Oytun ORHAN*
Abstract: Democracy, civil society and reform; these concepts are the focus of the po/itical debate that have started following Bashar Assad’s presidency and might be considered as new and dangerous concepts for the Syrian regime. This essay examines the reform movement in Syria by taking into consideration the internal and external dynamics. It also reviews the concrete steps taken in Syria during the reform process.
Son dönemde Suriye politik, ekonomik ve sosyal yaşamında, ister devlet kontrolünde olsun isterse devletten bağımsız, bir değişim süreci yaşanıyor. Demokrasi, sivil toplum, reform, insan hakları gibi kavramlar son dönem Suriye siyasi yaşamında kullanılan temel kavramlar haline gelmiş durumda. Bu kavramların yaygın olarak telaffuz edilmeye başlanması Suriye siyasal yaşamında çok ciddi beklentileri de beraberinde getirmiştir.
Özellikle Beşar Esad’ın iktidarı ile hızlanan söz konusu siyasi ve ekonomik reform tartışmalarını incelediğimizde bu tartışmaların temelinde son on yıllık dönemde uluslar arası sistemde yaşanan köklü değişim ve gene bu köklü değişime bağlı olarak Suriye politik ama özellikle de ekonomik yaşamında yaşanan, devlet kontrolündeki sınırlı dönüşüm sürecini takiben oluşan iç taleplerin olduğu söylenebilir.
1- Uluslar Arası Baskılar: Küreselleşme
Küreselleşme ilk ivmesini iktisadi alanda ortaya koymuştur ve sermayenin serbest dolaşımı, dünyanın tek bir pazar haline getirilmesi amacı temelinde sosyal, politik ve kültürel boyuta sahip bir olgudur. Sosyalist bloğa mensup devletlerin çöküşü sonrasında piyasa ekonomisi rakipsiz kalmış ve ABD’nin açıkladığı “Yeni Dünya Düzeni” çerçevesinde tüm dünya devletlerinin “demokratikleştirilmesi” ve piyasa ekonomisine geçişleri sağlanmaya başlanmıştır. Bu da Batı dış politikasının temelini oluşturmuştur. Bu sürece direnen devletler sistem dışı kalmış ve çok ciddi ekonomik, politik zorluklar içine girmişlerdir. İki kutuplu dünya düzeninin hüküm sürdüğü dönemde Sovyetler Birliği ile hareket eden ülkeler sistemin yıkılışının ardından ortaya çıkan belirsizlik ortamında politik ve ekonomik zorluklarla karşılaşmışlar ister istemez iç ve dış politikalarında hissedilir bir değişim sürecine girmişlerdir. Suriye iki kutuplu dünya düzeninin hüküm sürdüğü dönemde politik çıkarları nedeniyle Sovyetler Birliği’nin yanında yer almıştı. Şam, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte en önemli askeri ve politik desteğini kaybetti. Yeni uluslar arası sistemi kısa sürede analiz eden ve içinde bulunduğu şartları gören Hafız Esad yönünü Batı’ya dönerek politikalar oluşturmaya çalışmıştır. Bu anlamda Körfez Savaşı’nda akıllı bir seçim yaparak Batı ittifakının yanında yer almıştır. Suriye, Orta Doğu barışının kilit ülkesi olması nedeniyle çoğu kez ABD’nin müsamahası ile de karşılanmıştır. Bu dış politik değişimin yanında Esad’ın karşı karşıya kaldığı bir diğer açmaz da dünyada yaşanan hızlı değişimdir. Global değişim ve ön plana çıkan değerler, siyasi ve ekonomik yapılanmanın temel kriterleri nedeniyle rejim için çoğu kez tehdit olarak algılanmıştır. Gerek Hafız Esad, gerekse üst düzey birçok yönetici son yıllarda yaptıkları açıklamalarla küreselleşmenin ulusal yapılara zarar verdiğini, ulusal değerleri yıktığını belirtmiş ve küreselleşmenin mücadele edilmesi gereken bir olgu olduğunu öne sürmüşlerdir.[1] Ancak savunma harcamalarının gittikçe artan maliyeti ve buna bağlı yaşanan ekonomik zorunluluklar karşısında Batı’ya karşı kontrollü bazı tavizlerin kapıları açılmıştır.
Son dönemlerde Suriye’de yaşanan gelişmelerin temeline baktığımızda, bunların tamamen Beşar Esad’ın başa geçişiyle beraber başlamış bir süreç olmadığı ve yukarıda bahsedilen köklü değişim sonucunda 90’ların başından itibaren yaşanan bir sürecin devamı olduğu görülmektedir. Gerçekten de demokrasi kavramının yaygın biçimde ilk olarak kullanıldığı dönemler ele alındığında bunun 1991 yılı sonrası olduğu görülmektedir. Bu nedenle Suriye’de son dönemde yoğun olarak yaşanan tartışmaları ve gelişmeleri Hafız Esad’ın ölümü ile temellendirmek doğru bir yaklaşım değildir. Esasında bu yaşananlar Hafız Esad’ın ölümünden önce kendisinin kontrollü olarak başlattığı bir sürecin devamı niteliğindedir. Bugünlerde sözü edilen reform hareketinin arkasındaki sosyal kesimi oluşturan özel sektör, 1991 yılında yatırım yasasının yürürlüğe konmasıyla yaşanan ekonomik liberalleşmenin bir ürünüdür ve bu kesim devletten özerk olarak değil, onun yönlendirmesiyle gelişmiştir.[2]
2- İç Talepler: Reform Hareketi
Suriye’de gerçekten bir reform süreci yaşanıyor mu yoksa bütün bunlar rejimin iktidarını sağlamlaştırma, toplumsal tabanını genişletme yolunda izlediği bir strateji mi? Beşar Esad’ ın başa geçişiyle hız kazanan süreçte yapılan ve söylenenler incelendiğinde ülkeyi yöneten elitlerin de bu konuda fikir birliğine sahip olmadıkları görülmektedir. Mevcut yapıya hakim yönetim içerisinde de eski yöneticilerle (bunlar her türlü değişim hareketine karşı olumsuz yaklaşmaktadır) daha çok Beşar’a bağlı ve reformcu eğilimleri (bir noktaya kadar) destekleyen yeni nesil yöneticiler arasında çelişki yaşanmaktadır.
Devlet güdümünde olsun ya da olmasın, Beşar Esad’ın iktidarı ele almasının ardından başlayan sivil toplum, reform ve demokrasi tartışmaları sistemin ve elitlerin gündeminin odak noktasını oluşturmuştur.
a) Değişimin Gündeme Taşıdığı Bir İsim: Riyad Seyif
Suriye’de reform hareketinin öncüsü konumundaki isim olan Riyad Seyif, ticaretle uğraşan bir işadamıdır. Seyif, son aylarda rejimin bazı temel kabullerine karşı eleştirilerini yoğunlaştırmaktadır. Baas ideolojisinin temelini oluşturan Arap Birliği ve sosyalizm konularına eleştiriler getirmekte, Arap Birliği düşüncesine karşılık, “Suriyeli” kimliğini ön plana çıkarılması gerektiğini, sosyalizmin ise ölmüş bir ideoloji olduğunu savunmaktadır.[3] 1994 seçimlerine bağımsız aday olarak katılmış ve milletvekili seçilmiştir. Milletvekili olmasının ardından sanayi sektörünün değişime ihtiyacı olduğuna dair eleştiriler getirmeye başlamıştır. Seyif’in eleştirilerini yoğunlaştırmasının ardından hükümet tarafından ticari bağlantılarına sınırlama ve şirketlerine ağır vergi yükümlülükleri getirilmiştir. Bunların sonucunda Seyif bir çok işletmesini kapatmak zorunda kalmıştır. İş hayatında yaşadığı sorunlara ve maddi sıkıntıya rağmen 1998 seçimlerine tekrar katılmış ve yeniden milletvekili seçilmiştir. Hafız Esad’ın ölümüyle beraber eleştirilerini artırmıştır. Kendi evinde işadamları ve aydınların katıldığı toplantılar düzenlemeye başlamış, bu toplantılar sonucunda “Sivil Toplum Dostları” adıyla yeni bir oluşum başlatmıştır. Başlangıçta halka açık olmayan bu toplantılar daha sonra herkese açık hale gelmiş ve katılım giderek artmıştır. Daha sonradan adı “Ulusal Diyalog Forumları” olarak değiştirilen grupta Seyif, Suriye ekonomisinde reform yapılmasına gerektiğine inanan işadamları ve siyasi reformu savunan aydınlar arasında destek bulmuştur. Seyif’in yeni bir parti kurmaya kadar varan girişimleri sonunda rejimin tepkisi sert olmuş ve belli bir noktadan sonra kendisini siyasi açıdan yok etmeye yönelik girişimler başlamıştır. Bunu takiben milletvekilliğinden istifa etmiş ve toplantıların artık son bulduğunu duyurmuştur. Şu anda kendisi hakkında anayasayı ihlal etmek ve mezhepsel ayrılık yaratmaya çalışmak iddialarıyla soruşturma açılmış durumdadır ve kendisiyle beraber hareketinin geleceği de belirsiz durumdadır.[4]
b) Siyasi Reform
1946 yılında bağımsızlığını kazanmasıyla beraber istikrarsızlığın hakim olduğu, askeri darbelerin birbirini izlediği Suriye’de Hafız Esad’ın 1970 yılında iktidara gelişiyle beraber ülkede göreceli bir istikrar hakim olmuştur. Bu istikrar döneminin arka planında yatan nedenlerin en önemlilerinden biri de Hafız Esad’ın Suriye toplumunu büyük ölçüde her tür ifade ve katılım imkanından yoksun bırakmayı başarmış olması yatmaktadır.[5] Siyasi katılım noktasında da sivil toplumun ülkede geldiği ya da getirildiği durum büyük önem kazanmaktadır. Genel anlamda toplum içindeki belli grupların, siyasi karar alma sürecine etki edebilme, devlet üzerinde baskı oluşturabilme, çıkarlarını ifade etme ve devletin zararlarından korunabilme amacıyla başvurulan bir örgütlenme biçimi olan sivil toplum örgütleri Suriye’de bu niteliğini yitirmiş; devleti kısıtlamak, baskı oluşturmak gibi amaçlarının tersine devletin gücünün birer unsurları haline gelmişlerdir. Temelleri altmışlı yıllara dayanan bu kuruluşlar partiye eklemlenmiş durumdadır ve yetmişli yıllarda bu örgütlere “liderlerine ebediyete kadar” sadakat yemini ettirilmiştir.[6] Devlet güdümünde olan ve günümüze kadar devletten özerk bir nitelik kazanamayan sivil toplum örgütlerinin pratikte ortadan kaldırılışları rejimin günümüze kadar süren istikrarının en önemli nedenlerinden birisi olmuştur.
Suriye’de yaşanan liberalleşme hareketinin ardında iki farklı kesimin olduğu gözlenmektedir. Birincisi 1991 yılından sonra devletin de teşvikiyle başlayan ekonomik liberalleşmeye bağlı olarak gelişen ve gittikçe ekonomik gücünü ve buna paralel olarak siyasi ve toplumsal etkinliğini arttıran girişimci kesim. İkinci grup ise akademisyenler ve sanatçılardan oluşan aydın kesimdir. Beşar Esad’ın başa geçişini takiben bu iki kesim siyasi reformların gerçekleştirilmesi amacıyla ülkenin çeşitli yerlerinde resmi olmayan toplantılar düzenlemeye başlamışlardır. “Sivil Toplumun Canlanışı” adı altında örgütlenen bu gruplar demokrasi, özgürlüklerin genişletilmesi, ekonomik reform konularında taleplerini dile getirmeye başlamışlardır. Bu toplantıları takiben Eylül 2000 ayı içinde yazarlar, düşünürler, sanatçılar, profesörler, avukatlar ve gazetecilerden oluşan 99 aydın taleplerini içeren bir belgeyi gazetelerde yayımlamışlardır. Basının devlet kontrolünde olması nedeniyle Beyrut gazetelerinde yayımlanan belgede temel olarak şu esaslar ele alınmaktaydı: 1963’ten beri yürürlükte olan sıkı yönetimin kaldırılması, siyasi tutuklulara af çıkarılması, toplantı, basın ve ifade özgürlüğünün sağlanması ve son olarak da sivil özgürlüklerin genişletilmesi. Demokrasi ve insan haklarının dünyada ortak insancıl dili oluşturduğunu, halkları birleştirdiğini savunan aydınlar belgenin sonunda ekonomik ya da sosyal hiçbir reformun politik reformla beraber yapılmadığı taktirde istikrarı sağlayamayacağını savunmuşlardır.[7] Yayımlanan belgeye karşı devletin tepkisi sert olmuştur. Belgeyi yayımlayan gazetelerin Suriye’ye girişi yasaklanmıştır. Buna karşılık Esad bu dönemde bazı reformcularla görüşmüş ve sadece devlet gazetelerinde olmak kaydıyla devleti ekonomik konularda eleştirmelerini olumlu karşıladığını belirtmiştir. Reform hareketinin önde gelen isimlerinden olan Arif Dalila da (Hafız Esad döneminde Şam Üniversitesi’n deki görevinden uzaklaştırılmış ve ülkeden çıkarılmıştı ancak Beşar Esad’ın başa geçişiyle ülkeye ve görevine geri dönmesine izin verilmiştir) devlet gazetelerinden biri olan Tavra’da tek parti yönetimini eleştirmiş ve bu sistemin artık etkin olmadığını savunmuştur.[8] Reformcular ilk etapta başarı kazanmış gibi gözükmekteydi ve Suriye siyasi yaşamında da gerçekten önemli sayılabilecek gelişmelere tanık olunmaktaydı. Kasım ayı içinde ülkede 600 siyasi suçlu serbest bırakıldı ve gene aynı ay içinde Adalet Bakanı Muhammed Nebil Hatip, Genel Af Kanununun hazırlandığını duyurdu. Aralık ayı içinde ise karanlık bir geçmişe sahip olan Mazzeh hapishanesinin kapatılmasını öngören kararname yayımlandı. Kasım ayı içerisinde Baas Partisi, Ulusal İlerici Cephe (Suriye’de tüm partiler 1972 yılında Hafız Esad tarafından oluşturulan bu cepheye mensuptur) içinde yer alan partilere kendi gazetelerini çıkarmaları izni verildi ve bu kararı takiben Suriye Komünist Partisi tarafından “Halkın Sesi” adlı gazete çıkarılmaya başlandı.[9] Buraya kadarki süreç devlet kontrolünde ve Beşar Esad yönetimi içinde reformist eğilimleri destekleyen yeni kuşak yöneticilerin de desteğiyle gerçekleşmiştir.
Bu dönemde ülkede sivil toplum toplantıları da sürmekteydi. Bu toplantıların içinde en önemlisi ve katılımın en yüksek olduğu toplantılar muhalif milletvekili Riyad Seyif’in evinde yapılan toplantılardı.
Bu toplantılarda hükümet politikaları eleştiriliyor ve daha çok demokrasi talepleri dile getiriliyordu. Ocak ayı içinde aydınlar ve vatandaşlardan oluşan 1000 kişilik bir grup ikinci bir belge yayımladı. Genel olarak ilkini tekrarlayan bu belgede ek olarak uluslar arası bir kuruluşun denetiminde demokratik seçimlerin yapılması talebi dile getiriliyordu.[10] Hükümetin bu belgeye ilişkin tavrı “olumlu tarafsızlık” olarak yorumlanmıştır. Yetkililer belgeyi yayımlayan Arapça gazetelere herhangi bir sansür uygulamamıştır. Hükümetin bu yaklaşımı liberal reformcularla Suriye hükümeti içinde Esad’ın reformist eğilimini destekleyenlerin resmi olmayan ittifakı olarak yorumlanmıştır.[11] Belgeyi hazırlayanlardan ve yine reform hareketinin önde gelen isimlerinden olan Michel Kilo belgeyle olumlu biçimde ilgilenen Beşar Esad’a şükranlarını iletmiş ve kendisini öven sözler söylemiştir. Ocak ayı içinde Suriye’de iki bağımsız parti kurulmuştur. Hükümetten izin alarak kurulan bu partiler Baas’ın iktidara geldiği 1963 yılından bu yana faaliyet gösteren ilk partiler olmuştur.[12] Bu partilerin açılışını takip eden günlerde gene evinde düzenlenen bir toplantı sırasında Seyif yeni bir siyasi örgütlenme konusundaki planlarını açıklamıştır. “Sosyal Barış Hareketi” adını verdiği oluşumun siyasi partilerin kurulmasına izin veren yasanın çıkmasını takiben partileşeceğini belirtmiştir.[13]
Bu döneme kadar devlet tarafından ciddi bir engellemeyle karşılaşmayan hatta hükümet içindeki reformcu kanat tarafından desteklenen reform hareketi, bu noktadan itibaren ciddi devlet baskısıyla karşı karşıya kalmıştır. 29 Ocak 2001 tarihinde bir açıklama yapan Enformasyon Bakanı Adnan Umran sivil toplumun Amerikan kavramı olduğunu söylemiş ve yeni sömürgeciliğin artık ordulara dayanmadığını, değişik bir şekle büründüğünü belirterek her toplumun kendi kırmızı çizgileri olduğunu söylemiştir.[14] Bu açıklamadan sonraki gelişmelere bakıldığında rejim açısından reform hareketinin kırmızı çizgiyi geçtiğini düşündüğü anlaşılmaktadır. Bu dönemden itibaren reform hare ketine karşı bir saldırı dalgası gerçekleşmiştir. Ümran’ın açıklamalarından hemen bir gün sonra ilk belgeyi imzalayan 99 aydın arasında yer alan Nebil Süleyman’a karşı bir saldırı gerçekleşmiştir. Bulunamayan saldırganlar Süleyman’ın kafa ve yüzünde ciddi yaralar meydana getirmişlerdir. Ertesi gün bir grup aydın yaptıkları ortak açıklamayla ‘karanlık güçlere karşı” dayanışma içinde olduklarını belirtmişlerdir.[15] Seyif’in hareketin kuruluşunu takiben prensiplerinin açıklandığı bir sonraki toplantıya bazı Baasçılar da katılmış ve Seyif’e ciddi suçlamalarda bulunmuşlardır. Konuşmasını kesen Baasçılar kendisini yabancı şirketlerin ajanı olmakla suçlamışlardır.[16] Bu kampanyanın arkasında olduğu düşünülen Başkan Yardımcısı Abdülhalim Haddam reformcuların, ülkelerini Cezayir ya da Yugoslavya’ya çevirmelerine izin vermeyeceklerini söylemiş ve reformcuları ülkede mezhepsel ayrılık yaratmakla suçlamıştır. Açıklamanın ardından Meclis Başkanı Abdülkadir Kaddura, Seyif‘in “anayasayı ihlal ve mezhepsel ayrılık yaratmak” iddiasıyla sorguya çekilmesi konusunda Avukatlar Birliği Başkanına izin verdiğini açıklamıştır.[17] Daha sonra ülkede düzenlenen tüm toplantılar için en az 15 gün öncesinden hükümetten izin alınması zorunluluğu getirilmiştir.[18] Bütün bu gelişmeler karşısında Seyif siyasilerin direktifleri doğrultusunda “Ulusal Diyalog Forumunun” kapatıldığını ve bundan sonra çalışmaları için resmi izin alma konusunda çalışacağını açıklamıştır. Bir ay evvel Esad’a övücü sözler söyleyen reformcu Michel Kilo bu gelişmelerden sonra, aydınlara karşı getirilen ajan suçlamalarına ve üst düzey parti ve hükümet yetkililerince yürütülen kampanyaya karşı protesto amacıyla sivil toplum hareketinden istifa ettiğini açıklamıştır. Kilo sivil toplumu canlandırma komitesinin misyonunun sona ermekte olduğunu söylemiştir.[19]
Son dönemde gelişen bu olaylar ışığında reform hareketini incelediğimiz zaman bu hareketin “şimdilik” eski yöneticiler karşısında yenik düştüğünü görüyoruz. Yeni yeni palazlanmaya çalışan özel girişimciler henüz devleti sınırlayacak güce ulaşamamıştır ve rejim içinde de kendisine yeteri kadar destek olacak bir taban sağlayamamıştır. Bununla birlikte rejim içinde yaşanan ve belki de ilk raunt olarak değerlendirebileceğimiz çatışma da da eski yöneticilerin galip geldiği görülmektedir.
c) Ekonomik Reform
Suriye’de ekonomi tamamen devlet kontrolünde bulunmaktadır ve siyasi, askeri seçkinlerin bu ekonomik yapının devamı yönünde ciddi çıkarları vardır. Özellikle güvenlik birimlerinin en önemli noktalarını elinde bulunduran bu yöneticiler sistemin çöküşüyle sonuçlanabilecek bir reform hareketinden çekinmektedirler. Çünkü devlet burjuvazisi adı verilen bu kesim üretim ve yatırım araçları üzerindeki kullanım haklarından yararlanarak toplumsal mülkiyet üzerinden zenginleşmektedirler.[20] Devlet burjuvazisi ise genel olarak Nusayrilerden oluşmaktadır ve bunların da bütünlük arz ettiği söylenemez. Temel olarak dört klana ayrılan Nusayriler (Haddadin, Matavira, Hayatin ve Kalbiya) arasında da siyasi ve ekonomik pastadan daha çok pay kapma konusunda rekabet yaşanmaktadır. Ekonomik reformun bu klanlar arasında şu an da çok belirgin olmayan bir bölünmeyi su yüzüne çıkarma olasılığı da bulunmaktadır.[21] Ülkede ekonomik reformu talep eden kesim ise genel olarak Sünnilerden oluşan geleneksel şehir burjuvazisidir. Lobmeyer’in bu konudaki yorumları da benzer noktalara işaret etmektedir. Lobmeyer, Suriye’de burjuva sınıfının ortaya çıkışı ve yükselişi konusunda yaptığı yorumlarda Suriye’de burjuvazinin yükseliş sürecinin toplumsal gelişmelerin bir sonucu olmayıp, devlet kontrolünde olan bir süreç olduğunu ve 1980’ler sonrasında artan ekonomik sıkıntılara bağlı olarak devletin ekonomik sorumluluklarının bazılarından kurtulmak amacıyla özel girişimciler karşısında tavizler vermek durumunda kaldığını belirtmektedir.[22]
Dolayısıyla doğuşu itibariyle devletten bağımsız bir nitelik taşımayan bu kesimin, başlangıçta siyasi taleplerde bulunması beklenemezdi. Bahout’a göre henüz doğuş aşamasında olan ‘özerklik adayı” olarak görebileceğimiz bu sınıfın[23] artan ekonomik etkinliklerine paralel olarak siyasi nüfuzları da artmış ve parlamentoda bağımsız milletvekilleri olarak yer almaya başlamışlardır. Ancak bu sınırlı siyasi serbestlik alanları devlete kabul ettirilmemiş devlet tarafından verilmiştir dolayısıyla her zaman geri alınabilirler.[24] Sünni tüccar seçkinlerin oluşturduğu bu kesimin siyasi taleplerine mevcut yapıya hakim olan ve kilit noktalarını Nusayrilerin oluşturduğu kesim engel olmaya çalışmaktadır. Burjuvazi sınıfı ülkede özelleştirilme, kamu harcamalarında kısıntı ve bürokraside küçülme gibi konularda ilerleme sağlanması konusunda çaba göstermektedir.
Suriye ekonomik anlamda bir darboğaz içeri sindedir. Ülkede işsizlik özellikle de genç nüfus içerisinde ciddi boyutlardadır ve hükümetin işsiz nüfusa iş olanakları yaratabilmesi için 1.6 milyar dolarlık yatırıma ihtiyacı vardır.[25] Yüksek doğum oranına karşılık GSYİH yıllık yüzde 1.5-yüzde 2 arasında artış göstermektedir ve bu da reel anlamda ülkede negatif büyüme anlamına gelmektedir. Her yıl toplam işgücüne 250,000 civarında genç katılmaktadır ve bu nüfusun istihdam edilebilmesi için 10 yıl içerisinde dört milyar dolarlık yatırım yapılması gerekmektedir.[26] Buna karşılık 1999 yılı içerisinde ülkede yapılan toplam yabancı yatırımın miktarı 47 milyon dolar olmuştur.[27]
Bu tablo altında devlet biraz da zorunlu olarak yeni düzenlemelere gitmiştir. Ekonomik yapıda yaşanan değişime bakıldığında en önemli reformun bankacılık sektöründe yaşandığı görülmektedir. Suriye Meclisi, 1963 yılından beri devletin elinde olan bankacılık sektörüne ilişkin olarak 29 Mart 2001 tarihinde aldığı kararla ülkede özel bankaların kurulmasına izin veren yasayı onaylamıştır. Ülkedeki ilkel bankacılık sektörünün sonucu olarak Suriyeliler yurt dışındaki bankalara ilgi göstermişlerdir. Halen Suriyelilerin ülke dışında 100 milyar dolar civarında sermayeleri bulunmaktadır ve bu reformla beraber bu paranın ülkeye getirilmesi planlanmaktadır.[28] Hükümet yabancı yatırımın artırılması için de bir dizi düzenlemelere gitmiştir. Yabancı firmaların Suriye pazarına direk olarak girişlerine izin verilmemektedir. Yatırım yapmak isteyen yabancı firmalar devletle iyi ilişkileri olan yerel aracı firmalarla temasa geçmek durumundadırlar. Bu kapsamda yatırım kanununu basitleştirmiş, yatırım izni alınması konusunda şeffaflaşmaya gidilmiş ve kamulaştırmaya karşı yeni önlemler getirilmiştir. Yabancı yatırımcılar için şu anda yüzde 60 olan kurumsal gelir vergisi oranı düşürülmüştür. Bunlara ek olarak Suriyelilerin döviz kuru taşımaları konusundaki sınırlamalar gevşetilmiştir. Şam Borsası’nın önümüzdeki dönemde açılması konusunda da çalışmalar başlatılmıştır.[29] Suriye özelleştirme konusunda ise değişik bir yöntem takip edeceğini açıklamıştır. Esasında burada gerçek anlamda bir özelleştirme durumu söz konusu değildir. Hükümet kamu firmalarının mülkiyeti ve yönetimini ayıracaklarını ve sadece yönetimi özel sektöre devredeceğini duyurmuştur.[30] Bu reform planı şirketlerin devlet mülkiyetinde kalması temeline dayanmaktadır ve en azından kısa dönem içinde ülkede gerçek anlamda özelleştirme yaşanmayacağı anlaşılmaktadır. Son zamanlarda ekonomik açılımı simgelemesi açısından belki de en önemli gelişme Pepsi Cola şirketinin Suriye’de üretim yapma ve bu pazara girme yönünde istekli olduğu yönünde yaptığı açıklamadır. Şirket Lübnan’da mallarının dağıtımını yapan şirkete, Suriye izin verdiği takdir de, bu ülkede üretim yapma hakkı tanımıştır.[31]
Belki diğer ülkelerle kıyaslandığında çok da ciddi sayamayacağımız bu gelişmeler Suriye’nin kendi koşulları düşünüldüğünde gerçekten önemli ilerlemelerdir ve ilerisi için liberalleşme adına olumlu sinyaller vermektedir. Güçlü, devletten bağımsız bir burjuva sınıfının eksikliği liberalleşme yönünde belki de en önemli eksiklik olarak gözükmektedir. Şimdilik sindirilen bu sınıf uzun vadede, sağlayacağı dış destekle beraber, çok daha ciddi adımların atılmasını sağlayabilir.
Sonuç
Gelinen aşamada rejim, reform hareketinden şunları beklemektedir. Birincisi yıllardır devam eden uluslar arası izole edilmiş konumundan kurtulmak ve uluslar arası sisteme dahil olmak; ikincisi, yaşanan ekonomik sıkıntıları aşmak, son olarak da rejimin geleceği için elzem olan meşruiyet zemininin genişletilmesidir. Ancak bu, ülkedeki reform girişimlerinin tamamen danışıklı dövüş şeklinde yürütüldüğü anlamına gelmemektedir. Ülkede liberal akımlar yerleşecek bir zemin oluşturmuştur ve bu eğilim artan bir seyir izlemektedir. Rejimin kendi içerisinde de çok belirgin olmamakla birlikte değişime karşı duran eski yöneticilerle liberal akımlara kısmi destek veren genç nesil arasında çatışma yaşanmaktadır. Ancak kilit noktaları elinde bulunduran ve şu anda çok güçlü olan eski yöneticiler reform hareketine belli bir noktadan sonra son vermişlerdir. Bu, çatışmanın son bulduğu anlamına gelmemektedir ve ilerde belki çok daha sert bir şekilde yaşanacak bir çatışmanın ilk aşamasıdır. Batı’nın ülkede reformcu kanadı destekleyeceğini ve rejim içerisinde reformcuların ilerde daha etkin konuma geleceklerini öne sürerek uzun vadede Suriye’de daha ciddi değişimlerin yaşanacağını söyleyebiliriz. Değişim sadece ekonomik ilişkileri ve statüleri değil mezhep temelinde şekillenen siyasal iktidarı da tehdit etmektedir. Bu da değişimin sanıldığı kadar kolay gerçekleşmemesinin önündeki en önemli engeldir. Uzun vadede liberalleşme farklı alanlarda yaratacağı karşılıklı bağımlılık çerçevesinde İsrail ile gerginliği azaltarak barış için yeni fırsatlar sunabilecektir. Sorun, şartları zorlayan ekonomik değişimin ne gibi siyasal ve sosyal sonuçlara yol açacağı noktasında kilitlenmektedir. Muhtemelen gelecekte baskıcı politik bir düzen ile liberal ekonominin birlikte nasıl yaşayacağı sorusuna cevap aranacaktır.
* ASAM Orta Doğu Araştırmaları Masası
[1] Eyal Zisser, ‘Clues to the Syrian Puzzle’, The Washington Quarterly, İlkbahar 2000, s. 87.
[2] Hans Günter Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, Ferhad İbrahim ve Heidi Wedel (der.), Ortadoğu’da Sivil Toplumun Sorunları, çev. Erol Özbek, İstanbul, İletişim Yayıncılık,1997,
ss. 104-108.
[3] ‘More Political Parties to be Formed in Syria’, Arabic News: http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010130/2001013014.html, 30 Ocak 2001.
[4] Riyad Seyif hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz: ‘Dossier: Riyad Sayf, Syrian Member of Parliament’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 3 (3), Mart 2001.
[5] Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, s. 95.
[6] Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, s. 96.
[7] Belgenin İngilizce metni ve imzalayan aydınların tam listesi için bkz.: ‘Statement by 99 Syrian Intellectuals’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 2 (9), Ekim 2000.
[8] ‘Intelligence Briefs, State-run Newspaper Publishes Critique of One Party Rule’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 2 (10), Kasım 2000.
[9] ‘Syria Gets First non-party Newspaper’, BBC News, 4 Ocak 2001.
[10] ‘The One Thousand Statement Calls For Democracy...’, Arabic News: http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010112/2001011212.html, 12 Ocak 2001.
[11] ‘Dark Days Ahead for Syria’s Liberal Reformers’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 3 (2), Şubat 2001.
[12] ‘Damascus: a New, Political non-opposition Political Party Established’, Arabic News: http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010119/2001011909.html, 19 Ocak 2001
[13] ‘More Political Parties to be Formed in Syria’, Arabic News: http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010130/2001013014.html, 30 Ocak 2001.
[14] ‘Dark Days Ahead for Syria’s Liberal Reformers’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 3 (2), Şubat 2001.
[15] ‘Dark Days Ahead for Syria’s Liberal Reformers’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 3 (2).
[16] ‘Baathists Take Part in the Dialogue and Criticize Seif’s Documents’, Arabic News: http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010202/2001020217.html, 2 Şubat 2001.
[17] ‘Khaddam Warns the Intellectuals’, Arabic News:
http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010219/2001021916.html, 19 Şubat 2001.
[18] Radikal, 21 Şubat 2001.
[19] ‘Dark Days Ahead for Syria’s Liberal Reformers’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 3 (2), Şubat 2001.
[20] Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, s. 94.
[21] Gary C. Gambill, ‘Bashar’s Two Major Challenges’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 5 (6), Temmuz 2000.
[22] Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, ss. 106-107.
[23] Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, s. 108.
[24] Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, s. 114.
[25] ‘Unemployment in Syria’, Arabic News: http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010310/2001031013.html, 10 Mart 2001.
[26] ‘Syria Moves Gradually on Economic Reforms’, Reuters, 27 Şubat 2001.
[27] ‘Syria Country Report’, Economic Intelligence Unit, Ekim 2000.
[28] ‘Syria Approves Establishment of Private Banks’, Reuters, 30 Mart 2001.
[29] ‘Syria Reforming Again’, Economic Intelligence Unit, 16 Eylül 2000.
[30] ‘Syria to Open Public Sector to Private Management’, Reuters, 3 Nisan 2001.
[31] "Pepsi Takes the Lead with Syrian Joint Venture’, Reuters, 6 Nisan 2001.
Abstract: Democracy, civil society and reform; these concepts are the focus of the po/itical debate that have started following Bashar Assad’s presidency and might be considered as new and dangerous concepts for the Syrian regime. This essay examines the reform movement in Syria by taking into consideration the internal and external dynamics. It also reviews the concrete steps taken in Syria during the reform process.
Son dönemde Suriye politik, ekonomik ve sosyal yaşamında, ister devlet kontrolünde olsun isterse devletten bağımsız, bir değişim süreci yaşanıyor. Demokrasi, sivil toplum, reform, insan hakları gibi kavramlar son dönem Suriye siyasi yaşamında kullanılan temel kavramlar haline gelmiş durumda. Bu kavramların yaygın olarak telaffuz edilmeye başlanması Suriye siyasal yaşamında çok ciddi beklentileri de beraberinde getirmiştir.
Özellikle Beşar Esad’ın iktidarı ile hızlanan söz konusu siyasi ve ekonomik reform tartışmalarını incelediğimizde bu tartışmaların temelinde son on yıllık dönemde uluslar arası sistemde yaşanan köklü değişim ve gene bu köklü değişime bağlı olarak Suriye politik ama özellikle de ekonomik yaşamında yaşanan, devlet kontrolündeki sınırlı dönüşüm sürecini takiben oluşan iç taleplerin olduğu söylenebilir.
1- Uluslar Arası Baskılar: Küreselleşme
Küreselleşme ilk ivmesini iktisadi alanda ortaya koymuştur ve sermayenin serbest dolaşımı, dünyanın tek bir pazar haline getirilmesi amacı temelinde sosyal, politik ve kültürel boyuta sahip bir olgudur. Sosyalist bloğa mensup devletlerin çöküşü sonrasında piyasa ekonomisi rakipsiz kalmış ve ABD’nin açıkladığı “Yeni Dünya Düzeni” çerçevesinde tüm dünya devletlerinin “demokratikleştirilmesi” ve piyasa ekonomisine geçişleri sağlanmaya başlanmıştır. Bu da Batı dış politikasının temelini oluşturmuştur. Bu sürece direnen devletler sistem dışı kalmış ve çok ciddi ekonomik, politik zorluklar içine girmişlerdir. İki kutuplu dünya düzeninin hüküm sürdüğü dönemde Sovyetler Birliği ile hareket eden ülkeler sistemin yıkılışının ardından ortaya çıkan belirsizlik ortamında politik ve ekonomik zorluklarla karşılaşmışlar ister istemez iç ve dış politikalarında hissedilir bir değişim sürecine girmişlerdir. Suriye iki kutuplu dünya düzeninin hüküm sürdüğü dönemde politik çıkarları nedeniyle Sovyetler Birliği’nin yanında yer almıştı. Şam, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte en önemli askeri ve politik desteğini kaybetti. Yeni uluslar arası sistemi kısa sürede analiz eden ve içinde bulunduğu şartları gören Hafız Esad yönünü Batı’ya dönerek politikalar oluşturmaya çalışmıştır. Bu anlamda Körfez Savaşı’nda akıllı bir seçim yaparak Batı ittifakının yanında yer almıştır. Suriye, Orta Doğu barışının kilit ülkesi olması nedeniyle çoğu kez ABD’nin müsamahası ile de karşılanmıştır. Bu dış politik değişimin yanında Esad’ın karşı karşıya kaldığı bir diğer açmaz da dünyada yaşanan hızlı değişimdir. Global değişim ve ön plana çıkan değerler, siyasi ve ekonomik yapılanmanın temel kriterleri nedeniyle rejim için çoğu kez tehdit olarak algılanmıştır. Gerek Hafız Esad, gerekse üst düzey birçok yönetici son yıllarda yaptıkları açıklamalarla küreselleşmenin ulusal yapılara zarar verdiğini, ulusal değerleri yıktığını belirtmiş ve küreselleşmenin mücadele edilmesi gereken bir olgu olduğunu öne sürmüşlerdir.[1] Ancak savunma harcamalarının gittikçe artan maliyeti ve buna bağlı yaşanan ekonomik zorunluluklar karşısında Batı’ya karşı kontrollü bazı tavizlerin kapıları açılmıştır.
Son dönemlerde Suriye’de yaşanan gelişmelerin temeline baktığımızda, bunların tamamen Beşar Esad’ın başa geçişiyle beraber başlamış bir süreç olmadığı ve yukarıda bahsedilen köklü değişim sonucunda 90’ların başından itibaren yaşanan bir sürecin devamı olduğu görülmektedir. Gerçekten de demokrasi kavramının yaygın biçimde ilk olarak kullanıldığı dönemler ele alındığında bunun 1991 yılı sonrası olduğu görülmektedir. Bu nedenle Suriye’de son dönemde yoğun olarak yaşanan tartışmaları ve gelişmeleri Hafız Esad’ın ölümü ile temellendirmek doğru bir yaklaşım değildir. Esasında bu yaşananlar Hafız Esad’ın ölümünden önce kendisinin kontrollü olarak başlattığı bir sürecin devamı niteliğindedir. Bugünlerde sözü edilen reform hareketinin arkasındaki sosyal kesimi oluşturan özel sektör, 1991 yılında yatırım yasasının yürürlüğe konmasıyla yaşanan ekonomik liberalleşmenin bir ürünüdür ve bu kesim devletten özerk olarak değil, onun yönlendirmesiyle gelişmiştir.[2]
2- İç Talepler: Reform Hareketi
Suriye’de gerçekten bir reform süreci yaşanıyor mu yoksa bütün bunlar rejimin iktidarını sağlamlaştırma, toplumsal tabanını genişletme yolunda izlediği bir strateji mi? Beşar Esad’ ın başa geçişiyle hız kazanan süreçte yapılan ve söylenenler incelendiğinde ülkeyi yöneten elitlerin de bu konuda fikir birliğine sahip olmadıkları görülmektedir. Mevcut yapıya hakim yönetim içerisinde de eski yöneticilerle (bunlar her türlü değişim hareketine karşı olumsuz yaklaşmaktadır) daha çok Beşar’a bağlı ve reformcu eğilimleri (bir noktaya kadar) destekleyen yeni nesil yöneticiler arasında çelişki yaşanmaktadır.
Devlet güdümünde olsun ya da olmasın, Beşar Esad’ın iktidarı ele almasının ardından başlayan sivil toplum, reform ve demokrasi tartışmaları sistemin ve elitlerin gündeminin odak noktasını oluşturmuştur.
a) Değişimin Gündeme Taşıdığı Bir İsim: Riyad Seyif
Suriye’de reform hareketinin öncüsü konumundaki isim olan Riyad Seyif, ticaretle uğraşan bir işadamıdır. Seyif, son aylarda rejimin bazı temel kabullerine karşı eleştirilerini yoğunlaştırmaktadır. Baas ideolojisinin temelini oluşturan Arap Birliği ve sosyalizm konularına eleştiriler getirmekte, Arap Birliği düşüncesine karşılık, “Suriyeli” kimliğini ön plana çıkarılması gerektiğini, sosyalizmin ise ölmüş bir ideoloji olduğunu savunmaktadır.[3] 1994 seçimlerine bağımsız aday olarak katılmış ve milletvekili seçilmiştir. Milletvekili olmasının ardından sanayi sektörünün değişime ihtiyacı olduğuna dair eleştiriler getirmeye başlamıştır. Seyif’in eleştirilerini yoğunlaştırmasının ardından hükümet tarafından ticari bağlantılarına sınırlama ve şirketlerine ağır vergi yükümlülükleri getirilmiştir. Bunların sonucunda Seyif bir çok işletmesini kapatmak zorunda kalmıştır. İş hayatında yaşadığı sorunlara ve maddi sıkıntıya rağmen 1998 seçimlerine tekrar katılmış ve yeniden milletvekili seçilmiştir. Hafız Esad’ın ölümüyle beraber eleştirilerini artırmıştır. Kendi evinde işadamları ve aydınların katıldığı toplantılar düzenlemeye başlamış, bu toplantılar sonucunda “Sivil Toplum Dostları” adıyla yeni bir oluşum başlatmıştır. Başlangıçta halka açık olmayan bu toplantılar daha sonra herkese açık hale gelmiş ve katılım giderek artmıştır. Daha sonradan adı “Ulusal Diyalog Forumları” olarak değiştirilen grupta Seyif, Suriye ekonomisinde reform yapılmasına gerektiğine inanan işadamları ve siyasi reformu savunan aydınlar arasında destek bulmuştur. Seyif’in yeni bir parti kurmaya kadar varan girişimleri sonunda rejimin tepkisi sert olmuş ve belli bir noktadan sonra kendisini siyasi açıdan yok etmeye yönelik girişimler başlamıştır. Bunu takiben milletvekilliğinden istifa etmiş ve toplantıların artık son bulduğunu duyurmuştur. Şu anda kendisi hakkında anayasayı ihlal etmek ve mezhepsel ayrılık yaratmaya çalışmak iddialarıyla soruşturma açılmış durumdadır ve kendisiyle beraber hareketinin geleceği de belirsiz durumdadır.[4]
b) Siyasi Reform
1946 yılında bağımsızlığını kazanmasıyla beraber istikrarsızlığın hakim olduğu, askeri darbelerin birbirini izlediği Suriye’de Hafız Esad’ın 1970 yılında iktidara gelişiyle beraber ülkede göreceli bir istikrar hakim olmuştur. Bu istikrar döneminin arka planında yatan nedenlerin en önemlilerinden biri de Hafız Esad’ın Suriye toplumunu büyük ölçüde her tür ifade ve katılım imkanından yoksun bırakmayı başarmış olması yatmaktadır.[5] Siyasi katılım noktasında da sivil toplumun ülkede geldiği ya da getirildiği durum büyük önem kazanmaktadır. Genel anlamda toplum içindeki belli grupların, siyasi karar alma sürecine etki edebilme, devlet üzerinde baskı oluşturabilme, çıkarlarını ifade etme ve devletin zararlarından korunabilme amacıyla başvurulan bir örgütlenme biçimi olan sivil toplum örgütleri Suriye’de bu niteliğini yitirmiş; devleti kısıtlamak, baskı oluşturmak gibi amaçlarının tersine devletin gücünün birer unsurları haline gelmişlerdir. Temelleri altmışlı yıllara dayanan bu kuruluşlar partiye eklemlenmiş durumdadır ve yetmişli yıllarda bu örgütlere “liderlerine ebediyete kadar” sadakat yemini ettirilmiştir.[6] Devlet güdümünde olan ve günümüze kadar devletten özerk bir nitelik kazanamayan sivil toplum örgütlerinin pratikte ortadan kaldırılışları rejimin günümüze kadar süren istikrarının en önemli nedenlerinden birisi olmuştur.
Suriye’de yaşanan liberalleşme hareketinin ardında iki farklı kesimin olduğu gözlenmektedir. Birincisi 1991 yılından sonra devletin de teşvikiyle başlayan ekonomik liberalleşmeye bağlı olarak gelişen ve gittikçe ekonomik gücünü ve buna paralel olarak siyasi ve toplumsal etkinliğini arttıran girişimci kesim. İkinci grup ise akademisyenler ve sanatçılardan oluşan aydın kesimdir. Beşar Esad’ın başa geçişini takiben bu iki kesim siyasi reformların gerçekleştirilmesi amacıyla ülkenin çeşitli yerlerinde resmi olmayan toplantılar düzenlemeye başlamışlardır. “Sivil Toplumun Canlanışı” adı altında örgütlenen bu gruplar demokrasi, özgürlüklerin genişletilmesi, ekonomik reform konularında taleplerini dile getirmeye başlamışlardır. Bu toplantıları takiben Eylül 2000 ayı içinde yazarlar, düşünürler, sanatçılar, profesörler, avukatlar ve gazetecilerden oluşan 99 aydın taleplerini içeren bir belgeyi gazetelerde yayımlamışlardır. Basının devlet kontrolünde olması nedeniyle Beyrut gazetelerinde yayımlanan belgede temel olarak şu esaslar ele alınmaktaydı: 1963’ten beri yürürlükte olan sıkı yönetimin kaldırılması, siyasi tutuklulara af çıkarılması, toplantı, basın ve ifade özgürlüğünün sağlanması ve son olarak da sivil özgürlüklerin genişletilmesi. Demokrasi ve insan haklarının dünyada ortak insancıl dili oluşturduğunu, halkları birleştirdiğini savunan aydınlar belgenin sonunda ekonomik ya da sosyal hiçbir reformun politik reformla beraber yapılmadığı taktirde istikrarı sağlayamayacağını savunmuşlardır.[7] Yayımlanan belgeye karşı devletin tepkisi sert olmuştur. Belgeyi yayımlayan gazetelerin Suriye’ye girişi yasaklanmıştır. Buna karşılık Esad bu dönemde bazı reformcularla görüşmüş ve sadece devlet gazetelerinde olmak kaydıyla devleti ekonomik konularda eleştirmelerini olumlu karşıladığını belirtmiştir. Reform hareketinin önde gelen isimlerinden olan Arif Dalila da (Hafız Esad döneminde Şam Üniversitesi’n deki görevinden uzaklaştırılmış ve ülkeden çıkarılmıştı ancak Beşar Esad’ın başa geçişiyle ülkeye ve görevine geri dönmesine izin verilmiştir) devlet gazetelerinden biri olan Tavra’da tek parti yönetimini eleştirmiş ve bu sistemin artık etkin olmadığını savunmuştur.[8] Reformcular ilk etapta başarı kazanmış gibi gözükmekteydi ve Suriye siyasi yaşamında da gerçekten önemli sayılabilecek gelişmelere tanık olunmaktaydı. Kasım ayı içinde ülkede 600 siyasi suçlu serbest bırakıldı ve gene aynı ay içinde Adalet Bakanı Muhammed Nebil Hatip, Genel Af Kanununun hazırlandığını duyurdu. Aralık ayı içinde ise karanlık bir geçmişe sahip olan Mazzeh hapishanesinin kapatılmasını öngören kararname yayımlandı. Kasım ayı içerisinde Baas Partisi, Ulusal İlerici Cephe (Suriye’de tüm partiler 1972 yılında Hafız Esad tarafından oluşturulan bu cepheye mensuptur) içinde yer alan partilere kendi gazetelerini çıkarmaları izni verildi ve bu kararı takiben Suriye Komünist Partisi tarafından “Halkın Sesi” adlı gazete çıkarılmaya başlandı.[9] Buraya kadarki süreç devlet kontrolünde ve Beşar Esad yönetimi içinde reformist eğilimleri destekleyen yeni kuşak yöneticilerin de desteğiyle gerçekleşmiştir.
Bu dönemde ülkede sivil toplum toplantıları da sürmekteydi. Bu toplantıların içinde en önemlisi ve katılımın en yüksek olduğu toplantılar muhalif milletvekili Riyad Seyif’in evinde yapılan toplantılardı.
Bu toplantılarda hükümet politikaları eleştiriliyor ve daha çok demokrasi talepleri dile getiriliyordu. Ocak ayı içinde aydınlar ve vatandaşlardan oluşan 1000 kişilik bir grup ikinci bir belge yayımladı. Genel olarak ilkini tekrarlayan bu belgede ek olarak uluslar arası bir kuruluşun denetiminde demokratik seçimlerin yapılması talebi dile getiriliyordu.[10] Hükümetin bu belgeye ilişkin tavrı “olumlu tarafsızlık” olarak yorumlanmıştır. Yetkililer belgeyi yayımlayan Arapça gazetelere herhangi bir sansür uygulamamıştır. Hükümetin bu yaklaşımı liberal reformcularla Suriye hükümeti içinde Esad’ın reformist eğilimini destekleyenlerin resmi olmayan ittifakı olarak yorumlanmıştır.[11] Belgeyi hazırlayanlardan ve yine reform hareketinin önde gelen isimlerinden olan Michel Kilo belgeyle olumlu biçimde ilgilenen Beşar Esad’a şükranlarını iletmiş ve kendisini öven sözler söylemiştir. Ocak ayı içinde Suriye’de iki bağımsız parti kurulmuştur. Hükümetten izin alarak kurulan bu partiler Baas’ın iktidara geldiği 1963 yılından bu yana faaliyet gösteren ilk partiler olmuştur.[12] Bu partilerin açılışını takip eden günlerde gene evinde düzenlenen bir toplantı sırasında Seyif yeni bir siyasi örgütlenme konusundaki planlarını açıklamıştır. “Sosyal Barış Hareketi” adını verdiği oluşumun siyasi partilerin kurulmasına izin veren yasanın çıkmasını takiben partileşeceğini belirtmiştir.[13]
Bu döneme kadar devlet tarafından ciddi bir engellemeyle karşılaşmayan hatta hükümet içindeki reformcu kanat tarafından desteklenen reform hareketi, bu noktadan itibaren ciddi devlet baskısıyla karşı karşıya kalmıştır. 29 Ocak 2001 tarihinde bir açıklama yapan Enformasyon Bakanı Adnan Umran sivil toplumun Amerikan kavramı olduğunu söylemiş ve yeni sömürgeciliğin artık ordulara dayanmadığını, değişik bir şekle büründüğünü belirterek her toplumun kendi kırmızı çizgileri olduğunu söylemiştir.[14] Bu açıklamadan sonraki gelişmelere bakıldığında rejim açısından reform hareketinin kırmızı çizgiyi geçtiğini düşündüğü anlaşılmaktadır. Bu dönemden itibaren reform hare ketine karşı bir saldırı dalgası gerçekleşmiştir. Ümran’ın açıklamalarından hemen bir gün sonra ilk belgeyi imzalayan 99 aydın arasında yer alan Nebil Süleyman’a karşı bir saldırı gerçekleşmiştir. Bulunamayan saldırganlar Süleyman’ın kafa ve yüzünde ciddi yaralar meydana getirmişlerdir. Ertesi gün bir grup aydın yaptıkları ortak açıklamayla ‘karanlık güçlere karşı” dayanışma içinde olduklarını belirtmişlerdir.[15] Seyif’in hareketin kuruluşunu takiben prensiplerinin açıklandığı bir sonraki toplantıya bazı Baasçılar da katılmış ve Seyif’e ciddi suçlamalarda bulunmuşlardır. Konuşmasını kesen Baasçılar kendisini yabancı şirketlerin ajanı olmakla suçlamışlardır.[16] Bu kampanyanın arkasında olduğu düşünülen Başkan Yardımcısı Abdülhalim Haddam reformcuların, ülkelerini Cezayir ya da Yugoslavya’ya çevirmelerine izin vermeyeceklerini söylemiş ve reformcuları ülkede mezhepsel ayrılık yaratmakla suçlamıştır. Açıklamanın ardından Meclis Başkanı Abdülkadir Kaddura, Seyif‘in “anayasayı ihlal ve mezhepsel ayrılık yaratmak” iddiasıyla sorguya çekilmesi konusunda Avukatlar Birliği Başkanına izin verdiğini açıklamıştır.[17] Daha sonra ülkede düzenlenen tüm toplantılar için en az 15 gün öncesinden hükümetten izin alınması zorunluluğu getirilmiştir.[18] Bütün bu gelişmeler karşısında Seyif siyasilerin direktifleri doğrultusunda “Ulusal Diyalog Forumunun” kapatıldığını ve bundan sonra çalışmaları için resmi izin alma konusunda çalışacağını açıklamıştır. Bir ay evvel Esad’a övücü sözler söyleyen reformcu Michel Kilo bu gelişmelerden sonra, aydınlara karşı getirilen ajan suçlamalarına ve üst düzey parti ve hükümet yetkililerince yürütülen kampanyaya karşı protesto amacıyla sivil toplum hareketinden istifa ettiğini açıklamıştır. Kilo sivil toplumu canlandırma komitesinin misyonunun sona ermekte olduğunu söylemiştir.[19]
Son dönemde gelişen bu olaylar ışığında reform hareketini incelediğimiz zaman bu hareketin “şimdilik” eski yöneticiler karşısında yenik düştüğünü görüyoruz. Yeni yeni palazlanmaya çalışan özel girişimciler henüz devleti sınırlayacak güce ulaşamamıştır ve rejim içinde de kendisine yeteri kadar destek olacak bir taban sağlayamamıştır. Bununla birlikte rejim içinde yaşanan ve belki de ilk raunt olarak değerlendirebileceğimiz çatışma da da eski yöneticilerin galip geldiği görülmektedir.
c) Ekonomik Reform
Suriye’de ekonomi tamamen devlet kontrolünde bulunmaktadır ve siyasi, askeri seçkinlerin bu ekonomik yapının devamı yönünde ciddi çıkarları vardır. Özellikle güvenlik birimlerinin en önemli noktalarını elinde bulunduran bu yöneticiler sistemin çöküşüyle sonuçlanabilecek bir reform hareketinden çekinmektedirler. Çünkü devlet burjuvazisi adı verilen bu kesim üretim ve yatırım araçları üzerindeki kullanım haklarından yararlanarak toplumsal mülkiyet üzerinden zenginleşmektedirler.[20] Devlet burjuvazisi ise genel olarak Nusayrilerden oluşmaktadır ve bunların da bütünlük arz ettiği söylenemez. Temel olarak dört klana ayrılan Nusayriler (Haddadin, Matavira, Hayatin ve Kalbiya) arasında da siyasi ve ekonomik pastadan daha çok pay kapma konusunda rekabet yaşanmaktadır. Ekonomik reformun bu klanlar arasında şu an da çok belirgin olmayan bir bölünmeyi su yüzüne çıkarma olasılığı da bulunmaktadır.[21] Ülkede ekonomik reformu talep eden kesim ise genel olarak Sünnilerden oluşan geleneksel şehir burjuvazisidir. Lobmeyer’in bu konudaki yorumları da benzer noktalara işaret etmektedir. Lobmeyer, Suriye’de burjuva sınıfının ortaya çıkışı ve yükselişi konusunda yaptığı yorumlarda Suriye’de burjuvazinin yükseliş sürecinin toplumsal gelişmelerin bir sonucu olmayıp, devlet kontrolünde olan bir süreç olduğunu ve 1980’ler sonrasında artan ekonomik sıkıntılara bağlı olarak devletin ekonomik sorumluluklarının bazılarından kurtulmak amacıyla özel girişimciler karşısında tavizler vermek durumunda kaldığını belirtmektedir.[22]
Dolayısıyla doğuşu itibariyle devletten bağımsız bir nitelik taşımayan bu kesimin, başlangıçta siyasi taleplerde bulunması beklenemezdi. Bahout’a göre henüz doğuş aşamasında olan ‘özerklik adayı” olarak görebileceğimiz bu sınıfın[23] artan ekonomik etkinliklerine paralel olarak siyasi nüfuzları da artmış ve parlamentoda bağımsız milletvekilleri olarak yer almaya başlamışlardır. Ancak bu sınırlı siyasi serbestlik alanları devlete kabul ettirilmemiş devlet tarafından verilmiştir dolayısıyla her zaman geri alınabilirler.[24] Sünni tüccar seçkinlerin oluşturduğu bu kesimin siyasi taleplerine mevcut yapıya hakim olan ve kilit noktalarını Nusayrilerin oluşturduğu kesim engel olmaya çalışmaktadır. Burjuvazi sınıfı ülkede özelleştirilme, kamu harcamalarında kısıntı ve bürokraside küçülme gibi konularda ilerleme sağlanması konusunda çaba göstermektedir.
Suriye ekonomik anlamda bir darboğaz içeri sindedir. Ülkede işsizlik özellikle de genç nüfus içerisinde ciddi boyutlardadır ve hükümetin işsiz nüfusa iş olanakları yaratabilmesi için 1.6 milyar dolarlık yatırıma ihtiyacı vardır.[25] Yüksek doğum oranına karşılık GSYİH yıllık yüzde 1.5-yüzde 2 arasında artış göstermektedir ve bu da reel anlamda ülkede negatif büyüme anlamına gelmektedir. Her yıl toplam işgücüne 250,000 civarında genç katılmaktadır ve bu nüfusun istihdam edilebilmesi için 10 yıl içerisinde dört milyar dolarlık yatırım yapılması gerekmektedir.[26] Buna karşılık 1999 yılı içerisinde ülkede yapılan toplam yabancı yatırımın miktarı 47 milyon dolar olmuştur.[27]
Bu tablo altında devlet biraz da zorunlu olarak yeni düzenlemelere gitmiştir. Ekonomik yapıda yaşanan değişime bakıldığında en önemli reformun bankacılık sektöründe yaşandığı görülmektedir. Suriye Meclisi, 1963 yılından beri devletin elinde olan bankacılık sektörüne ilişkin olarak 29 Mart 2001 tarihinde aldığı kararla ülkede özel bankaların kurulmasına izin veren yasayı onaylamıştır. Ülkedeki ilkel bankacılık sektörünün sonucu olarak Suriyeliler yurt dışındaki bankalara ilgi göstermişlerdir. Halen Suriyelilerin ülke dışında 100 milyar dolar civarında sermayeleri bulunmaktadır ve bu reformla beraber bu paranın ülkeye getirilmesi planlanmaktadır.[28] Hükümet yabancı yatırımın artırılması için de bir dizi düzenlemelere gitmiştir. Yabancı firmaların Suriye pazarına direk olarak girişlerine izin verilmemektedir. Yatırım yapmak isteyen yabancı firmalar devletle iyi ilişkileri olan yerel aracı firmalarla temasa geçmek durumundadırlar. Bu kapsamda yatırım kanununu basitleştirmiş, yatırım izni alınması konusunda şeffaflaşmaya gidilmiş ve kamulaştırmaya karşı yeni önlemler getirilmiştir. Yabancı yatırımcılar için şu anda yüzde 60 olan kurumsal gelir vergisi oranı düşürülmüştür. Bunlara ek olarak Suriyelilerin döviz kuru taşımaları konusundaki sınırlamalar gevşetilmiştir. Şam Borsası’nın önümüzdeki dönemde açılması konusunda da çalışmalar başlatılmıştır.[29] Suriye özelleştirme konusunda ise değişik bir yöntem takip edeceğini açıklamıştır. Esasında burada gerçek anlamda bir özelleştirme durumu söz konusu değildir. Hükümet kamu firmalarının mülkiyeti ve yönetimini ayıracaklarını ve sadece yönetimi özel sektöre devredeceğini duyurmuştur.[30] Bu reform planı şirketlerin devlet mülkiyetinde kalması temeline dayanmaktadır ve en azından kısa dönem içinde ülkede gerçek anlamda özelleştirme yaşanmayacağı anlaşılmaktadır. Son zamanlarda ekonomik açılımı simgelemesi açısından belki de en önemli gelişme Pepsi Cola şirketinin Suriye’de üretim yapma ve bu pazara girme yönünde istekli olduğu yönünde yaptığı açıklamadır. Şirket Lübnan’da mallarının dağıtımını yapan şirkete, Suriye izin verdiği takdir de, bu ülkede üretim yapma hakkı tanımıştır.[31]
Belki diğer ülkelerle kıyaslandığında çok da ciddi sayamayacağımız bu gelişmeler Suriye’nin kendi koşulları düşünüldüğünde gerçekten önemli ilerlemelerdir ve ilerisi için liberalleşme adına olumlu sinyaller vermektedir. Güçlü, devletten bağımsız bir burjuva sınıfının eksikliği liberalleşme yönünde belki de en önemli eksiklik olarak gözükmektedir. Şimdilik sindirilen bu sınıf uzun vadede, sağlayacağı dış destekle beraber, çok daha ciddi adımların atılmasını sağlayabilir.
Sonuç
Gelinen aşamada rejim, reform hareketinden şunları beklemektedir. Birincisi yıllardır devam eden uluslar arası izole edilmiş konumundan kurtulmak ve uluslar arası sisteme dahil olmak; ikincisi, yaşanan ekonomik sıkıntıları aşmak, son olarak da rejimin geleceği için elzem olan meşruiyet zemininin genişletilmesidir. Ancak bu, ülkedeki reform girişimlerinin tamamen danışıklı dövüş şeklinde yürütüldüğü anlamına gelmemektedir. Ülkede liberal akımlar yerleşecek bir zemin oluşturmuştur ve bu eğilim artan bir seyir izlemektedir. Rejimin kendi içerisinde de çok belirgin olmamakla birlikte değişime karşı duran eski yöneticilerle liberal akımlara kısmi destek veren genç nesil arasında çatışma yaşanmaktadır. Ancak kilit noktaları elinde bulunduran ve şu anda çok güçlü olan eski yöneticiler reform hareketine belli bir noktadan sonra son vermişlerdir. Bu, çatışmanın son bulduğu anlamına gelmemektedir ve ilerde belki çok daha sert bir şekilde yaşanacak bir çatışmanın ilk aşamasıdır. Batı’nın ülkede reformcu kanadı destekleyeceğini ve rejim içerisinde reformcuların ilerde daha etkin konuma geleceklerini öne sürerek uzun vadede Suriye’de daha ciddi değişimlerin yaşanacağını söyleyebiliriz. Değişim sadece ekonomik ilişkileri ve statüleri değil mezhep temelinde şekillenen siyasal iktidarı da tehdit etmektedir. Bu da değişimin sanıldığı kadar kolay gerçekleşmemesinin önündeki en önemli engeldir. Uzun vadede liberalleşme farklı alanlarda yaratacağı karşılıklı bağımlılık çerçevesinde İsrail ile gerginliği azaltarak barış için yeni fırsatlar sunabilecektir. Sorun, şartları zorlayan ekonomik değişimin ne gibi siyasal ve sosyal sonuçlara yol açacağı noktasında kilitlenmektedir. Muhtemelen gelecekte baskıcı politik bir düzen ile liberal ekonominin birlikte nasıl yaşayacağı sorusuna cevap aranacaktır.
* ASAM Orta Doğu Araştırmaları Masası
[1] Eyal Zisser, ‘Clues to the Syrian Puzzle’, The Washington Quarterly, İlkbahar 2000, s. 87.
[2] Hans Günter Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, Ferhad İbrahim ve Heidi Wedel (der.), Ortadoğu’da Sivil Toplumun Sorunları, çev. Erol Özbek, İstanbul, İletişim Yayıncılık,1997,
ss. 104-108.
[3] ‘More Political Parties to be Formed in Syria’, Arabic News: http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010130/2001013014.html, 30 Ocak 2001.
[4] Riyad Seyif hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz: ‘Dossier: Riyad Sayf, Syrian Member of Parliament’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 3 (3), Mart 2001.
[5] Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, s. 95.
[6] Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, s. 96.
[7] Belgenin İngilizce metni ve imzalayan aydınların tam listesi için bkz.: ‘Statement by 99 Syrian Intellectuals’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 2 (9), Ekim 2000.
[8] ‘Intelligence Briefs, State-run Newspaper Publishes Critique of One Party Rule’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 2 (10), Kasım 2000.
[9] ‘Syria Gets First non-party Newspaper’, BBC News, 4 Ocak 2001.
[10] ‘The One Thousand Statement Calls For Democracy...’, Arabic News: http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010112/2001011212.html, 12 Ocak 2001.
[11] ‘Dark Days Ahead for Syria’s Liberal Reformers’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 3 (2), Şubat 2001.
[12] ‘Damascus: a New, Political non-opposition Political Party Established’, Arabic News: http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010119/2001011909.html, 19 Ocak 2001
[13] ‘More Political Parties to be Formed in Syria’, Arabic News: http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010130/2001013014.html, 30 Ocak 2001.
[14] ‘Dark Days Ahead for Syria’s Liberal Reformers’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 3 (2), Şubat 2001.
[15] ‘Dark Days Ahead for Syria’s Liberal Reformers’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 3 (2).
[16] ‘Baathists Take Part in the Dialogue and Criticize Seif’s Documents’, Arabic News: http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010202/2001020217.html, 2 Şubat 2001.
[17] ‘Khaddam Warns the Intellectuals’, Arabic News:
http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010219/2001021916.html, 19 Şubat 2001.
[18] Radikal, 21 Şubat 2001.
[19] ‘Dark Days Ahead for Syria’s Liberal Reformers’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 3 (2), Şubat 2001.
[20] Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, s. 94.
[21] Gary C. Gambill, ‘Bashar’s Two Major Challenges’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 5 (6), Temmuz 2000.
[22] Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, ss. 106-107.
[23] Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, s. 108.
[24] Lobmeyer, ‘Suriye: Leviathan’ın Diyarı’, s. 114.
[25] ‘Unemployment in Syria’, Arabic News: http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010310/2001031013.html, 10 Mart 2001.
[26] ‘Syria Moves Gradually on Economic Reforms’, Reuters, 27 Şubat 2001.
[27] ‘Syria Country Report’, Economic Intelligence Unit, Ekim 2000.
[28] ‘Syria Approves Establishment of Private Banks’, Reuters, 30 Mart 2001.
[29] ‘Syria Reforming Again’, Economic Intelligence Unit, 16 Eylül 2000.
[30] ‘Syria to Open Public Sector to Private Management’, Reuters, 3 Nisan 2001.
[31] "Pepsi Takes the Lead with Syrian Joint Venture’, Reuters, 6 Nisan 2001.