Monday, July 21, 2003

Irak Savaşı'ndan Sonra Suriye'de Ekonomi ve Siyaset

Irak’a müdahale gerçekleşmeden önce savaşa en yoğun muhalefeti yapan ülkelerin başında Suriye geliyordu. Siyasi, askeri ve güvenlikle ilgili nedenler dışında Suriye’nin muhalefetinin temelinde yatan faktörlerden biri de ekonomi idi. Savaş öncesi yapılan yorumlarda ekonomik anlamda bu savaştan en olumsuz etkilenecek ülkelerin başında Suriye’nin geleceği yorumları zaten yapılıyordu. Savaş sonrası geldiğimiz noktada görülenler, savaş öncesi yapılan yorumları doğrular niteliktedir. Ekonomistlerin yorumlarına göre, bölgede Irak Savaşı’ndan en olumsuz etkilenen ülke Ürdün’le beraber Suriye olmuştur. Suriye’de halen yüzde 20 civarında işsizlik oranı bulunmakta ve buna karşılık ülke yıllık yaklaşık yüzde 3,5’lik bir oranla büyümektedir. Bu durum ülkenin her yıl işsiz sayısına katılımı artıran bir süreç. Bu büyüme oranıyla Suriye’nin yeni istihdam alanları açması imkansız gözükmektedir.

Suriye’nin Irak Savaşı’ndan ekonomik anlamda çok ciddî şekilde etkilenmesinin iki önemli nedeni bulunmaktadır. Birincisi, Saddam döneminde Irak’tan Birleşmiş Milletler yaptırımlarına aykırı olarak ithal edilen petrolden savaş sonrasında mahrum kalınmasıdır. Suriye, bu ithalat sayesinde iç tüketimde kullanmak üzere ucuz petrol temin ediyor ve bunun yanında ucuza aldığı petrolü kendi rafinelerinde petrolün türevlerine dönüştürerek ihraç ediyordu. Suriye’nin bu petrol ithalatından yıllık iki milyar dolara yakın gelir elde ettiği tahmin edilmekteydi (Suriye hiçbir zaman Irak’tan büyük miktarlarda petrol ithal ettiğini resmi olarak kabul etmemiştir, sadece iç tüketimi karşılamak amacıyla sınırlı petrol ithali gerçekleştirdiğini söylemekteydi). Bu miktarlar GSMH’ın yüzde beşine tekabül eden bir büyüklüğe sahipti. Bu da bu gelirin Suriye ekonomisi açısından önemini göstermektedir. Suriye ekonomisini etkileyen ikinci faktör ise, Suriye malları için en önemli pazar konumundaki Irak pazarının kaybedilmesidir. Irak pazarı Suriye açısından tarihi olarak her zaman büyük önem taşımıştır. Irak Savaşı’ndan sonra bu pazarı da kaybeden Suriye ekonomik anlamda bir darbe daha yemiştir.

Bu nedenle, Suriye ekonomik çıkmazdan ve Batı baskısından kurtulmak amacıyla sınırlı bir ekonomik reform sürecini başlatmıştır. Esasen Suriye’de sınırlı ekonomik reform süreci 2000 yılında Beşar Esad’ın başa geçtiği tarihte gündeme gelmeye başlamış ve bu anlamda önemli adımlar da atılmıştı. Suriye’de enerji, bankacılık gibi stratejik sektörlerin tamamı devlet kontrolündedir. Geçen yıllarda çıkarılan bir kanunla ülkede özel bankaların kurulmasına izin verilmişti. Yine bunu takiben yabancı yatırımcıların önündeki engelleri azaltan bir dizi kanun geçirilmişti. Irak Savaşı sonrası durumda ekonomik reform (siyasal reformla beraber) süreci farklı bir anlam kazanmıştır. Artık reform sadece ülkenin içinde bulunduğu ekonomik çıkmazdan kurtulmanın bir yolu ve içerden gelen taleplerin bir sonucu olarak değil aynı zamanda ABD tarafından maruz bırakıldığı baskı ortamından kurtulmanın da bir yolu olarak ortaya çıkmıştır. Suriye bu doğrultuda geçen hafta içerisinde dövizle yapılan işlemleri sınırlayan yasayı kaldırmıştır. Alınan bu kararla, ülkeye yapılan yabancı yatırımın ve turizm gelirlerinin artırılması amaçlanmaktadır. Aynı zamanda ülke dışında bulunan Suriyelilerin paralarının da ülkeye çekilmesi planlanmaktadır. Ülkedeki iş çevrelerini de memnun eden bu kararla birlikte ülkede yabancı yatırımın yanında Suriyelilerin yatırımlarının da artması beklenmektedir. Ancak her ne kadar bu adımlar iş çevrelerinde memnuniyetle karşılansa da ekonomik reform sürecinin çok yavaş ilerlediği ve çok sınırlı düzeyde kaldığı eleştirileri de getirilmektedir. Suriye yönetimi siyasal reform sürecinde olduğu gibi ekonomik reform konusunda da bir ikilem içerisinde bulunmaktadır. Suriye yönetimi, içerden mevcut ekonomik yapılanmadan faydalanan kesimin değişim karşısındaki direnciyle değişim yönünde baskı oluşturan kesim arasında bir ikilem yaşıyor gözükmektedir.

Bu ikilem karşısında sıkışan Esad yönetimi sınırlı da olsa bir siyasi reform başlatma ihtiyacı hissetmektedir. Suriye’de geçen hafta içerisinde 408 No’lu kararname yayınlanmıştır. Kararname öncesinde Suriye’de, en alt düzey dahil tüm hükümet görevlileri, asker, emniyet teşkilatı mensupları, tüm üniversite hocaları, gazeteciler Baas Partisi üyesi olmak zorundaydı. Sözkonusu kararname ile bu zorunluluk ortadan kaldırılmış ve bu konumlara yükselecek kişilerde Baas Partisi üyesi olma koşulu ortadan kaldırılmıştır. Bu kararnamenin çıkarılması ülkede Baas Partisi’nin etkinliğini azaltan bir adım olarak değerlendirilebilir. Geçen haftalar içerisinde yaklaşık 300 aydının imzaladığı bir bildiri yayınlanmıştı. Belgede aydınlar siyasal reform talebinde bulunuyorlardı. 408 No’lu kararname de bu siyasal reform taleplerini takiben yayınlanmıştır.

Irak Savaşı ertesinde ABD tarafından baskıya maruz bırakılan Suriye’den ilk aşamada talep edilenler bölgesel konulara, barış sürecine ilişkin konulardı (teröre verilen desteğin kesilmesi, kitle imha silahı geliştirme programlarına son verme, Lübnan’dan çekilme). Uzun vadede Suriye’den siyasal ve ekonomik yapılanmasına ilişkin konularda da talepte bulunulması ve bu anlamda Suriye’nin ABD ve Batı tarafından baskı altında kalması beklenmektedir. Zaten aydınların yayınladığı bildirgede de bu duruma vurgu yapılarak yeni bölgesel koşulların Suriye’yi değişime zorladığı belirtilmektedir. Suriye’nin bölgede hiçbir zaman olmadığı biçimde tehdit altında olduğu ve bu durumdan kurtulmanın yolunun da değişimden geçtiği vurgulanmaktadır. Ülkede reform talebinde bulunan kesimler yeni bölgesel koşulları Suriye açısından bir anlamda fırsat olarak görmektedirler. 2000-2001 yılları içerisinde sürdürdükleri reform hareketinin rejimin sert tepkisiyle karşılaşması ve başarısız olması ve bunu takiben Irak Savaşı, ülkede reform talebinde bulunan kesimleri yeniden cesaretlendirmiştir. Suriye yönetimi de ABD baskısından kurtulmanın yolunun değişimden geçtiğini bilmekte ancak bunun yanında değişim olgusunun rejim için taşıdığı tehdit nedeniyle büyük bir ikilem yaşamaktadır. Yaşanan bu ikileme rağmen yönetimin içerden gelen talepler, ama esasen ABD tehdidi karşısında zorunlu da olsa sınırlı bir siyasal reform sürecine gittiği görülmektedir.