Tuesday, November 30, 2004

Suriye İsrail’le Barış Görüşmelerine Oturmak İstiyor

BM Orta Doğu Elçisi Terje Roed-Larsen, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la Şam’da gerçekleştirdiği görüşmenin ardından, Suriye’nin İsrail’le “koşulsuz” olarak barış görüşmelerine başlamak istediğini açıkladı. Bu, Suriye tarafından geçen yıldan beri yapılan beşinci teklif. İlk olarak Esad’ın geçen yıl The New York Times gazetesine verdiği röportajla gündeme gelen İsrail-Suriye barış süreci müzakerelerine yönelik girişimler şimdiye kadar sonuçsuz kaldı. Burada esasen İsrail’in bu konuda sergilediği “isteksizliğin” etkili olduğu söylenebilir. Suriye tarafından bu yöndeki talepler ne zaman gündeme getirilse İsrail, “teröre” verdiği desteği kesmesi yönünde Suriye’nin somut adımlar atması önkoşulu öne sürerek sorunu bir anlamda çözme yönündeki isteksizliğini dile getirmiştir.

İsrail’in en azından şimdiki dönemde Suriye’yle barış görüşmelerine oturmak istememesinin birkaç nedeni olabilir. İsrail yeni bir diplomatik cephe açmak istemektedir. İsrail için şu an en öncelikli konu Gazze’den tek taraflı çekilme planı. Bu plan İsrail’i içerde de zor bir konuma sokmuş ve radikallerin muhalefeti nedeniyle hükümetin geleceğini tehlikeye atmıştır. Gazze planı dışında, Arafat’ın ölümü sonrasında ortaya çıkacak yeni Filistin Yönetimi’ne ilişkin konular da İsrail için öncelik arz etmektedir. Dolayısıyla İsrail böyle bir dönemde Suriye’yle barış görüşmelerine oturmak istemeyebilir.

Suriye tarafına bakacak olursak, barış görüşmelerine oturma konusunda daha kararlı ve istekli oldukları söylenebilir. Bunda da uluslararası ortamda Suriye’nin maruz kaldığı baskı ortamı etkendir. Özellikle Lübnan’dan askerlerini çekmesi yönündeki baskıları azaltmak için böyle bir barış girişimini istiyor olabilir.Ayrıca İsrail’le barış görüşmelerine oturulması durumunda, ABD’nin bu ülke üzerindeki baskısının azalacağını ve ilişkilerinin daha sağlam bir zemine taşınmasını da ummaktadır. Dolayısıyla barış görüşmelerine oturmak esasen Suriye açısından önem taşımaktadır ve bu da bir yıl içinde yaptığı bu beşinci teklifi açıklamaktadır.

İsrail’in bu tekliflere somut bir yanıt vermeyerek kendisi açısından bazı fırsatları kaçırdığı söylenebilir. İsrail, Suriye’nin mevcut zor konumundan faydalanarak olası bir barıştan maksimum faydayı sağlama fırsatını kaçırıyor olabilir. Suriye’nin; gerek Irak ve “teröre destek” bağlamında ABD tarafından, gerekse Lübnan bağlamında uluslar arası topluluk tarafından baskı altında olduğu bu dönemde, barış görüşmelerine oturulması İsrail için uygun bir dönem olarak gözükmektedir.

Thursday, November 18, 2004

Mahmut Abbas Yeni Filistin Lideri Olabilir mi?

Filistin içinde Arafat’ın ölümü sonrası gerçekleşecek liderlik mücadelesinde İsrail ‘in uygulayacağı politikalar da diğer bazı etkenlerle beraber etkili olacaktır. Ilımlı olarak bilinen eski başbakan Mahmut Abbas’ın Filistin liderliğine getirilmesi, İsrail’in kendi çıkarları açısından daha rasyonel gözükmektedir.

Şiddetten çok diyalog yolunu tercih eden Abbas, Arafat sonrası dönemin en çok öne çıkan lider adaylarından biri durumunda. Abbas’ın liderliğe getirilmesinin İsrail’in çıkarına olduğu düşünülürse, İsrail bundan sonraki süreçte, Abbas’ı rahatlatacak ve Filistin içinde meşruiyetinin ve destek tabanının artmasını sağlayacak politikalar izleyebilir. Öncelikle Filistin’e yönelik askeri operasyonlara bir süre ara verebilir ve sivil halka zarar vermekten kaçınabilir. İsrail hapishanelerinde bulunan bazı Filistinli mahkumlar af kapsamında salıverilebilir. İsrail, Gazze’den tek taraflı çekilme planında da yeni Filistin Yönetimi’yle işbirliği yapabileceğini açıkladı. İsrail’in böyle bir işbirliğine girişmesi de Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) liderliğine getirilen Abbas’ın meşruiyetini artıracaktır. İsrail, açık bir biçimde Abbas’ı desteklemeyecektir zira böyle bir tutum Filistin halkı arasında Abbas’a olan güveni azaltacak ve “İsrail ajanı” şeklinde suçlamalarda bulunan kesimleri güçlendirecektir. Filistin’e ve sivil halka yönelik operasyonlar da radikal kesimi güçlendirirken Abbas’ı zayıflatacaktır.

Her ne kadar Abbas’ın başa geçmesi İsrail çıkarınaysa da bu süreçte önemli engeller bulunmaktadır. FKÖ lideri Abbas’ın, Yaser Arafat için kurulan taziye çadırını ziyareti sırasında açılan ateş sonucunda Abbas’ın iki koruması öldürülmüştür. FKÖ içinde Abbas’ın liderliğine karşı çıkan silahlı gruplar bulunmaktadır. Özellikle Fetih içindeki bazı silahlı gruplar, Abbas’ın liderliğine muhalefet etmektedir. Fetih içindeki radikal kesim olarak adlandırılabilecek bu gruplar Abbas’ın devlet başkanlığı önündeki en büyük engeldir. Abbas’a yönelik olarak düzenlenen saldırı da bu doğrultuda mesajlar içeren bir eylemdir. Abbas’a karşı gruplar, kontrolün ve gücün kendilerinde olduğu mesajını vermeye çalışmışlardır. Muhtemelen Abbas’ın liderliğini istemeyecek olan İran da bu süreçte Filistin içindeki etkinliğini kullanarak Abbas’ın olası devlet başkanlığını engellemeye çalışacaktır.

Wednesday, November 10, 2004

Arafat Sonrası Dönem

Filistin lideri Yaser Arafat da diğer birçok Arap lider gibi, yönetimde güç paylaşımını fazla kabullenmemiş ve bir anlamda Filistin hareketi içinde bir “ikinci adam”ın ortaya çıkmasını engellemiştir. Bu tür yapılanmalarda liderin ortadan kalkmasının çok daha derin etkileri olmakta, belirsizliği ve güç/iktidar mücadelesini gündeme getirmektedir. Bu nedenle, hastaneye kaldırılan Arafat’ın beyin ölümünün gerçekleştiği yönündeki haberler “Arafat sonrası dönem” tartışmalarını yoğun olarak gündeme getirmiştir.

Filistin yönetimi içindeki temel çelişki şiddeti savunan radikallerle, İsrail’le diyalogu ve barışı savunan kesim arasındadır. Dolayısıyla olası Arafat sonrası dönemde, yönetim içinde bu iki kesim arasında bir mücadelenin ortaya çıkması muhtemeldir. Şu anda Mahmut Abbas (Abu Mazen) ılımlı kesimin temsilcisi konumundadır ve Arafat sonrası dönemin en ciddi lider adayı olarak ifade edilmektedir. Abbas’ın ABD tarafından da desteklendiği bilinmektedir. Buna karşılık radikal Filistinli gruplar da Abbas’ın liderliğine şiddetle karşı çıkmakta ve Abbas karşıtı bir kampanya yürütmektedirler.

Kasım ayı başında Arafat’ın Paris’te bulunduğu süreçte Tel Aviv’de gerçekleştirilen intihar saldırısını da bu çerçevede değerlendirebiliriz. Radikal bir Filistinli grup tarafından üstlenilen eylem esasen Abbas’ın liderliğine yönelik olarak verilmiş bir mesajdı. Radikal gruplar bu eylemlerle, ılımlı kanadın politikalarına karşı olduklarını göstermişlerdir. Arafat her ne kadar İsrail tarafından şiddeti kontrol etmemekle suçlansa da yine de radikal grupları kontrol etme kapasitesine sahip belki de tek kişi. Arafat’ın yokluğu radikal kesimlerin daha irrasyonel davranmalarına yol açabilir. Oluşan güç boşluğunu doldurmak, yeni süreçte ön plana çıkmak gibi hedefleri olan bu grupların, İsrail’e yönelik şiddet eylemlerine girişebilirler ki bu da önümüzdeki dönemde intihar eylemlerinde bir artışın meydana gelmesine neden olabilir. Arafat’ın İsrail istihbaratı tarafından zehirlendiği yönündeki haberler de radikal kesimi güçlendiren ve Filistin halkı içindeki desteklerinin artmasına, İsrail karşıtı duyguların beslenmesine neden olan iddialardır.

Arafat’ın yokluğu Filistin toplumu içinde güç dengelerinin İslamcılar lehine dönmesine de neden olabilir. Arafat’ın olası ölümü sonrasında Fetih grubu güç kaybederken özellikle Hamas’ın güç kazanması gerçekleşebilir. Hamas zaten güçlü olduğu ve yoğun bir halk desteğine sahip olduğu Gazze’de uzun vadede gücü tamamen eline alabilir. Ancak bu da İsrail’in zaten bu yılın başından beri zayıflatmaya çalıştığı Hamas örgütüne yönelik operasyonlarına hız vermesine neden olabilir.

Özellikle İsrail askeri istihbaratı tarafından gündeme getirilen bir diğer olasılık, her ne kadar zayıf bir ihtimal de olsa , Filistinli gruplar arasındaki çatışmanın çözümlenemeyerek bir iç savaşa dönüşmesidir. Bütün Arafat sonrası döneme yönelik bu senaryoların olasılıkları tartışmalı olsa da bir belirsizlik sürecinin ve mücadelenin ortaya çıkacağını kesindir.