelini oluşturmakta ve örgüt Gazze halkı içerisinde yoğun bir desteğe sahiptir. Buna karşılık özellikle son yıllarda Filistin Yönetimi, halk içindeki desteğini ve popülaritesini kaybetmeye başlamıştır. Hamas bölgede, sadece İsrail’e karşı mücadele eden bir örgüt değil aynı zamanda sosyal bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Hamas’ın bölgede okulları, hastaneleri bulunmakta ve buralarda Filistinlilere ücretsiz hizmet sunmaktadır. Ayrıca ihtiyacı olanlara maddi yadım da yapılmaktadır.[34] Dolayısıyla Hamas bölgede ve halk içinde daha etkin konumdadır. İsrail Gazze’den çekilirken bölgenin Hamas’a kalmasını istememekte ve örgütün etkinliğini kırmak için Gazze Planı’na paralel olarak bu suikast eylemlerini ve diğer operasyonları gerçekleştirmektedir. Kendisinin Gazze’yi terk etmesinin ardından kendisi açısından esas tehdit olarak algıladığı Hamas’ın karar alma, eylem yapma ve örgütsel davranma yeteneğini yok etmeyi amaçlamaktadır.
İsrail’in Gazze’den çekilirken Hamas’ın etkinliğini kırmaya çalışmasını temel amaç olarak düşünsek de bir diğer hedefinin daha bulunduğunu da söyleyebiliriz. İsrail daha önce 2000 yılı ortalarında Güney Lübnan’dan çekilmişti. İsrail burada Hizbullah ile mücadele ediyordu. O dönemde İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesi özellikle Hizbullah tarafından kendi başarısı olarak gösterilmiş ve yürüttükleri mücadelenin bir sonucu olarak İsrail’in bölgeden çekildiği açıklanmıştı. İsrail şimdi de Gazze’den çekilmeyi planlamakta ve buradan çekildikten sonra bunun da bölgede İsrail’e karşı mücadele veren Hamas örgütünün bir başarısı olarak gözükmesini, sunulmasını istememektedir. Bu yöndeki kaygı birçok İsrailli yetkili ve Gazze’de yaşayan Yahudi yerleşimci tarafından dile getirilmektedir. Dolayısıyla İsrail, Hamas’ın liderlerini ve üst düzey yöneticilerini öldürerek bu geri çekilmenin Hamas’ın yürüttüğü mücadelenin bir sonucu olmadığını, Hamas üzerinde tam kontrole sahip olduğunu ve Gazze’den kendi inisiyatifiyle geri çekildiğini göstermeye çalıştığını söyleyebiliriz.
Sonuç ve Genel Değerlendirme
İsrail Orta Doğu Barış Süreci’nin önündeki en önemli engellerden biri olarak, radikal gruplar olarak tanımladığı Hamas ve İslami Cihad gibi örgütleri görmektedir. Bu gruplar sadece intihar eylemleri düzenlemekle kalmamakta, İntifada’nın da temel dinamiği ve motoru konumunda bulunmaktadırlar. İsrail’e göre Hamas ve İslami Cihad örgütlerinin etkinliğinin kırılması hem intihar eylemlerini hem de İntifada’yı ciddi şekilde zayıflatacaktır. Bu sebepten İsrail bu radikal grupların örgütsel yapısını çökertmeye yönelmiştir. Liderlerin öldürülmesi bu grupların karar alma, eylem yapma ve örgütsel davranma yeteneklerini önemli derecede zayıflatacaktır. Bu süreç, grupların İntifada’yı seferber etme kapasitelerinin ve intihar eylemi düzenleme güç ve yeteneklerinin yok edilmesi veya etkisiz hale getirilmesi ile sonuçlanacaktır. İsrail bu mantıktan da yola çıkarak bu suikast eylemlerini gerçekleştirmektedir.[35]
Söz konusu operasyonlar geniş sonuçlar doğurabilir. Öncelikle İsrail ve Hamas arasındaki ilişki modelini, İsrail-Filistin ilişkilerini, Orta Doğu Barış Sürecini, Filistin Yönetimi’nin güç ve konumunu ve Hamas’ın Filistin halkı içerisindeki etkinliğini ciddi şekilde etkileyebilir.
İsrail’in bir proje kapsamında liderlere yönelik seri suikast eylemlerine girişmesi örgüt stratejisinde de bir değişime yol açacaktır ki bu yönde ilk somut gelişme yaşanmış ve örgüt bundan sonra liderlerinin açıklanmayacağını duyurmuştur.
Önce Yasin ardından Rantisi’ye gerçekleştirilen suikast eylemleri ve ardından Hamas’a yönelik operasyonların belki de en önemli sonucu Hamas’ın Filistinliler içindeki etkinlik ve gücünün artması olmuştur. Arafat ve Filistin Yönetimi taraftarı Filistinliler dahi Hamas etrafında birleşmeye başlamışlardır. Bu süreç ikinci İntifada’dan bu yana güç ve prestij kaybeden Filistin yönetimi yerine Hamas’ın meşru varis olarak ortaya çıkması olasılığını gündeme getirmektedir. Bu olasılık yeni bir tartışmayı da gündeme taşımış ve daha önce “terör örgütü” olarak kabul edilen FKÖ’nün müzakereler yoluyla sisteme dahil edilmesi sürecinin benzerinin Hamas’a da uygulanması olasılığı gündeme gelmiştir.[36] Hamas’ın da kendi içinde de İsrail’e yönelik olarak daha pragmatik bir politika izleme yönünde tartışmaların olduğu düşünülürse belli tavizler, güvenceler ve yardımlar karşılığında Hamas’ın da sistem içine çekilmesi olasılığı gündeme gelebilir.
* ASAM Orta Doğu Araştırmaları Masası
[1] Nihat Ali Özcan ve Emre Bayır, “Orta Doğu Barış Süreci, Oyuncuları ve İran”, Stratejik Analiz, Sayı 22, Şubat 2002, s. 45.
[2] Şu anda Hamas’ın askeri kanadını oluşturan “İzzeddin el-Kasım Tugayları” ismini bu şahıstan almaktadır.
[3] Shaul Mishal ve Avraham Sela, The Palestinian Hamas: Vision, Violence and Coexistence, Columbia University Press, New York, 2000, s.16.
[4] Edgar O’Balance, The Palestinian Intifada, Macmillan Press Ltd., Londra, 1998, s. 51.
[5] Shaul Mishal ve Avraham Sela, s. 16.
[6] 1965’te tutuklananlardan biri de daha sonra Hamas’ın kurucu olacak olan Şeyh Ahmet Yasin’di. Shaul Mishal ve Avraham Sela, ss.16-17.
[7] Shaul Mishal ve Avraham Sela, ss.18-26.
[8] Edgar O’Balance, s. 51.
[9] Shaul Mishal ve Avraham Sela, s.18.
[10] Dilip Hiro, “The Rise of HAMAS (1)”, Middle East International, No 562, 7 Kasım 1997, ss. 17-18.
[11] Dilip Hiro, ss. 17-18.
[12] Dilip Hiro, ss. 17-18.
[13] Edgar O’Balance, s. 52.
[14] Dilip Hiro, ss. 17-18.
[15] Gary C. Gambill, “Sponsoring Terrorism: Syria and Hamas”, Middle East Intelligence Bulletin, Ekim 2002.
[16] Edgar O’Balance, s. 52.
[17] Dilip Hiro, “The Rise of HAMAS (2)”, Middle East International, No 563, 14 Kasım 1997, s. 19.
[18] Dilip Hiro, “The Rise of HAMAS (2)”, s. 19.
[19] Meir Litvak, “The Islamization of the Palestinian-Israeli Conflict:The Case of Hamas”, Middle Eastern Studies, Cilt 34 No 1, Ocak 1998, ss. 148-150.
[20] Meir Litvak, The Islamization of Palestinian Identity: The Case of Hamas, The Moshe Dayan Center Data and Analysis, Ağustos 1996.
[21] Meir Litvak, “The Islamization of the Palestinian-Israeli Conflict:The Case of Hamas”, ss. 148-149.
[22] Meir Litvak, “The Islamization of the Palestinian-Israeli Conflict:The Case of Hamas”, ss.154-156.
[23] İsrail’in, radikal Filistinli üst düzey kadrolara yönelik düzenlediği tüm suikast girişimleri için bkz: “Israeli Assassinations and Attempts”, Associated Press, 22 Mart 2004.
[24] Jean Luc Renaudie, “İsrail Hamas’ın Dini Liderini Ortadan Kaldırma Tehdidinde Bulunuyor”, Agence France Press (Byegm), 17 Ocak 2004.
[25] “İsrail Savunma Bakanı Militan İslam Örgütlerinin Liderlerini Öldürmekle Tehdit Etti”, Associated Press (Byegm), 2 Şubat 2004.
[26] Greg Myre, “Death of Sheik Raises Question Of Hamas Fate”, New York Times, 23 Mart 2004.
[27] “İsrail Yeni Suikast Girişimleri Planlıyor”, Associated Press (Byegm), 24 Mart 2004.
[28] “ABD Hamas’ın Etkisiz Hale Getirilmesini İstiyor”, Agence France Press (Byegm), 20 Nisan 2004.
[29] “40 İsrail Tankı Refah’a Girdi, Hamas'ın Bölge Lideri Öldürüldü”, Agence France Press (Byegm), 20 Mayıs 2004.
[30] “Hamas Komutanlarından Vael Nassar ve Yardımcısı Öldürüldü”, Anadolu Ajansı, 30 Mayıs 2004.
[31] “İsrail Helikopterlerinden Saldırı”, Ntvmsnbc, 9 Haziran 2004.
[32] Bunlar içinde Refah mülteci kampına düzenlenen operasyon en kapsamlı olanı olmuştur. Birçok devlet ve uluslar arası örgüt tarafından eleştirilen bu operasyonda onlarca Filistinli sivil ölmüş, yüzlercesi yaralanmış ve binlerce kişi de evsiz kalmıştır.
[33James Bennet, “Sharon's Gaza Strategy: Good for Hamas, or Israel?”, The New York Times, 26 Mart 2004.
[34] Hamas’ın sosyal yönü konusunda daha detaylı bilgi için bkz.: “Ahmad Yusuf, “Hamas is s Charitable Organization”, Middle East Quarterly, Cilt 5 No 1, Mart 1998.
[35] Arif Keskin ve Oytun Orhan, “Hedefteki Örgüt Hamas”, Haftalık Küresel Değerlendirme Bülteni, 19-23 Nisan 2004, ASAM internet sayfası, www.avsam.org.
[36] Yehuda Lukacs, “Washington Must Talk to Hamas Albeit Conditionally”, The Daily Star, 27 Mayıs 2004.